Modern kımıl zararlısı deyince, aklınıza hemen şehit cenazesinde, Anadolu’nun hislerine tercüman olan Osman Amca’nın kroşesine muhatab olan provokatör geldi değil mi? Yok hayır, ondan bahsetmiyoruz. Tarımda Millî Birlik adı verilen ve ilk defa bu ülkede bir meseleye genişliğine de olsa Bütün Fikir perspektifinden yaklaşıldığını gördüğümüz bir projenin, daha sunumu bile yapılamadan nasıl ve hangi kımıl zararlıları tarafından sümen altı edilmeye çalışıldığını anlatacağız. Tarımda Millî Birlik Projesi özelinde anlatacaklarımıza bakarak, Türkiye’deki diğer meselelerin de niçin bir türlü çözüme kavuşamadığının anlaşılacağını ümid ediyoruz.

Öyleyse evvela adını çokça duyduğumuz şu zararlıyı tanıyarak başlayalım.

Kımıl (Aelia rostrata), insanlığın hububat tarımına başladığı kadim çağlardan beri, en büyük zararı buğday ve diğer hububat ekili tarlalardaki ürünlere, dolayısıyla da insanlığın emeğine ve geleceğine vererek varlığını sürdürebilen bir tür küçük zararlı böcektir.

Türkiye’de kımıl zararlısı gündeme 1950’li yıllarda gelmiştir. Ondan önce tam olarak bilinememesi başka soruları da beraberinde getirmektedir. Bazı kaynaklarda bu zararlının birden ortaya çıkması, değişik teorilerin de üretilmesine neden olmakla birlikte üç farklı değerlendirme yapılmaktadır: Yurt dışından alınan tohumluklarla gelmiş olabileceği, zaten var olma ama farkına varılamama durumu ve atmosferden başka coğrafyalardan hava akımlarıyla gelmiş olabileceği şeklinde görüşler mevcuttur.

Bana kalırsa, Amerika Birleşik Devletleri’nin Marshall Planı kapsamında Türkiye’ye yapılan buğday yardımı ile beraber tıpkı diğerleri gibi bu zararlılar da gelmiş ve Anadolu’nun bereketli topraklarına dadanmışlardır.

Emek ve İstikbâle Kast Eden Tür

Bir milletin emeğine ve istikbâline kast eden yalnız böcekler olmuyor ne yazık ki. Modern Kımıl Zararlısı diye ifâde ettiğimiz mücerret tip/tipler, tam da burada ete kemiğe bürünüyor. Bu tipleri bugünün Türkiye’sinde siyaset, bürokrasi, sermaye ve gazete köşelerinde bolca görmek mümkün.

Teşbihte bir böcek türünü kullanıyorsak da, hayvanlaşmış insanın hayvandan aşağı olması gibi böcekleşmiş insanın da böcekten aşağı olacağını unutmamak lazım.

Bir Sermaye Tetikçisi

Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde, 25 Nisan tarihinde düzenlenecek bir merasim ile “Tarımda Millî Birlik Projesi”nin sunumu yapılacaktı; fakat Dünya Gazetesi’nin sermaye tetikçisi yazarlarından Ali Ekber Yıldırım’ın bolca gariban edebiyatıyla süsleyerek idrakleri iğdiş adına yaptığı algı operasyonu ve bunun neticesinde çıkan gürültüden aldığı güçle bastıran lobiler sayesinde sunum ertelendi.

Ali Ekber Yıldırım’ın kim olduğuna kısaca bakacak olursak:

Kendisi 22 yıldır tarım konusunda yazılar yazan, bu konuda otorite olduğunu iddia eden ve sermaye kesimi tarafından itibar gören bir tip.

22 yıldır üreticinin ezildiği, tüketicinin sömürüldüğü, kooperatif, birlik gibi sivil toplum iştiraklerinin etkisiz olduğu, politikaların yanlış olduğu doğrultusunda yüzlerce yazı, görüş ve röportajları olan biri.

Dünya Gazetesi’nin rolü hepimizin malûmu olduğu üzere, sermayenin lobi ve manipülasyon manivelası. Yani bu adam, eli titremeden sermaye adına tetik çeken, en büyük silahı gariban edebiyatı olan profesyonel bir suikastçı.
Peki bunu nasıl yapıyor?

Pazar payını ve kazancını arttırmak isteyen, sırtını yurt dışına dayamış kalantor A firması, yüksek yatırımlı “allı pullu” üretim yapan bir tesis kurar. Rakip küçük sanayicilerin ürettikleri ürün için “allama pullama” yatırımı yapacak parası yoktur. A firması tetikçiyi çağırır.
-“Bak ben malı alladım pulladım sıra sende.”

Tetikçi başlar yazmaya:

-“Allı pullu olmayan mal satmak çok tehlikelidir. Bakın bu mal AB de şöyle, Amerika da böyle, Japonya’da öyle. Türkiye’de de böyle olmalı. Diğerleri millete zehir yediriyor, çocuklarımızın zekâsı geriledi, gıda teröristleri iş başında” diyerek, genel anlamda tüketicilerin ve kendileri de son tahlilde çoluk çocuk sahibi tüketici olan idarecilerin idrakini iğdiş etmeye başlar.

Sonra tetikçimiz soluğu gardı düşmüş siyasî irade ile bürokrasinin yanında alır.

-“Bak ağa, bu malın allı pullu satılması lazım. Tüketici zaten sizin aleyhinizde düşünmeye başladı, bir ân evvel bu adımı atın yoksa size oy vermezler ha!”

Bu esnada karışık ve kirli ilişkiler trafiği de başlar ve sonunda malın allı pullu satılması için mevzuat düzenlenmiş olur.

Mevzuat çıkınca, A firmasının rakipleri bir kalemde oyundan düşer. Tarım üreticisi artık yok bahasına ürettiği mahsulü A firmasına vermek zorundadır. A firması tekelleştikten sonra girdilerinin maliyetini düşürdüğü gibi satış fiyatlarını da artık istediği gibi belirleyebilir. Sonra gelsin fahiş fiyatlar, yükselsin enflasyon.

Oyun burada da bitmez.

Tetikçimiz bağırmaya devam eder:

- “Hükümet bu işten anlamıyor, yönetilemiyoruz! Üretici bizim her şeyimiz, ‘Köylü milletin efendisidir.’ desteklenmesi lazım.”

Köşeye sıkışan siyasetçi başlar üreticiyi desteklemeye. Destek arttıkça, A firması satış fiyatını yukarı, alış fiyatını aşağı asılır. Devlet köylüyü destekliyor nasılsa, o niçin aldığı ürüne daha fazla para versin ki. Fiyat düştükçe üretici feryad eder, hükümet destek çıkar. Üretici bağırır, hükümet destek verir. Satış fiyatı yükseldikçe tencere tava sesleri artar, ortalık toz duman olur.

Bu arada tetikçimiz bir sonraki işi için pozisyonunu kaybetmemek adına en yüksek perdeden yazmaya ve konuşmaya devam eder:

- “Nerde bu devlet?”

- “Hükümet ne işe yarar?”

- “Atam neredesin gel de kurtar bunlardan bizi?”

Ali Ekber Yıldırım, bu tarım bahsinde öne çıktığı için onu konu edindik. Onun metoduna bakarak, benzer mahiyette hareket edenlerin enselenmesine vesile teşkil etsin diye…

Tarımda Millî Birlik Projesi

Cumhurbaşkanlığı Sistemine niçin geçildiğini unutuyoruz sanırım. Hatırlatacak olursak, Türkiye Cumhuriyeti’nin eski idare şeklinde devlet müesseseleri birbirine entegre ve ahenkli bir şekilde işletilemediği için bu yeni sisteme geçildi. Bir strateji belirlendiğinde, onunla alâkalı bütün devlet müesseseleri, tek bir besteyi ahenkli bir şekilde icra edebilsin diye. Bu yeni sisteme geçildiğinden beri, amaca uygun olduğu görülen ilk proje “Tarımda Millî Birlik Projesi” oldu. Hangi ekip tarafından hazırlandığını bilmediğimiz bu projenin bize göre öne plana çıkan hususiyeti şudur ki; genişlik planında “bütün fikir” perspektifinden yaklaşılarak, üretimin girdilerinden başlayıp, tüketicinin önüne konan nihai ürüne kadar geçen sürece dahil olan bütün paydaşları, devletin bizzat müdahil olacağı bir şekilde organize etmeyi ve böylelikle maliyeti düşürmeyi, üretimi arttırmayı, tüketiciye kaliteli ve ucuz ürün sunmayı planlayan bir proje olmasıdır.

Dergimizin orta sayfasında projenin teknik detaylarına genişçe yer verdiğimiz için o kısmına fazla girmeyeceğim.

Bu projenin daha sunumu gerçekleşmeden, yani proje tartışmaya açılmadan, az evvel profilini çizdiğimiz, Dünya Gazetesi’nin tetikçi tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım yine kıyameti koparttı. Neymiş, bu proje ile Türkiye’nin tarımı holdinglere peşkeş çekiliyormuş. Hani dedik ya bunların en büyük silâhı gariban edebiyatı diye. Üretici perişan edilecekmiş, tüketici sömürülecekmiş. Sanırsın ki bugün Türkiye’de tarım ve hayvancılık tıkır tıkır işliyor, ürettiğimiz malın fazlasını satacak yer bulamıyoruz; üretici köşeyi dönmüş, tüketici ise bolluktan ne yiyeceğini şaşırmış da böylesine işleyen kurulu düzen birilerine peşkeş çekiliyor. Hâlihazırdaki ziraî üretimden üretici kazanmıyor, tüketici pahalıya alıyor ve arada Yıldırım’ın peşkeş çekiliyor diyerek tersinden avukatlığını yaptıkları zaten malı götürüyor.

Uyanık olmak lâzım.

İlaç Fiyatları Kavgası Da Bunun Gibiydi

Hatırlayanlarınız olacaktır, geçtiğimiz senelerde SGK ile ilaç firmaları arasında fiyat yüzünden bir sürtüşme yaşanmıştı. O dönemde de Eczacılar ile Tabibler Odasıyla beraber “Modern Kımıl Zararlısı” köşe yazarları yine benzer şekilde “sigortalı hastalar ilaç alamıyor”, “parası olmayan ilacını alamasın da ölsün mü” diye yine aynı gariban edebiyatına sarılmış, kıyameti koparmışlardı. Hükümet geri adım atmayınca, ilaç şirketleri fiyatlarda indirime gitmek zorunda kalmışlardı.

Bugün tarım üzerinden dönen dolap da aslında bunun bir benzeri. Bu projede geniş bir şekilde sermayeye yer verilmiş olsa da, üretim sürecinin girdi kalemlerinin tedarikçileri eskiden olduğu gibi köylüyü kazıklayamayacakları, gıda sanayisi ile aracılar köylünün ürettiği mahsulü üç kuruşa elinden alamayacağı ve sonunda da istediği fiyattan tüketiciye satamayacakları için kıyameti kopartıyor. Bunu da yine aynı yöntemle, gariban edebiyatına sarılarak, güya servet düşmanı, cemiyetçi bir kılığa bürünerek yapıyorlar.

Cumhurbaşkanlığı Sistemi Kararlı Bir Şekilde İşletilsin

Cumhurbaşkanlığı sistemine karşı çıkanlar, mevcut düzenin arazlarından nemalananlardı. Çünkü planlandığı gibi devlet müessesesinin bütün unsurları ahenkli bir şekilde işletilecek olursa, eskiden olduğu gibi devlet ve milletimizi sömüremeyeceklerdi. Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildi fakat arada yaşanan birtakım hadiselerden dolayı bir türlü işletilemedi. Şimdi ise artık zamanı geldi. Cumhurbaşkanlığı sistemi ya layıkıyla işletilecek ya da bugün tartışmaya açmaya çalışanların değirmenlerine su taşınacak. Bunun arası yok.

Burada şu hususun da altını çizmekte yarar var, tarım projesi milleti alâkadar ettiği için bu kadar gürültü çıkıyor da bizim kulağımıza kadar geliyor; S-400, Amerika ile restleşme, Yahudi ile kavga gibi meselelerde yukarıda ne gibi kavgalar döndüğünü varın siz hesab edin.
***

Buğdayın bekâsı nasıl ki kımıl zararlıları ile mücadeleye bağlıysa, Türkiye’nin bekâsı da içerideki modern kımıl zararlıları ile mücadeleye bağlı. Milletin emeği ve istikbaline kast eden ne kadar odak varsa bunların afişe edilmesi ve Türkiye’de sistemin önüne çıkan engelcileri gerekirse ezip geçmek bahasına işletilmesi gerekiyor.
***

Tekrar Tarımda Millî Birlik projesine dönecek olursak. Genişliğine baktığımızda beğendiğimiz bu proje iş icraata geldiğine tatbikinde sıkıntılar çıkar mı, elbette ki bilmiyoruz. Zaten bu projenin bizatihi kendisinden ziyade işaret ettiği mühim: Türkiye’de sistemin, belli çıkar odaklarının menfaatine olacak şekilde nasıl tıkandığı ve yönlendirildiği…

Baran Dergisi 641. Sayı