1970’lerden beri İBDA yolunda tanıdığım, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun faaliyetlerinde hep gördüğüm, bir çok cephe faaliyetinde beraber olduğum, BARAN ve AYLIK dergilerinde yazılarıyla ve faaliyetleriyle katkısına şahid olduğum, İBDA’nın sadık ve yiğit evlatlarından Nazif Keskin, 68 yaşında Hakk’ın rahmetine kavuştu. Vefatından bir gün önce rahatsızlanmış, arkadaşlarına “gücüm çekiliyor” demiş. Gittiği doktor ise “kalbinde ritim bozukluğu var” diyerek tahlile göndermiş; fakat Nazif ertesi güne çıkamadı. İstanbul’da fırtınalı geçen bir gecede vefat etti ve gündüzünde de (5 Ekim 2019) ikindi vakti cenaze namazı kılındıktan sonra Avcılar Mezarlığı’na, E-5 karayolunun kenarına defnedildi.

Kardeşim Nazif ile en son vefatından iki hafta kadar önce Baran dergisinde görüşmüştüm. Kendisi aynı zamanda derginin yayın kurulu üyesi idi. Avcılar’dan kalkıp Üsküdar’a gelmişti. Derginin bulunduğu apartmanın girişinde Nazif ile karşılaşmıştım. O dergiden yeni çıkmış, ben ise yeni giriyordum. Benim hatırım için tekrar yukarı çıktı ve bir müddet sohbet ettik. Dergiden Eric Williams isimli yazarın “Kapitalizm ve Kölelik” kitabını almıştı. Kapitalizmin nasıl bir kölelik düzeni kurduğundan ve demokrasi yalanı ile insan hürriyetini nasıl istismar ettiğinden bahsetti. Nazif gönüldaşın BARAN’da yayınlanan yazıları da genelde bu minvalde idi. Son yazısının başlığı “Dünyayı Sömürgeleştirme Aracı Olarak Demokrasi” idi. Sözde serbest piyasa ekonomisinin “serbest rekabetçilik” yalanını ve emperyalizmin manivelası olan süslü kavramları irdelediği yazısında İBDA’nın yeni dünya düzeni önerisi olan “Başyücelik Devlet” modeline olan ihtiyacı belirtiyordu. Davasını antitezinden gösteriyor, bu hususta araştırmalar yapıyordu.

Nazif Keskin gönüldaşın yazısının son cümleleri ise şöyle idi:

“İnsan olmanın onur, haysiyet ve kişiliğini kaybetmemiş hiç kimsenin soygun, talan, sömürü üzerine kurulu olan mevcut emperyal dünya düzenini kabullenmesi düşünülemez.

İnsanı özgürleştirip, insanca yaşatan ve yaşamaya değer bir hayat sunan tek kurtarıcı sistem İslâm’dır.”

Vefat etmeden bir kaç gün önce Nazif beni aramış, şehâdetinin I. yıl dönümünde tertip ettiğimiz Salih Mirzabeyoğlu’nu anma programının güzel olduğunu, benzer faaliyetlerin yapılması gerektiğini söylemişti. Bu da vasiyeti oldu artık.

Cenazeyi defnettikten sonra Baran dergisi muhabiri, Nazif’in dostu olan tarihçi Metin Hasırcı’ya Nazif’i sormuştu. Metin Bey’in ilk cümlesi “Mücahid Nazif” oldu ve peşinden bazı şeyler anlattı. Umulur ki onun bu vasfı öte dünyada kurtuluşuna ve Allah’ın rahmetini çekmeye vesile olur. Bir insan “mücahid” vasfını nasıl hak eder, bunun üzerinde durmalıyız.

Nazif gönüldaşın temiz gönlüne mücahitlik etme vasfını kazandıran İBDA ile tanışmasını ve bir ömür boyu mücahid olma vesilesini anlatayım. Gençliğinde Nazif, seyyar kitap sergileri açan ve bunu meşgale edinen biri idi. 1974 yılında olacak, Beyazıt’taki Beyaz Saray çarşısında açtığı bir kitap sergisini ülkücüler kalabalık bir grupla basar ve Nazif’i linç edinceye kadar darbederler. Nazif’e yapılan bu linç olayını duyan Kumandan Mirzabeyoğlu, ülkücülerin merkezi olan Beyazıt’taki Küllük denen mekânlarını basar. Kumandan tek başına ileri atılır ve bu olayı yapanları sıkıştırır. Nazif’i darbedenler ise geri çekilmiş, en dip odaya sığınmışlar ve oradan, “gelmesin, gelmesin!” diye bağrışıyorlarmış. Kumandan’ın peşinden gidenler ve onu tanıyanlar araya giriyorlar, “yapma Salih” diye yalvarıyorlar ve olay böyle nihayete eriyor. Nazif, Kumandan’ın sevdiği ve faaliyetlerinde yanında görmek istediği bir kişi idi. Bu olaydan sonra Nazif, Kumandan’ı hiç bırakmadı. Onun yanında bulunur ve korumalık yapardı.
Nazif Keskin, Akıncılar Derneği, Millî Türk Talebe Birliği ve MSP’nin içinde bulunur, toplantı ve faaliyetlere katılırdı. 12 Eylül 1980 askerî darbesine karşı yürüttüğü faaliyetler ve dağıttığı bildirilerden dolayı iki sefer olmak üzere toplam 18 ay kadar hapis yattı. Yayınlanan bir kitaptaki yazısından ötürü, 2010 yılında, 5816 sayılı Atatürk’ü Koruma Kanunu’na muhalefetten altı ay kadar hapis yatmıştır.

Rahmetli Hilmi Oflaz vasıtasıyla Üstad’la ve kitaplarıyla tanışmış ve sık sık Üstad’ı ziyaret eder olmuştur. Üstad’ın ona imzaladığı kitabında “manevî evladıma” diye hitabı söz konusudur. Ve yukarıda bahsettiğim hadise vesilesiyle Kumandan’la tanışır, Büyük Doğu davasının İBDA eliyle yürütülmesine şahidlik eder, militanlık yapar.

Bir insanın cihad yolunda doğru olarak neler yapması gerekir? Aslında bu soruya Nazif’in hayatından cevaplar bulabiliriz. Öncelikle hak bir davaya samimî olarak bağlanmak ve hiçbir hesap yapmadan, bunun zevkini yaşamak gerekir. Tâ ki son nefesini verinceye kadar. Tıpkı Nazif gönüldaş gibi.

Cenazeye birlikte gittiğimiz Mevlüt Koç gönüldaş Kumandan’dan naklediyor: “Ne isteyeceksen şeyhinden isteyeceksin!” Yani, istikamet çizgisi olarak şeyh, mütefekkir, dava önderi vs. hangi isim verilirse verilsin davaya nisbetini her dâim koruyacaksın. İşte Nazif gönüldaş, mezarına konduktan sonra onu tanıyanlar tarafından ilk olarak “mücahid” vasfı ile anılıyorsa, istikamet üzerine davasına bağlılığındandır. Ne isteyeceksen, ne arayacaksan şeyhinden (İBDA’dan) isteyeceksin, davanın ilkelerine bağlılığını ve ahlâkını kaybetmeyeceksin. Bu edep ölçüsü olmazsa küfran-ı nimete düşülür, insan gurur ve kibre kapılır. Ondan sonra Allah davası değil, beylik davası başlar. İnsanın ayağını kaydıran bu hallere düşmemek için İBDA’yı her dâim boy aynası olarak görmek ve onun terbiye ediciliğinden faydalanmak gerek. İBDA fikir ve aksiyon mihrakı, hem zahir hem bâtın olarak kişiyi terbiye edicidir ve bunun en faydalı yolu olarak da cihad yolu olan kendinden zuhur ve İslâm’a muhatap anlayış ile sistemleştirendir. Kendi kendinden ibaret kalan bir ibadet anlayışından ziyade hayata İslâm’ı tatbik için cemiyet mücadelesinde bulunmak ve bu vesileyle tekâmül sağlamak. Kolay sofuluğa gelen çok olur; cihad meydanlarındaki gerçek sofuluğa ise, gelen az olur. Ancak çileli ve bereketli yol da İBDA’nın gösterdiği yoldur. Müridliğin hakikati bu yolda vardır. Zehirle pişmiş aşı yemek yani hakiki mürid olmak isteyenleredir.

İşte Nazif, ne bulduysa İBDA’dan bilen, parsa ve enaniyet derdine düşmeyen samimî bir kardeşimizdi. Kumandan’ın da belki onu bu vasıflarından dolayı sevdiği biri idi. İnşallah Kumandan’a komşu olmuş, cennet bahçelerinde gezer olmuştur. Nazif’in yeri doldurulamaz, zira o ilklerdendir. Maalesef bazı eskimiş gönüldaşlar var, bir müddet mücahitlik yaptıktan sonra pörsüyüp parsa derdine düşen ve İBDA’cılığında sathî olanlar. Nazif hiç bir zaman böyle olmadı.

Salih Mirzabeyoğlu’nun sohbet arkadaşı Mevlüt Koç gönüldaş ile Nazif’in cenazesi vesilesiyle Kumandan’ı konuşuyorduk. Kumandan’la birlikte olununca zaman ve mekân unutulup ayrı bir ruhî boyutta yaşanıldığından ve onun çay içmesinden tutun da her hâlinin ayrı bir cezbediciliğe sahip oluşundan bahsettim. Mevlüt Bey de, Kumandan’ın nezaketinin çok tabiî olduğunu, kişinin kendisinin dahî bilmediği yönlerini açığa çıkardığını, muhataplarının alıcı antenleri açıksa onları çok hızlı bir şekilde yüksek bir boyuta taşıdığını anlattı. Ben de, malûm şeyhler müridi iç ve dış terbiye etmeye çalışır, ancak kişinin bilmediği yönlerinin açığa çıkarılmasının İBDA’nın fikir ve his derinliğine ait bir husus olduğunu ifade ettim. Mevlüt Bey, İslâm’ın insana doğrudan hitap etmesi ve ona yakın oluşu gibi güzelliklerin hiç bir yerde olmadığını, Hıristiyanlıkta papazın izni olmadan Allah’a doğrudan dua bile edilemeyeceğini misal vererek anlattı. İBDA’nın bu açıdan herkese hitap eden dil ve diyalektiği ile gençliği eğitici ve onlara miskinlikten kurtulup kendilerini ifade edebileceği aksiyon zemini açtığını ifade edelim. 

Hatırıma gelmişken Kumandan ile ilgili bir hatırayı da nakledeyim. 1980 öncesi Üsküdar’da MSP’nin afişleri duvarlara yapıştırılıyordu. Rahmetli Kaya gönüldaş arkadaşlarıyla afiş asa asa Üsküdar meydana inmişti. Tabiî ki böyle faaliyetler gece yarıları yapılıyordu. Kaya anlatıyor. Afişlemeyi gözleyen ülkücü gruptan birisi, polis aracından tabanca alıp afiş asan arkadaşların üzerine ateş açıyor ve daha sonra silahı polis aracına teslim ediyor. Afiş asanların dağılmasından istifade ile  polis destekli ülkücü grup henüz taze afişleri kolayca söküyor. Olayı duyan Kumandan arabası ile derhal olay yerine geliyor ve afişi sökenlere silahını doğrultuyor. Tam birisini vuracak iken göz göze geliyorlar ve o kişinin gençliğine acıyarak bırakıyor. Onlar da dağılıyorlar. Kumandan’ın şecaatı yanında bir o kadar da merhametini görüyoruz. Allah tüm mücahid ve muvahhid mü’minlere rahmet etsin.

Bir mücahid gönüldaşı Allah’a yolcu etmenin kalb huzuru ile defin sonrası gönüldaşlarla kucaklaşıyoruz ve halleşiyor-helâlleşiyoruz. Sözlerimizden ziyade hallerimizle konuşuyor ve birbirimizden ayrılmak istemiyor gibiyiz. İBDA sayesinde bu yoldan epey bereketlendik. Aslında sefa olan cefalarımız oldu, çileler bizi birbirimize ve Allah’a yaklaştırdı. Tabiî içimizden şükrünü unutan nankörler de çıktı. Onlar da ibretlik tipler oldu. İşte Nazif ne bulduysa İBDA’dan bilen hasbî bir gönüldaşımız oldu. Davaya ve gönüldaşlara bir yamukluğu olmadı.

Üzerinde dalgalanan İBDA bayrağı altında defnolunan Nazif Keskin gönüldaşa Allah’tan gani gani rahmet diliyorum. Allah ona, gönlünün genişliği ve samimiyetinin hatırı için rahmet etsin.

Güzel kardeşim Nazif, Allah seni cennet bahçelerinde ağırlasın inşallah. Bu dünyada bir karşılık beklemeden yaptığın amellerin karşılığını Allah rahmet hazinesinden bolca versin inşallah.

Baran Dergisi 665. Sayı

10.10.2019