Suretlere büründürülmüş heykel cinsinden olanlar da, zihinlerde heykelleşen fikir veyahut müessese cinsinden olanlar da, onlara ne kadar büyük mânâlar atfedilirse atfedilsin, onlardan ne kadar büyük beklentiler içine girilirse girilsin, bütün putlar yıkılmaya mahkûmdurlar.

Suret giydirilerek kendisine ilâhî vasıflar yüklenen heykel cinsinden olan putların aslında yıkılması diğerlerinden çok daha kolaydır; bir kahraman çıkar ve herkesin kendisinden meded umduğu putun kendisine bile hayrı olmadığını bütün cihana haykırırcasına elindeki baltasını onun kafasına indirir. Tuzla buz olan heykelle beraber bu putların zihinlerdeki imajı da kolaylıkla yıkılır. Zaten belki de bu sebeble, bilhassa İslâmiyet geldiğinden ve Kâbe’nin içindeki putlar Kâinatın Efendisinin mübarek eliyle tuttuğu asasıyla yerle yeksan edildiğinden beri, putperestler, putlarına heykel sureti giydirmekten kaçınır oldular. Kutsiyet atfettikleri şeyleri daha ziyade fikir, zihin ve müessese planında kalıplara dökmek yoluna gittiler. Bilhassa pagan aşısıyla tahrib ettikleri Hristiyanlığın tebaası olan Batı âlemi, bu yeni nesil, modern tabirle new-age putperestlikte son derece başarılı oldu. Müesseselerini, rejimlerini, bilimi ve tekniği putlaştırdılar. Bilim ve teknikte söz sahibi olan akademik kadroya “mutlak” bilgilerin insanlığa taşınması noktasında ilâhî birer elçi muamelesi yaparak, yeni bir ruhban sınıfı türetmeye ve böylelikle hem bu kadroyu hem de bunlardan gelen bilgiyi lâ-yüs’el kılmaya kalkıştılar. Dünün putperest kavimlerindeki ruhban sınıfı aslında nasıl ki “kral”ın yahut pagan renklerine boyanmış kilisenin elçisiyse, akademik new-age ruhban sınıfı da kapitali elinde tutan şirketler ile gücü elinde tutan siyasîler ve bürokratların elçisi rolünü üstlendiler.

“Modern” adlı sihirli bir kelime ile beraber dünya çapındaki bütün müesseselerin kendi zihniyetlerine uygun bir şekilde ihdas edilmesini sağladılar. Devlet müesseselerinden başlayarak devletlerarası müesseselere kadar her teşkilât, bu ruhban sınıfının ortaya koyduğu yahut tasdik ettiği şekilleri benimsemeye zorlandı, sanki kendi fikirleri “mutlak”mış gibi dünyanın geri kalanına dayattılar.

Birinci ve İkinci Dünya Savaşları ile Soğuk Savaş’tan galib çıkmış olmaları da insanların zihinlerindeki şuurlu yahut şuursuz putlaştırmanın başlıca vesilelerinden olageldi.

Ta ki geçtiğimiz hafta, Roma İmparatorluğu’ndan sonra Batı’nın, bâtılın, küfrün en büyük imparatorluğunun, Eski Mısır, Eski Yunan ve Roma tanrıları ve tanrıçalarıyla bezeli küfrün en büyük tapınağı işgâl edilmeye kalkışılıncaya kadar...

Pagan Tapınağında İsyan

Amerika Birleşik Devletleri’nde Kasım ayı içerisinde gerçekleşen başkanlık seçimleri, Covid-19 salgını gerekçe gösterilerek, seçmenlerin posta yoluyla oy kullanabilmesine hak tanınmasıyla beraber şaibeli hâle geldi. Amerikan başkanı Donald Trump, seçimlere hile karıştırıldığı ve Cumhuriyetçi seçmenin oyunun çalındığını öne sürdü. Bir önceki Amerikan seçimlerinde sosyal medya üzerinden seçmenin manipüle edilmiş olması aradan geçen dört senelik zaman zarfına rağmen gündemdeki yerini hâlen korurken, bu seçimlerin posta yoluyla yapılması hakkında kimse nedense aynı hassasiyeti göstermedi. Şaibeli bir şekilde gerçekleştirilen seçimleri Demokrat Partinin adayı Joe Biden kazanınca, Donald Trump bu seçim sistemine itiraz etti ve seçmenini 6 Ocak günü Washington’da toplanmaya davet etti.

İşte, ne olduysa o gün, orada oldu. İlkokul sıralarından itibaren bütün Amerikan vatandaşlarının zihinlerinde “kutsal” şeklinde kodlanan Amerikan Kongresi, seçim sonuçlarına itiraz eden Donald Trump destekçileri tarafından işgâl edilmek istendi.

İlk bakışta sanki sıradan bir halk hareketi gibi görünen bu hadisenin çarpan etkisi dolayısıyla dünya çapında zihinlerdeki tesiri ise son derece yıkıcı ve şiddetli oldu. İkinci Dünya Savaşı ve bilhassa Soğuk Savaş’tan beri her şeyi gören, işiten, kahretmeye kadir olan, rakibsiz ve ebedî gibi asılsız ilâhî vasıflarla zihinlere kodlanan Amerikan putunun, aslında ne kadarda hassas dengeler üzerinde duran, biçare ve zavallı olduğu bu vesileyle bütün bir dünya tarafından müşahede edilmiş oldu.

Unutmadan, geçtiğimiz hafta CHP için Üstad Necib Fazıl’dan iktibasla dediğimiz “millî ruha musallat oligarşi loncası” tabirini, Amerikan Kongresi için de kullanabilir ve onlar için de “bütün bir insanlığa musallat oligarşi loncası-tapınağı” diyebiliriz.

Devam edecek olursak, eğer ki, Amerikan Başkanı Donald Trump bir yönetici değil de hakiki bir lider olmuş olsaydı ve protestocuların önünde Amerikan kongresine girseydi, bugün bambaşka bir Amerika’dan bahsediyor olabilirdik.

Heykel kalıbına dökülenlerden ziyade fikir ve müessese kalıbına dökülen, zihin planında şekillenen putlarla mücadelenin daha güç olduğunu ifâde etmiştik. Ne var ki, hangi nev’inden olursa olsun putların müşterek noktası, hiçbirinin kendisine bile hayrının olmamasıdır diyebiliriz. Amerikan putunun da kendisine bile bir hayrı olmadı ve bir de hadisenin içindeki espriye bakın ki, o, aslında bu puta karşı olanlarca değil, ona en imanlı olduğunu iddia eden beyaz Amerikalılar eliyle yıkıldı.

En Zor Merhale Aşıldı

Dünya çapında müşterek bir şekilde kabul görmüş imajların yıkılması hem çok güç ve hem de güçlüğü nisbetinde naziktir. Fikir planında ne kadar anlatılırsa anlatılsın, halkın aklının gözünde olması dolayısıyladır ki, fikir aksiyonla mündemiç olup hadise planına dökülmeden bu tip imajların yıkılması mümkün olmuyor. Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun tabiriyle ifâde edecek olursak, umumî hadiselerin sırrı ise en az mantığındadır. Fikir planında testinin dolduğu, dolmakta olduğu, taştığı görülür ve izah edilir; fakat ne zaman ki ilk su damlaları testinin ağzından dökülmeye başlar, işte o zaman bu fikir umumî hâle gelir. Bizim açımızdan bakacak olursak, Amerika’nın ne kadar kof olduğu ve aynı zamanda bu testinin dolmaya başladığı, Üstad Necib Fazıl’ın İkinci Dünya Savaşı sonrasında yapmış olduğu muhasebe neticesinde Amerika’yı “güdülmesi gereken ahmak fil” şeklinde ifâde ettiği günden beri aşikârdı. Hakezâ Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun “Amerika yıkılacak” derken kastettiği mânânın umumî bilgi hâline gelmesi için hadiselerin ayyuka çıkması 2021 senesini buldu.

Zihinlerde heyula hâline gelmiş bir tasavvurun yıkılması, Amerika’nın yıkılmasından daha zordu açıkçası. Bu bakımdan Amerika’da gerçekleşen kongre baskını hadisesi, zihinlerde zaten bir süredir tahrib olmakta olan Amerikan heyulasının yıkılmasına vesile teşkil etmiştir.

Bundan sonrasında, bir sabah uyanıldığında, tıpkı kimsenin yıkılacağını aklının ucuna bile geçirmediği S.S.C.B. gibi Amerika Birleşik Devletleri’nin de dağıldığı haberi ajansların bir numaralı gündemini işgâl edecektir; fakat bir farkla, nisbeten mütecanis bir yapısı olan S.S.C.B. dağıldığında orada yaşanan rezaletlerin kat be kat fazlasıyla, çok daha yıkıcı ve ahlâksız bir şekilde tekrarlanacağından hiç şübhemiz yoktur.

Bugünün Esas Meselesi

Bize kalırsa bundan sonra Amerika’nın yıkılıp yıkılıp yıkılmayacağından ziyade esas mesele, siyasî, askerî ve ekonomik bakımdan bu kadar büyük bir imparatorluğun çöküşü esnasında enkazın altında kalmamanın yollarını aramaktır. Tabiî bununla beraber, ayaktayken bile dünya çapında büyük bir tahribata vesile olan bu imparatorluğun, bütün dünyaya milletlerarası müesseseler ile beraber sirayet etmiş halinin yıkılmasından doğacak enkazın nasıl kaldırılacağı ve onun yerine nasıl bir dünya düzeninin ihdas edileceği de ayrıca bir mesele olarak önümüzde duruyor.

***

İnsanlık tarihi boyunca yıkılmaz denilen nice putların bugün nişanı bile kalmadı ve kendisine ilahlık atfeden nice “tanrılar”ın tepesinden aşağı toprak saçıldı. Bugün de böyle olmaması için hiçbir sebeb yoktu ve tarih bir kez daha tekerrür etti.

Buradan bir kez daha tekrar edecek olursak, Allah’tan başka galib yoktur.

Baran Dergisi 731.Sayı