Mevzuumuza giriş yapmadan evvel şu notu hatırlatma olarak en başa koyalım:

Kopist, “kopya ressamı mânâsınadır. Büyük sanatçıların eserlerini aslına aynen benzeterek kopya eden ressamlara denir. Bu kopyaların kopya olduğu belirtilir. Bu meşrû bir iştir. Resmi, eserin aslı gibi göstermek sahtekârlığını gösterirse buna kopyacı ressam denir.”  

Bu hafta şehid Malik Hacı Şahbaz’ın, nâmı diğer Malcolm X’in vefat yıldönümü…

Malcolm X hemen vefatının ardından olduğu gibi daha sonraları da epeyce hakkında konuşulan, insanları etkileyen, hatta hayatta olduğu senelerden daha çok vefat ettikten sonra insanları etkileyen bir lider olarak birçok lider profilinden ayrılıyor! Her büyük aksiyon ve fikir adamı gibi devrinde pek az anlaşılmış, pek az tanınmış ve söyledikleri, yaptıkları umûmiyetle herkesin konjonktüre-devrin umûmi hâli’ne göre değerlendirilmiş, eylemlerinin ana maksadının daha bütün hedefler için oldukları anlaşılamamıştır. Memleketimizde Malcolm X sevgisi pek yaygın olmakla birlikte bu sevginin temeline baktığımızda, bazı psikolojik ve sosyolojik etkenlerin dışında onun eylem ve fikirlerine aşinâ olmaktan çok uzakta, birkaç sloganın ötesine geçemeyen ve yarım, yarım olduğu kadar kuru biyografik bilgi dağarcıklarından örülü olduğunu görmekteyiz maalesef…

Malcolm X hakkında memleketimizde yayımlanan yerli yayınların tamamı Alex Haley’in Malcolm X’in not tutturması ile kaleme aldığı fakat son hâlini hiçbir zaman derli toplu bir bakış yaparak düzeltmediği, “hayatımda öyle değişiklikler oluyor ki yeniden yazılması lazım” dediği, Haley’in onun vefatı ardından tamamladığı eserin birer kopyasıdırlar; umûmi olarak tek farkları, X’in Hac yolculuğu ve onun Elijah M’den farklı bir İslâm anlayışına girdiğidir. Elbette bu tabirlerimiz bir küçümseme taşımıyor, bilakis Haley’in yarım bıraktığı işi biraz daha farklı bir seviyeye çıkararak X’in biyografisine katkıda bulunmak bir iştir; fakat bütün bu işler, bize X hakkında “yeni” ne vermektedir? Onun orijinallik taşıyan politik ve sosyolojik görüşlerini, Amerika’daki siyahî insanların dertleriyle başlayıp Afrika’ya uzanan ve bu vesileyle birçok memleket liderleriyle irtibata varan; böylelikle, insanî haklar ile başlayıp sosyal problemlere ve oradan da siyasî veçheye bürünen davasının dinamikleri hakkında “yeni” ne vermektedir? Onu, bütün neticesi “işte görüyorsunuz Hacca gidince doğru yolu buldu!” tarzında ele almak –ki herkesin bildiğinin aksine X’in Ehl-i Sünnet vel Cemaat hakkında araştırmaları Hac yolculuğundan çok evvel başlamıştır- en hafif tabirle kabalıktır ki, mevzuyu bildik bir misâlden aktarırsak, aynı davranış Üstad Necip Fazıl için “Abdülhakîm Arvasî Hazretleri ile karşılaşması” versiyonu olarak da piyasa yapmaktadır! Demek ki, ele alınan mevzu kadar ele alış tarzımız da bizim kültür vasatımızı gösterir ki bu hususla alakalı bir notu birazdan aktaracağız!

İstisnalarının olacağına inanmakla beraber, memleketimizde Malcolm X hakkında yazılan makale ve kitapların hepsini uzun yıllardır sessizce takip eden birisi olarak şunu söylemeliyim: Bu “yeni” çerçevesine girmiş bir bakış açısına rastlayabilmiş değilim. Malcolm X’in kısmî otobiyografisini biyografi hâline getirmiş ve onu yarım bırakmış bir yazarın yazdığı bütün bilgileri alıp, üstüne de her ansiklopedi, makale, gazete yahut bir başka yerde bulunabilecek bilgileri katmakla oluşturulan eser ve yazılardan bir insanı nasıl tanıyabiliriz? Hele de X gibi fırtınalı bir hayat sürmüş ve hayatının neredeyse her günü, her saati dolu dolu geçmiş bir mizacın, eylemleri ve söyledikleri belirli sosyolojik şartlar içerisinde tahlil edilmesi gereken birisinin?

Her biyografi eseri aynı zamanda bir tenkid eseridir. Söylediğimizi Wilde’nin harika teşhisine bağlar ve devam ettirirsek, “tenkidin en üstün şekli, en alçak şekli gibi bir otobiyografi olmaktan kurtulamaz!” X hakkında söylenenlerin büyük bir kısmının esasında içinde bulunduğumuz edebiyat ve kültür çerçevesinin seviyesi hakkında bize bir kanaat vermektedir. (Tam bu noktaya şerh düşülmesi gereken bir husus: X’i bilsek ne kazanırız, bilmesek ne kaybederiz türlü bazı şüphelere kapılanlar olabilir ki, haklıdırlar. Fakat bu ve başka mevzular olmak üzere daima esas olarak çoğu defa mevzuun kendisi kadar, mevzuyu ele alış biçimimiz de mühimdir; tıpkı bir şiirde ‘sevgili’ metaforunu kullanarak şiiriyeti başaramayan fakat bir kalemtraş’tan bahsederken ‘sevgili’ imajını içimize işleyecek tonda ifade edebilen bir şâirin yaptığı gibi... Nitekim bu mevzu, başka bir ifade ile “üslub” diye de nitelendirilebilir. Bildik olması açısından şu misalle kısa şerhimizi tamamlayalım: Necip Fazıl’ın eserlerini, hayatını anlatırken aynı biyografi etrafında ve aynı klişeleri kullanmalarına mukâbil sayısız yazarın daha ilk cümlede tökezlemesine nisbetle sadece Salih Mirzabeyoğlu’nun aynı eser ve biyografiye bakarak farklı bir imaj üretebilmesine bu açıdan bakıldığında “üslub”un, ele aldığımız mevzu gibi ele alış tarzımızın da zannettiğimizden daha derin bir mesele olduğu anlaşılır.)   

X hakkında yazılanların umumî hatası Eliot’un çerçevesini basit bir şekilde izâh ettiği, tenkid ve biyografi yazarları için –ki biraz evvel biz biyografi’nin de bir otobiyografi olduğunu, dolayısıyla bunun da tenkid sınıfına girdiğini Wilde’den işaretlemiştik- söylediğinin hasrındadır: “Sadece okuduğu kitaplardan edindiği bilgilerle analizler yapmaya kalkan bir tenkidçi ve biyografi yazarı, meseleleri büsbütün birbirine karıştırabilir”… “Meseleleri büsbütün birbirine karıştırmak” tesbitinin altını çizerek benim çok evvelden not aldığım ve bir kenarda tuttuğum bazı hususları sıralarsak iddiamızın ne türlü ispatlar barındırdığı hakkında belirli bir fikir verecektir:

Alex Haley’in kitabındaki bazı bölümler çıkarılmış ve Malcolm’den çok Haley’in istediğini yansıtır bir biçimde değiştirilmiştir. Nitekim Haley’in kitabını okurken edindiğim bu his daha sonra Marable’nin yazdığı bir başka biyografi tarafından doğrulandı; hatta, Alex Haley’in Malcolm X’in vurulduğunu duyar duymaz yaptığı ilk iş, Elijah’ın sekreterini arayıp onunla bir röportaj yapmak istediğini söylemesi ve bunu başararak kendisini sağlama alma gibi bir atraksiyona başvurması. Yani bir nevi Malcolm X’in bir mirasından bahsedilecekse, bunu kimsenin aklına gelmezden evvel daha dakikasında Haley’in berhava ettiğini hesaba katmamız lazım ve bu, öyle havada kalır bir iddia değildir. Aynı zamanda bu iddiayı destekleyecek bir başka veri de şudur ki, Haley’in X eserine dikkatlice bakan bir göz, isimler, tarihler ve yerlerin devamlı bir zaman kayması şeklinde hareket ettiğini rahatlıkla görecektir…

Bunların yanı sıra Haley’in, yine Malcolm X’in vurulduğunu ilk duyduğu anlarda Elijah ile arayı yapmaya çalışmasına benzer şekilde kitabın haklarını elinde tutan yayınevi ile görüşüp kendini sağlama alma ve kitaptan elde edilen gelir hususunda X’in ailesini mağdur etme gibi işleri de vardır. Belli ki, Haley’in, X’in siyasî ve sosyal mevzulardaki çapını kavramak, onun ruhî hayatının zenginliğini, idealizminin ne türlü bir bütüne doğru kıvrıldığını görmekten daha mühim işleri varmış… Nitekim mevzu bahis biyografide X’in anlattıklarını çıkarır ve Haley’in görüşlerine bakarsak, X’in vizyonundan çok Amerikalı Siyahlar hakkındaki kendi vizyonundan baktığını, X’in ise aynı hususta Haley’in görüşlerinin darlığının kat be kat üstünde birçok hususta uluslararası çapta siyasî ve sosyal fikirlerle meseleye yaklaştığını söyleyebiliriz. Bu meyanda hem Haley’i ve hem de sadece Haley biyografisinin çerçevesi içinden çıkamayan yerli yazarlarımızın eksik taraflarını açıkça gösteren çok mühim ve son bir misâl daha: Malcolm X’in “Oy yahut Kurşun” ve benzer hitabları, bu hitablar doğrultusunda yaptığı eylemler etraflıca incelendiğinde Marable’nin de altını çizdiği bir husus olarak “bölünmüş beyaz bir cumhuriyet içinde siyah seçmenlerin güç dengesi olması potansiyelini” ilk fark eden olduğu gibi, söyledikleri vefatından çok sonra ilk olarak 1983’te Chicago Belediye Başkanlığı Seçimleri’nde, 1984 ve 1988 yıllarındaki Amerikan Başkanlık Seçimleri Kampanyası’nda ve son olarak da 2008’de Obama’nın kazandığı seçimlerde aynen gerçekleşmiştir… Nitekim kendi zamanında “bütün oylarını bir tek kanala aktardığı takdirde umumî seçimlerin neticelerini kesin olarak etkileyebilecek bir topluluk, bunu yapmaktan acizse, bu topluluk politik olarak hastadır!” dediğinde onu demagog olmakla suçlayan anlayışsızlarla, vefatının elli birinci yılında bugün hakkında kalem oynatanların anlayışsızlığının örtüşüyor olması pek mânidardır!

Sadece bu açılardan bile bakıldığında tek başına Haley’in eserini referans alarak X’i anlatanlar, tıpkı Necip Fazıl’dan bahsedenlerin çoğu gibi ilk cümlede tökezlediklerinin zannediyorum farkında değillerdir!

Elbette biz burada Haley’in The Roots-Kökler isimli eserinin bir bölümünün intihal olduğu ve mahkeme kararı ile para cezasına çarptırıldığı gibi doneler ve benzerlerini de ekleyerek onun hakkında tezvirat malzemesi yapılacak bilgileri de aktarabiliriz; fakat mevzuun özü bunlar değildir! Bunlar ve diğer donelerin hepsi Haley’in X eserinin sadece başlı başına tek “X biyografisi” sayılamayacağını ve o biyografiden beslenmek yerine onu kopya ederek aşamayanların seviyesini gösterir. Bunun yanında, Amerika’daki siyahî hareketin psikolojik ve sosyolojik olarak gelişimine katkıda bulunmuş olduğu inkâr edilemez bir gazeteci ve yazardan bahsettiğimizi unutmuyoruz! Nitekim ister içinde intihâl olsun, ister olmasın Haley’in “Kunta Kinte” ile bütün dünyada bıraktığı etki inkâr edilmez çapta büyüktür ve eğer edebiyatta intihâle izin verilecek olursa, görünüşe göre bu izne tâbî olacak yazarlardan birisi de Haley olsa gerektir! Söylediğimiz gibi, esas nokta, sadece Haley’in X biyografisi ile varılacak yerin Eliot’un biyografi etrafında dikkat çektiği üzere “meseleleri büsbütün birbirine karıştırmak” safhası olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz…


Baran Dergisi 580. Sayı