Mimar Sinan’ın eşsiz eseri Süleymaniye Camii’nin 7 Haziran 1557 yılında açılışının yıldönümü münasebetiyle, ölümsüz eser hakkında bazı bilgileri sizlerle paylaşıyoruz.

1551-1558 yılları arasında 4 bin metrekare alana inşa edilen ve Kanuni Sultan Süleyman’ın kendi adına Mimar Sinan’a yaptırdığı Süleymaniye Camii, Haliç’e doğru eğimli bir yamaca kurulmuş ve her yönden İstanbul’u ayakları altına sermiştir.

Mimar Sinan, Süleymaniye Camii’ni inşa etmeden evvel, kendisine bu bölgenin topografyasını çıkarmış, tek tek her dönümün planını çizmiş ve cami ile birlikte etrafına bir nizam dairesi içinde külliye, medrese, vakıf ve türbeleri de eklemeyi başarmıştır. Büyükçe bir araziyi ele alan Sinan, mimari dehasını buraya uygulamakla kalmamış, şehirciliğin nasıl olması gerektiğinin de altını çizmiş ve şehir planlamasında kabiliyetini de ortaya koymuştur. Altmış dönümlük araziye kurulan caminin etrafı; evvel, sânî, sâlis, râbi isimlerinde eğitim veren medreseler, tıp medresesi, darulkurra, dârülhadis, darulşifa, sıbyan mektebi, imaret, tabhâne, hamam, meydan çeşmesi, Mimar Sinan Türbesi, Kanuni Sultan Süleyman Türbesi, Hürrem Sultan Türbesi ve bedestenler gibi yapı ve kurumlarla çevrelenmiştir.

Mimar Sinan’a Süleymaniye’yi yaptıran, sadece teknik ilmi değil, Mimar Cevat Ülger’in deyimiyle, Mimar Sinan'ın mimar, mühendis, şehirci olmakla birlikte, şair, musikişinas, ressam, heykeltıraş, dekoratör ve hattat olmasının da büyük tesirleri olmuştur. Sanatı kopmaz bir bütün olarak görmüş ve bunu dehasına katarak ortaya muhteşem bir eser çıkarmıştır. Sinan, teknik bilgisiyle beraber, dehasını, sanatkârlığını, fikrî ve ahlakî altyapısını konuşturmuştur.

Mimar Sinan Süleymaniye Camii’nde ana kubbeyi daha da genişletmek için yarım kubbelerle destek yapmış ve genişletmiş, kubbe çapını büyütmüş, kubbe kasnaklarını daha belirgin hale getirmiş ve içeriyi aydınlatması için 32 pencere eklemiştir. Yarım ve çeyrek kubbe kasnaklarına da pencereler ekleyerek ışığın içeri dolmasını sağlamıştır. Sinan, yarım ve çeyrek kubbelerle cami anlayışına yeni formlar getirmiş, yüksekliği 53 metre, çapı ise 27,5 metre olan 8 bin tonluk ana kubbeyi, yapının duvarlarına oturtmuştur. Ayrıca ana kubbeyi dört filayağı üzerine yerleştirmiş yarım kubbelere bağlayarak hem ana kubbeyi büyütmüş hem de mekânı daha da genişletmiştir. Böylece duvarlara olan baskı da ortadan kalkmış ve yükün çoğu 30’ar ton olan filayaklarına yüklenmiştir. Sinan, Süleymaniye’nin strüktürel tarzına uygun olarak filayaklarını dikdörtgen biçimine getirmiştir.

Cami duvarlarında herhangi bir yıkılma söz konusu olsa bile, ana kubbesiyle filayaklar hiçbir şekilde yerinden oynanmadan duvar taşları yerlerinden sökülüp değiştirilebilir hale getirmiştir. Sinan, kubbeyi taşıyan filayak sayısını da çoğaltmış ve gelecekte yapılacak olan camilere daha iyisi yapılabilir mahiyetinde açık kapılar bırakmıştır.

Yirmi sekiz kubbe ile örtülü revaklarla çevrili olan Süleymaniye’nin avlusu da pandantifleştirilen kubbelerle süslenmiş ve dikdörtgen hale getirilen caminin avlusu geniş tutulmuştur. Avluyu ayakta tutan kemerler de Süleymaniye’yi daha da estetik hale getirmiştir.

Her unsurun ölçülerine dikkat eden Sinan, minareleri de camiye göre ayarlamıştır. Büyük kubbenin önünde yer alan ve 76 metreden oluşan üç şerefeli minareler yarım kubbenin bitişiğine yerleştirilmiştir. 56 metreden oluşan iki şerefeli minareler ise avlunun kubbe payandalarının bitimine yerleştirildiğinden dolayı avlu duvarıyla uyumlu olması sağlanmıştır. Sinan, ana kubbe kasnağı ile alt şerefeyi, ana kubbenin alemi ile de üst şerefeyi aynı hizada tutmuştur. Avlu bitimindeki minarelerin alemleri ise ana kubbenin alemleri ile aynı hizada tutulmuştur. Camiye nereden ve hangi açıdan bakarsanız bakın 4 minarenin de simetrik bir şekilde birbirlerini kapatmadan dizilişini ve aynı boyda oluşunu görebileceksiniz.

Mimar Sinan, Süleymaniye’yi altın orana uygun inşa etmiştir. Haliyle hangi açıdan bakarsanız bakın bu simetrik ölçüyü bulabileceğiniz gibi tonoz ve payandalarındaki eğimle ortaya koyduğu zevki de görebilirsiniz. “Suretler olmasaydı mânâlar ebediyen tecelliye gelmezdi” hikmetinin apaçık örneğini ortaya koyan Sinan, taşı işlemiş, maddeyi manaya çevirmiştir. Süleymaniye Camii’nin sade ama aynı zamanda vakarlı duruşunun sebebi Küfeki taşından inşa edilmiş olmasıdır. Sinan, eserini inşa ederken, her açıdan ilgilenmiş ve hangi bölgeyi nereye göre ışıklandırması gerektiğini çözmüş, hem inşa ettiği mekânın estetiğine hem de kullanışlılığına dikkat etmiştir. Yani sadece mimarlığını kullanmamış, bir heykeltıraş, bir ressam, bir musikişinas, bir şair ve bir hattat olarak yaklaşmıştır eserine… O yüzden “çıraklık dönemi eserim” dediği de, “kalfalık eserim” dediği de ustalık eseriyle ayrılmaz bir zevk ve güzellikte insanı kendine hayran bırakmaktadır. Süleymaniye Camii’nde estetik, ruh, şekil, çizgi, ahenk, ritim, ışık ve renk bir bütün halinde mekânı kaplamış, Sinan eseriyle, mimariye mekân bütünlüğünü getirmiştir.

Mimar Sinan, kendi çağında “doğru düşünceyi doğru düşünce faaliyetiyle kesiştirecek düzenleyici kodları temin eden bir ‘Bütün Fikir’e ihtiyaç” duymuş ve bir dünya görüşü etrafında ve ‘bütün fikir’ prensibiyle bu zevk ağını örmüştür. “Suretler olmasaydı manalar ebediyyen tecelliye gelmezdi” anlayışınca Sinan, kendi ruhunda taşıdığı mânâsını suretlere giydirmiştir.

M. Taha İnci