CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz gece tivitır hesabından Cumhurbaşkanlığı İdari İşleri başkanı Metin Kıratlı’nın bir ayda eline geçen maaşı yazmış. Doğru mu, yanlış mı, gerçeği bütünüyle yansıtmıyor mu bilemeyiz ama öncelikle “Sayın Bakanım” dizisindeki Ergun Yurdakul’un makamının ismini çağrıştıran İdari İşler Başkanlığı nedir, onu yazalım.

“- Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı veya kısa adıyla İdari İşler Başkanlığı, 2018 Türkiye genel seçimleri sonrası Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesi sonucunda Başbakanlık Müsteşarlığının ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğinin kaldırılması sonrasında kurulmuştur. İdari İşler Başkanı, Türkiye Cumhuriyeti'ndeki 'En yüksek devlet memuru' sıfatını taşımaktadır.”

İki kurumun birleştirilmesiyle oluşturulmuş “en yüksek devlet memuru”nun makamı ve ilk sahibi de Metin Kıratlı. Metin Kıratlı 1969 Ereğli doğumlu, 1990’da AÜ Hukuk’u bitirmiş, kabul ve staj sonrasında da hakemliğe başlamış. 2004 yılında bakanlıkta çalışmaya başlamış fakat esas yükseliş devri, 7 Şubat 2012 MİT krizi. Dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in bir mahkemede tanık sıfatıyla mufassal açıklamalarından öğreniyoruz bunu da; AB Ceza İşleri Gnl. Mdr. olarak (2012) Kıratlı’nın atanması anti-Fetö bir girişim olarak söyleniyor. Sonra (2014) CB Genel Sekreterliği Yardımcılığı görevine atanıyor; Fahri Kasırga’nın yardımcısı olarak devam ederken, 16 Nisan referandumu ve “en yüksek devlet memuru” makamı olarak CB İdari İşler Başkanlığı kuruluyor ve yardımcılıktan asıllığa geçerek makama (2018) oturuyor.

Gelelim maaş iddiasına…

İddia şu:

“- Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığından 22.906 TL, Borsa İstanbul Yönetim Kurulu üyesi olarak 24 bin lira ve YÖK üyeliğinden ise 37.796 TL maaş alıyor. Maaşa araç, yolculuk, seyahat, konaklama, temsil gideri, aile sağlık yardımı, prim, vergi muafiyeti dahil değil. Kıratlı’nın aylığı 84 bin 702 TL'ye geliyor.”

Bay Deniz hesabından ilgili kurumlardaki maaş hesaplamasının nasıl olacağına dair resmî evrakı da koymuş. Şüphe yok bu hususta; ilgili makamların maaşları tamı tamına öyle, vergiden muaf, ayrıca aklınıza ne gelirse yapılacak “harcama” olarak “kurum” tarafından (Borsa İstanbul bunu taahhüt ediyor) ödeniyor.

“Birden fazla kurumda atama ile görevlendirildiğinde en fazla iki maaş ödenir.” Bu durum ona tabii midir acaba? Öyle bile olsa 45-55 bin TL ve "ücretsiz hayat” garantisi mevcut!

Metin Kıratlı tecrübeli, iyi bir hukukçu, kendi işini kursa çok daha fazlasını kazanır, bu maaşa takılmayın, denilebilir. “En yüksek devlet memuru” unvanına sahip olduğuna göre, tecrübeli ve bilgilidir, hususi yazıhanesini açsa çok fazlasını kazanabilir, mümkündür; ama mesele o değil ve Bay Metin hiç hususi yazıhane açmamış, üniversite, staj, hakemlik ve devlette çalışmış hep, arada açtıysa eğer bunları yaparken…. Tuhaf olmaz mı bu durum? Hem bakanlık görevleri hem CB dairesindeki görevlerinin karşısında hangi hâkim durabilir? Makamını kullanmasını kastetmiyoruz, elbette kullanmamıştır, tersi iddia kanıt ister, makamı kullanmaya bile gerek olmaz diyoruz sadece!

***

Bankalarda bir ara vardı sonra kaldırdılar diye biliyorum, veznedarların maaşı hem yüksek olurdu hem de “risk bilmem nesi” diye ek bir ücretleri olurdu. Her ne kadar kasada her türlü sebebten küçük açıklar ortaya çıkarsa, o ek ücretten tamamlansın diye bahsedilir ise de fazla aç gözlü olmasınlar şeytana uymasınlar diye bu yüksek maaş ve ek’lenti tercüme edilirdi. Resmî açıklamaya tabiyiz elbette.

Osmanlı’da bu nasıl oluyordu bilenler anlatır, hatırladığım ama görevi süresi içinde elbette iyi bir maaş, her türlü iltimas, görev sonrasında da başka bir yere atanmadıysa haylice maaş ile ödüllendirme; tabii ki bu “yüksek bürokrasi” için geçerliydi, onları da şimdiki bürokratlar ve görevlerini de şimdikilerinki gibi düşünmeyin ve Vezir’in de “riskli hayatı” olduğunu unutmayın. Fakat bunlar da tek maaş alırlardı. Maaşı “gelir” olarak düşünün ama. Bir koltukta 3-5 karpuz hiç olmadı kısaca; bugün oluyorsa demek ki bir şekilde “sıkıntı” vardır. Bunu “mecburiyet” olarak alın. “Adam yok adam, bundan dolayı bu işler!” mesela! Mümkündür.

İşin benim açımdan tuhaf veya tevafuki tarafı, Bay Deniz’in Bay Metin hakkındaki iddiasını görmeden önce, sırtını yaslayabileceğin vurgusuna denk dosttan gelen bir mesaj idi ve o da THY’de çalışan bir bürokratın “yine ve yeniden” atandığı bilmem kaçıncı görevi üzerineydi. Dost onu bir şekilde tanıdığından sansüre tabii olması gereken “his ve duygularını” yazmıştı. Katılmamak ne mümkündü.

Bu esnada aklıma 6-7 sene önce yazdığım “Bu devletin bana 10 milyon ₺/$/€ borcu var!” lafım aklıma geldi. Öyle! İrice bir muhasebe bürosunu idare ediyordum, maaşım gayet iyiydi, sonra birden sanki teröristmişim gibi gözaltı ve yarı firar veya ara ara tam firar bir hayat, polis ve bilmem ne baskısı altında yayıncılık, hapisler, aranma duyumları vs. 1989’dan bugüne! Aldığım (alamadığım) maaşın toplamı, ikramiyeler filan, “faiz/enflasyon farkı” da var tabii, rahatlıkla alabileceğim ev/ler ve araba, belki ortaklık ki kesindi bu zaten, muhasebe büromuzun müşterilerinin bazılarının bugün kocaman kocaman şirketleri olduğu gerçeği de var, ne 10 milyonu demem gerek aslında!

Bunlar elbette sadece “şahsi/ticari” faaliyet kaybım. Kara kaşım kara gözüm sebebiyle takılmadılar peşime değil mi, İBDA var, bugün artık engelleri eze eze “içeri” girmiş ve ama hala engelcilerle uğraştırılan İBDA ve “kaybettirilenin” karşılığı?!

İşte bunları düşünürken, Bay Metin’in bir aylık maaşı olan 84.702₺ ile karşılaştım.

Tabii ki “şahsi” kaybım olan 10 milyon ₺/$/€ cinsinden ödenmesi iyi olur, itiraz etmem, nasılsa farazi konuşuyoruz ki öyle, bu devlet “uzun süreli yargılama” için avukatımın yaptığı başvuruyu, o zaman için 13 seneydi yargılama sürem, sonra yeniden yargılama başladı dile kolay 19 sene oldu şimdi ama bu devletin Adalet Bakanlığı’nın Tazminat Kurumu’nun da ilk müşterisi olarak başvurmuşuz “sanık arkadaşlarla”, bahtıma yanayım, hepsi 3-5 bin aldı bana gelince ay, gün, saat hesabıyla kaybettim, ödeme yok dediler, yani tamamen farazi konuşuyoruz, 10 değil, 1 de desem, 100 de desem bahtım belli!

Ama görüldüğü üzere bahtı oldukça açık olanlar da var ve bir ayda 84.702 ₺ hiç kesintisiz kazanıyorlar! Gözümüz yok, niye olsun, o makama demek ki iyi iş yapıyor diye getirilmiş ve karşılığını da almalı ama fazlasını değil! İdari işler başkanı olarak alacağı 22.906 ₺ + iltimaslar yeterlidir, olmadı düz 30 yapın ama tek maaş olsun, başka bir yere “adam yok adam kardeşim!” diye ataması yapılsa da tek kuruş ödeme yapılmamalı, “muteber şahıs” olmanın gururuyla hareket etmeli! Bu sadece Bay Metin için değil, “adam yok adam kardeşim” olarak bir koltuğa 4-5 karpuz sığdıran tüm bürokratlar için de geçerli olmalıdır.

Bu tür “karpuzcu bürokratlar” ellerini klavyeye yanaştırıp esas makamları haricinde atandıkları görevlerinden aldıkları maaşı almayacaklarını kurumlara bildirmeli veya ““mümkün değil, çark böyle işliyor” cevabı verilirse de herhangi bir “yardım kuruluşu”nun hesab numarasına yatırılmasını talep etmelidirler.

“Muteber ve mutemet insan” statüsünden daha kıymetli ne vardır ki, “maaş”larla yere düşürüyorsunuz onu, diye kanaatimi de paylaşayım.

Hoş, konu Bay Kıratlı özelinde ise şayet, eşi hanımefendi 2005’den beri avukatlık yapıyor, tanıdık avukatların da olduğu Ankara’daki bir arabuluculuk şirketinin “öncü”sü olmuş, kalburüstü müvekkilleri oluyor, kazancı normalin üstünde olmalı, gözümüz yok, mesela meşhur Fetöcü isnatlı, Zaman gazetesinin ortağı, Ruslarla iyi iş yapan Fettah Tamince’nin de avukatı bayan Gülçin, hatta tek beraat kararını da Konya’dan çıkarma kabiliyetini göstermiş, fakat biliyorsunuz Adalet Bakanlığı da hem bu beraat hem de üç takipsizlik hakkında bozma maksatlı harekete geçtiydi, şimdi durum ne bilmiyorum. Hülasa, Bay Fettah’dan alınan müvekkillik ücreti belki tabii bu devletin “şahsıma, şahsi olan” 30 senelik borcuna yakındır zaten, eh, beraat de çıkmış bir şekilde Bay Fettah gibi 3-5 müvekkil de gelmiştir, Allah bereket versin, ama daha da mühimi, adliye koridorlarında yankılanan ki olmaz tabii, faraza konuşuyoruz, “avukatı da devletin en yüksek memurunun eşi” dedikodularıdır ki önünde kim ve ne durabilir?

Sadece Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, durabilir.

Rahmetli Üstadımızın “sermayenin dehhaleşmesi” tehlikesine vurgusu önemlidir, tek el her zaman reddedilir, bürokrasi ve mesleki irtibat ise bu tehlikeyi şahsi olmaktan çıkarır, itibar kaybına yönlendirir kurumları…

“Karpuzcu bürokrat” arkadaşların şimdi ellerini klavyeye yaklaştırıp bahsettiğimiz haysiyet kazandırıcı dilekçelerini yazmalarını ümit ediyoruz.

Bizim yazmamız olmaz çünkü; bize bırakmasınlar.

09.04.2021

Baran Dergisi 744. Sayı