Bazı insanlar vardır ki, kefenleri daima üzerlerinde olduğu hâlde yaşayan insanlardır, Kumandan Carlos’un ifadesiyle, “yaşayan şehidler”dir. Usame bin Ladin de işte onlardan biriydi, bu satırları yazdığımız gün basından öğrendiğimiz doğruysa, bir Amerikan operasyonunyla şehid edildi. Allah şehadetini kabul etsin.
İşin aslını, nasıl gerçekleştiğini, içyüzünü belki de hiç öğrenemeyeceğiz; çünkü yoğun bir ABD dezenformasyonu ile karşı karşıyayız, çünkü haber ajanslara düştüğünden beri birbirinden çok farklı yorumlar, açıklamalar geliyor. Naaşının bile nerede olduğu, ne olduğu, ona ne yapıldığı ve yapılacağı hâlâ belli değil. Şehâdetinden sonra basına yansıyan ve ona âit olduğu fotoğrafların ise üzerinde oynanmış “fotoshop” olduğu söyleniyor, doğrusu öyle de görünüyor…
Dezenformasyonları bırakıp, apaçık bir gerçeğe bakalım. Abdullah Gül, hiç de üzerine vazife değilken, şöyle bir açıklama yaptı:
- "Bu şunu gösteriyor; teröristler ve terör örgütlerinin başlarının sonu, eninde sonunda canlı veya cansız ele geçirilmektir. Dünyanın en tehlikeli ve sofistike örgütünün başının da bu şekilde ele geçirilmiş olması, herkese ibret vesilesi olmalı. Büyük bir memnuniyetle karşılıyorum."
Yetmiyormuş gibi, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin de aynı “memnuniyetle” ellerini oğuşturmaktan geri duymuyor ve El Kaide Lideri Usame bin Ladin'in katledilmesiyle ilgili olarak, "Su testisi suyolunda kırılır" değerlendirmesini yapıyor. Gazetecilerin sorusu üzerine şöyle konuşuyor Şahin:
- "Su testisi suyolunda kırılır. Terörle hiçbir yere varılamayacağını akıl sahibi herkes kabul eder. Tabiî demin ismini zikrettiğiniz kişinin de ölü olarak yakalanmış olması, terörle bir yere varılamayacağını bir kez daha güçlü bir şekilde vurgulaması açısından önemlidir."
Neyi memnuniyetle karşılıyorlar? Usame bin Ladin’in yargısız bir infazla katledilmesini mi? Yanında oğlunun da katledildiği bir babanın vahşice infazı, Abdullah Gül ve Şahin’i niçin bu kadar “memnun” ediyor? Bir katliamı memnuniyetle karşılayan bir Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı! ABD’nin yanında yer alma gayreti ile düştükleri durumun sevimsizliği tarih kayıtlarına geçti böylece. Usame bin Ladin, 11 Eylül’de, dünyayı değiştiren bir tarih yazdı, Abdullah Gül ve Mehmet Ali Şahin zihniyetindekilerse bu tarihteki “kara” yerlerini belirlemiş oldu yalnızca.
Usame Bin Ladin’in “Amerikan ajanı” olduğu gibi çok nitelikli(!), derin analiz(!) sahibi olan ve Amerika’nın koynunda hizmet(!) ve siyaset(!) yapan İslamcı(!) aydınlarla(!) “dünyada en çok Ladin’den nefret” ettiklerini açıklayan hocfendiler, şimdi Amerikan halkı ile birlikte sokaklara dökülüp, Amerikan bayrakları ile sevinç gösterileri yapsınlar. Evet, yüreklerinde azıcık haysiyet, sözlerinin arkasında durma cesaretleri varsa, yapsınlar bunu. Böylece bilelim kimler bir Müslüman’ın kuduz kâfirler tarafından şehid edilmesine alkış tutuyor…
Usame bin Ladin, Batılı-Batıcı dünya hâkimiyetine, bunu doğuran ve yaşatan Batılı değerlere, yozlaşmış Batılı hayat tarzına, emperyalist Batı kurallarına karşı durmanın sembolüdür. Bu yüzden “terörist” ilân edilmiştir. Bir turnusol kâğıdı görevi yapmıştır dünyada; ABD karşıtıyım “diyenler” ile öyle “olanlar” arasında. Dünya Müslümanları ABD emperyalizmi altında inim inim inlerken, 11 Eylül saldırılarından birkaç yıl önce şöyle demiştir Robert Fisk’e:
- “ABD'ye karşı savaşımızın Sovyetler Birliği'ne karşı savaştan çok daha kolay olacağına eminiz. Çünkü Sovyetler'e karşı savaşan Mücahid birlikleri Somali'de Amerikalılara karşı operasyonlara katıldı. Amerikalılar'ın moralinin hemen bozulmasına bizim Mücahidler çok şaşırmıştı. Bu olay bize Amerikalılar'ın kâğıttan kaplan olduğunu gösterdi."
Evet, ABD ve İsrail’in Filistin’de, Irak’ta, Afganistan’da ve yangın yerine çevirdiği tüm İslâm ülkelerinde döktüğü masum kanının hesabını soran dik bir duruştur Usame Bin Ladin’inki.
Onların “yol”undan çıkmanın, onların istediği gibi boyun eğip “uslu” durmamanın, onların dünya düzeninde “hiza”ya gelmemenin, ABD güdümüne girip “ılımlılaşmamanın-yumuşamamanın” örnek şahsiyetidir Usame. O bir semboldür ve semboller ölmez!
Usame Bin Ladin, elinde silahı, sırtında o her zaman üzerinde taşıdığı sarığı- kefeniyle Amerikan işgalcileriyle kahramanca savaşarak şehid düştü. Altında Amerikan menşeli koltuk, elinde Amerikan mürekkepli kalem, arkasında Amerikan destekli basın ile karalamaya yeltenen “müslüman”(!) teyze-adamlara yuh olsun!