Son günlerde kamuoyunu tedirgin eden müsilaj olayının deniz suyu içerisinde bulunan çeşitli mikro organizmaların aşırı çoğalmasından kaynaklandığı belirtiliyor. Sebep olarak, artan deniz suyu sıcaklıkları ve insan kaynaklı (evsel ve sanayii atıkları, arıtım seviyelerindeki yetersizlikler, aşırı balıkçılık, kıyı şeridinin tahribatı, dip tarama ve boşaltım faaliyetleri, yoğun gemi trafiği gibi) etkenler gösteriliyor.

Oluşan müsilajın denizdeki tüm canlılar üzerine yapışıp oksijensiz ve ışıksız bırakmak suretiyle dramatik bir şekilde ölümüne yol açıyor olması içimde inanılmaz bir acı ve öfkeye dönüşüyor. Yetkililer, “Şöyle yatırım yaptık, böyle önlem aldık.” diye açıklama yapıyor. Ortada ne kabahatli var ne de kabahatlinin peşinden koşan. Biraz zaman geçince zihnim benzer birçok sahne bulup seriyor gözlerimin önüne.

Trafik, gürültü, çarpık kentleşme, kirli siyaset, sahtekâr esnaf, tatminsiz tüketici, hayat pahalılığı, darbeci hainler, ajan gazeteciler, ahlâksız diziler, LGBT’ci muhafazakârlar, taklitçi sanatçı, kısır akademisyen, torpil, mafya, iş birlikçi muhalefet, şımarık iktidar, amaçsız gençlik, din düşmanı aydınlar, din tüccarı dindarlar, rüşvetçi memur, siyaset konsomatrisi müdürler ve daha neler neler... Yahu biz yıllardan beri müsilajın içinde yaşıyoruz bu ne ki? “Vur davulcu!” deyip delirmek ve zıplayıp durmak geliyor insanın içinden. Sonra vicdan bütün ağırlığı ile bastırıyor göğsüme: “Sen yine de doğru bildiğini söyle!”

Müsilaja çözüm olarak ilgili belediyelerin denizi fiziksel olarak temizlemesi önerilmiş ve gece gündüz çalışarak acilen bu işin bitirilmesine karar verilmiş. Tabiat tıpkı insan gibi canlıdır hastalanabilir. Müsilaj olayı da denizin bir çeşit alerjik reaksiyonudur. Deşarj edilen fazla miktardaki atık ilk aşamada mikroorganizmalar tarafından parçalanarak organik bileşiklere dönüştürülmüş ve bu organizmaların aşırı miktarda çoğalmasına yol açmıştır. Normal şartlarda, sağlıklı bir denizimiz olsaydı bu olayın karşılığında deniz balıklar ve diğer deniz canlıları ile dolup taşacak ve müsilaja neden olan organizmalar aşırı çoğalmaya fırsat bulamayacaktı.

Yapmasın demiyoruz, ancak belediyelerimizin yaptığı alerji nedeniyle kızarıp kaşınan yerlere merhem sürmektir. Kanaatimce yanlış yapıyorlar. Çoğu alerjiler, ilaç kullanmadan, sebepler ortadan kaldırılıp hastanın istirahat etmesini sağlamak sureti ile geçer. Sebepleri ortadan kaldıramadıysanız hangi ilacı kullanırsanız kullanın asla geçmez. Şu anda yaşadıklarımız yüzündeki kızarıklıktan dolayı mahcup olan hastanın, toplum içine çıkma fobisine benziyor. Mahcubiyetten çok, seçmen kaybetme korkusu desek daha yerinde olur sanırım. Bu nedenle acil bir kortizon iğnesi, arkasından kortizonlu merhemler hoooop (!) iki günde cam gibi oldu cildimiz. Sonra? Homini gırtlak götürmeye devam. Götür bakalım bu arada karaciğer, akciğer, böbrek, hormonal sistem, şeker, tansiyon, kalp derken ilaca, doktora döktüğün paraya mı yanarsın, mutsuz geçen ömrüne mi, artık orası benim konum değil.

Tüm bunları nereden biliyorsun, derseniz. Akşehir Gölüne yıllarını vermiş müsilaj olayına aşina birisiyim. Akşehir Gölünün yeterli suya sahip olduğu yıllarda göle deşarj edilen şehir atığı, ciddi bir balık üretimi ve zengin bir biyo çeşitliliği besliyordu. Daha sonra yaşanan kuraklık ve aşırı tarımsal sulama neticesinde gölün suyu azaldı, su azalınca şehrin atığı mevcut suya fazla gelmeye başladı. Deşarj önce alg patlamalarına, akabinde gölün ölümüne neden oldu. Yıllarca arıtma tesisi yapılması ve deşarjın azaltılması için dil döküp mücadele etsem de sesimi duyan olmadı. (Not: Şimdi arıtma tesisimiz var, ancak ortada göl yok. Göl öleli çok oldu. Son pişmanlık fayda vermedi.)

Netice olarak Marmara, “Hastayım bana ilişmeyin, kaldıracağımdan fazla atık bırakmayın. Başlarım sizin turizminize de, balıkçılığınıza da, ticaretinize de! Biraz dinleneyim!” diyor.

Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun sıkça kullandığı bir söz vardır. “Mutfak idaresi, bakkal idaresi, devlet idaresi hepsi aynı zorluktadır.” Bu söze yaslanarak son söz; tarhana çorbası pişirmekten aciz ebeveynlerin çocuk yetiştirdiği yerde, bakkal çıraklığı yapmamış adamların devlet idaresine kalkışması gibi bir garabetin sonucudur müsilaj. Of ki ne of! Aç çocuğum akıllı telefonundan bir Ankara havası…

Baran Dergisi 752.Sayı