Selâmün aleyküm.
(Av. Güven Yılmaz, hasta olduğu için bir önceki gün telefonda sadece birkaç dakika konuşabilen Carlos'a sıhhatinin nasıl olduğunu soruyor.)
Pek iyi değilim. Çok fazla öksürüyorum. Bir de ağrılarım var. Anlayacağınız, epey hastayım.
(Av. Yılmaz, dilerse bu hafta konuşmayabileceklerini söylüyor.)
Konuşacağım, konuşacağım.
Hasta olduğum için olabildiğince uzun süre yatakta istirahat etmek istedim geçen gün ve bu esnâda Kanal 4 televizyonunda bir program izledim. Hem Ergenekon'dan, hem de Ergenekon mensubu olmak suçlamasıyla tutuklanan gazetecilerden bahsediliyordu. Bu gazeteciler cezaevindeymiş, çünkü bazı makaleler yazmış, hattâ henüz yayınlanmamış bir kitab hazırlamışlar.
Tutuklanmalarına sebeb olan soruşturma da bir kitabmış; o nüfuzlu mistik Fethullah Gülen'in idare ettiği büyük ve önemli cemaat hakkında yazılmış bir kitab...
Bu zât, anladığım kadarıyla, Amerika Birleşik Devletleri'nin elinde bir rehine şu ân. Aynı zamanda, Başbakan Erdoğan ve Türkiye'deki İslâmcı addedilen hükümetin de müttefiği. Bu durum, millî, devrimci ve uluslararası seviyede İslâmcı kimi çıkışlarına rağmen, bu hükümetin siyonist Amerikan emperyalizmini maddî çerçevede niçin anlaşılmaz biçimde desteklediğini de açıklayabilir bence. Bilemiyorum.
Tekrar kitaba donersem, sizlere Türkiye'de neler olup bittiğini açıklayacak değilim kuşkusuz. Benden çok daha fazla şey biliyorsunuz çünkü. Ancak bir yazarın en tabiî hakkı, kitab yazmaktır. Onu basmaktır. Şayet suç unsuru birşey varsa, bilâhare yargılanabilir. Fakat kalkıp da daha basılmadan önce bir kitab yokedilmeye çalışılmaz, yazarı da hapse atılmaz.
Dünya kamuoyunun, Türkiye kamuyounun buna isyan etmemesi de aynı derecede anlaşılmaz bir tutum bence. Türkçe bilmediğim için kitabta neler var bilmiyorum. Ne var ki, hakkında konuştuğumuz şey yalnızca bir "kitab"tır. Bu şekilde muamele görmesi yanlıştır.
Eski düzenin sabetayist unsurlarından Türkiye'yi kurtarmaya çalışan şimdiki liberal ve İslâmcı addedilen hükümetin adaleti adına bu kara bir lekedir.
Ben Venezüellalı bir Müslümanım. Ümmetin, kendi millî ve kültürel kökleri olan bir ferdiyim. Bu bakımdan, Türkiye'deki Sufî yapıyı yahud Fethullah Gülen'in temsil ettiği çevrenin niteliğini sizin kadar iyi bildiğimi söyleyemem. Kimsenin iç meselelerini tartışmak da istemem. Ne var ki, bir ülkede adalet böyle tesis edilmez, bu çeşit hareketlerden âdil bir netice çıkmaz.
Türkiye'yi yönetenlerin çıkarına olmayan şeyler söylediler diye, en başta Kumandan Salih Mirzabeyoğlu gibi, yine gazeteci Fazıl Duygun gibi, Ali Osman Zor gibi insanları hapsederek susturma yeltenişleri, Türk adaletinin ne hâlde olduğunu ve eskiye nazaran pek değişmediğini gösteren örneklerdir. Evet, Mirzabeyoğlu, bu hükümet döneminde de hâlâ cezaevinde! Böyle bir şey kabul edilebilir mi?..
Zamanında Naziler de saçma bir iş yapmış ve topluca kitab yakmışlardı. Fakat Naziler bile basılmamış kitablara ve yazarlarına saldırmamışlar, yalnızca "mevcut" kitabları yakmışlardı. Franco İspanya'sında dahi, ev ev sadece "basılmış" kitablar aranırdı. Basılmamış bir kitaba Türkiye'de "patlayıcı madde" muamelesi yapmak, yazarını da hapse atmak neyin nesidir?..
Dünyada hepimizin bir takım cesur teşebbüslerinden dolayı Başbakan Erdoğan'a sempatisi olduğu malûm. Hani bu hâdise Türkiye'ye yönelik bir komplo olabilir mi diyeceğim ama, televizyonda isim isim, cisim cisim bu işi yapan polisleri, yapılan operasyonları, savcının polislere emir verme sürecini gördüm ve öğrendim. Hayatımda böyle bir şeye ne rastladım ne de böyle bir şey işittim. Neymiş, iktidardaki insanlar bu kitabın okunmasından çok korkuyorlarmış! Akıl alacak gibi değil.
BARAN dergisinde, Türkiye'de böyle şeyler olduğuna dair haberler görüyordum geçmişte. Buna rağmen, televizyonda karşıma böyle bir haber çıkınca, tam anlamıyla şok oldum, gözlerime inanamadım. Bugünkü rejim bakımından, çok tehlikeli, çok büyük zaaf belirten bir nokta bu. Yazıktır.
Neyse...
Bu arada, önümüzdeki aylarda görülecek mahkemem dolayısıyla Paris'teki La Sante Cezaevi'ne sevkedilecek ve Noel'e kadar oraya yerleştirileceğim. Sonra yine buraya getirileceğim. Haberiniz olsun. Sizi oradan arayacağım artık bir süre.
Yaklaşık 30 yıl önce Paris'te düzenlenen bir takım saldırılardan, patlamalardan ötürü yargılanacağım ve büyük, tarihî bir mahkeme süreci olacak, 45 gün sürecek. Tüm dünyayı aleyhime manipüle etmeye yönelik propagandalar yapılacak, kurbanların aileleri falan gelecek. Onlar propaganda yapmak istiyorlar ama, ben de biliyorum tabiî propaganda yapmayı. Propaganda nasıl yapılır biz de iyi biliriz. Avukatım olan Türk kardeşlerimin, Türk gönüldaşlarımın da orada benimle olmasını ve bana destek vermesini çok isterim. Kırgızistan'dan Albay Suyunaliyev hâkezâ.
Venezüella devletinin savunma masraflarım bakımından bana yardımcı olması gerekiyor. Yurtdışından gelecek avukatlarım dolayısıyla, kendi başıma karşılayamayacağım bir meblağ sözkonusu olacak çünkü. Bekliyorum. Şayet bu olmazsa, tüm savunma avukatlarım, eşim ve avukatım Isabelle Coutant-Peyre dahil, mahkemede beni savunmayacaklar, savunma hakkımın sabote edilmesini protesto edecekler. Ben de protesto etmiş olacağım elbette ve yalnızca ben savunacağım kendimi.
Oradaki Venezüella büyükelçisine ve diplomatlara selâmımı söyleyin. Durumumu bilsinler.
Allahü Ekber.

25 Eylül 2011
İngilizceden Tercüme:
Hayreddin Soykan