Pandemiyle beraber dünyada dijitalleşme de arttı. Dijitalleşmeyle beraber ise e-ticaret siteleri aşırı büyüme sağladı. Özellikle Amazon ve benzeri şirketleri misal verebiliriz. Zaten üst düzeyde var olan gelir dağılımı adaletsizliği de hat safhaya çıktı. Her geçen gün de artıyor. Dünyanın bundan kurtulabilmesi için çare nedir sizce?

Sualinize paradigma değeri üzerinden bir cevap vereyim… Zaten bozuk olan gelir dağılımı “x” lehine bozukken şimdi de “y” lehine el değiştiriyor. Önceden geleneksel kanalların fonksiyonunu şimdi dijital pazar yerleri yapıyor. Profiller değişiyor yâni. Gelirdeki adaletsizliği bu değişim artırmadı, zaten varolan adaletsizlik el değiştirdi. Kapitalizmin “espri”si de budur. Kapitalizm kendi kendini sömürür! Kapitalizmin kuşaklara ayrılabilecek karakteristikleri vardır. Bugünkünün adı “finansal kapitalizm” ve vahşi kapitalizmi sömüren odur. Önceki “vahşi kapitalizm” idi, o da vahşi olmayanları sömürerek var oldu. İlk kuşak kapitalizm herkesi sömürdü, Latin Amerika’yı misal verebiliriz. Kapitalizm ya da rekabet temelli iktisadi paradigma esasında kendi üretim faktörlerini sömürdü… Onların sömürülecek bir yanı kalmayınca, içten içe “kendi yarattığı” kapitalistleri sömürmeye döndü. Temel problem, paradigma…

Kapitalizmin paradigma değeri ne? Rekabet… Kapitalist rekabeti yapıcı bir olgu olarak göremeyiz. Kapitalist rekabet kavramı, tokuşma gibi savaşçı bir mânâ ifade eder. Bu paradigma değeri, önce üretim faktörlerinin sonra da kapitalistlerin birbirini sömürdüğü bir dünya ortaya çıktı. Joseph Alois Schumpeter’e bakalım. Diyor ki, “Kapitalizmin sonu, tekelleşmesi tekamüle erdiğinde olacaktır!” Yâni “Kapitalizm kendi rekabeti içinde, tekelini ortaya çıkaracak. Oraya gelince kapitalizm nihaî amacına ulaşacak, başarıya ve bir taraftan da sonuna ulaşmış olacak.” der Schumpeter. O süreci yaşıyoruz. Daha önce sanayicilerde olan servet, şimdi teknolojiyi elinde tutanlara geçti. El değiştirdi. Sizin de belirttiğiniz gibi, adaletsizlik çok daha güçlenecek ve tekelleşme süreci de gerçekleşecek. Bunun başlayışını pandemi sürecinin etkilerinde değil de; verinin tekelleşmesi meselesinde bulmak lâzım. Verinin tekelleşmesi hâdisesidir yaşanan. Onu geri çeviremiyorsun artık, onun sahibi “mutlak” bir vesayet kurar. Finans kapitalizmiyle tekelleşmeyi denediler aslında. Ama paranın sahibi mutlak bir vesayet kuramadı; ama verinin sahibi bunu yapabilir. Şu anda oynanan oyun bu her zamanki kurgu…

G7’de sosyal medya şirketlerine vergi zorunluluğu getirilsin diye bir karara varıldı. Devletlerin bu şirketlerin büyümesine karşı tavrı ne yönde? Birlikte el ele mi yürüyecekler yoksa devletler yeniden daha baskın mı olacak?

Bunlar, devlet üzerinde de bir baskı unsuru hâline geldiler. Bu biraz da anarşist köklerden beslenen; fakat “zır kapitalist” bir gelişim süreci. Anarşist görünen, aslında ise öyle olmayan bu süreçte önünde durulamaz bir gelişim görüldü. Şimdi ise devlet başkanlarının paylaşımlarını engelleyerek elde ettikleri gücü kullanıyorlar. Arama motorlarındaki veri derinliğine sadece sizin sahip olduğunuzu düşünün. İnanılmaz bir güç elde edersiniz ve bu güç kendisini kullandırır.

Evet, ilginç bir noktaya geliyor mesele; sosyal medya kendisini “yargı mekanizması” yerine koyuyor ve kendince hükümler vererek Amerikan başkanının paylaşımını engelleyebiliyor.

Kendince bir devlet rolü oynuyor. Kendisi kurallar belirlemiş durumda. Bu kuralları herkese dayatıyor, bir devlet başkanına da, şuna da, buna da... Bunu doğru okumak lâzım. İnternet âleminde bir alternatif devlet kuruluyor. Bu devletin bir parası var. O para veya bu para, önemli değil, akçesi var. Kripto paraların anonim olma mevzuunu da doğru anlamak gerek. “Bunun sahibi kim?” diye soruluyor. Bunun sahibi olursa, kendi varlığıyla çelişir zaten. Mevzu sahibinin olmamasında yani anonim olmasında. Belli bir anarşist yaklaşım var, buna doğru eğilim var. İnsanlar dünyanın hiçbir yerinde ne güvende hissediyor ne de özgür! Bir bunalım içerisindeler. Bu yapılar da, bahsettiğimiz boşlukları dolduruyor. Herhangi bir devletin, Amazon kadar güven vermediğini düşünün… Ya da Twitter kadar güven vermediğini düşünün… O boşluğu dolduracak, “yeni kapitalist düzen” ya da “yeni dünya düzensizliği “… Rekabet probleminin uzantısı olan bir şey.

Kripto paradan misal verdiniz. Güven dediniz… Bu çerçevede Türk lirasının vaziyetine de temas edebiliriz zannediyorum. Türk lirası klasik bir paranın sahip olması gereken vasıfları karşılıyor mu? Niçin sürekli değer kaybediyor? Devlet nasıl bir politika seyrediyor burada?

Klasik bir paranın sahip olması gereken unsurları karşılıyor; ama o klasik para düşüncesi demode bir düşünce… Bunu görmek lâzım. Sadece Türk Lirası için değil, klasik olan tüm para birimleri için aynı problemlerden bahsedebiliriz. Bir dönüşüm var, bunu anlamalıyız. TL’nin kendi handikapları da var, o da ayrı bir mesele. Paralar artık yeterli güven sunmuyor. TL’nin karşıladığı etki, aslında doların da bir problemi. Doların yüzleşeceği şeyle, TL daha erken yüzleşiyor.

TL’nin içinde bulunduğu durum, büyük bir zarara sebep olmuyor mu bizde?

Oluyor. Ekonominin genel gidişatı kur dengesi üzerinden, paranın değeri üzerinden okunabilir. Küresel bir sisteme entegre olduğumuzu düşünün, birçok girdi ithal. Kurdaki değer kaybı ekonominin satın alma gücünü olumsuz etkiliyor. Ekonomideki varlıkları da döviz cinsinden ucuzlatıyor. TL cinsindeki varlıklar diğer para birimlerine göre inanılmaz ucuz… Bu kadar ucuz olmamalı, olamaz dediğimiz durum fiyatının artması yani enflasyon anlamına gelir. Bir milyoncu diye bir iş modeli olduğunu hatırlayın. Tüketim mallarında 1 lira ve altında ürün kalmadığını analiz edebilirsiniz. Bu güzel de bir araştırma konusu olur.

Devlet nasıl bir politika seyrediyor, sanki kasıtlı olarak TL’nin değer kaybına yol açıyor ve bu konuda bir şey yapılmıyor gibi bir manzara var.

Öyle düşünmek yanlış olabilir; fakat bazı kararlar hakikaten etkili oldu. Merkez Bankası başkanı değiştiğinde 7 TL civarındaki dolar kuru 8’e çıktı, diye yorumlanıyor. Reel gördüğünüz kurdu. Psikolojik olaraksa kur 5 TL’den 10’a çıktı… 5 lira civarındaki adil kur hesabı artık Bloomberg gibi referans kaynaklardan dahi duyurulmuştu. Bu kaynaklardan daha önce gene Baran Dergisinde benzer bir adil kur fiyatlaması tespit ettiğimizi konuşmuştuk. Psikolojik olarak, doların düşeceği beklentisi vardı. 5,5’e kadar düşer, diye konuşuluyordu. Oradaki hikâye, 7’den 8’e çıkma hikâyesi değildir. 5’den 10’a çıkma hikâyesidir. Bence doların 5 TL seviyelerine gideceği görülemedi ve bunlar yaşandı. Yani dolar kurunun psikolojik olarak 5 TL fiyatlanma potansiyeli okunamadı. Sonra da aynı psikolojinin ters çalışması tetiklendi ve kur psikolojik olarak 10 lira seviyesine gitti…

İhtisas alanı ekonomi olmayanların, karar verildiği anda anladığı şeyi idarecilerin anlayamamış olması size de garip gelmiyor mu?

Türkiye ekonomisinin paradigmasını revize etme gibi bir düşünce var diye anlıyorum. Kapitalist rekabet paradigmasıyla arzu edilen hedef arasında bağ kurmak zor. Mesela kamuoyu ekonomi yönetiminin kararlarıyla rekabet ediyor gibi duruyor. Yatırım saikiyle verilen kamu garantili uygun maliyetli krediler alınıp döviz yatırımı yapılıyor. Fakat kamuoyu da ekonomi yönetiminin kendisiyle rekabet ettiğini düşündüğünde bu tepkiyi veriyor. Rasyonalitesini kaybetmiş haller doğuruyor kapitalizm. Doğru paradigma ne? Mesele insanın dünyadaki varlığı ve iktisadi sürdürülebilirliği ise dayanışmadan başka cevap kalmıyor. Ana akım bilimde Darwinci tezler reddediliyor artık, rekabetin değil dayanışmanın üzerine türlerin varlığı. Asıl değerin olarak dayanışma tartışılıyor. Bilimdeki bu kırılma ekonomiye de yansıyacak. Anlamak gerek bunu.

Peki kripto paralar kullanılabilir bir hâle gelebilir mi?

Bunun para olduğuna insanlar ikna olursa mümkün.

Manipülasyona çok açık ve ademi merkeziyetçi bir yapı…

Zaten ortaya çıkış esprisi, para için merkezi bir güvenin değil makul kanıtın varlığıdır. Kripto paranın paradigması bunun üzerine kurulu.

Kapitalizm sürekli genişleyen ve büyüyen bir ekonomik sisteme mahkûm; fakat krizleri üreten de bu yapı ve dolayısıyla bunun bir noktada durması gerekiyor. Paranın bir emtiaya endekslendiği bir dönem görebilir miyiz; mesela altına?

Bunu daha önce de konuşmuştuk. Altının da spekülatif fiyatlanmasından ötürü bunun zor olacağını düşünüyorum; liraya yapılan atakların aynısı altına da yapılabiliyor. Ayrıca büyümenin hâkim olduğu bir modelde bu mümkün değil.

Bu durumda paradigmanın tamamen değişmesi gerekiyor yani?

Evet paradigmanın değişmesi gerekiyor ve bu noktada altından ziyade reel sektörle daha ilişkili bir emtia olan bakırın bu noktada düşünülebileceği kanaatindeyim.

Biz de “altın standardı”ndan bahsederken esasında değeri stabil bir emtiaya endekslemek suretiyle manipülasyondan kurtarılabileceğine işaret etmek istiyoruz. Doların 10 lira olmasından ziyade 2-3 liralık bantlarla inip çıkması daha tehlikeli ve sermayenin yurtdışına çıkışına da kapı aralıyor.

Bu paradigmada altın standardının ilan edilmesi, kapitalizmin baş edemeyeceği bir bunalıma sebep olur. Altın standardına geçildiği anda develüasyon plânının da hazır olması gerekir. Geçmişte enflasyon sebebiyle paraya “0” eklenmesi gibi bu kez de tersine kuruşlar ve daha küçük birimler oluşturulması gerekir. Üstelik bugün 100 liraya sattığınız malı yarın 80 liraya satmak zorunda kalırsınız eğer bu paradigmada düşünürseniz. Dolayısıyla bu noktada en iyi tercih ekonominin dinamiklerine daha doğru tepkiler veren bakır olabilir. Bakır reel ekonomik aktivite ile ilişkili bir performans gösteriyor. Elbette finansal manipülasyona diğer varlıklar gibi açık ama rasyoneli daha güçlü. Bunun üzerine bir çalışma yapılabilir; ama altın ve gümüş fazla spekülatif fiyatlanıyor ve bu fiyatlama dengeleyebilecek herkesin kudretini aşabiliyor.

Ortada çok büyük bir problem varken, herkes görmezden geliyor, argo tabirle birileri bu işten malı götürüyor, zararı ise millete dokunuyor.

İnsanlar bunu göremiyor aslında. Bundan 50-100 sene sonra bugünkü para sistemini hocalar anlatmaya çalışacak anlatamayacak, öğrenciler anlamaya çalışacak anlayamayacak. O derece karmaşık bir sistem var. Bugünkü merkez bankacılığı sistemi bildiğiniz enflasyon üretme sanatı. Kapitalizm ile yürüdükçe bu para modeli sürdürülemez olmaya doğru ilerliyor. Matbaada bastığımız varlıklar ile reel varlıkları değiştiriyoruz. Bugünkü ekonominin bu karışıklığından dolayı insanlar sorunu göremiyor olabilir.

Altın standardı esasında çok tartışılan bir şey. Taraftarı da karşıtı da çok. Karşıtı olan neye karşı olduğunu bilmiyor, destekleyenler de tam anlamıyla izah edemiyor. Ben de bu tartışmayı açmak gerektiğini düşünüyorum. Ben de bir çalışma üzerindeyim, bunu da sizin vesileniz de duyurmuş olayım. “Anarşiden Önce Son Çıkış: İslâm Ekonomisi Üzerine Bir Deneme” başlıklı bu kitapta, ben de bakırın reel ekonomik anlamının daha güçlü olduğunu, ekonomi büyürken değeri artan küçülürken de değeri düşen bir varlık olduğunu vurguluyorum.

Bu para sistemi mutlaka ortadan kalkacak; çünkü bu sistem insanlara güven duygusu vermiyor, ki kendisi de güven üzerine kuruludur. Dijital ve kripto paralar da buna tepki olarak ortaya çıkmıştır. Anarşinin güçlü bir tabanı var; fakat yanlış tezlerle tartışılıyor. İnsanların oto kontrol duygularıyla bir medeniyet inşa edebileceğini tartışan bir teori. Ama pratiğe geldiğinde anarşinin toksik yönleriyle ele alındığını görüyoruz. Buna rağmen yanlış anlaşılmış anarşinin tabanı da çok genişliyor. Bizim de bu meseleye çözüm için çalışmamız gerekiyor.

Teşekkür ederiz vakit ayırdığınız için.

Estağfurullah, ben de teşekkür ederim.

Baran Dergisi 752. sayı