İnsanın duygu hayatı, haz ile elem arasında yalpalayıp durur. “Haz”, bir gevşeme, elem bir gerilme halidir. Psikolog Kretschmer'e göre, insanın heyecan hayat, sebeplere bağlı olarak bu “iki ritim” arasında zikzak çizer. Bu durum normaldir ve insanın tabiatı icabıdır. Anormal olan, sebepsiz yere “gülmek” ve “ağlamak”, yahut bu reaksiyonların “süreklilik” ve "şiddet" kazanmasıdır.

Şanlı Peygamberimiz, "gülme" ve "ağlama" konusunda, Müslümanları "itidale" dâvet eder. Bir insan olarak Yüce Peygamberimiz de hem "gülmüş", hem "ağlamışlardır" Ancak, unutmamak gerekir ki, O, hiçbir zaman ne kahkaha ile gülmüş, ne de hüngür hüngür ve feryat ederek ağlamışlardır. O'nun gülmesi “tebessüm” ve ağlaması da "sessiz gözyaşı” ölçüsünü aşmamıştır.

Yüce Peygamberimizin “mizah” karşısında da tavrı enteresandır. O, müminlerin, hem küçük düşmemek, hem küçük düşürmemek küçük üzere, kendi aralarında, ara sıra "şaka" ve "espri" yapmalarını hoş karşılamış, hatta kendileri de zaman zaman bu ölçülere riayet ederek "şaka" ve "nükte" yapmışlardır. Nitekim Sanlı Peygamberimiz: "Ben mizah yaparım, fakat doğru konuşurum" diye buyurmuşlardır.

İster misiniz, size Yüce Peygamberimizin "şakalarından" bir iki örnek verelim?

Bir gün Şanlı Peygamber, çok yaşlı bir İslâm hanımına şöyle dediler:

-İhtiyar kadınlar Cennete giremez.

Yaşlı kadının ağladığını görünce, tatlı bir tebessümle, sözlerini şöyle bitirdiler:

-Ey hatun! Üzülme, ihtiyarlar, önce gençleştirilir ve sonra Cennete sokulurlar.

Başka bir gün de bir hanım, yanında yavrusu da bulunan bir deveye kendinin bindirilmesi hususunda Şanlı Peygamberden yardım istedi.

-Şu deveye binmeme yardım eder misiniz? dedi.

Peygamberimiz:

-Seni, deve yavrusuna oturtayım, diye cevap verince, hanım telaşlandı.

-İstemem, beni taşıyamaz, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz tebessüm buyurarak:

-Hiçbir deve yoktur ki, başka bir devenin yavrusu olmasın.

Görüldüğü gibi, İslâm ahlâkında şakanın "nüktenin" ve "mizahın" yeri vardır. Ancak, bunun da edepleri ve sınırları tayin edilmiştir. Şaka "doğru" olacak, bir mümini küçük düşürmeyecek veya kalbini kırmayacak şaka ve mizah yapan kişiyi cemiyetin gözünde alçaltmayacak...

Öte yandan, artık herkes bilmektedir ki, "mizah" günümüzün korkunç silâhlarından biridir. Gerçekten "mizahın" ciddi bir tahrip gücü vardır. Bugün, ideolojiler, siyasi ve sosyal akımlar, birbirlerini cemiyetin gözünden düşürmek ve gülünç duruma sokmak için bu silahı, çok ustalıkla kullanmaktadırlar. Düşmanlar, bir diğerini etkisiz kılmak için “karikatürize” ederek efkâr-ı umumiye nezdinde alçaltmaktadırlar.

Bu çetin savaşta, Müslümanlar da boş durmamalıdırlar. Şanlı Peygamberin "Düşmana, silâhları ile mukabele ediniz" emrine uyarak, düşmanları gülünç duruma sokmalı, onları karikatürize etmeli, hicivlerle gözden düşürmelidirler. Kaldı ki, bundan 1400 yıl önce Şanlı Peygamberimiz, kendi şairi Hassan'a "kâfirleri kötüleyici ve hicvedici şiirler" yazmasını, "onların Müslümanlara tecavüzlerine cevap vermesini" emir buyurmuşlardı.

Evet, İslam’da mizah böyle anlaşılmalıdır. Müslümanlar; bu silâhı, daha çok düşmana tevcih etmeli ve onları küçük düşürmelidirler. Kendi aralarında da "şakalaştıkları zaman haddi aşmamalıdırlar."

Ahmet Arvasi - Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz, s. 92