Okul hayatım boyunca matematiği hiç sevemedim. Öğretmenlerimin bunda katkısı büyüktür. Oysa matematiğin sadece bir takım hesaplamalar ve formüller olmadığını, hayatın bir aksi/yansıması olduğunu, Üstad’ın tabiriyle, kemmiyetler yekûnu içinde bir keyfiyeti olduğunu, B. Russel’ın tabiriyle de sadece hakikati değil, güzelliği yani sanatı da ihtiva ettiğini öğrendiğimde elbette çok geçti.

Geçenlerde televizyonda denk geldiğim “Sonsuzluk Teorisi” isimli film, Salih Mirzabeyoğlu’nun “Erkam-Hayat, Sayı, Matematik” isimli eserini yeniden elime almama vesile oldu. Henüz takdim yazısına göz atarken, izlediğim filmde anlatılan Hintli matematikçiden bahsettiğini fark ettim. Daha önce okuduğumda dikkatimi çekmemişti:

“Ramanujan isimli bir Hintli, 15 yaşında girdiği Üniversite imtihanını kaybedip, resmi tahsil çevresinden ayrılıyor. Bir gün ona bir arkadaşı, “riyaziye-matematik ve geometri hesap ilmi”ne âit bir kitabı veriyor. İbtidaî bir bilgi kitabı… Bu kitabı okuyan Ramanujan, meseleleri kendi kendine hallederken, yüksek riyaziyede yeni metodlar keşfetmeye başlıyor. Onu Cambridge Üniversitesi’nde imtihana çekiyorlar ve yeni keşifler getirdiği ilmin ana temellerini bile öğrenmemiş olduğunu hayretle görüyor ve buluşlarındaki hakikiliğe hayran oluyorlar; bu basit ve cahil Hintli, çağdaşlarının riyaziyedeki seviyesinden çok üstün bulunuyor…” (s. 8)

Ramanujan’ın hayat hikâyesi ilginç. Çalışmalarını çeşitli matematikçilere göndermiş birçoğundan cevap alamamıştır. İngiltere’de yaşayan matematikçi Godfrey Hardy, Ramanujan’ın çalışmalarını gelişigüzel incelemiş bazı teoremlerin gerçekten ispatlanmasının çok zor olduğunu görmüş ve Ramanujan’ı birlikte çalışmaları için İngiltere‘ye davet etmiştir. 

İngiltere’de Hardy ile çok parlak çalışmalara imza atan Ramanujan, Brahmanizm dinine mensuptur ve çalışmalarının ilhamının Tanrısından rüyayla geldiğini ve bu tür bir sezgiyle çalıştığını söyler. Karısının aktardığına göre, çalışmaları esnasında dünyayla tüm bağını koparır ve yeme içmeden kesilerek çalışırmış. Filmde Profesör Hardy’e söylediği şu söz –ona mı aittir senaryo mudur tesbit edemedim-, oldukça anlamlıdır:
“Tanrı’nın bir düşüncesini açıklamayan bir matematik teorisi hiçbir anlam ifade etmez.”

Dinine bağlı bir adamdır ve İngiltere’de kendi beslenme alışkanlıkları (vegandır) sebebiyle yeterli beslenemediği için sağlık sorunları yaşar. Verem olur ve ülkesine döndükten iki sene sonra ölür. Henüz 32 yaşındadır.
Ondan kalan defterler, ölümünden sonra da incelenmeye devam eder, hatta Ramanujan’ın yazdığı bu notlar günümüzde kara deliklerin hareketlerini anlamaya yardımcı olarak kullanılmaktadır. Yaşadığı dönemde kendisi hakkında “Ramanujan diyorsa doğrudur” sözü meşhurdur. 

Ramanujan’ın Sihirli Karesi olarak bilinen çalışmasında, Her satırın toplamı 139 eder. Her sütunun toplamı da 139 eder. Köşelerdeki sayıların toplamı da aynı şekilde 139 eder. Çapraz olarak sayıları toplayınca yine iki tane 139 sonucuna ulaşırız. Kareleri 4 eşit parçaya ayırırsak 2×2 şeklindeki bu karelerde yer alan sayıların toplamları da 139 eder. İlk satırdaki sayılar Ramanujan’ın doğum tarihini verir: 22.12.1887.
Anlayabildiğim kadarıyla Ramanajuan için matematik “ilim”den ziyade bir ibadettir. O, Tanrısından ilhamla aldığı bilgiyi tahlil eder ve ispatlarken, Tanrı’nın yarattığı kâinatın sırlarını çözer. Sanıyorum, İngiliz ilim adamlarını hayrete düşüren de Ramanajuan’ın bu kendinden emin tavrıdır. Teorilerinin doğruluğunu ispatlamasını isteyen Profesör Hardy’e, “ama onlar zaten doğru” diyerek karşılık vermesinin altında yatan sebeb, inancıdır.
Hintlilerin veya Arapların matematiğe olan katkısı malûm: Sıfır. (Araplar veya Hintliler neticede Hazreti Adem’in dili olan Süryanice’den türeyen iki dilden birinden neşet etmiş bir bilgidir Sıfır. Varlığının izi ilk insana kadar sürülebilir der Salih Mirzabeyoğlu) “Sıfır”la ilgili ilk mânâlandırmaların Hintlilerden çıkmış olduğu da söylenir ki bu da dinleriyle ve dinlerinin kâinat anlayışıyla sıkı sıkıya bağlı. Bu anlamda mistik bir ortamda yetişen Ramanajuan’ın, rasyonel bir ilim olan matematikte, dahilik derecesinde başarı göstermesi ve matematiği yeni buluş ve teorilere doğru genişletmesi mistik değil “rasyonel” bir durum olsa gerek. 

“Matematik ve geometrinin de güzel sanatlar gibi hayatın içinde biraz zevk ve idrak gözüyle görülebilir ve uzmanlık istemeyen bir yanı var” diyor Salih Mirzabeyoğlu. Yine aynı eserde, İslâm tarihinde matematiğe dair büyük bir yekûn tutan verilerden yeterince faydalanamadığımızın altını çiziyor. Batı ve Doğu felsefelerinde matematiğe ve tıbba yer verilmesini bir türlü anlayamayan Cumhuriyet aydınından bahsediyor. 

Bu anlamda Erkam isimli eserinde bir matematik tefekkürü ortaya koyuyor ve matematik zevkine, matematiğin sevdirilmesi ve hayatın içinde tefekkür edilebilmesine dair pek çok misal veriyor. İşte onlardan biri, Ramanujan’ın durumuna da işaret eder:

“Georges Ifrah, araştırmaları sırasında: Ortalık, ciddi insanlar bir yana, sözü durmadan kendi uzmanlıklarına getirmek isteyen tuhaf insanlarla doluydu doğrusu. Ama onları ikna etmek gerekiyordu; çünkü görünüşte değersiz olan önemli gelişmelerden haberdar olmak ve ayrıca benim gibi işe yeni girmiş birinin yapacağı her türlü yorum hatasından kaçınmak için araştırmayı onların denetimine bırakmak kaçınılmazdı. Benim matematikten başka bir şeyle ilgim olmadığı için, onları yalnız ciddiyetime, dürüstlüğüme, işin önemine inandırmam yetmiyor, “rakamlar” ile “matematik”in aynı şey olmadığı düşüncesine de alıştırmam gerekiyordu. Hadiselerin akışı beni bu mevzuda haklı çıkaracaktı. Her şeye rağmen vakıa enteresan. Rakamlar öylesine cisimsizleşmiş ki, sonunda çok insanca oldukları, hattâ şiire âit bir cevher oluşturdukları çağlar unutulup gitmiş. O kadar ki matematiğe hiç yeteneği olmayanlar, onları kendi yoksunluklarının veya horgörülerinin nesnesi haline getirmişler. (…) Bu, teknisyen ve maddeci toplumumuzda kemmiyetin anlamının, keyfiyetin anlamına nasıl açık bir biçimde baskın geldiğini söylemektir.” (s. 11)

Matematik ve hayat, matematik ve sanat, matematik ve mistisizm, Ramanajuan’ın bir ibadet zevkiyle matematik yapması; matematiğe yakıştıramadığımız ne kadar şey varsa, hepsinin iç içe bir mimari belirtiyor olması… Matematik belki de Augustine’in dediği gibi, “ilahî bilgeliğin formu”… 

Baran Dergisi 638. Sayı