Malcolm X’in 1960’lı yıllardan sonra Amerika çapında meşhur olmasının ardından Caz Müziği yeni bir evreye girmiştir. Derler ki, Caz Müziği’nin “best-of” denilen en iyi on kişiden birisi olan John Coltrane’in geçen yüzyılın en büyük hatiplerinden birisi sayılan Malcolm’un konuşmalarındaki “tını”dan da ilhâm almıştır. Elbette bu durum sadece bir “iddia”dan ibaret değil; Frank Kofsky’nin “John Coltrane and the Jazz Revolution of the 1960s” kitabında yer almış bir söyleşide Kofsky ile Coltrane arasındaki şu (diyalog) esasında bu iddiaların Coltrane tarafından da doğrulandığını gösterir:

“Frank Kofsky: Bir arkadaşım, genç bir bayan ve onun arkadaşı var; o Malcolm X’in konuşmalarında onun yanındaki koltuğa oturanın John Coltrane (gülüyor) olduğunu söylüyor

John Coltrane: (gülüyor) Evet.

Frank Kofsky: Ondan etkilenmiş miydin?

John Coltrane: Kesinlikle, kesinlikle. Kendimi bu adamı görmek zorunda hissettim. Ondan çok etkilendim.

Frank Kofsky: Bazı müzisyenler ise Malcolm’un fikirleriyle ve Caz müzik arasında bir ilişki var diyorlar.

John Coltrane: Evet, ben de öyle düşünüyorum”

Malcolm X hakkında pek bilinmeyen özelliklerden birisi de onun Filoloji ve Etimoloji’ye olan alakasıdır; işlerinden fırsat bulduğu her vakitte bununla alakalanmıştır:

“Filoloji gerçekten esaslı bir ilim; nerede karşınıza çıkarsa çıksın bir kelimenin nasıl tanınacağından söz ediyor. Meselâ ‘Caesar’ı ele alalım. Bu Latince bir kelimedir, Latince’de ‘Kaiser’ şeklinde telaffuz edilmektedir, yani C’nin serti olan K ile okunuyor. Biz bu kelimeyi İngilizceleştirerek almışız ve yumuşak C ile okumuşuz. Ruslar da buna ‘Czar’ diyorlar ve aynı anlama geliyor. Bir başka Rus lehçesinde ise ‘Tzar’ şeklinde okunuyor. Jacob Grim en önemli filologlardan biridir; onun ‘Grim Kanunu’nu hapishanedeyken incelemiştim; sessiz üzerine bir araştırma. Filoloji, kelimelerin kökenleriyle ilgilenen etimolojiyle doğrudan bağlantı bir bilimdir. Ben ikisiyle de uğraştım zamanında.”

Malcolm X, Caz, kelimeler, Coltrane derken geçen haftalarda İngiliz şarkıcı Adele’nin ‘Milllion Years Ago’ parçasının Ahmet Kaya’nın 1985’te seslendirdiği ‘Acılara Tutunmak’ şarkısı arasındaki ritim benzerliği tartışma mevzuu oldu. Dış yüzden çok benzese de müzik otoritelerinin çoğu esasında bu benzerliğin dış yüzden olduğunu, esasında ayrı parçalar olduğunu kanaatini belirttiler; bir de üstüne Adele’nin şeceresinde bir Türk’ün bulunduğunu söylediği eski bir söyleşi de yayımlanınca iş “sanat” bahsinden çıkıp magazine oldu ve bir-iki hafta demeden de mesele kapandı, gitti… Öyle midir, değil midir bilemem ama bahis mevzu bu benzeyişler arasında ben de bir şarkının peşine, Misirlou’nun peşine işte bu karmaşa içinde düştüm. Bugün bir belediyenin filanca yerdeki açılışından Avrupa’daki bir orkestra’ya, Amerika’nın önde gelen müzik gruplarından Türkiye, Yunanistan ve Arap Ülkeleri’ndeki birçok pop şarkıcısına, yüzlerce TV programının (fon) müziğinden tutalım radyo programlarına ve aslında hiç tahmin etmediğimiz yerlerde bile karşılaştığımız bu esrarlı “Misirlou”nun hikâyesi “acaba nedir?” diye düşündüm. Malcolm X’in “Sezar” kelimesinden yola çıkarak verdiği misaldeki gibi, aynı kelimenin-parçanın bu değişik “versiyon”larının aslını aramak için (Holms)vârî bir iştahla ve Proust kadar teferruatlı olmasa da bu “kayıp” şarkının “zaman”la değişen “izinde”n gittim…
  
 Misirlou’nun Pulp Fiction ile Geri Dönüşü

1992 yılında Amerikalı film yönetmeni Quentin Tarantino “Rezervuar Köpekleri” isimli bir mafya filmi çekti; bu film diğer mafya filmlerine nazaran “yeni” tarzıyla kendisinden sonra çekilecek bu tarz filmlere öncülük yapmış olacaktı. “Aşırı şiddet” ve “karışık diyaloglar” eleştirileri arasında film kendisinden önceki filmlerden ayrıldı ve kendisinden çok yönetmeni Tarantino’nun konuşulmasına, onun meşhurluğuna sebeb oldu. Elbette Harvey Keitel, Michael Madsen, Steve Buscemi ve Chris Penn gibi aktörlerin yer almasının da bu meşhurlukta payı vardı.

Fakat daha sonra anlaşıldı ki bu “sıra dışı” bana kalırsa Amerikan film endüstrisinin “durağan” akışından sıkılmış yönetmenin kendine has bir üslubu (şahsiyeti) olduğu ortaya çıktı; ilk çıkışından iki sene sonra 1994’te “Pulp Fiction-Ucuz Roman” isimli bir film çekti ve bu film Amerika sınırlarını aşarak dünya çapında ses getirdi. Tarantino’nun sonradan anlaşılacak bir hususiyeti de filmlerinde kullanacağı müziklerindeki seçicilikti. Rezervuar Köpeklerinde kullandığı ve bir depoda rehin tutulan polisin kulağını kesen “Mr. Blonde” (Michael Madsen) bu esnada “stuck in the middle with you” isimli parçayı mırıldanıyordu. 1970’lere ait bu parça Tarantino ile yeniden gündeme gelmiş ve adeta tekrardan Amerikan toplum hafızasındaki yeri hatırlanmıştı. Tarantino Ucuz Roman filminde de aynı şeyi yaptı; kaybolmuş, değişmiş ve kültürlerden kültüre her aktarımında “cover”ında mahiyeti değişen fakat “tını”ları aynı kalan bir parçayı Surf Rock Kralı Dick Dale’nin 1993 yılında çıkardığı Tribal Thunder isimli albümünün on ikinci parçasını, “Misirlou”yu filminin intro-giriş müziği olarak seçti. İşin garip tarafı Dick Dale’in gerçek ismi Richard Anthony Monsour’du; yani bildiğimiz Mansur! Lübnan asıllı Dale çocukluğundaki bir düğünden de hatırladığı Misirlou’yu 1962 senesinde TV’de yayımlanan Ed Sullivan Show’da icra etmiş ve herkesi hayran bırakarak ünlenmişti. 1993’te tekrar çıkardığı albümünde yenilediği bu enstrümantal-sözsüz parça filmden sonra öyle meşhur oldu ki, filmin kuvvetli senaryosunun bile önüne geçti diyebiliriz.  Misirlou’nun “modern” döneme geri dönüşü Dale’nin yahut Mansur’un yorumuyla birlikte Tarantino sayesinde oldu. Peki, Misirlou neredeydi de geri döndü?
 
Mousourlou, Miserlou, Misirlou, Mısırlı…

Osmanlı’nın dünyaya ışık saçan günleri bitmiş ve “yedi düvel”e karşı hayatta kalmaya çalıştığı 1920’li yıllar. İzmir’den Atina’ya mübadeleyle gitmiş ve içinde bulunulan savaş yıllarını Türkiye, Yunanistan ve Arnavutluk’ta geçirmiş olan bir Osmanlı Rum’u olan Tetos Demetriades, 1927 yılında Rebetika tarzıyla Misirlou’yu seslendirdi. (1) Bu arada şunu da hatırlatalım ki 1919 yılında Mısırlı müzisyen Sayid Derviş’in “Bint Misri” ismiyle bu besteyi kaydettiği de iddia edilir… Gerçek bestecisi bilinmeyen bu parçanın ilk ortaya çıkışı böyle. İstanbul doğumlu olan Tetos Demetriades’in Victor plak için Yunan ellerinde kayıt altına aldığı bu Osmanlı halk şarkısı, tıpkı suyun biçim değiştirmesi ama kaybolmaması gibi esrarlı bir yola girdi. Bu ilk kaydın Yunanca sözlerinin Türkçe tercümesi şöyledir:«Mısırlım benim, senin o tatlı bakışların / Kalbimde bir ateş yaktı / Ah, ya habibi, ah, ya leyli (Arapça: Ah, ey sevgilim, Ah, ey gecelerim benim) / Dudaklarından bal damlıyor senin / Ah Mısırlım benim, başka diyarlara ait büyülü güzellik / Kendi çılgınlığıma yenik düşeceğim, artık tahammülüm kalmadı / Seni bu Arap diyarından uzaklara kaçıracağım / Kara gözlüm, delişmen Mısırlım benim»

“Türkçe tercümesi” dedik ama anlaşılacağı üzere “Mısırlı bir kız”a hitaben yazılmış ve ismini buradan alan “Mısırlı” bize geri döndüğünden olmuş Misirlou! Yabancı kaynakların çoğuna ilk olarak Yunanca karşılığı olarak “Mousourlou” olarak geçmiş. Daha çok Fransızca bir kelimeyi andıran bu tanım parçanın Amerika’daki ilk kayıtlarının yapıldığı yıllarda ilk önce “Miserlou” sonra ise “Misirlou” olmuş. Şarkının kökeni Yunanca olmasına mukâbil isminin Türkçe olduğu görülüyor. Üstad Necip Fazıl’ın sanki bu müzik parçasını anlattığını zannedeceğimiz incir misâlinden dem vurmanın tam sırası; Üstad “İzmir’in incirinin kıymetini” İzmir’den önce ihraç edilip sonra Batı etiketiyle ithal ettiğimizde anladığımızı söylemişti; aynen bu misâldeki gibi, bizim İzmir’den giden Mısırlı, Tarantino ile beraber Misirlou etiketiyle dönünce pek bir sevdik, hemen sahipleniverdik.
 
Mısırlı Kız

Osmanlı İmparatorluğu topraklarından dünyanın dört bir yanına yayılan ve hangi müzik aletiyle seslendirilirse seslendirilsin tınıları ona uyum sağlayan ve her bir müzik aletinde ayrı bir havayı yansıtan “Mısırlı Kız” parçası bir Osmanlı Halk Müziği olması hasebiyle Türkler, Yunanlılar, Ermeniler, Museviler ve Araplar tarafından benimsenmişti. “Millet-i Hâkime” denilen Türk Milleti devletini kaybedince “Mısırlı Kız” da Tetos Demetriades ile “Yunan”a geçti ve oradan da bugünkü “Sony Music”in parçalarından birini oluşturan en eski müzik yapım şirketlerinden birisi olan RCA Victor’a yani “Victor Plak”a… Folk Music and Modern Sound (2) isimli kitaba göre, Amerika’da 1920’li yıllarda etnik müziğe doğru bir yöneliş vardı. Fakat bu yöneliş “Büyük Buhran” dönemine rast geldiğinden 1930’lara sarktı; 20’li yılların sonunda Demetriades eliyle Victor Plak Misirlou’nun ilk kaydını yaptı. Bu kayıt Victor Plak eliyle Amerika’ya ulaştı. O dönemde çok kimlikli Amerikan yapısı içinde “etnik” olarak isimlendirebileceğimiz müzikler pek yaygındı. Bunlar Sırp, Macar, İrlanda ve Polonya halk müzikleriydi; bu durum “yeni” Amerikan kültürü’nün oluşma sürecindeki müziğin sosyal açıdan seyrine de ışık tutacaktır. Misirlou’nun plak kayıtları 1945 yılına kadar çoğalarak ve yeni Amerikan müzik kültürü içerisinde değişerek seyrini devam ettirdi.

1930’lu yıllardan sonra art arda çoğalan “Misirlou” Cover’ları onu Amerikan popüler kültürünün bir parçası hâline getirdi. Ve 1962 senesinde TV’de yayımlanan Ed Sullivan Show’da bizim Lübnan asıllı Richard Anthony Monsour, yani Surf Rock’un kralı sayılan Dick Dale solo gitarla Misirlou’yu sahneledi. 1927’den o güne bir nevi buhar vaziyetinde gezinen Mısırlı Kız, Ed Sullivan Show’la birlikte cisimleşti.
 
Misirlou Rüzgârı

Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılan milletleri bu bestenin kendilerine ait olduğunu haklı olarak iddia ede dursun, 1930’lu yıllarda Yunan asıllı Amerikalı müzik öğretmeni Nicholas Roubanis bu besteyi kendi adına kayıt ettirmiştir. Nick Roubanis enstrümantal ve caz tarzında düzenlenmiş bu versiyonunu 1941’de çıkartmıştı… Dick Dale’den (1962) sonra Misirlou ilk önce Amerika’da ve sonra bütün dünyada popüler hâle gelmeye ve meşhurluğu adeta bir virüs gibi yayılmaya başladı. Michalis Batrinos (Mousourlou ismiyle), Lübnanlı şarkıcı Clovis el-Hajj  “Amal” ismiyle ve Arapça sözlerle, Xavier Cugat (1944), Manolis Angelopoulos, Danai, “Egzotik müziğin babası” denilen Martin Denny (1950), Yahudi kökenli İzmirli şarkıcı Dario Moreno (Yunanca ve Fransızca olarak), “Yaralı Gönül” ismiyle Zeki Müren (1950’de Türkçe okudu, taş plak olarak piyasaya sürüldü) Arthur Lyman, “Egzotik müziğin vaftiz babası” denilen Korla Pandit (1951), Haham Rabbi Abulafia (İbranice), Seymour Rexite (Miserlou), ABD’li R&B topluluğu The Cardinals (1950’li yıllar), The Beach Boys Surfin USA isimli albümlerinde (1963), Japon Sörf müziği topluluğu The Surf Coasters, Ventures, Amerikalı Sörf Müzik Grubu Astronauts (1960), Surfaris, The Trashmen (ilk albümlerinde 1964), Bobby Fuller Four, Devil’s Anvil, Caterina Valente, Connie Francis (1965), İngiliz gitarist Davey Graham (1966), Staniša Stošić (Sırpça) Lela Vranjanka (Sırpça), Cezayir asıllı Fransız şarkıcı Raşid Taha, Ukulele Orchestra of Great Britain, Klezmer Conservatory Band, Avustralyalı yaylılar orkestrası Deep Blue, Yunan şarkıcı Glykeria, Ahırkapı Büyük Roman Orkestrası (2002), 2004 Atina Olimpiyatları’nda Kıbrıslı şarkıcı Anna Vissi, Luka Šulić ve Stjepan Hauser isimli Hırvat çellistler ve Candan Erçetin (2013, Yaralı Gönlüm) “Mısırlı”yı seslendiren meşhurlardan bazılarıdır… Bunların haricinde, Japonya’dan İrlanda’ya, Amerika’dan İtalya’ya, İspanya’dan Danimarka’ya kadar uzanan bir genişlikte yüzlerce “Cover Version” arasından (Orkestralardan tutalım sıradan sokak sanatçılarına kadar uzanan bir çeşitlikte) bizim seçtiğimiz 100 ayrı “Mısırlı Kız” yorumunu da internette bulabilirsiniz. (3) Mısırlı Kız isimli bu Osmanlı halk müziği bestesi The United States Air force Band-Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri (USAF) Orkestrası tarafından da çeşitli defalar seslendirilmiştir. ABD Hava Kuvvetleri Generalleri’nden George T. Babbitt 1998 Martında baterist olarak “Walk Don’t Run” isimli parçayı sahneledi; The Ventures’in Walk Don’t Run isimli kendisinden yüzlerce “Cover” yapılmış bu parça da esasında “Misirlou” saundu üzerine kuruludur.

Osmanlı topraklarında doğan “Mısırlı Kız” Yunanistan’da rebetika tarzına bürünmüş, sonra ABD’deki ilk yıllarında plaklardan plaklara geçerken 1960’tan sonra Güney Kaliforniya’da o sıralar popüler olan “dalga sörfü”nden mülhem kullanılan “sörf müziği” tarzına girmiştir. Meşhurluğunu kazanmasının ardından ise hemen hemen her dilde yorumlanarak neredeyse her çeşit müzik tarzının rengini almıştır.

Sinema Filmleri’nde Misirlou

1994 tarihinde Quentin Tarantino’nun Pulp Fiction (Ucuz Roman) isimli filmde tema müziği olan Misirlou, yine 1994’teki “soundtrack” albümünde de yer aldı.

Space Jam filminde yer alan ve Ucuz Roman’a gönderme yapan bir parodi sahnesinde işitildi. (1996)

Six String Samurai isimli filmde The Red Elvises’in bir coverı kullanılmıştır. (1998)

Fransız filmi Taxi’nin giriş sahnesinde. (1998)

Günlük Hayattta Misirlou

Yunanistan’daki bir bira reklamından tutalım İBB’nin yaptığı bir organizasyona kadar uzanan çeşitlilikte “Misirlou” okul müsamerelerinden müzik eğitim kurumlarına, bir marketin açılışından çeşitli festivallere kadar kullanılagelmektedir; hatta, biz bu yazıyı hazırlarken “Avea, TTNET, Türk Telekom- Birleşiyor, Türkiye Fiberliyor”‎ başlıklı bir reklamın hâli hazırda ele aldığımız “Misirlou” parçasıyla sunulduğuna da tesadüf ettik, not düşelim.

Netice

Tıpkı lügatteki bir kelime gibi bir müzik parçası da “sadece” kendinden ibaret değildir; onlar aynı zamanda bakmasını, görmesini, kullanmasını bildiğimizde bir kültür malzemesi olması bakımından dünyaya bakış açımızı ve hayat tarzlarımızı kimi yerde etkileyen, kimi yerde ise tetikleyen aletlerdir.

Osmanlı Medeniyeti’nin kuvvetli rüzgârı, kendisinin tarih sahnesinden çekilmesinin ardından takribî 100 yıl sonra bile bir müzik parçasında belirmiştir. Medeniyetin, geriye kalıcı eser bırakmanın, bir işi samimiyetle yapmanın neticesinin neler olabileceğini bize bugün “Mısırlı Kız” parçasındaki tınılarla tekrar tekrar hatırlatmaktadır.
 
 
1) Orijinal haline şu linkten ulaşılabilir: https://tr.wikipedia.org/wiki/Dosya:Misirlou_(1927).ogg
2) Folk Music and Modern Sound, William Ferris, Mary L. Hart. Univ. Press of Mississippi, 2008
3) https://www.youtube.com/watch?v=73Fl4qldA7g&index=3&list=PL-JLQLmJSlay3WPakwS1eG534LAUZkYkK



Baran Dergisi 474. Sayı