Bir Ramazan günü sahur vakti Mısır'da Adeviye Meydanı'ndaki kalabalığın üzerine Mısır ordusu tarafından ateş açıldı ve bunun sonucunda yaklaşık 200 kişi şehid oldu, 4500 kişi de yaralandı.
Mısır ordusu ve şu an başında bulunan Sisi, dünyanın gözünün içine baka baka katliam yaptı.
Mursi'yi devirip gözaltına alan ve ABD'li ahbaplarıyla beraber bu organizasyonu sürdüren Sisi kimdir?
Mısır'da darbeyi gerçekleştiren general Sisi'nin portresi çarpıcı detaylarla dolu:
Darbenin lideri Es Sisi Ağustos 2011'de Mursi'nin istifasını emrettiği Mareşal Hüseyin Tantavi'nin yerine, Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı olarak geçti. 1954'te Kahire'de doğan Sisi, Mısır askeri akademisinden "askeri bilimler" diplomasıyla 1977'de mezun oldu. Sisi,eğitimine 1992'de Birleşik Krallık Komuta ve Kurmay Üniversitesi'nde devam etti ve 2006 yılında Pennslyvania'nın ABD Ordu Savaş Üniversitesi'nde öğretmenlik derecesi aldı. Savaş deneyimi olmayan Sisi,Mübarek rejimi sırasında Suudi Arabistan'da askeri ateşe olarak hizmet etti. Bu hizmetinin ardından Mısır'da kuzey askeri bölgesinin kurmay komutanı olarak görev yaptı. Şubat 2011'de askeri konsey devrimin sonunda gücü ele aldığında, Sisi askeri istihbarat servisinin başına getirildi. Genelkurmay Başkanı ayrıca, Mısır ordusuna dikkate değer eğitim ve ekipman sağlayan ABD ordusuna yakınlığı ile tanınıyor.
Amerikan uşağı olduğu ve gidişata Mısırlıların değil Amerika'nın çıkarları zaviyesinden baktığı gayet açıkça anlaşılan Sisi'nin bu mânâda Mısır ve akıbeti hakkında ne askerî, ne de idarî bakımdan bir endişesi, hayali ve ideali yoktur. Sisi'nin bütün marifeti kukla firavunluk rolünü yerine getirebilmekten ibaret. Bu rolün silahsız insanlara karşı ateş etmekten çekinmeyecek, açıkça yamyamlık yapacak kadar adi bir safhada olduğunun da altını çizmek gerekiyor.
Bir sene öncesine kadar Türkiye ile birlikte Arap alemine “ılımlı İslâm”ın rol modeli olarak gösterilen Mısır niçin bu hale getirildi? Bu durum, sadece Mısır ekseninde değil, Amerikan iç politikasından Türkiye'nin dış ilişkilerine kadar uzanan karmaşık bir hadiseler dizisinin de neticesi aslında.
Arap Baharı'nın bir türlü kimse tarafından bir mecraya kanalize edilememesi, Batı tarafından yapılan her "karıştırma" hareketinin bir anda sarpa sarıvermesi (Libya'da olduğu gibi), uzun süren istikrarsızlığın zamanla bir yönetim biçimi algılanılması gibi durumlar da hadiselerin kontrol altına alınmasını engelledi. Bir taraftan Suriye'deki karışıklık ve diğer taraftan Suriye meselesi ile beraber bölgeye yakın tüm ülke ve örgütlerin aldıkları pozisyonlar da Ortadoğu'daki istikrarsızlığın kısa vadede bitmeyeceğini gösteriyor. Burada asıl olan Ortadoğu ekseninde dahi her zaman konuşulması gereken Türkiye'nin tavrı, bugünkü hali ve olması gereken durumudur. Önce Salih Mirzabeyoğlu'nun Kültür Davamız isimli eserinden şu mühim noktayı sizlerle paylaşalım:
“NECİP FAZIL'DAN
Dünya bir inkılâp bekliyor... Dünyanın beklediği bu inkılâp, üç daire halinde... Dış daire dünya, içindeki daire İslâm âlemi, onun da içinde Türkiye... Asıl Türkiye... Merkez Türkiye.”
Dünya, İslâm âleminin bayraktarlığını yapan Osmanlı'nın çöküşünden sonra bir türlü mihverini bulamayan Batı'nın tasallutu altında çırpınıyor. Her kıtada katliam, sömürü, barbarlık ve Allahsızlık kol geziyor.
İslâm âlemi ise İslâm'a Muhatap Anlayışı'nın olmamasının zaafı içerisinde, bir yanıyla şaha kalkmak isterken, şaha kalkmak isteyen yanının fikir yoksunluğu içinde; diğer yanı ile de kendi içinden çıkan fitneleri tazyiki altında.
Merkez konumundaki Türkiye ise, Batı'nın tasallutu ve Allahsızlığın kol gezmesi tesirini en derininden yaşarken, diğer yandan da İslâm âleminin biraz önce belirttiğimiz iki derin sorununu da içinde barındırıyor.
Bu bakımdan “merkez” olarak işaret edilmesini dış yüzden bile olsa anlamamak olmaz.
Bu mânadan olmak üzere Ortadoğu'daki ateşin sönmesi ancak ve ancak Türkiye merkezli bir karar mekanizması ile olabilir. Bugün Suriye'den Mısır'a, Tunus'tan Pakistan'a kadar her ne istikrarsızlık var ise halifelik müessesesinin kaldırılmasıyla ortaya çıktığını kim inkâr edebilir? Üstad Necip Fazıl'ın dediği gibi “başsız ne hayat, ne vücut,” hiçbir şey olmaz.
Türkiye'nin mevcut durumu değil Mısır'a uzanmak, yanı başındaki Suriye'ye bile müdahale edemeyecek bir vaziyet arz ediyor. Hadi onu da geçtik, “İslâmcı” bir iktidarın, mevcut hükümetin İslâm yüzünden hapiste bulunanları çıkaracak kadar olsun bir hamle gücü olmaması, bize Türkiye'nin mevcut manzarasını gayet net açıklıyor. İç politikadaki bu basiretsizlik ise, dış politikada Mısır'daki katliamı tel'in ederken, bunu içerideki muhaliflerine karşı kullanılacak bir kozdan öte bir mâna olarak görememek şeklinde tezahür ediyor. Böylesi bir durum Mısır gibi Türkiyeli Müslümanların da nasıl bir düzen-sistem içinde yaşadıklarını bize açıkça gösteriyor.
Neticeye gelirsek Mısır'ın başında şu an kukla bir firavun bulunmaktadır ve geriye adım atmayan Müslüman Kardeşleri Amerikan dolarlarının gölgesi altında katletmeye kararlıdır. Müslüman Kardeşler ise tarihi bir sivil direniş ile İslâm tarihi gazalarında yeni bir sayfa açıyor. Bütün dünyanın gözü önünde kâfir ve işbirlikçilere karşı nasıl direnileceğini gösteriyor.
Türkiye hükümeti, böylesi bir duruma gerek söz, gerekse de yayınlarıyla destek verirken kuru sözlerden daha öte işlere kapı açması gerektiğini, Suriye başta olmak üzere (iç politika da buna dahil) bir çok meselede anlaması gerekiyor.
“Merkez Türkiye” ama, o merkezi idare edebilecek ve o merkezden tüten iradenin Ortadoğu başta olmak üzere tüm İslâm âlemine hükmedebilecek ne gücü, ne de buna inancı var.
Halkıyla barışık olmayan bir rejimin ve onun hükümetinin, dünya siyaset sahnesinde hiç bir ciddi iddianın sahibi olamayacağını, pençeleri Müslüman kanına bulanmış emperyalistlerden müteşekkil kurtlar sofrasında "ham" edileceğini anlayamamak veya anlamamakta direnmek, ancak bizdeki idarecilere yakışır.
Mısır, Filistin'le, Doğu Türkistan'la beraber, bu inancın idarecilerimizde perçinlendiği gün kurtulacaktır. Aksi halde, Türkiye bu tutuk halinden çıkıp hamle etmeye aklı yetmedikçe daha çok Ramazanlar, sahurlar ve o sahurlarda katliamlar görürüz.
 
Baran Dergisi 342. Sayı