Dünyanın dört bir tarafında emperyalizme, onun kuyrukçusu rejimlere ve yabancılaştırılmış adama karşı süren “Mutlak Fikir” kavgası, ilk meyvesini İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nun “Gölge Dergisi” vesilesiyle yakından tanıdığımız Filipinlerde, Moro’da verdi. Hem de, bu kavgayı merkez Anadolu ile tanıştıran İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nun, 29 Kasım’da yeniden Anadolu ile buluşmasına günler kala geldi müjdeli haber…

Dönelim Moro’ya, orada neler olduğuna, senelerdir süren kavganın nedenine ve bugüne…

İnsanı, İnsana Yabancılaştırmak

Emperyalizmin kullandığı en etkili silâh, hedef aldığı bölgede yaşayan ahalinin farklılıklarını kaşıyarak, dün bir arada yaşayan insanları birbirine yabancılaştırmaktır. Türkiye’de bunu gördük, Moro Destanı’nda  İBDA Mimarı’nın söylediği gibi;

- “Kurtuluş Savaşıyla kurtardıklarımız

birlik oldu birlikte savaştıklarımızla

-bedeli ihanet oldu kanımızın-

kara bir bulut gibi

kapkara düşünceyle

-kiralık düşünceleriyle-

"giydiler çıkardıkları çizmeleri"

emperyalistlerin.

-efendi olma hevesiyle

silahları bize döndü-” 

Sömürgecilik başladığından beri emperyalistler, göz diktikleri yerde hep aynı metodu izlediler; insanı, insana yabancılaştırmak metodunu… Filipinler, 1500’lü yıllardan itibaren Emperyalistlerin hedefinde oldu. İlk olarak bölgeye meşhur kâşif Ferdinant Macellan geldi… Burada konumuzla da alâkalı olması dolayısıyla bir parantez açalım:

Tarih kitaplarında büyük kâşif diye anlatılan; fakat katil, tecavüzcü ve hırsızlığıyla nam salan Ferdinant Macellan, Filipinler’e gelen ilk emperyalisttir. Macellan’ı bir kahraman gibi anlatan tarihçiler, Mücahid Lapu Lapu’yu anmazlar bile… Bugün Moro’da kazanılan zaferin tohumları o zamanlarda ekilmiş, Lapu Lapu isimli Müslüman Mactan Sultanı, Filipinlerin Mactan Adasına ayak basan Macellan’ı öldürerek, emperyalistlere nasıl muamele edilmesi gerektiğini kültür hâline getirmiştir.

Yabancılaşmış adamdan devam edecek olursak, Macellan’ın peşinden bölgeye gelen emperyalistler, putperest yerlileri önce kılıç zoruyla Hıristiyanlaştırmış, ardından da bu yabancılaşan adam marifetiyle toprakların asıl sahibi olan Müslümanlara senelerce kan kusturmuşlardır.

Kısaca Filipinlerin tarihinden, ve emperyalistlerin yabancılaştırma metodundan bahsettiğimize göre, gelelim bugün kutlu bir zafer kazanan Moro İslâmî Kurtuluş Cebhesine…

Moro İslâmî Kurtuluş Cebhesi

Filipinler hükümetinin güneybatıdaki Palawan adası, Mindanao adası ve Sulu takımadalarında yaşayan ve kendilerini Bangsamoro olarak adlandıran Müslüman halka uygulanan baskılar nedeniyle 1972 yılında başlayan ayaklanma, Müslüman halkın haklarını korumak amacıyla kurulan Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi (MUKC) ile hükümet arasında imzalanan 1976 tarihli "Trablus Anlaşması" ile son buldu.

Trablus Anlaşması'nın imzalanmasının ardından Filipinlerde Müslüman direnişi ikiye bölündü. 1977 yılında Selâmet Haşim liderliğinde Moro İslâmî Kurtuluş Cephesi (MİKC) kuruldu. Selâmet Haşim’in ölümünün ardından 2003 yılında liderliği Hacı Murat İbrahim üstlendi.

Filipinler hükümetinin takındığı isteksiz tutum nedeniyle Trablus Anlaşması'nın hayata geçirilmesi sağlanamadı. Öte yandan, Filipinler hükümeti ile MUKC arasında sürdürülen müzakereler sonucunda 1996 yılında Müslüman Mindanao Özerk Bölgesi'nin bugünkü siyasi yapısını ve yasal çerçevesini oluşturan Nihai Barış Anlaşması imzalandı.

Bu iki anlaşmanın uygulanmasına ilişkin sorunların aşılamaması nedeniyle İİT sürece müdahil oldu. İİT(İslâm İşbirliği Teşkilatı) bünyesinde kurulan Güney Filipinler Barış Komitesi'nde Türkiye de yer aldı. 

Filipinler hükümeti, zaman içerisinde MUKC'ye göre taban desteğini genişletmiş olan MİKC ile 1997 yılında ikinci bir müzakere kanalı açtı. Ancak görüşmelerin en önemli gündem maddesini oluşturan "ata toprakları" konusunda Ağustos 2008'de paraflanan anlaşma metninin Filipinler Yüksek Mahkemesi tarafından anayasaya aykırı bulunması üzerine silahlı çatışmalar tekrar başladı.

Mindanao Özerk Bölgesi, çeşitli tarım ürünlerinin yetiştirilmesine elverişli ve altın, kurşun, demir, çinko, bakır, kronit, mangenit gibi madenler bakımından zengin bir bölge olarak kabul ediliyor.

Zafer süreci

Hükümet ile MİKC arasında 23 Temmuz 2009 tarihinde ateşkes sağlanması ile barış müzakereleri yeniden başladı. Böylelikle bir taraftan İİT, Filipinler hükümeti ve MUKC arasında 1976 ve 1996 anlaşmalarının uygulanmasıyla ilgili hususları ele alan bir diyalog süreci devam ederken, diğer taraftan Filipinler hükümeti ile MİKC arasında ikinci bir kanaldan müzakereler sürdürüldü.

Temmuz 2009'da yeniden başlayan barış görüşmelerinde sorunların aşılması ve barış sürecine uluslararası destek sağlanması amacıyla tarafların üzerinde mutabık kalacakları ülkelerden ve hükümet dışı kuruluşlardan oluşan bir "Uluslararası Temas Grubu" oluşturulması konusunda uzlaşıldı. Müzakerelerin otuz ikinci turu sonunda tarafların uzlaşmaya varması neticesinde 15 Ekim 2012 tarihinde Filipinler hükümeti ile MİKC arasında "Bangsamoro Çerçeve Anlaşması" imzalandı.

Çerçeve Anlaşması'nın uygulanışını ve alınan kararların Müslüman Mindanao Özerk Bölgesi'ne yansımalarını gözlemlemesi amacıyla sivil toplum kuruluşlarından oluşan "Bağımsız İzleme Timi" oluşturuldu. Türkiye'den İnsani Yardım Vakfı (İHH) da bu oluşumda yer aldı.

Müzakereler neticesinde üzerinde anlaşmaya varılan tüm eklerin bir araya getirildiği "Kapsamlı Barış Anlaşması" 27 Mart 2014 tarihinde Manila'da imzalandı. 

Kapsamlı Barış Anlaşması'nın imzalanmasının ardından Mindanao'ya kalıcı ve sürdürülebilir barış getirmesi öngörülen "Bangsamoro Temel Yasası"nın tamamlanması için çalışmalar devam etti. Geçiş Komisyonu tarafından hazırlanan nihai yasa taslağı Devlet Başkanlığı tarafından 10 Eylül 2014 tarihinde Filipinler Kongresi'ne sunuldu.

Yasa tasarısının kanunlaşmasından sonra Müslüman Mindanao Özerk Bölgesi'nin yerini alacak “Bangsamoro Siyasi Birimi”ni oluşturacak vilayetlerin belirlenmesi için halk oylamasına gidilmesi öngörülüyor. 2016 yılında yapılacak seçimlere kadar yönetimin bir geçiş otoritesi tarafından üstlenilmesi planlanıyor

Moro ve Türkiye

Filipinler hükümeti ile Moro halkı arasındaki barış görüşmelerinde görev yapanlardan birisi de İHH Başkan Vekili Hüseyin Oruç. Onun açıklamalarından duruma bakacak olursak;

- “Otonom da olsa Müslümanlara ait bir devlet geliyor. Türkiye, bu devletin kurulmasına da işletilmesine de katkı sunacak. Moro’da üniversite, okul, hastane gibi yapılardan belediyeciliğe kadar programlar yapılması gerekecek.”

Geçtiğimiz hafta gerçekleşen ziyarette, Ahmet Davutoğlu Filipinlerde çok sayıda temasta bulundu ve açıklamalarında da Hüseyin Oruç’un ifadelerinin havada kalmayacağını kesin bir dille ortaya koydu.

Neticede

Hilâfet devleti yıkıldığından beri Müslümanların başı Emperyalistler ve onların kuyrukçularıyla belâda. Bu, yalnız Moro için değil, bütün İslâm âlemi için geçerli bir durum. 

Tüm bu şartlar içinde, Moro’daki bir avuç Müslümanın, İslâm’ın emrettiği şahsiyet tipinden zerre taviz vermeksizin, siyasî ve silahlı mücadelede yılgınlık, bezginlik göstermeksizin kazandıkları bu zafer, geri kalan bütün Müslümanlara hem örnek, hem de ibret olmalıdır.

Moro’da kazanılan bu zafer, her şeyden evvel pörsüyen heyecanların tazelenmesi, umutların yeniden yeşermesi ve gayretin karşılıksız kalmadığının görülmesi bakımından son derece kıymetli bir müjde… Ayrıca Moro’lular için de şunu ifâde etmekte yarar var; bunca mücadele verilerek elde edilen zaferin arkasından kurulacak devletin inşâı noktasından asıl mücadele şimdi başlıyor.

Son olarak şunu ilâve etmekte yarar var; 500 yıldır sürdürülen sömürge faaliyetlerini hızlandırmak ve hedef alınan bölgelerin çözülmesini kolaylaştırmak adına emperyalistler tarafından sıklıkla kullanılan, insanı insana yabancılaştırma faaliyetlerinin de artık fark edilmesi gerekiyor. Tüm İslâm alemine ve Üçüncü Dünya ülkelerine yönelik gerçekleştirilen bu neredeyse "yekpâre" emperyalist saldırı, müdafaa cephesine bütüncül bir gözle bakabilen ve mezkur cepheyi bu tarz bir yaklaşımla genişleten merkezî bir devletin varlığı ile püskürtülebilir; o devlet de İslâm ile hemhâl olmuş Türkiye'den başkası değildir. 

Allah hiçbir gayreti karşılıksız bırakmıyor, yeter ki gayret edelim ve nefsaniyet gibi çukurlara düşüp kalmadan hep “rıza”yı gözetelim...

Sen Eritre’desin çocuk 

sen Moro’da

sen yıllarca zulmedilensin 

Türkistan’da Azerbaycan’da Kırım’da

kan denizinde boğulansın

Ortadoğu’da terkedilen Trakya’da

mahzunsun Kıbrıs’ta

“çığlık içimde düğüm 

çığlık gözümde yaş” 

yitik bir mânâdır yanağındaki damla 

sen kuyrukçu düzende parya

bekle çocuğum 

uzanıyor namluya öpülesi eller 

geliyor başı dik kan pahası can pahası 

insanca yaşatmak isteyenler

“çığlık içimde düğüm 

çığlık gözümde yaş” 

bekle çocuğum 

yeni bir dünya için verdiğim savaş

Baran Dergisi 410. Sayısı