Son yıllarda meal okuma, meal okutma ve meal yazarlığı aldı başını gidiyor. Elbette meal okumaya karşı değilim, fakat meal okuyup ve mealden yola çıkarak kendi başına hüküm vermeye, kendi başına tefsir yapmaya, mealden istediği yorumu çıkarmaya ve ehil olmadan meal yazılmasına karşıyım. Modernite, kadim geleneği bizden almaya çalıştığı gibi onu anlamayıp tenkid etmeyi de bir başarı telakki etti. İslami eğitim almamış, medrese görmemiş, sarf, nahiv, belagat gibi alet ilimlerini, tefsir hadis, fıkıh, mantık, kelam ve usullerini ehil bir hocadan öğrenmemiş, bunlarla iştigal etmemiş kişi, tercümelerden ya da kimi yazarların yorumlarından öteye gidemeyerek kıt bilgisiyle İslâm âlimlerini tenkide, eleştiriye tabi tutuyor. Bu hastalık sadece gençlerimizde değil prof. unvanlı kişilerde de mevcut. "Tercümelerden mesela, bir kaynak hadis kitabını okuyan genç, selef literatürüne inip o hadisin sahabe tarafından nasıl anlaşıldığını, kendisini açıklayan başka hadislerin olup olmadığını, tabiin ve tebe-ü tabiin âlimlerinin onu diğer onbinlerce hadisle, müctehid sahabenin ictihadıyla karşılaştırıp gerekirse nasıl tevil ettiklerini bilemeyeceği için 14 asır sonra, türlü kültür yozlaşmalarıyla bulanan aklı ve bilgisiyle sadece kısır izahlar veya haksız itirazlar geliştirecektir. Asırlardır farklı coğrafyaların, binlerce âlimin, yüzbinlerce kitabın süzgecinden geçmiş olan İslami birikimi yalnızca son yüzyılın üç beş yazarından, birkaç kitabından anlamaya, özümlemeye çalışmanın beyhudeliğidir bu." [1]
Piyasada 200 civarında Kur'an meali var. Affedersiniz ama babalarının kitabıymış gibi eline Kur'an-ı Kerim'i alan "kopyala-yapıştır, biraz şuradan, biraz buradan, bir de kendinden ekle" algısıyla yeni bir meal çıkarıyor.  "Kur'an-ı Kerim meal değildir, meal de Kur’an değildir." [2]
Hele tam da kavram kargaşası yaşadığımız şu zamanda nedir bu eline Kur'an'ı alan herkes meal yazıyor. Meal yazmak için "çok iyi Arapça da, çok iyi Türkçe de bilmek yetmez. Tefsir, hadis, fıkıh, kelam bilmek, vahyin indirildiği sosyal ve coğrafi şartları ele alan İslam bilim disiplinlerine vâkıf olmayı gerektirmektedir." [3]
Teoman Durali hocanın şu sözlerine kulak verelim: "...Kur'an'ı herkesin okuması şart... Ama anlamak maksadıyla okuyamazsın. Anlamazsın. Yani nasıl ki herkes oturup kalp cerrahı olamazsa, Kur'an'ı anlamak da bir iştir. "Herkes anlar efendim... Türkçeye tercüme edildi çünkü" diyorlar. Kur'an Türkçe'ye tercüme edildi de ne oldu? Bu iş öyle tercümeler, mealler üzerinden olmaz. Meallerden hareketle Kur'an'ı anladığını söyleyen kimse halt etmiştir. Okursun mühendis olursun, cerrah olursun vb... Ama Kur'an'ı anlamak bir ihsandır... Allah'ın ihsanıdır. Herkes o tahsili görerek ona vakıf olamaz. Onu anlamak üzere yaratılırsın ama aynı zamanda tahsilini görürsün."
Oryantalistlerin kendi düşüncelerini biz Müslümanlara aktarmış olması bu modern çağda olmuştur. Şimdi bir Müslüman, hem Kemalizm’in resmi ideoloji algısıyla hem de müsteşriklerin batı algısıyla düşünmeye, konuşmaya, yorumlamaya başladı. Onlardan bize tevarüs eden Hadis inkârcılığı, yavaş yavaş İslamî değerlerimize sirayet etmiş, meal üzerine keyfi yorumlar yapılmış ve iş Kur'an'ın tarihselliğine kadar geçiş yapmıştır. Batı algısına takılı kalmış Müslüman; kimi ayetlerin tarihsel olduğunu, bu zamanda bazı ayetlerin önemini ve gündemini yitirdiğini korkusuzca söyler olmuştur.
Bu mevzuuda Ebubekir Sifil hoca'nın meal üzerine yazdığı makalelerinden altını çizdiğim yerleri aktarıyorum:
"Bütünüyle din tasavvurunu meal üzerine kurgulayan şimdiki nesiller amelde ve takvada seleflerinin seviyesine ulaşamıyorsa bunda -"meal müslümanlığı"nı da intaç eden- "malumatfuruşluk modası"nın da rolü büyüktür."
­"meal okumalarının büyük bir çoğunluğu "farklı bir din" tasavvuru arayışının ürünü olarak kuvveden fiile çıkıyor."
"Şimdiden çok rahat gözlemleyebiliyoruz ki, meal okuma alışkanlığı zaman içinde kişide, -en yalın anlamıyla- Kur'an'dan doğrudan hüküm çıkarma alışkanlığına dönüşüyor."
"Bütün İslami ilimler Kur'an'ı Allah Teala'nın muradına uygun tarzda anlama çabasının ürünüdür. Bu da demektir ki, Kur'an'ı Allah Teala'nın muradına uygun tarzda anlama çabasıyla İslami ilimler arasında kopmaz bir ilişki vardır. Medrese müfredatında niçin "Kur'an dersi" diye bir dersin olmadığını soranlar, Kur'an bağlamında hakkı verilmiş bir anlama çabasının en azından sağlam bir Ulûmu'l-Kur'an birikimiyle mümkün olduğu vakıasını atladıkları için meseleye şaşı bakıyor."
"...İslami hassasiyetimizi, takvamızı ve teslimiyetimizi artıracak ve bizi müstakim bir itikadi çizgide tutacak olan ne ise onu yapmaktır. Meal okumanın bu noktada hiç katkı sağlamayacağını iddia ediyor değilim. ...İslam herhangi bir meal yazarının Kur'an'dan anladığı şeye indirgenemez. Meal okuyan kimse bunu, "din tasavvuru" inşa etmek için yapmamalı. ...Hiçbir bid'at ehli kendisini "bid'atçi" olarak ifade etmez. Kendilerini Kur'an'a dayandırmış olsalar da geçmişte bid'at ehli, ulemanın gayretleri sayesinde bid'at ehli olarak tanınır, anılır ve kendilerinden uzak durulurdu. Bugünse bid'at ehline artık bid'at ehli denmiyor. Onların tamamı aramızda yaşıyor ve "Kur'an'a gelin" çağrısı yapıyor. Kur'an'ın "hatalar ihtiva eden beşer mahsulü bir kelam" olduğunu söyleyenler de, "Kur'an gelmese de olurdu" dedirtecek şekilde Yahudi ve Hıristiyan'ların ahirette kurtuluşa ereceğini söyleyenler de hep Kur'an metninden hareket ediyor!!"
"Meal okumada ısrarcı olanlar neden Elmalılı, Ö.N.Bilmen, ve H.B.Çantay merhumların adına neşredilen mealleri değil de "yenilik" ve "farklılık" iddiasındaki meal yazarlarının çalışmalarını tercih ediyor? ...İnsanımızın büyük bir çoğunluğu ne yazık ki meal üzerinden "farklı din anlayışları"nın muhatabı kılınıyor. Türlü bid'at, görüş ve yaklaşımlar "meal çalışması" örtüsü altında servis ediliyor."
"Kur'an'la aramızdaki fıtri bağ, onu bir "entelektüel bilgi nesnesi" olarak görmemize engel olmalı. Biz onu okurken -Efendimiz sav.'in tavsiye ve talimatı gereği- ağlayabilmeli, ağlayamıyorsak dahi "ağlar gibi" yapabilmeliyiz."
Hacmini birkaç katı aşacak hacme kadar üzerine en az 50 civarında haşiye, ta'lik ve ihtisar çalışması yapılmış bulunan Envâru't-Tenzil adlı eserin müellifi Kadı Beydâvi, Tefsir ilmini ilimlerin en yücesi olarak nitelendirdikten sonra şöyle der: "Bu alanda söz söylemek için ileri atılmak, usulüyle-füruuyla bütün dini ilimlerde maharet, dil ve edebiyat alanlarında üstün bir seviye kesbetmiş olanlardan başkasının işi değildir."
Meal okumak entelektüel İslâmcıların işi oldu. Kur'an-sünnet ve tatbikat ise muttakilerin, muhsinlerin, mü'minlerin işi.
Meale odaklanma, meal furyacılığı, "Kur'an ve sünnet"ten bizleri uzaklaştırıp "bence"lerimize esir etti. Artık sadece âlim değil, bu işin ehli olmayan avamlar dahi yorum yapıyor, hüküm çıkarıyor Kur'an'dan. İslam ilmihallerine göz atan, onları bir kere de olsa okumuş olan çok az. Doğru İslami algıyı yakalamaya bir giriş meyanında ilmihallere dönmek şart. Hadislere de değil, bizzat ilmihallere dönmemiz şart.
Kur'anı, bu ilimlerle iştigal etmiş ehil sahibi olmuş hocaların/âlimlerin gözetimi altında öğrenmeliyiz. "Kur'an'ı ya da hadisleri okuyup anlamak onları hayata taşımak, işaret ettikleri şahsiyeti kazanmaksa, bunun yolu bilgilenme amaçlı okuma değil, şahsiyet kazanmaya dönük, sindire sindire, hakkını vere vere okumaktır." [4]
Herhangi bir fıkıh bahsini Kur'an'dan anlayamayız. Namazın var olduğunu Kur'an'dan okuruz ama kaç rekât olduğunu hadis-i şeriflerden öğreniriz. Aynı şekilde nasıl kılınması ve mahiyetlerini ise icmâ ve kıyas üzerinden öğreniriz. Yani müctehidlerden ve fukaha'dan öğreniriz. "Şimdi Hanefi mezhebinin bir fıkıh kitabını açıp da oradan hudûd/ceza hukuku bahsini okursanız siz Kur'an'daki hudûd ayetlerinin tefsirini okumuş olursunuz." [5]
Çünkü ilmihaller, fıkıh kitabları, Kur'an-ı Kerim'in ve hadis-i şeriflerin süzülmüş halidir. Kur'an ve sünnet geleneğini kaybetmemek, eskiye dönerken ileriye gitmek, kadim geleneğe sahip çıkmak için "ilmihal ve fıkıh okumaları" gerçekleştirmek ve bu gibi müesseseler kurmak gerek.
[1] Mustafa Alp
[2] Ebubekir Sifil
[3] Serdar Demirel, Yerelden Küresele Ahlaki Duruşumuz, s.20
[4] Talha Hakan Alp, Kur'an'ı Kerim'i Nasıl Anlamalıyız, s.38
[5] Talha Hakan Alp, Kur'an'ı Kerim'i Nasıl Anlamalıyız. s.44  



Baran Dergisi 341. Sayı