Son günlerde yaşanan hadiseler malum. Ve yine son günlerde artık alenî yürütülen ittifaklar ve düşmanlıklar bedahet halinde ortada... “Kimin eli kimin cebinde belli değil sözü geçerliliğini yitirmiş durumda. Artık açık ve net kimin eli kimin cebinde belli: Klasik ifade ile iman ve küfür cephesi. Müşahhas hâliyle Ehli Sünnet Ve’l Cemaat’e muhatap büyük bir kitle ve onları imhaya dönük uluslararası şeytani koalisyon güçleri. İran-Çin-Rusya-İsrail-ABD ve Avrupa devletleri bu hususta ittifak halinde... Hepsi dört bir koldan Müslümanları fikren ve fiilen mahkum ve imha etme derdinde. Çin Doğu Türkistan'ı kan gölüne çevirir, Budist çeteler Myanmar’da Müslümanları ateşte yakar, Afrika’da Fransa ve işbirlikçileri Din-i İslâm mensuplarını boğazlar, Somali’de her düşen ateş yürek dağlar, Suriye’de milyonlarca insan kirli bir fesadın içerisine sokulup şehirlerinin harab edilişini seyreder, Irak, Afganistan, Lübnan, Libya’da Müslümanlar üstüne estirilen terör her defasında Müslümanları toprağa götürürken acaba Müslümanlar ne durumda?

Uzatmadan söyleyelim; konforlarının ve keyiflerinin bozulmaması derdinde. Müslümanlara yapılan bu zulmü durdurmaya çalışanları karalama derdinde... Uluslararası yürütülen kirli propagandanın gönüllü yayıcılığına yaparak ‘bizim bunlarla ilgimiz yok’ anlamına gelen iğrençlikler peşinde. Batı kime sövüyorsa ‘İslâm bu değil’ deyip Batıya şirin görünerek günü kurtarma derdinde. Vatanının bağımsızlığı için savaşan, bu yolda canını veren, malını makamını bu uğurda terk eden, gençliğini bu yola feda eden mücahidleri ‘terörist’ diye damgalama peşinde.

Bu korkak ve aşağılık kişiler Batı medyasının ‘İslamafobia’ diye kendi literatüründe geliştirdiği ‘psikolojik savaş’a malzeme olma dışında belli bir dünya görüşüne sahip olmadığı için de, siyaset diye ‘işbirlikçiliği’, müttefiklik diye ‘yamaklığı’, insanî yardım diye de ‘Batının tecavüz ettiği kadınları, yıktığı evleri, öldürdüğü insanları, yetim bıraktığı yavruları gözetim altına almayı’ sanıyor. Elbette gözetimi altına alacak, koruyacak. Ama namusu ve iffeti kirletilmiş bu halkın intikamını da alacak. Bunun hesabını da misliyle soracak. Akan her bir damla kanın davasını da güdecek. Bugün BATI’YLA, ABD’YLE, İSRAİL’LE, ÇİN’LE ARAMIZDA KAN DAVASI VARDIR. Bu kan davası sonuçlanmadan akan kan durmayacaktır. Bugün Müslümanların sessizliği, kendilerine ‘dindar’ diyen ahmak soydan ‘allamelerin’ korkak, mıymıntı ve iki yüzlü tavırlarıdır ki, kafir küfründe daha cesur, münafık nifakında daha hırslı davranmakta. Bu şımarıklığın neticesini, her geçen gün öldürülen Müslümanların sayısına bakarak çıkarmak mümkün.

Açık söyleyelim, istihbarat kurumlarının sakatına gelmeden kıssadan bildirelim: Türkiye uzunca bir zamandır bu günler için hazırlanmaktaydı. Batı’nın eli ile çözüm süreci üretenler, demokrasi melaneti ile Kürt’ün ve Türk’ün meselesini çözeceğini zannedenler bir kez daha yanıldı. Ve bu defa, çözüm adı altında getirildikleri noktada Kürt’ü ve Türk’ü İslâm'la savaştırarak iç savaş çıkarmak isteyenlerin tuzağına düşüldü. Ve SIRA TÜRKİYE’YE GELDİ. Batı nasıl ki -zımnen- Suriyeliden kendi ülkesini harabeye çevirmesini istedi, Irak’lıdan Irak’ı. Aynı şekilde de Kürt'ten de, Türk'ten de kendi şehirlerini harabeye çevirmesini isteyecek, istedi. Yaşanılan süreç budur, bir adım sonrası kimsenin meçhulu değildir. Ve herkes ‘T. Erdoğan’ a bakarken, aynı merkezli –bilgisi var veya yok- ülkenin altı oyuldu. Dibe vurulması sağlandı. Herkes dershaneye bakarken Amerikan kolejlerinin sayısında patlama oldu. Batman, Diyarbakır, Gaziantep’e kadar Amerikan kolejleri kuruldu. Herkes Gezi'ye bakarken hukuk guguka döndü. Herkes açılım, ‘şehid cenazesi gelmiyor’ diye bakarken İtalya’sı, İsrail’i ABD’si çeşitli adlar ve bahaneler ile Ulusalcı Kürt çevreleri, Kürt İslâmcılara karşı silahlandırmakla kalmadı, bir de üstüne sürerek ‘samimiyet testi’nden geçirdi.
Kürt Bölgeleri büyük hadiselere gebe. Çünkü ‘Ulusalcı Kürtler ve laik demokratik Kürt Partiler’ ateşle oynadılar. Bölgenin kadim yerlileri ile değil, sömürgeci ve işgalci güçleri ile ittifak içine girdiler. Azıcık tarih şuuruna sahip herkes bunun ne mânaya geldiğini bilir. Adı geçen kesim Kürtleri büyük bir ateş çemberi içerisine soktu. ABD-İsrail işbirlikçiliğinin bedeli çok ağır olacak. Ne ABD ne de İsrail bölgede kalıcı değil... Peki ABD ve İsrail ne demeye Kürt'ü, Arab'a ve Türk'e düşman ediyor. Ve ne demeye bölgede Kürt'ü ön plan çıkarıyor. Plan açık ve net; bölgeyi yaşanmaz hale getirmek. Bölgenin sahibi üç milleti birbirlerine düşman etmek, aralarına kan sokmak, kin tohumu serpmek, onları uzun yıllar bir araya gelemeyecek konuma sokmak. Çok tehlikeli bir oyun oynanıyor ve Ulusalcı Kürtler bunun gönüllü maşalığını yapmak için yarış halinde. Ama gidişatın kendilerinin sonu olacağını hesaba katmıyorlar. Sorun da burada zaten. Hakikatte bu Ulusalcı-Marksist Kürtler de, demokrat Kürtler de bağımsız değiller. Türkiye’deki benzerleri gibi Batı’ya çok şey borçlular; gebeler bir nevi. Dolayısıyla hayır diyemiyorlar. İktidarlarının ellerinden kayıp gideceğini biliyorlar. Bu sebeble ‘emredersiniz efendim’ demek ve gereğini yerine getirmekten başka bir şey bilmiyorlar.

Şurası bir gerçek ki; İŞİD ne Kürtlerle ne de Araplarla savaşıyor: IŞİD ABD VE İSRAİL İLE SAVAŞIYOR. Hadise iyi okunmalı. IŞİD itikaden sorunlu olabilir, ama bu bir şeyi değiştirmez. Nihayetinde IŞİD Batı’nın propagandasının merkezinde bir örgüt. Oysa bölgede ciddi anlamda büyük bir Sünni Direniş var. Muhteşem bir KURTULUŞ SAVAŞI var. Batı zulmünden Şii teröründe kurtulmak isteyen Sünni Irak halkının isyanı var. Bu isyanı bastırmak isteyen Batı, yalan-dolan haberlerle zihinleri iğdiş etmeye, dumura uğratmaya, bilgi kirliliği oluşturarak yanlış yönlendirmeye ve psikolojik üstünlüğü elde tutarak savaşı kazanmaya çalışmaktadır. Bunu görmemek için kör olmak yetmez, bir de hain olmak lazım.IŞİD bu işin maskesi.

Bu çerçevede mesele IŞİD değil, hâla anlamadınız mı?
Şimdi dikkat edelim;
Irak ve Suriye'de geniş alanlarda hakimiyet kuran IŞİD'le mücadele çerçevesinde oluşturulan koalisyona birçok ülke farklı şekillerde destek veriyor. Bazı ülkeler düzenlenen askerî operasyonlarda aktif olarak yer alırken, birçok ülke ise insanî yardım kısmında yer alıyor.
Bu kadar geniş çaplı saldırı sadece IŞİD için mi? Madem sıradan bir örgüt bu, bu heyecan da neyin nesi? Ama işin aslı öyle değil. Bir yandan bölge insanını birbirine kırdıracaksın, bir yandan sömürüyü sürdürücü güvenliği sağlayacaksın. Aşağıda detayına kadar vereceğimiz Batılı ve yerli işbirlikçilerinin ne işleri var Irak’ta? Bu şehirleri yıkıp bombalamakta amaçları ne? İnsaniyet mi? Hadi canım!..

ABD, IŞİD'e karşı Irak ve Suriye'de düzenlenen hava saldırılarına savaş uçakları, insansız hava araçları ve Tomahawk füzeleriyle katıldı. PYD'ye ve diğer muhalif gruplara hafif silah ve mühimmat desteği ve IŞİD'e karşı savaşan en az 5.000 savaşçının eğitimini verdi. Belçika, Irak'taki hava saldırılarına destek için 6 F-16 ve 120 personel sağladı. Belçika, bir C-130 Hercules uçağıyla 13 ton insanî yardım gönderdi. Avustralya Kraliyet Hava Kuvvetleri 'ne ait 8 adet F/A18 savaş uçağı, Bir E-7A Wedgetail Havadan Erken Uyarı ve Kontrol Uçağı, KC-30A Çok İşlevli Tanker ve Kargo Uçağı, IŞİD'e karşı savaşan Iraklı ve diğer grupları desteklemek için bir grup özel harekat askeri gönderdi.

Katar hava saldırılarına katıldı. Suudi Arabistan, IŞİD'e karşı çeşitli hava saldırılarında görev aldı. Bahreyn, IŞİD'e karşı Suriye'de düzenlenen hava saldırılarına katıldı. Arnavutluk; 10.000 adet AK-56 taarruz tüfeği, 22 milyon adet AK mermisi, 32.000 adet top mermisi, 15.000 adet el bombası, Hırvatistan; PKK'ya silah ve mühimmat temin etti.
Çek Cumhuriyeti; 2 milyon dolarlık Kalaşnikof ve makineli tüfek mermisi, el bombası, roketatar mühimmatı yardımında bulundu.

İngiltere, IŞİD'e karşı Irak'ta düzenlenen hava saldırılarına katıldı. Kraliyet Hava Kuvvetlerine ait Tornado tipi altı uçak, keşif ve bombalama görevleri yürütüyor. Kürt savaşçılara 2,5 milyon dolar değerinde ağır makineli silah ve mühimmat yardımı, Kürt savaşçılara 10 ton çelik yelek ve miğfer yardımı yaptı; destek hizmetleri için bir adet Boeing RC-135, bir adet Boeing C-130, bir adet Airbus A330 olmak üzere üç uçak ve dört adet CH-47 Chinook helikopter temin etti.

Fransa, Irak'ta IŞİD hedeflerine karşı hava saldırıları düzenledi. IŞİD hakkında istihbarat edinmek için Irak üzerinde keşif uçuşları yapmakla görevlendirildi.
Almanya; Kürt savaşçılara silah eğitimi vermesi için 40 paraşütçü asker, 30 Kürt savaşçı Almanya'nın güneyinde ileri düzey silah eğitimi verilmesi, 16.000 adet taarruz tüfeği, yüzlerce tanksavar, el bombası ve zırhlı araç desteği, mayın temizleme aracı, gece görüş gözlüğü, sahra mutfağı ve 4.000 asker kapasiteli sahra çadırı desteği yapıldı.
Bu kadar bombalama kimin üzerine yapılıyor, bu savaş kime karşı yapılıyor? Irak’ta harabe edilen şehirlerin hepsi Sünni şehirler. Koalisyon Güçleri IŞİD’den temizledikleri bölgeleri Sünni aşiretlere, yani toprağın asıl sahiplerine geri mi veriyor sanıyorsunuz? O bölgeler olduğu gibi Şİİ MİLİSLER TARAFINDAN ELE GEÇİRİLİP KATLİAMA VE YAĞMAYA TABİ TUTULUYOR. Binlerce insanın feryadı yürekleri dağlıyor. Şİİ MİLİSLERİN KESTİKLERİ KAFALARIN, KİRLETTİKLERİ KADINLARIN, SÜRDÜKLERİ İNSANLARIN HADDİ HESABI YOK. Medya bunları göstermiyor ve siz IŞİD kafa kesmeleri ile oyalanırken binlerce Sünni’nin kafası kesiliyor, namusu kirletiliyor. Siz ‘aman provokasyona gelmeyelim’ diyerek sıcak yuvanızda çayınızı yudumlarken Yahudi ve Batı Müslümanların iffet ve izzetini ayaklar altına alıyor.
Ve IŞİD ile perdelenen Irak'ta Sünni aşiretler ABD’ye karşı savaşıyor. Üstelik bu her ne kadar Aynel Arab (Kobani) Kürt eksenli gösterilmeye çalışılsa da meselenin Kürt'le Türk'le bir ilgisi yok. Şu haber yeter cevaptır sanırım:
PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’in, Fransa’nın başkenti Paris’te, ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Daniel Rubinstein ile görüştüğünü aktaran Helil, görüşmede ana gündem maddesinin, silah gönderilmesi olduğunu da kaydetti.

ABD: PYD ile istihbarat paylaşıyoruz
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Marie Harf, başkent Washington'da düzenlenen günlük basın toplantısında, “PYD sözcüsünün, Kobani'de koalisyonla istihbarat paylaşımları yaptıkları ve hava saldırılarını koordine ettikleri" sözleri ile ilgili soruya verdiği yanıtta, “Birçok kişiden istihbarat alıyoruz. Bilgiler alabileceğimiz her yere bakıyoruz. Dolayısıyla evet, bazı istihbarat ve bilgi paylaşımları bulunuyor. Bu her alanda tekrarlayacağınız bir şey değil tabii ki ama bu doğru" dedi.
Batı, Fetullah Gülen ve avenesi 17 – 25 Aralıkta yapamadığını şimdi Kürt ulusalcılar ile yapma derdinde. Büyük oyunlar ve büyük planlar var. Sokağın gerçek sahibi Müslümanları ‘pasifize etmek’ için türlü provokasyonlar ve propaganda dili kullanıyorlar ki, akla ziyan. Üç yüz kişiyle sokağa çıkıp milyonluk şehirleri istila edenleri sadece bir avuç Müslüman tükürse boğacakken, Müslümanların önüne geçen ‘iblis dilli’ provokatif hocalar, konforunun bozulmasını istemeyen ‘dini bütün’ zevatlar, “aman sokağa çıkmayın, bunun İslâm'la ilgisi yok, bunlar isyancı” falan gibi histerik beyanlarla Müslümanın savunma hakkını bile kullanmasını kınayan açıklamalar yaptılar. Bunun neticesi olarak üç yüz-dört yüz kişilik gruplar şehirler üzerinde hakimiyet kurdu. Nerede gerçek ulema, nerede gerçek dava adamı, nerede gerçek alim, nerede iman ve aksiyon adamı? Meydanı boş bulunca mangalda kül bırakmayanlar, görünmeleri gereken zamanda piyasada yoklar. Her eylemin meyvesini yemesini bilen bu tipler, ‘fistan giysin dolaşsın’ tespitine oldukça layıktırlar.

Nihai sözümüz Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’ndan;
“Bugün, nasıl bir fırtınanın kopmak üzere olduğuna dair herhangi bir hazırlayıcı alâmet olmaksızın büyük çaplı olaylar vuku bulabilirler.” (Marifetname, sh. 262)
 “Her an değişen bir çevre içinde tehlike çanlarını sadece duyurabilmek için bile çok daha keskin bir sese ihtiyacımız vardır. Bu derece ahenksiz ve akortsuz bir gürültünün hakim olduğu bir âlemde dinleyicinin yeni uyarıcılara karşı tamamen uyuşup, kendisini sığlıklardan selâmetle sıyırıp geçirebilecek dümen işaretlerini hiç duymaması tehlikesi çok büyüktür.” (Marifetname, sh. 263)


Baran Dergisi 406. Sayı