Müslümanlar, Batıcı hayat tarzı demek olan modernizme karşılar ama rejim (T.C.) Batıcı olduğu için modernizmin etkisindeler.
Batıcı düzene tepkiler çoğu kere şekilde kalmakta ve esasta modernizmin tesiri her sahada kendini göstermektedir. Acı bir gerçek olarak söylersek, tesettürlü ve namazında niyazında olanlar dâhil aile ilişkilerine kadar modernizmin etkisine kapılmışlar. Oturma düzenimizin değişmesi, adabı muaşeretin modernleşmesi, televizyon ve internetin aile mefhumunun önüne geçişi gibi birçok misal verebiliriz.
Modern (Batıcı) hayat tarzına karşı bizcesini kurmakta zorlanıyoruz ve bir müddet sonra onların yoğun bombardımanına karşı dayanamayıp teslim oluyoruz. Kötü bir durum. Yaşanmaya değer hayatı ıskalamamız ve çağımıza damgamızı vuramamamız demektir bu. Bunun sebepleri ve çözümleri üzerinde durmalıyız.
Her şeyden önce çağımızın ihtiyaçlarına karşı çözümler sunan ve bizcesini gösteren bir dünya görüşüne ve bunun diline ihtiyaç vardır. Düşman sistemli gelirken bizim daha sistemli karşı durmamız gerekir. Düşman en önce bizi düşüncede, bakış açısında tesir altına alıp, zorla yaptırmanın maliyetinden kurtulmuştur. Zihnen bizi teslim alıp kendi doneleriyle düşündürdükten sonra gerisi kolaydır, çünkü direniş riski azalmıştır ve teslim alındığı gibi gönüllü köle haline getirilmiştir. Necip Fazıl’ın, “her şeyden beter bizim bu kendi kendimizi köleleştirme halimiz” şeklindeki tesbitini hatırlayalım.
Batıya karşıyız ama giyimimizden kuşamımızdan, tavır ve davranışlarımızdan, yememizden içmemizden, alışkanlıklarımıza kadar “modern hayat” denen Batıcı hayata bulaşmışız. Öyle ki, kendi adabı muaşeretimizi oluşturamadığımız gibi farkında olmadan onların adabı muaşereti içimize sinmiş. Nezaketimiz onların yapmacık nezaketini andırıyor; modernizmin empoze ettiği egonun dokunulmazlığı söz konusu, kutsallarımızın dokunulmazlığı değil. Tuvalet alışkanlıklarımıza kadar değiştirdiler, bunlar önemli şeyler. Çünkü altında kültür var, Batıcı bir bakış açısı var. İşin nihayetinde küfrün hayat tarzını benimsemek var.
Bizim şuursuzluğumuz, duygusuzluğumuz ve tepkisizliğimiz üzerine bize birçok şeyi benimsettiler. Alternatif bir sistem etrafında kültürümüzü oluşturamayınca kötü olana da kötü deme vasfımızı kaybettik. Hâlbuki alternatif bir dünya görüşü (BD-İBDA İslâm’a muhatap anlayışı) ve bunun başa aldığı estetik anlayışı bize hitap ediyor ve uyarıyordu. Fakat biz sadece baktık, belki okuduk ama içselleştiremedik, Müslümanları eleştirirken özelde İbda’cıları da eleştiriyorum, ideolojiyi içselleştirip hayatımıza nakşedemedik, diye. Bunda modernizmin askerî baskısının (28 Şubat ve öncesi İBDA cephelerine yapılan sindirme operasyonlarının) etkili olması yanında Salih Mirzabeyoğlu’nun işaret ettiği ve işlediği Necip Fazıl’ın “İdeolocya Örgüsü”nün yeterince anlaşılamaması da söz konusudur. Halen de aynı dertten muzdaribiz, Büyük Doğu ve İBDA’nın kışrında kalan anlayışlar.
Hâlbuki dünya bizden kurtarıcı fikir kahramanı bekliyor ve bütün meselelerde kendini ihtiyaç olarak dayatıyor. Biz ise bunun yeterinde idrakinde değiliz. Bağlıları da satıhta kalıyor.
Bugün gençlik modernizme teslim edilmiş vaziyette, adeta toplum televizyon, internet ve batıcı hayatın rehaveti içinde yaşamakta, muhafazakâr ailelerin çocukları da bunun İslâmî soslu versiyonu olmaktadır. Tüketim toplumu olarak faiz her sahaya girmektedir, evlerimiz de masun değildir. En acısı “yaşanmaya değer hayat bu mu?” diye soran olmamaktadır veya soranların sesi duyulmak istenmemektedir.
Modernizme Müslümanların teslim olmasının sorumlusu ise şimdi iktidarda olanlardır, muhafazakâr-demokrat AKP hükümetinin kitleleri ve gençliği yozlaştırmasıdır. Zaten gençlik onların devrinde yetişmiştir ve İslâmcı heyecanı pörsütmekte AKP çok başarılı olmuştur. Güya bazı kazanımlar yanında İslâmcıların hassasiyetleri de yok edilmiştir ve modernizmin kucağına oturtulmuştur AKP döneminde. İslâmî hassasiyeti olanlarca bu büyük vebaldir, fakat AKP’nin derdi İslâmî hassasiyet değil, aldığı ve alacağı oylardır ve bozulmanın had safhada olmasına ve en başta ideolojik olmasına nazaran anketler önemlidir onlar için. Fakat halk dalkavukluğu geri tepecek bir silahtır ve kalıcılığı yoktur.
AKP eleştirisi yapmak işin kolayına kaçmak olabilir, onun için her şeyden önce şunu da belirtelim ki, biz bozulmasaydık, iman ve heyecanımızı bir fikir ve aksiyon etrafında gösterebilse idik, bize kimse bir şey yapamazdı. AKP bu hususta hızlandırıcı bir rol oynamıştır.
Ümidimiz şaşmaz bir şekilde Şeriat yolunu gösteren liderimiz ve fikrimiz ile iman ve aksiyonumuzdur; Küfre karşı hıncımızdır. Zaten modernizmin istediği ve bir türlü yok edemediği de Müslümanın (İbdacının) küfre karşı nefreti ve onları aşağılayıcı dilidir. Allahın zelil ve kâfir dediklerini ve onların hayat tarzlarını aşağılayalım ve bizcesini tesis etme gayreti içinde olalım. Yoksa demokratlığımız ve muhafazakârlığımız kalır ama Müslümanlığımız kalmaz.    

Baran Dergisi 341. Sayı