Siz hiç suyun içinde 450 sene boyunca yatmış bir inci gördünüz mü? Hatta 450 sene sonra uyandıktan sonra hiç bozulmadan aynı şekilde kaldığını gördünüz mü? Bu bildiğiniz istiridyeden çıkan bir inci değil; mimarların üstadı Mimar Sinan’ın dehasından ortaya çıkan bir inci: Mağlova Kemeri
 
Mimar Sinan’ın 1554-1562 yılları arasında Alibey deresi vadisi üzerinde yaptığı Mağlova Kemeri, Mimar Sinan'ın dehasını ne derece yüksek olduğunun da göstergesi…
Mimar Sinan’ın Kanuni Sultan Süleyman zamanında İstanbul'a daha çok su getirmek üzere yaptırdığı bu eserin Romalıların Fransa'daki Pont Du Gard Kemeri’yle eş değerde görüldüğü de biliniyor.
Mağlova Kemeri, çift katlı olarak kenarları üst üste açık olarak yapılıp yanlardaki kayalıklara oturtulmuş. Yamaçlara bağlanan kemerin ortası ise sel yaran biçimde ayarlanmış. Kemerin bir güzel tarafı ise, içindeki köşeli yapıların oda halinde tanzim edilmiş olması. 35 metre yüksekliği ve 257 metre boyuyla bir ihtişam sunuyor gözlere.

1563'teki büyük sel felaketinde hasar gören kemerin onarımı 1564'te tamamlanarak kullanılacak hale getirilmiş ve daha sonra suların altında asırlarca saklı kalmış. İşin bir ilginç tarafı ise; Mimar Sinan’ın yaptığı bu eserin yapısında da hiçbir tahribatın olmaması. Alibeyköy barajında göl suyu yapıtının dörtte birini kaplayan eserin, hâlâ baraj görevi görebileceği, suyun akmasını ve yetişmesini sağlayabileceği doğrulandı.
 
Ağaçlarla kaplı koca araziye kurulan bu ihtişamlı eser, hem yukarıdan hem de arka ve önünden sanatsal bir yapı. Hatta malumdur; “Mimar Sinan sadece bu eseri yapıp bıraksaydı, yine de aynı ününe kavuşurdu” derler. Zaten asırlar sonra karşımıza çıkan bu eserin hâlâ dimdik ayakta durduğuna şahit olmak da Mimar Sinan’ın “Gerçekten de bu eseri yapıp bıraksaydı aynı ününe kavuşurdu” sözünü doğru çıkarmaya yetiyor.
 


Eseri Sultangazi Belediyesi gün yüzüne çıkardı. 1563'teki büyük sel felaketinde hasar gören kemerin onarımı 1564'te tamamlanmış. Ve o yıldan bu zamana kadar da suların altında saklı bir inci gibi kalmış.
 
Sultangazi sınırları içerisinde bulunan ve her açıdan estetik duran eseri Sultangazi Belediyesi yeniden gün yüzüne çıkardı. Şu an da çok metruk durumda kalan yapı, yavaş yavaş düzenlenmeye çalışılıyor. Çok yakında yerli ve yabancı turistlerin ziyaretine açılacak eserin etrafında çalışmalar da kolay olmayacak elbette. Geniş çapta zorlu bir çalışma görevlileri bekliyor.
 
Mağlova’nın belgeseli yayımlandı
 
İstanbul'un tarihi suyolu sisteminin en önemli parçalarından Mağlova Kemeri’ni anlatan belgesel de yayımlandı.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü, Sultangazi Belediyesi ve Hamidiye Kaynak Suları A.Ş.’nin katkılarıyla Türk Sineması’nın 100. yılında yapımcılığı ve yönetmenliği Umut Mete Soydan’ın gerçekleştirdiği belgesel, 17 Haziran 2015’te ilk kez izleyicisi ile buluştu.

Bu eserler bizim örfümüzün temel taşları

İrfanî büyüklerimiz bizlere bu tarihi yapıların kültürümüzde nasıl bir renk oluşturduğunu göstermiş ve örfümüzün temel taşlarını yerli yerine yerleştirerek bizlere doğru biçimde yaşama imkânı sunmuş. Mimar Sinan’ın yaptığı eserler de dikey değil yatay; bu eserler kenarlara doğru yayılarak isyan etmeyen, dik biçimde eğilen bir anlayış da sunmuş olabilir. Çünkü kemerlerden bentlere, sarnıçlardan çeşmelere, tekkelerden türbelere kültürümüz İslam ile yoğrularak bizleri kültürün içinde hem mücerret hem de müşahhas manada keşfetmeye memur bırakıyor. 


Kemerin ortaya çıkışı
 
Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın emriyle Mimar Sinan'a yaptırılan su eserleri, tarihi, kültürel ve mimari boyutuyla farklı özelliklere sahip. Bu kültürel eserler keyfiyet açısından anlaşılması elzem. Bu gibi eserlerle hem kimliğimizi oluşturuyor hem de nereden geldiğimizi anlayabiliyoruz. Yanlarda kemerlerle yamaçlara bağlanan bu muhteşem yapı suların çekilmesiyle ortaya çıkmış durumda. Alibeyköy Barajı'nın kuraklık sebebiyle ve sularının çekilmesi ile birlikte böyle muhteşem bir yapıya kavuştuk. Sadece suyu bir yerden bir yere taşısın diye yapılmamış, sanat olarak da düşünülmüş, ruha nispet edilerek inşa edilmiş. Ki bir odanın kapısından baktığımızda en sondaki kapının girişleri gözümüze çarpıyor ve simetrik yapısını hiç bozmuyor.
 
20. yüzyıla kadar kemere yapılan çalışmalar itibarıyla günümüze gelen eser tüm ihtişamıyla bir tablo üzerine çizilmiş resim gibi duruyor İstanbul’umuzda…
 
Haber: M. Taha İnci
İstanbul Ajansı