Selâm ve Duâ ile,

Mayıs ayı, rahmet ayı... En başta Peygamber Efendimizin müjdelediği fethin, İstanbul’un fethinin, ceddimiz Fatih Sultan Mehmet Han ve askerleri tarafından gerçekleştirildiği ay. Bir diğer taraftan da Üstad Necib Fazıl’ın ve Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun doğum tarihleri de Mayıs ayına tevafuk etmekte. Aynı zamanda Üstad Necip Fazıl yine bu ay içerisinde vefat etti; anlaşılacağı üzere mânâ bakımından zengin bir ay. Diğer yandan üç ayların başlangıcı da miladî olarak Nisan ayının sonuna denk geldi, Mayıs ayı itibariyle mübarek üç aylar içerisindeyiz ve 15 Mayıs’ta Miraç Kandili’ni idrak edeceğiz. Tüm bu zenginliklerden istifade edebilmeyi Cenab-ı Hakk’tan niyaz ediyoruz.

***

Zamanın ahenk helezonu içinde son derece girift bir devri idrak ediyoruz. Dünya çapında tek bir İslâm Devleti’nin bile olmadığı ve Müslüman için utanç verici bu vaziyetin ıstırabının da maalesef duyulmadığı bir devirdeyiz. Eski tarihlerde, İslâm Devletleri hep çekirdekten kurulur ve gelişirdi. Dünya, bugün olduğu gibi global olmadığı için de, yalnız kurulduğu çevrede bulunan küfür odakları ile mücadele eder ve hâkimiyetini tesis ederdi. Bugün ise bambaşka bir devirdeyiz; “küfür tek millettir” düsturu, öyle sanıyoruz ki tarihin hiçbir devrinde bugünkü kadar kendisini hissettirmemiştir Allahu âlem! Bir diğer dikkat çeken husus, çekirdekten kurulan İslâm Devletleri yerine, bugün ihtilâl ve inkılâb yoluyla müesses nizamın içinden gelerek iktidarı ele geçirmek suretiyle bir İslâm Devleti’nin kurulmasını bekliyoruz. Ve bir diğer husus da şudur ki, tarihte belki de ilk kez, örgüleştirilmiş “İslâm’a Muhatab Anlayış” sistemine bakarak, kurulacak İslâm Devleti’nin evvelinde, Müslümanların çalışma ve kendisini hazırlama fırsatı doğmuştur. Bardağın boş tarafı tıpkı geçmişte olduğu gibi yine boş; fakat bardağın dolu tarafı, geçmişte olduğu gibi yine doludur. Bahane üretme lüksümüz yok, burada mukaddes bir dâvâ var, ve bu dâvâya iman eden 1 milyar insan var. Kimse nefsinin ardına saklanarak bahaneler üretmeye kalkmasın, birbirimize bahane anlatacak kadar bile heba edilecek vaktimiz olduğunu da zannetmiyoruz.

Gelelim Türkiye’ye ve sürekli bahse konu olan “Yeni Türkiye” mevzuuna. Bir süredir yatıp kalkıp “yeni” etiketli Türkiye bahsini dinliyoruz; fakat neyin yeni olduğunun, yeninin ne olduğu hakkında hiçbir malûmata rastlamıyoruz. Bizim için solmaz pörsümez yeni olan İslâm’dır; ve bir diğer “yeni” olan ise, “Mutlak Fikre” nisbetle zamanının şartlarına göre eşya ve hadiselere teshir etmek üzere yenilenmiş olan anlayıştır. Biraz evvel tarif ettiğimiz “yeni”lerle Türkiye’nin münasebeti kuru popülist söylemden ibaretken, bahse konu olan “Yeni Türkiye” de neyin nesidir?

Bugünkü konjonktür inansak da, inanmasak da, Türkiye’yi “İslâm’a Muhatab Anlayış”ı benimsemeye zorluyor; istenildiği kadar tartışılsın, ferd ve toplum meselesine çözüm getiren örgüleştirilmiş başka bir fikir sistemi varsa, buyurun koyun ortaya, peşinen söyleyelim biz ona da razıyız; fakat yoksa, siz de buna razı olmak zorundasınız.

Türkiye Cumhuriyeti’nin daha kurulduğu günde bile pörsümüş olan ruhunu, Başkanlık Sistemi diye yalnız idare şekli bakımından ambalajını değiştirmek suretiyle yenilemenin mümkünü yoktur.

Biz de bu vesileyle kapağımızda diyoruz ki; “Yeni Dünya Düzeni Tesis Edilmeden, Yeni Türkiye’den Bahsedilemez” Kapak ile alâkalı Mevlüt Koç’un kaleme almış olduğu “İmkânsızlığın Dünyası” başlıklı yazıyı dergimiz muhtevasında bulabilirsiniz.

Geçtiğimiz ay “Ermenilerin Kökeni”ni ele alan Fatih Turplu Ermeni tarihine ışık tutan yazılarına bu ay “Selçuklular Devri’nde Ermeniler ve Peygamberimizin Ermenilere Verdiği Amannâme” başlığı altında devam ediyor.

Ömer Emre Akcebe, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun “Başyücelik Devleti” eseri çerçevesinde “Başyücelik Devleti İktisat Vekâleti”ni işlemeye devam ediyor. “İktisat Vekâleti” üzerine kaleme aldığı yazısının dördüncü bölümünde “Başyücelik Devleti’nin iktisadî dünya görüşünün temel prensiblerini” izah ediyor.

Faruk Hanedar’ın Başyücelik Devleti Maarif Vekâleti çerçevesinde kaleme aldığı yazısının başlığı “İslâm Tarihinden Maarif Meselemize Çözümler ve Başyücelik Devleti Maarif Vekâleti”...

Bilgehan Eren, “Beni Yavaşça Öldüren İşkence” başlıklı yazısında Himalayalar’daki Mutluluk Krallığı şeklinde lanse edilen Bhutan Krallığı ve zihin kontrol işkencelerine maruz kalan Bhatun’lı Tek Nath Rizal’den bahsediyor.

Dergimizde ayrıca sizler için derlediğimiz haberleri ve kültür sanat sayfalarını da bulabileceksiniz.

Haziran’da görüşmek dileğiyle, Allah’a emanet olun.

Aylık Dergisi'nin internet sitesine ulaşmak için buraya tıklayınız.