Yaylı çalgılarda olduğu gibi, insanın burnunun da bir akordu vardır. Mesela farklı farklı kokuları, birer dakika aralıklarla bilek ve boynumuza sürüp-sıkıp “tadına” bakıyor, hoşumuza gidip-gitmediğini anlamaya çalışıyoruz, yanlış yapıyoruz… Farklı kokuları, yoğun aralıklarla test edip, yanlış fikre kapılıyoruz. Bir parfüm yahut yağın kendini açık etmesi için 15-20 dakikanın geçmesi gerektiğini söylüyorlar. Bu zevkli “merasim”i yaparken, kokuyu kağıt yahut plastik vasıtasıyla hissetmek istediğimiz de oluyor. Halbuki vücudumuzdan tütsün diye satın almak istediğimiz kokuyu, kağıt, plastik ve sair “aroması” olan şeyler üzerinde tetkik etmemek gerekir. Mesela, kahve kokusu da insan burnunun akordunu bozar; kahve şok tesirine sahip olduğu için belki de daha sonra hoşumuza gitmeyecek bir kokuya lüzumsuz alâka göstermemize sebep olur. Ten rengine göre seçilen kokuların “harika” olduğunu söylemek de komiktir; burada burun yabana atılır. Bu basit bir pazarlama tekniğidir. Koku insanın hüviyetine dahildir; insanın hüviyeti ise şahsiyetini oluşturan hisleri ve eylemleriyle açığa çıkar. Eylemlerimiz, hissiyatımızla beraber ruhumuzun armonisini yansıtır. Ruh halimiz değiştiğinde, üzerimizdeki kokunun tesirleri de ona nisbetle şekillenir. Koku hakikaten ne aksesuar ne de “moda” unsurudur… Bu bildiğiniz, bizim gizli bir uzvumuz, bizle beraber temaşa eden güzel bir şeydir. İnsan mutlu iken yahut teessüre kapıldığında kokusu değişir. Gençlik ve ihtiyarlığın kokusu da birbirinden çok farklıdır. Koku; insanın iç âleminden ipucu verir.

Kokular iki asırdır “kozmetik ürünü” olarak kullanılıyor. Halbuki kokuların da temsil ettiği şeyler vardır… Gül kokusunun doğumu kolaylaştırdığını, yasemin kokusunun liderlik hissiyatını tedai ettirdiğini söyler mevzuun uzmanlarından Bihter Türkan Ergül. (1) Eşsiz ruhlu başmimarımız Koca Sinan Hazretleri de inşa edeceği şaheserlerin projeleri üzerinde çalışırken narenciyelerin (turunçgiller) kabuklarını yahut bunların özlerinden yapılmış yağları mübarek ellerine sürermiş; böylece unutkanlığa karşı muharebe ederken, zekâsında da keskinlik olurmuş.

Eski Mısır’da Bir Koku Merasimi

Daha da evveline gidelim. Güzel kokuların kanatlarına binerek… M.Ö. koku, bugünkünden çok daha güzel kullanılıyor. Nasıl?.. Bihter hanım, kokunun tarihî serüvenini anlatırken Eski Mısır’dan bahseder. Mısır’da Firavun kokulu yağlarla “kutsal rahipler” tarafından “ulvîleştirilmeden” tahta oturamıyor. On iki rahip, her biri kendi özel formülüyle bir koku meydana getiriyorlar ve sonra da on iki ayrı kokuyu mezcedip “Kral”ın kokusunu yekpare hale getiriyorlar. Koku, Firavun’un omuzlarına sürülüyor ve kral şehirde tebaasına boy gösterip, bir cengâver gibi sokaklarda yürüyor…

Madem ki, en mukaddes ayın nihayetindeyiz bu güzîde günler vesilesiyle Osmanlılarda koku ritüellerinden bahsedelim; hakikî gül suyunun kokusunu alın… Bihter Türkan Ergül der ki, “Dört ton gül yaprağından bir kilo yağ alıyoruz!” Gül kokusu, bugün biçimsiz şişeler içinde ellerimize tutuşturulan, burnumuza tüttürülen kelepir koku değil.

Osmanlı’da Koku ve Birkaç Merasim

Gündelik hayatta bile vazgeçilmez olan has kokular, Ramazan’da nasıl kullanılıyordu?.. Camiler gül sularıyla yıkanır, Cuma namazlarından evvel camilerin estetik kapılarına amber sürülürdü. Gül o kadar bizimdir ki, tatlılarımızda bile kullanılırdı, keza güllaç bugün de pek tercih edilen bir tatlıdır. Sofralarımızda Ezan-ı Muhammedî’yi bekleyen şerbetlerimiz insanı bahtiyar eden harikulade kokular saçardı. Dayanışma ve paylaşmanın hikmetleriyle komşuluklar sapasağlamdı, hele Ramazan’da… Bihter hanımın dediği gibi, “Ramazan kokuyla karşılanırdı!” Evler temizlendikten sonra tütsüler yakılırdı, insanlar bugünkü kadar kötü ihtiraslarının pençesinde cebelleşmez, güzelliklerde yarışırdı. Teravih vakitlerinde, cemiyetin bir araya geleceği merkezî yerler kokularla kaplanırdı; hele Hünkâr Hazretleri’nin katılacağı teravihler, ihtişamına kelimeler kifayetsiz kalır, cihanın sahibinin tebaası gururdan hoşnut kalırdı. Kim bilir başka nice şeyler hissederlerdi. Camide ulvî mükellefiyetlerini yerine getirmek isteyen cemaatin ellerine çiçek sularından ikram edilirdi. Namazdan sonra da hizmet veren şahsiyetler, cemaatin ellerine yine, amber, misk, gül yağları gibi kokular sürer; insanımızı hoşnut yollardı. En ehemmiyetli gece, Kadir’de ise Mukaddes Emanetler’in duvarları seçilmiş on iki şahsiyet tarafından özellikle temizlenirdi. Hazine-i Hümayun’dan alınan amber, misk; ıtır ve gül suyla karıştırılır hususî kumaşlardan yapılmış süngerlerle Mukaddes Emanetler’in duvarları mis gibi edilirdi. Hiçbir şey atılmaz, görevli başka kişiye teslim edilirdi. Öyle ya; Mukaddes Emanetler’e dair her şey mübarektir. Bayram sabahı hünkârın katılacağı merasimde kokulu, küçük yağlar dağıtılırdı. Nasıl?.. Bihter hanım cevabı veriyor: “Mukaddes Emanetler’in temizliğinde kullanılan tozlar atılmaz, dibekte biriktirilir; Kadir Gecesi’nde de kullanılan kokulu sular bir yıl biriktirilen tozlarla beraber karıştırılır. Safran, gül, amber gibi güzel kokular katılır. Padişahların sevdiği kokular da buna katılırdı, zira onlar Halife’ydiler.”

Destimal Töreni de ihtişam kelimesinin mânâyı karşılayamayacağı kadar güzel bir şekilde yapılırdı. Destimal, Peygamberler Peygamberi’nin hırkalarının arasında kat izleri olmasın, bundan sakınılsın diye yapılan bir gelenektir. Kırk ipek mendil, hırkanın arasında tutulur; bir mendilin “ufku” ancak bu kadar olabilir. Bihter hanım der ki, “Bu mendil bir yıl boyunca hırkanın içinde kalır, Kadir Gecesi’nden birkaç gün önce, kırk seçkin insan tarafından değiştirilirdi. Kadir Gecesi’nden evvelki günlerde billur şişelerde gül suyuyla bir davetiyeyle karşılaşıyorsanız, müjdedir… Destimal size bu yıl nail olacak demektir.” Bihter hanımdan öğreniyoruz ki, müjdeli davetiye de kokuludur…

Burnumuz uyurken bile faaliyette, kalbimiz de öyle; bu ikisi arasında aklımızın ermediği bir münasebet olsa gerek. Bir gün bir bakmışız, Gogol’ün efsane hikâyesindeki gibi burnumuz kaybolmuş… Allah göstermesin…

Dipnot

1- Koku uzmanı ve sosyolog olan Bihter Türkan Ergül, 1978 yılında Bulgaristan’da doğdu. Altı yaşında Türkiye’ye geldi. Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldu.

Kokulara olan merakı altı yaşında başladı. On beş yaşından itibaren de bitkiler ve kokuların insan psikolojisi üzerindeki tesirlerini araştırdı. Ergül, otuz altı yıldır koku ilmiyle ilgileniyor.

Bitkilerin ve kokuların insan hayatında büyük yeri olduğunu söyleyen ve bununla alâkalı bilgilerini insanlarla paylaşan Ergül, ayrıca kuantuma dair çalışmalarına da devam ediyor… Ergül aynı zamanda Koku Kültürü Derneği’nin de kurucusudur.

Görüş: Oğuz Can Şahin