İBDA fikriyatının temel prensiplerinden birisi “doğru düşünce olmadan doğru düşünce faaliyeti olmaz” kuralıdır. Eğer hadiselere nasıl bakacağını bildirecek bir “doğru düşünce ve bundan mülhem düşünme tarzı” olmazsa hayatın hiçbir şubesinde doğru faaliyette, doğru ve yerinde davranışta bulunamazsın. Doğru düşüncenin ne olduğu, dergimizi takip edenlerin malumu olduğundan o konuya girmeyelim, ama şunu söyleyelim: Yukarıdaki prensibin en geçerli olduğu husus, iç ve dış şeklindeki iki koluyla siyasettir. Aslandan aslan, kediden de kedi doğar. Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin son birkaç yıldır gerçekleştirmeye çalıştıkları “stratejik derinlik atraksiyonları” Haçlı güruhun yürüttüğü Libya operasyonuyla çok büyük yara aldı. Bunun sebebi de TC devlerinin Lozan Anlaşması’yla “kediye” çevrilmesi ve son 80 yıllık siyasetinin bu minvalde devam etmesinden başka bir şey değil. Tüm kurumlarımızla, iktisadımızla, ordumuzla vs. Batıya bağlanmışız; Türkiye’de 1923 Lozan Anlaşması’yla adı konulmamış bir “manda” idaresi kurulmuştur ve hâlâ kendimizi bundan kurtarmış değiliz. Olan biteni biraz bu gözle görmek ve yorumlamak lazım. Belki hükümette bazı kişilerde samimi bir şekilde bu Lozan zincirini kırma isteği olabilir, ama bu devrimci bir düşünce ve aksiyon olmadan gerçekleşemez. Geri kalanı lafı güzaftır.
Libya İşgalinin ve Katliamlarının Komuta merkezi İzmir’den, lojistik destek iktidar desteği ile TC’den, savaşın Haçlı tarafı olarak en güçlü ikinci donanma AKP izni ile yine TC’den… 5 savaş gemisi, 1 denizaltı ile Libyalı Müslümanlara karşı savaşıyoruz. “One Minute” Libya meselesi ile madara oldu. Ortadoğu’da özellikle Mavi Marmara ile artan Tayyip-Türkiye muhabbeti bir anda yerle bir edildi. AB-D İsrail Türkiye’ye biçtiği rolle, “sen sadece benim üssümsün, dilediğim gibi kullanırım seni” dedi ve maalesef AKP ve hempâsına bu emri ivedilikle yerine getirmek düştü. Kısaca Türkiye Ortadoğu’da aşağılandı ve küçük düşürüldü; sırf bu yüzden denilebilir ki bu operasyon Libya’ya değil Türkiye’ye yapıldı.
Tayyip Erdoğan Kaddafi’ye demiş ki, “gel görevi bırak” yani kuzu kuzu teslim ol, AB-D ne diyorsa onu yap… Gül Kaddafi’ye çağrıda bulunmuş “Ülkeni yağmalatma, görevi bırak, koalisyon güçlerine direnme” yani teslim ol, teslim olunca yağmalamayacaklar sanki. Ey izan neredesin… Peki Türkiye’nin başına böyle bir şey gelseydi, “Tayyip Gel vatanı teslim et” mi denilecekti?
   
Haçlı Seferi ve Bölge Jandarmalığı
Putin, Rusya’nın Uzakdoğu bölgesindeki Votkinsk’te balistik füze fabrikasında çalışan işçilerle konuşması sırasında yaptığı açıklamada, "Güvenlik Konseyi’nin kararı eksik ve hatalı. Her şeye izin veren bu karar Orta Çağ’daki Haçlı Seferlerine daveti anımsatıyor. Bu karar aslında bağımsız bir devletin işgaline izin veriyor" diye konuştu. Koalisyon güçlerinin Libya'ya yaptığı operasyonu, Putin'den sonra, Fransız İçişleri Bakanı da "Haçlı Seferi" olarak değerlendirdi. Fransız basının bildirdiğine göre, Fransa İçişleri Bakanı Claude Gueant, katıldığı bir televizyon programında, Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin Libya'da bir "Haçlı Seferi"ne önderlik ettiğini söyledi. Programda, ilk hava taarruzunu Fransa'nın gerçekleştirdiği Şafak Yolculuğu Operasyonu'nda Sarkozy'nin doğru bir politika izlediğini savunan Gueant, "Cumhurbaşkanımızla ilgili yapılan eleştirilerle ilgili olarak şunu söylemek istiyorum. Şu an herkes, Sarkozy'nin orada olduğuna şükrediyor. Herkes televizyonlardan Kaddafi'nin yaptığı katliamı izlemeye hazırlanıyordu. Tanrıya şükür ki Cumhurbaşkanımız, Haçlı Seferi'nin önderliğini yaparak önce BM'yi, ardından da Arap Birliği ve Afrika Birliği'ni harekete geçirdi" dedi. 
Libya’ya yönelik bu barbarca işgal ve gayr-ı meşru operasyon, bizzat işgalciler tarafından “Haçlı seferi” olarak nitelendirilirken Başbakan R. T. Erdoğan endişeleniyor. “Haçlı seferi olarak nitelemek münasebetsizliktir”, diye çıkışıyor operasyon ortaklarına. Ama mızrak çuvala sığacak gibi değil. Başbakan birde ders veriyor Haçlı Koalisyomunun diğer ortaklarına; “Birileri, bizim tüm uyarılarımıza rağmen, bugün de Libya’ya yönelik operasyonda zihinleri karıştırıyor. Maalesef Haçlı Seferleri gibi son derece münasebetsiz tanımlamalar yapılıyor. Zihinlerde soru işaretleri oluşturuyor.”
Oysa Başbakan Tayyip Erdoğan, yaklaşık üç hafta önce, 28 Şubat akşamı CeBIT Kongre Merkezi’nde, Türk Alman Ticaret ve Sanayi Odası’nca düzenlenen Türk Alman Ekonomi Kongresi’ne katılmış ve Libya gündemiyle ilgili olarak şöyle konuşmuştu:  “Şimdi bize basın mensupları soruyor, çok enteresan! NATO Libya’ya müdahale etmeli midir? Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO'nun ne işi var Libya’da? NATO mensubu olan ülkelerden birine herhangi bir müdahale yapılması halinde böyle bir şeyi gündeme getirebilir. Bunun dışında Libya'ya nasıl müdahale edilebilir? Türkiye olarak biz bunun karşısındayız, böyle bir şey konuşulamaz, böyle bir şey düşünülemez.” Diğer taraftan Libya’ya savaş açma tezkeresi AKP tarafından ivedilikle hazırlanır, büyük bir özveri! İle çalışkanlıkla 24 saat içerisinde meclisten geçirilir. Bu suçunda yalnız değildir elbette. Tezkere, BDP ve DSP'li milletvekillerinin karşı oylarına rağmen AKP, CHP ve MHP oylarıyla kabul edilmişti..
Son 10 yıldır TC hükümetlerinin “erketelik” ettiği Haçlı faaliyetlerine üstünkörü bir bakışla şunu görmekteyiz; Ekim 2001, Haçlı seferinin ilk hedefi 120 milyar dolarlık petrol rezervi ve 100 milyar dolar üzerindeki doğal gaz rezervinin yanı sıra, değeri 3 trilyon doları bulan maden kaynaklarıyla Afganistan ön plana çıkıyor. Emperyalist güçlerin Operasyon adını verdiği yağmacılık ve terörist faaliyetler sebebi ile, Afganistan’ın meşru yönetimi Taliban rejimi yıkılmış ve binlerce kişi öldürülerek ya da tutuklanarak Küba açıklarındaki Guantanamo adasında hapsedilmiştir.
20 Mart 2003, bu defa Emperyalist güçler 5 milyar varil rezerve sahip petrol yataklarıyla, Suudi Arabistan'ın ardından dünyanın 2. büyük petrol bölgesi olma unvanını taşıyan Irak’a saldırıyor. 30 Aralık 2006’da Saddam Hüseyin’in idam edildiği Irak’ta; milyonlarca kişi hayatını kaybetmiş, tecavüze uğramış, yüzbinlerce çocuk sakat doğmuştur. Hali hazırda Irak’ta her ceset kokmakta, ortalık kan gölünden başka bir şeyi çağrıştırmamaktadır.
 
Savaş Yalanları
Batı her yeriyle yalan, bunu bilmeyen yok… İsrail ve Avrupa’nın propagandaya dayalı, imaj ve aşağılama üzerine kurulu yüzlerce yıllık sömürge mantığını duymayan yok. Buna rağmen bir bakmışsınız en radikal dini gazetede bile Batı kaynaklı, Yahudi kaynaklı haberlerle düşünüp, akledip Müslümanları Batı kafası ve dili ile aşağılayan ifadeler var… Sorsanız, o gözüne ve duyduğuna inanacak ya, aklı olan bir varlık ya… Be adam sen sana gösterilenden ve sana duyurulandan başka ne görüyorsun ki, akledesin… Irak’ta aynı oyuna geldin bak artık her yan ceset kokuyor, Müslüman kızlar namuslarından emin değil… Sen hala Batı gözlüğü ile dünyaya bakmaktasın, Zalim Saddam edebiyatı hala diline pelesenk olmuş, be adam kendi zalimliğini, kalleşliğini niye görmüyorsun? Evet evet sen!
Şimdi de Kaddafi; şöyle zalim böyle zalim… Ne yapmış Kaddafi, 81 vilayetin her birine kerhane mi açmış, IMF’yi ülkeye sokmuşta dış borcu ayyuka mı çıkmış, ezanları mı yasaklamış, başörtülülerimi coplatmış, 130 tane NATO üssünü devletinin en stratejik yerlerine mi yerleştirmiş… Hangi Müslüman ülkeyi arkadan vurmuş, hangi Müslüman ülkeye savaş açmış, hangi halkı öldürmüşte bu kadar “katil” olmuş… Kusurları var, senin yok mu? Ne zannediyorsun kendini… 42 yıldır iktidardaymış, sana ne, onu Libya düşünsün, NATO işgal mi etsin çok fazla iktidarda kalınan ülkeleri?
Yalanın bini bin para, propagandaları okuyamayan güruh neredeyse Libya’ya düzenlenen Haçlı Seferine alkış tutacak… Mezhepsiz taife bunu yapmıyor değil, birkaç gösteri yapmış, “Libya halkının yanındayız”, kim bu Libya halkı Batılılarca sanal olarak oluşturulmuş bir topluluk… Savaş alanına çevrilen bir ülkenin içinde farklı tarafların olması, muhalif unsurların bulunması tabiliğini bir tarafa bırakın, aynı savaş alanı içerisinde yüzlerce Fransız ve İngiliz askerini direnişçi gibi görmek ve göstermek neyin nesi… Bir kadın bağırıyor bana onbeş kişi tecavüz etti, yüzüne gözüne suratına kıyafetine bakıyorsun ilgisi yok ve bu kadın serbestçe gelip Kaddafi bölgesinde gazetecilere beyan verebiliyor… Batı ve batıcılar ise “vay bee” deyip yuh çekmemizi bekliyor… Sen biliyor musun Türkiye’de hem de parasıyla kaç kadına tecavüz edildiğini, kaç çocuğun ırzına geçildiğini, yok.
Kaddafi’nin 30 Milyar doları varmış, tek kuruş dış borcu olmayan Libya’nın dışarıdan alacağının üstüne konmak isteyen Batı, yani borcunu ödemek istemeyen Batı, Mısır ve Tunus örneklerinde olduğu gibi borcu inkar ediyor ve üstüne yatıyor. Üstelik bunu kirli bir propaganda ile yapıyor… Daha bir ay önce açıklanmadı mı dünyanın en zengin beşyüz kişisi ve bunların için tek bir tane Libyalı olmadığını ve aksine en yükseği 4 milyar dolarlık serveti ile 38 Türk’ün Ortadoğu’da başı çektiğini ilan etmediler mi? İkinci İsrail değil miydi?
Kendi halkına zulmediyormuş! Şu Libya’da Türklerin yaptığı Toki evleri var ya onlar bedava dağıtılıyormuş, doğan her çocuk için onbin dolar veriliyormuş, işsizlik olmadığı gibi enflasyon %2,5 imiş… İşsizlik öylesine yok ki dışarından yüzbinlerce işçi getirilip çalıştırılıyormuş… Hani halkına zulmediyordu, insan bu kadar kör olmaz… Akıllarını Reuters ajan(s)larına kiralayan ahmaklar yüzünden millette ki fikir-direniş-sahip çıkma güdüsü ölmekte, yine aynı milletin şuur seviyesi zayıflayıp kafası karışmakta, çaresizlik içerisinde ne yapacağını bilememektedir. Bu sebeble artık en ağır siyasi veya içtimai haksızlığa bile tepki göstermeyip, duyarsızlaşmaktadır…
 
Libya’yı sırtından vurdular
Kim ne derse desin… Türk tarihi böylesini görmedi. Ekmek yediğimiz kapıya nankörlük ettik, sırtından hançerledik onları… Bize dar günümüzde yardım eden dostumuza biz kalleşlik ettik, zor gününde bir tekmede biz vurduk… Herkes tecavüz ediyor, çünkü yoldan çıkmış dedik komşumuza bizde tecavüz ettik… Utanmadan birde bunu meşrulaştırmaya kalkıştık…
Halimizi gösteren şu içler acısı habere bakın:
“1974’teki Kıbrıs Harekatı sırasında yalnız kalan Türkiye’ye silah yardımı yapan Kaddafi’ye, ambargo için 5 gemi 1 denizaltı göndererek yanıt verdik! Üstüne bir de Libya’da ABD’nin jandarması olmayı kabul ettik. Türkiye, 1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekatı sırasında ciddi bir silah ve cephane sıkıntısı içindeydi. Türkiye’nin imdadına, Libya lideri Muammer Kaddafi yetişmiş ve bedelsiz 4 uçak dolusu askeri malzeme vermişti. Aradan 37 yıl geçti. Türkiye Kaddafi’ye, NATO’nun silah ambargosunu denetlemek için 5 gemi ve bir denizaltı görevlendirerek teşekkür etti. Ayrıca, Türkiye’nin Libya’da ABD’nin koruyucu gücü olması, ABD makamlarınca resmen açıklandı. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner, Türkiye’nin ABD’nin “Koruyucu güç/hami devleti” olmayı kabul ettiğini, bu rol için Türkiye’ye çok müteşekkir olduklarını vurguladı.”
Birde şu haberlere:
Türkiye'nin Trablus Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği verilerine göre, Türk müteahhitleri Libya'da sadece son iki yılda 7 milyar 627 milyon 229 bin dolar tutarında 124 adet proje üstlendi. IMF tahminlerine göre Libya'nın 2009 yılı toplam ihracatı 37,1 milyar dolar, ithalatı ise 22 milyar dolara olarak gerçekleşirken geçen yılki ihracatının 47,8 milyar dolar, ithalatının ise 25,3 milyar dolar olarak gerçekleşmesi bekleniyor. IMF tahminlerine göre, 2009 yılında 9,4 milyar dolar cari fazla veren Libya'nın, 2010'da 15,5 milyar dolar fazla vermesi bekleniyor.
İGEME'nin ''Libya Ülke Raporu'na göre 2000-2006 döneminde Türkiye'nin Libya'dan çok miktarda petrol ithal etmesi nedeniyle iki ülke arasındaki dış ticaret sürekli olarak Türkiye aleyhine açık verdi. 2007 yılından sonra ise Türkiye, Libya'dan ithal ettiği petrolü Rusya ve İran'dan almaya başlayınca bu ülkeyle dış ticareti fazla vermeye başladı ve dış ticaret dengesi Türkiye lehine artış eğilimine girdi. Bunun sonucunda Türkiye'nin Libya'dan ihracatı, bu ülkeden yaptığı ithalatın dört katına ulaştı.
Türkiye, geçen yıl Libya'ya 1 milyar 935,3 milyon dolar tutarında ihracat yaparken, bu ülkeden yaptığı ithalat ise 425 milyon 652 bin dolar oldu. Böylece Türkiye'nin Libya ile ticareti 1,5 milyar dolar fazla verdi.
Türkiye'den Libya'ya ihraç edilen belli başlı ürünler arasında demir-çelik çubuklar, Demir-çelik inşaat aksamı, çimento, plastik borular, demir-çelik yarı mamuller, kablolar, filmaşin, mobilya, elektrik transformatörleri, işlenmiş doğal taşlar, maden makineleri, alüminyum inşaat aksamı, prefabrik yapılar, mücevherat, buzdolabı, klima ve demir-çelik boruları yer alıyor.
 
Nihai Söz
Dünya bir inkılap bekliyor, olan biten sahtesiyle şuyuyla buyuyla bizi uyarıyor ve vazifemizi yerine getirmemizi ihtar ediyor… Dünyalık peşinde ömür tüketenler, şu işimi halledeyim telaşesi içerisinde zamanını heba edenler, Büyük İslam Kumandanı Salih Mirzabeyoğlu’nu tanıdıktan ve onun vazifesinin şuurunda olduktan sonra onu İslam davasında yalnız bırakanlar, fikirde ve aksiyonda “gerekeni gerektiği yerde yapma” güdüsünü yerine getirmeyenler elbette beklenen İnkılabın ayrışmış çürükleri, Libya örneğinde olduğu gibi Batılılaşmış kafaları ile Haçlı safında yeraldığını bilemeyecek kadar zırcahil sürüleri olacaktır… Baş imha hedefimiz budur; İçteki hainler ve mikroplar bünyeden dışarı atılmadığı müddetçe büyük İslam inkılabının önü kapalıdır.