Belediyeler, vakıflar, kurum ve kuruluşlar, "üstat Necip Fazıl Kısakürek" için organizeler yapılıyorlar, lüks salonlarda anma programları, kitap sergileri ve tanıtım programları yapılıyorlar...
İslâmi kesim bu mirası tepe tepe kullanıyor.
Bunlar sevindirici ve gurur verici etkinlikler.
Ancak, onun talebesi olan, onun yolunda hayatını feda eden bir bakıma öğrencisi ve savunucusu olan, "Salih Mizrabeyoğlu"  cezaevinde çile dolduruyor, işkence görüyor ve sürgünden sürgüne gönderiliyor... Lüks salonlarda ve rahat koltuklarda miras yemek ve ego tatmini yapmakla herkes görevini yaptığını sanıyor. Adaletin temsili binalarında, adaletsizlik ve hukuksuzlukla boğuşan idealist bir fikir adamı, haksız yere mahkûm edilmiş, fiili olarak suç unsuru tespit edilememiş ama 28 Şubat sürecinin kurbanı olarak "ömür boyu hapse mahkûm edilmiş." Camianın içerisinde olan pek çok kişi bunun farkında bile değil!.. Salih Mirzabeycğlu ne suç işlemiş de "müebbete mahkûm" olmuş?..
İşin ilginç tarafı, terör örgütü avukatlarından eski hâkim Metin Çetinbaş tarafından verilen bu idam cezasının hatalı olduğunu şimdi itiraf ediyor.
"Biz Mirzabeyoğlu davasında o günkü şartlara göre karar verdik, Mirzabeyoğlu davasında hata yapmış olabilirim" itirafını yapıyor.
Bununla beraber, 28 Şubat darbesinin canlı şahitlerinden Av. Doğan Yıldırım; "Harbiye'de gizli bir toplantı yapıldı, önemli kararlar alındı. O toplantıya katılanlardan biri de, hakim Metin Çetinbaş idi... Çetinbaş, brifingte alınan kararlar doğrultusunda Salih Mirzabeyoğlu'na idam cezası verdi" açıklamasını yaptı. Hakim Metin Çetinbaş; daha sonra yaptığı açıklamada; "Verdiğim karar yüzde yüz doğrudur diyemiyorum... Biz o günkü şartlara göre karar verdik, hata yapmış  olabiliriz" diyerek, brifingte alınan kararlara gönderme yapmıştı...
Ayrıca, Adana DGM'nin; "Mirzabeyoğlu dosyasının takipsizliğine" karar vermiş olması da, hakim Metin Çetinbaş'ın; "Brifingte alınan kararları uyguladığı" yorumlarını güçlendiriyor.
Bu dava, Adana DGM tarafından reddedilmiş ve Mirzabeyoğlu'nun faaliyetlerinin "örgüt lideri" sayılmasına yeterli delil oluşturmayacağına karar vermişti.
Durum bu kadar net ortada iken 60 civarında kitap yazmaktan, fikir üretmekten, konuşmaktan, tartışmaktan başka bir eylemi bulunmayan Mirzabeyoğlu'nun "Anayasal düzeni cebir ile değiştirme" suçundan müebbet hapis cezasına çarptırılmış bulunması,  "hangi demokrasiye, hangi hukuka, hangi fikir özgülüğüne sığıyor."
Ortada ne örgüt var, ne hiyerarşik bir yapı, ne de bir organize var?.. Var sayımlarla, kitaplarından alınan bazı bölümleri kendilerine göre yorumlayıp suç teşkil etmek ancak bizim gibi, "ideolojik ve ön yargılı" sözüm ona hukukçulara yakışır.
Üstelik dünyanın ve Türkiye'nin geldiği sözde "ileri demokrasi"  lafları ortada dolaşırken...
Salih Mirzabeyoğlu, on bir yıldan beri hapiste.
Yakın döneme kadar devletin koruması ve güvencesi altında işkence görüyordu.
Öylesine işkence, öylesine zulüm gördü ki beyin fonksiyonu işlemez hale gelmişti.
Şimdi öğreniyoruz ki bu işkence, "Telegram- zihin kontrol işkencesi" adı verilen bir işkenceymiş.
Bu olay, kamuoyu tarafından tepkiyle karşılandı ama bizim medya maalesef bunun üzerinde pek durmadı.  Birkaç köşe yazarı bunu yazmasaydı, bu işkencenin vahim boyutunu da bilmeyecektik.
Gerçek "hukuktan"  "demokrasiden" " özgürlükten" ve "şeffaflıktan" bahsediyorsak geçmişte mağdur edilen ne kadar insanlar varsa, sağcısının-solcusunun ve bütün mağdurların itibarları verilmeli. "Dersim olayları" bu işin başlangıcı olmalı.
Bu işin peşini bırakmadan sonuna kadar mutlaka gidilmeli. Geçmişin kirli çamaşırları aklanmadan, geleceğin  "aydın Türkiye" si olamaz.
28 Şubat sürecinin mağduru Salih Mirzabeyoğlu'nun suçunun ne olduğu şaibeler ve varsayımlarla dolu (!..)
Suçun mahiyetini kimse bilmiyor.
Ortada "somut deliller" olmadığı gibi "brifinglerde" alınan kararlar sonucunda mahkûm edildiğini artık hepimiz biliyoruz. Sonuç itibariyle Salih Mirzabeyoğlu, serbest kalsın, salı verilsin veya af edilsin demiyoruz ama "yeniden yargılansın" diyoruz.
Mustafa K. Topaloğlu
Millî Gazete
23.12.2011