Kazım Albay'ın Baran Dergisi'nde kaleme aldığı "Özgürlük ve İdrak" isimli makalesinden eğitim ve dil bahsiyle alakalı mevzuuyu işledik.

Cumhuriyet rejiminin en büyük kötülüğü İslâm karşıtlığı demek olan laiklik anlayışından öte idrakleri iğdiş etmesidir. Bu hususta harf inkılabı milad gösterilir. Çünkü insan kelimelerle düşünür. Osmanlıca kelime ve harflerdeki kültür, idrak, his zenginliğini bir gecede ortadan kaldırarak millete en büyük fenalık yapılmıştır. Zihinler daraltılmış, hisler körleşmiştir. Zor ve anlaşılmaz gelen Divan Edebiyatında bir kelime ile birkaç mânâ anlatılır ve tedailerle zengin hisler oluşturulurken kolaya kaçmanın sonucu 300 kelime ile bütün duygu ve düşüncelerini ifade eden kuru bir gençlik yetişmiştir. Bu kısırlıkta tahassüs ve tefekkür olmayacağı açık, ilim de olmaz. Osmanlıcanın zorluğu ise idrakleri genişleten ve faydalı bir zorluktur. Tıpkı Japonların ve Çinlilerin dünyanın en zor alfabesini bırakmamalarında olduğu gibi.
Ulus devletin eğitim sistemi, tek tipleştirme ve idrakleri rejime göre kütleştirme üzerinedir. Eğitim kelimesi ile maarif kelimesinde bu fark görülebilir. Birinde irfan tüterken öbüründe sanki tornadan geçirme vardır. Kelimelerle oynayarak bizi bozdular. Konfüçyüs’ün, “yönetim elime geçerse önce dili düzeltirdim ki anlaşma sağlansın” deyişindeki hikmeti düşünmeli. Lisan darlığı, fikir darlığı demektir. İnsan, lisanla mühürlenen bir varlık ve kâinat lisanda toplu. Bunun için lisanla oynamak vatanla oynamak mânâsına gelir. Necip Fazıl’ın tesbitinde olduğu gibi, bizim his ve tefekkür boyutumuzu genişlettiği yani idrakimizi ve özgürlüğümüzü geliştiren Büyük Doğu İbda dünya görüşünün, böyle çorak bir kültür ortamında yeşerdiği için, hüda-i nabit ve keramet çapında olduğunu söyleyebiliriz.

Geride Olmamızın Sebebi Kafa Tembelliğidir

Kafa tembelliğine alışan nesiller gittikçe daralır ve eğitim standartları da gittikçe düşer. Okuma oranlarından, sınıf geçme kriterlerine kadar Avrupa’dan geri olmamızın sebebi, kafa tembelliğidir ve İslâm harfleri olan Osmanlıcayı zor görmek gibi daraltıcı zihniyet bizi bu hallere düşürdü. Batıyı da dışından biliyoruz, içimizdeki Batıcıların hali de taklid seviyesinde ve dar kafa (yobaz) misalidir. Yani Batı’daki tefekkür derinliği yoktur. Hâlbuki İslâm’ın yükseliş asrında mesela Endülüs üniversitelerine Batı’dan öğrenciler geliyor idi ve Batı rönesansını İslâm’a, İslâm’ın ilim ve medeniyetinden aldıklarına borçlu olmasına rağmen öyle bir hileli ilim terazisi kurmuştur ki, bunu inkâr ediyor.

Harf İnkılabı ile Düşüncemiz Baltalandı

Ekonomik kalkınma için Ar-ge ve katma değerli üretimden bahsediliyor, marka olmaktan “know-how”dan bahsediliyor. Beşerî sermaye deniyor. Eğitime yapılan yatırımların işin temelini oluşturduğu söyleniyor. Aslında bütün bunlar yaratıcı-keşfedici zekâ ile ilgili. Yani harflerimizden başlayarak oluşturulan Batı taklidi ve daraltıcı kafa bizde de en büyük engeldir. Buna ırkî olan düşünce geleneği eksikliğini de ilave edince durum Müslüman olanında da iç açıcı değil, laik-Batıcı olanında da. Hâlbuki İslâm’ın ilk emri oku iken ve kütüphaneleriyle meşhur medeniyet kurmuş iken. Cumhuriyetin ithal devrimleri ve harf inkılabı ile birlikte duygu-düşünce dünyamız kökünden baltalanmış ve küspe nesiller doğmuştur. Bu açıdan Necib Fazıl’ın Salih Mirzabeyoğlu’nun Kültür Davamız eserine yazdığı şu takdim, hayatî önemi haizdir. “Cumhuriyet sonrası kavruk nesillerin ilk ciddi fikir sesi, ilk çileli nefs murakabesi…” İbda idraki, havandaki cevher misali, kurtuluş yolunun anahtarı mesabesindedir. İdrak ve irfan davası güden ve bunun ehemmiyetini idrak edenlerin (idrakin aczini idrak de bir idrak oluyor) anlayacağı ve kurtulacağı bir yoldur. Gerçek özgürlük yoludur. Ruhun kanatlarıyla akıl atını koşturmanın, kâinatı ve kendini keşfetmenin zevkli ve heyecanlı yoludur.
İdrak ve irfan tarlası olarak Büyük Doğu İbda dünya görüşü kurucu ve yönlendirici ilkedir. Ümmetin birleşmesi için gereken tek fikir mihrakıdır, hüviyetimizdir.