Bu tesbiti yazımıza başlık olarak verdikten sonra bu çerçevede şunları söylemek istiyoruz:

Laiklik, İslâm karşıtlığıdır. Türkiye'deki uygulamanın tarif ve izahı budur. Laiklik bu gaye için getirilmiş ve uygulana gelmiştir. Batıdaki gibi bir laiklik tarifini yapmanın anlamı yoktur. Çünkü, İslâm toplumuna laiklik ilkesini getirmek İslâma düşmanlıktan başka bir manaya gelmez. Hele bu, tasfiye edilen son İslâm Devleti Osmanlı üzerine yapılıyorsa...
"Din ile devlet işlerinin ayrılması" şeklindeki klasik tarifler tesbitimizi değiştirmez. Hristiyanlık, İslâm dini gibi hayatın bütün şubelerine ölçüler getiren bir dünya nizamı olmadığı için Batıda din ile dünya işleri birbirinden ayrılabilir. Sadece ahlâkî prensipler ortaya koyan Hristiyanlıkta böyle bir şey mümkündür. Fakat İslâm dini gibi bir hayat nizamında laiklik uygulanırsa bu İslâm karşıtlığı şeklinde tezahür eder. Zaden bu ilke bizde o gayeyle konmuştur. İslâm toplunda laiklik uygulaması dinsizlik uygulamasından başka bir netice vermez.
Atatürkçü Mumcu Uğur'un öldürülmesinden sonra devlet destekli gösterilerde laikler, "kahrolsun şeriat" diye bağırdılar. Mumcu'nun öldürülmesini fırsat bilen Kemalist Devlet ve güdümündeki basın her fırsatta laikliğin, İslâm karşıtlığı olduğunu bir kez daha gösterdiler. Hatta ortam, laikler-İslâmcılar çatışmasına döndü. Bizce bunun hiç mahzuru yok; safların netleşmesi açısından çok faydalı bile...

Bu rejim, Müslümanların kanı üzerine kurulmuştur. Ve asıl hesaplaşma da Müslümanlarla laikler arasında olacaktır. Son olarak Uğur Mumcu suikastı vesilesiyle bunu gördük. Artık eskisi gibi sağ-sol çatışması yok. İslamcı-laik (batıcı) çalışması ve iç savaşı var...

Kemalist rejim, İslâm dinini devletten uzaklaştırmış, İslâm dışı eğitim ve uygulamaları halka zorla dayatmıştır. Müslüman halkın alfabesinden, kılık kıyafetinden, medeni kanununa kadar zorla değiştirmiştir. Şapka giymeyen Müslümanlar asılmış, şehirler topa tutulmuştur. Yıllarca, tesbih çeken, zikir eden Müslümanlar toplanmış ve bunlara zulüm ve zindan reva görülmüştür. Jandarma baskınlarında Kur'an-ı Kerim'ler toprağa gömülmüş, camiler ahır yapılmıştır. Müslüman kadının örtüsüne el uzatılmıştır; bugün de bu zulüm üniversitelerde sürmektedir. Bütün bu sindirme çabalarına rağmen İslâm'ın büyümesi üzerine, günümüzde daha değişik taktikler uygulamaya konmuştur. Yani, Kur’an okunmasına, namaz kılınmasına ses çıkarılmamaktadır. Bilakis devlet, açtığı İmam-Hatip gibi okullarla bunu desteklemiş, kendisi için tehlike olmayacak ılımlı bir müslüman (!) tipi yetiştirmek istemiştir. Namaz kılan, orucunu tutan; fakat devletin İslâm karşıtı uygulamalarına ses çıkarmayan sözde müslüman. Gerçekte laik bir tip... Laik-Kemalist Devletin istediği bir müslüman tipi bu; İslâm'ın istediği müslüman bu değil tabii... Ondan sonrada, “namazınıza, orucunuza karışan var mı?” propagandasına yatılmıştır, safları kandırmak için...

TC. Devleti, Müslümanlara şunu teklif etmektedir: “Camilerinizi açmanıza, namazınızı kılmanıza, orucunuzu tutmanıza müsaade ediyoruz. Laik-Kemalist ilkeler altında yaşamayı kabul edeceksiniz”... Yani, her bakımdan İslâm kanunları çiğnenecek, laik eğitim verilecek, Hristiyan-Yahudi Batı emperyalizmi ile işbirliği yapılacak ve biz buna evet diyeceğiz. Sadece namaz kılmakla, oruç tutmakla yetineceğiz.

Devleti işgal elmiş batıcı işbirlikçi-hainlerin dayattığı bir durumdur bu. Biz, laiklerin esaretinde yaşamayı niye kabul edelim? Laik-Kemalist rejimin müsaadesi sınırlan içinde namaz kılmak, oruç tutmak esaretin durumudur.

Üstadımızın ifadelendirdiği gibi, "öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya" durumudur bu...

Laik yönetimde, onların tayin ettiği kadar bir İslâm'a izin vardır. Halbuki İslâm'ın emirleri sadece namaz, oruç değildir. İslâm bütündür, kıl kadar feda edilirse tamamı feda edilmiş olur. İslâm'ın sadece bütün emirleri ibadetler cümlesindedir. Namaz da. cihad da, İslâmî Devlet kurmak da aynı şekilde ibadetler cümlesindendir. Belirttiğimiz gibi, İslâm'ın bazı emirlerini kabul edip bazılarını gözden uzak tutmak İslâm'ın tamamına şüphe ile bakmak manasına gelir.

İslâm'ı, İslâm'ın istediği gibi kabul etmek ve yaşamak durumundayız. Zaten laiklerin İslâm adına konuşmaya hakları yoktur. Yaptıkları tamamen ikiyüzlülüktür. Onlara söylenecek şudur: "Laiksen laikliğini bil. İslâm adına ahkam kesme!"... Azılı İslâm düşmanları öldürülünce laikler, "İslâmda terör yoktur, adam öldürme yoktur" diye İslâm adına fetva kesmeye haşlıyorlar... Halbuki, İslâm, kafirlerle savaşmayı emretmiştir.

Biz, laiklerin esaretinde yaşamayı kabul etmiyoruz ve onlarla İslâm'ın cihad emri gereği savaşacağız... Onlar bizim emrimiz altında yaşasınlar. İslâm'ın adalet ve kılıcını görsünler... İslâmın cmri budur zaten... İslâm nizamı için savaşmak, mücadele etmek emredilmiştir. Çünkü, "küfre rıza aynıyla küfürdür" ölçüsü vardır İslâm'da...

Bugün Avrupa'da ve hatta Rusya'da bile camiler açık, namazını isteyen kılabiliyor, orucunu tutabiliyor. Fakat oradaki rejimler küfür rejimidir. Camilerin açık olması bu hakikati değiştirmiyor. Türkiye için de "camileriniz açık, ibadetinize karışan var mı?" propagandası hiçbir şeyi değiştirmez.

Ecdadımızın gaza ve cihad uğruna şehid düşerek fethettiği topraklarda esareti kabul etmeyiz. Emperyalist işbirlikçilerin yönetimindeki bu rejimi niye kabul edelim? Er-geç bu işgalciler defolup gidecek ve asıl sahiplerine kalacak bu topraklar. Müslümana bunun savaşını vermek düşer...

Devlet laiktir, fakat din ve vicdan hürriyeti var. Halk istediğine inanır” deniyor. Fakat devletin işkence hanelerinde İBDA-C mensupları, "niye laikliğe karşı geliyorsunuz, niye laik devleti kabul etmiyorsunuz?" diye işkence görüyorlar. Hem teori hem uygulama ile Türkiye için şu görülmüştür: "Laiklik, İslâm karşıtlığıdır"...

Rekor sayılabilecek bir şekilde toplam 118 gün işkence raporu alıyorlar.

Laik-İslâmcı kapışması kaçınılmazdır. Bu memleket laik mi kalacak, Müslüman mı kalacak belli olacaktır. Laik Devlet mi, İslâmî Devlet mi?
 
​Kâzım Albay
Taraf Dergisi
 
25. Sayı (1 Mart 1993) Sh. 22
Gözden geçirilme tarihi: Mayıs 2014