Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun tahliye süreci ile başlayalım. Bize bu sürecin nasıl işlediği hakkında bilgi verebilir misiniz?..  
Tabii ki. Yeniden yargılama talebi dilekçesi meselenin final noktası, öncelikle dilekçe öncesinde kamuoyunun hazırlanması, gerekse karar vericilerin bir anlamda psikolojik olarak hazırlanması, ondan sonra da haklılığımızın ispat noktasında müracaat edilmesi… Müracaat sonrasında öncelikle Cumhuriyet Savcısına havale edildi dosya, Cumhuriyet Savcısı çok olumlu mütalaa verdi. Cumhuriyet Savcısının bu olumlu mütalaasından sonra da mahkeme, kamuoyu ile paylaştığımız, ortada haksızlık ve hukuka aykırılık olduğunu ve bu aykırılığın giderilmesi gerektiğine karar vererek, infazın durdurulmasına ve dosyanın yeniden açılmasına, yeniden yargılamasına karar verdi. Süreç bu şekilde işledi.  
Tabii şimdi yeni bir süreç daha var. Yeniden yargılama sürecinde neler bekliyorsunuz?
Şimdi daha önce de söylediğim gibi tespit edilen husus şu: 14. Ağır Ceza Mahkemesi dedi ki önceki karar, yani Salih Mirzabeyoğlu’nun mahkumiyetine dair verilmiş karar haksız ve hukuka aykırıdır. 
Bunu aslında direkt bu böyledir diye söylemedi ama, yeniden yargılama talebinin kabule değer olduğunun tespit edilmesi demek aynı zamanda önceki kararın yanlış olduğunun altının çizilmesi demek. Ve yine çok önemli, bizim talebimizin ne kadar ciddi, ne kadar kabul edilebilir olduğuna karar verdi ki, aynı zamanda inafazın da durdurulmasına karar verdi.  Çünkü normal şartlarda çok alelusul veya delillerimizin çok çürük olduğu bir durum söz konusu olsaydı, en azından infazın durdurulmasına ve tahliyeye karar vermezdi. Tahliyeye karar vermiş olması demek, aynı zamanda bizim talebimizin ve delillerimizin ne derece güçlü olduğunun aslında mahkeme tarafından kabulü olduğu anlamını taşıyor. 
Bundan sonraki süreç şöyle işleyecek: Mahkeme bizim taleplerimiz doğrultusunda delilleri toplayacak, bu deliller ile birlikte yeniden bir yargılama yapacak ve bu yargılama ile birlikte yepyeni bir karar verecek. 
Yani yeniden yargılama talebimizin kabulü ile birlikte eski karar hukuken ve fiilen ortadan kalkmış durumda, artık öyle bir karar yok şu anda. Şimdi yepyeni bir durum var, bu yeni duruma göre yeni deliller, yeni olaylar ve yeni değerlendirmeler ile birlikte artık mahkeme sıfırdan bir karar verecek. Bu karar da biz ümit ediyoruz ve bekliyoruz ki, beraat şeklinde olacak. 
Çünkü 28 Şubat’ın o olağanüstü şartları içerisinde hiçbir delil, hiçbir belirti ve hiç bir emare olmaksızın, son derece haksız ve hukuksuz bir şekilde, o günkü konjönktür gereği verilmiş bir mahkumiyet kararı vardı. Bu karar ayakları yere basan ve hukukça kabul edilebilir, hakkaniyete uygun bir karar değildi. Bu sebeple de ortadan kalkan bu kararın artık geri dönmesi bizce mümkün değil. Artık beraat kararının verilmesi gerektiğini düşünüyorum. 
Peki karar beraat yönünde olursa, bu geçen 16 sene sebebiyle bir karşı dava açmayı düşünüyor musunuz?
Tabii ki bunlar mümkün ve daha sonra değerlendirilecek olan hususlar. Ama şu an itibariyle bizim odaklandığımız şey, yeniden yargılama ve beraat kararının çıkması. Onları daha sonra değerlendiririz. 
“Delillerin toplanması” dediniz, bu ne kadar bir zaman alabilir? 
Onun için kanunda ön görülmüş herhangi bir süre yok ama, çok da uzun süreceğini düşünmüyorum. Çünkü bizim ileriye sürdüğümüz hususların başında Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun Raporu var ve bu rapor her an temin edilebilecek bir rapor. Ondan sonra, gerek ilk yargılamanın başlangıncında olan hakimin beyanı ve gerekse nihayi kararı veren hakimin gazeteye vermiş olduğu beyanlar var. Bu beyanlarda zaten gazete küpürleri olarak dosyamızda mevcut. Bu sebeple de çok uzun süreceğini zannetmiyorum. “Şu kadar sürer” diye bir tahminde bulunmak çok doğru değil.
Yanlışımız varsa düzeltin Hasan bey; bu yeniden yargılama kararı Salih Mirzabeyoğlu’nun ana davası ile ilgili. 2001 yılında DGM tarafından verilmiş karar ile ilgili… Arada geçen süreç içerisinde farklı davalardan, isyan davalarından ceza aldı bildiğimiz kadarıyla. Bu kararların durumu nedir? İçeride bulunduğu süre, beraat kararı çıkması halinde mahsup edilebilir mi
Tabii ki bu mümkün olan birşey ama şöyle birşey var; Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bir dava var. Orada, biliyorsunuz, yeniden yargılama kabul edilmişti. Ondan sonra mahkeme reddetti ve itiraz aşamasında. Bir tane yine Bakırköy 7. Ağır Caza Mahkemesi’nde açtığımız bir dava var. Onun yargılaması devam ediyor ama ondan çok ciddi birşey çıkacağını zannetmiyorum. Onun dışında da zaten başka bir dava yok. Sadece Bolu Cezaevinde gerçekleşmiş iki tane olay vardı. Oradan çeşitli cezalar almıştı. Onlar da zaten son aşamada denetimli serbestlikten istifade ederek infaz edilmeden çıktı. Şu anda ciddi sayılabilecek Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden yargılama talebimizin önce kabul edilip sonra reddedildiği ve şu anda itiraz aşamasında olan bir dava var. Ciddiye alınması gereken dava bu. Onun dışında sıkıntılı bir durum söz konusu değil. Kaldı ki o, sonradan dediğiniz gibi mahsup edilebilir. 
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun tahliyesinin kamuoyunda çok büyük bir etkisi oldu. Mesela o gün sosyal medyada konu “Mirzabeyoğlubayramdaevinde” etiketiyle Türkiye gündemine yükseldi. Bu tahliye hadisesinin Türkiye’deki yankılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tabi sosyal medya çok önemli ama onun yanında özellikle bayram sonrası günde en az 15-20 telefon alıyorum. Türkiye’nin çeşitli yerlerinden, İzmir’den tutun Van’a, Hakkari’den İstanbul’a kadar, gerek eşi gerek anne-babası, gerekse de oğlu gibi yakınları cezaevinde olan insanların yeniden yargılanabilecekleri ve tahliye olabileceklerinin en azından bir ümidi gündeme geldi. Şu anda içeride olan insanlar açısından aslında bir ümit yeşerdi diyebiliriz. Bu konuda çok ciddi talepler var. Hatta sizin aracılığınız ile şunu ifade edeyim; çeşitli STK’lar ile birlikte şu anda cezaevinde haksız yere yatan insanların tahliye edilebilmeleri adına bir platform hazırlığı içerisindeyiz. Önümüzdeki hafta içerisinde basın ve kamuoyu ile tanıştırırız  ve paylaşırız inşallah. Bu olayın umutların tazelenmesi adına çok ciddi katkıları oldu.
Cezaevlerinde bulunan tüm diğer müslüman tutsakları da ilgilendiriyor o halde bu çalışma...
Gerek siyasîler açısından, gerek hukukçular açısından, gerekse de mahkemeler açısından bu hukuksuzlukların ortadan kaldırılması adına bir kamuoyu oluşturmak ve bununla ilgili bir mücadele zemini oluşturmak amacıyla böyle bir çalışmamız şu anda start almış durumda. Bu konuya ilişkin, gerek İHH ve gerek Mazlumder  gibi STK ‘lardan çok ciddi destek almış durumdayız. 
Bu arada şu önemli, buradan söylemek istiyorum: Özellikle sosyal medyada çok lüzumsuz ve olur olmaz yorumlar yapılıyor. Ben tüm kamuoyundan ve özellikle Salih Mirzabeyoğlu’nu sevenlerden; bilhassa hukukî süreç adına çok fazla yorum yapılmaması ricasındayım. Çünkü hukukî mecrada olay akıyor gidiyor. Çok fazla “o onu dedi, bu bunu dedi” gibi lüzümsuz, dedikodu mahiyetinde paylaşımlar var.  O konuda sürece zarar vermemek adına dikkatli olmak, soğukkanlılık ve sükûnet ile gelişmeleri takip etmek lazım. Gayet tabiî Salih Mirzabeyoğlu’nun tahliyesi Türkiye açısından, siyasî anlamda son derece önemli. Herkes bunun siyasî boyutu ile ilgili beklentilerini, siyasî karşılıklarının ne olduğu konusunda istediği şekilde yorum yapabilir. Ve yapmalı da… Buna karşı çıkma hakkımız yok. Çünkü Salih Mirzabeyoğlu bu ülkenin yetiştirmiş olduğu en büyük mütefekkir. Dolayısı ile de bunun siyasî sonuçları gayet tabii var. Bu sonuçlar elbette konuşulup tartışılmalı. Benim kastettiğim şey, hukukî süreç ile ilgili. Hukukî süreci bırakın hukukçular konuşsun. Herkes kendi işini yapsa bir problem kalmayacak. Ben hiç bir zaman “bak ben söylemiştim” noktasına gelmeyi sevmiyorum, çok da lüzumsuz birşey ama; biz dedik ki, “şartlar olgunlaştığı zaman biz müracaat edeceğiz ve netice alacağız.” Yani netice almayacağımız bir müracaatı hiç bir zaman yapmak istemedik. 
İleride alınacak bir kararın neticesini de etkilememek adına...
Kesinlikle. Ve Salih Mirzabeyoğlu sıradan bir insan değil.  Salih Mirzabeyoğlu gerek rejime karşı, gerek hükümete karşı, gerekse de devlete karşı belirli bir duruşu olan ve bu duruşu ile birlikte de saygı uyandıran ve saygı duyulan bir insan... Yani daha önce çeşitli gazeteciler ile yaptığı görüşmelerde, siz de çok yakinen hatırlarsınız; “Önemli olan ümmetin selametidir. Benim içeride olmam ya da dışarıda olmam çok da önemli değildir” diyen bir insan. Düşünün ki, sürekli mahkeme kapılarında “ille de beni tahliye edin” şeklindeki müracaatı ne derece inandırıcı olurdu. Biz elhamdülillah bu süreci çok iyi götürdüğümüzü, bu süreç ile birlikte hukukçuların yanında sivil toplumun, aydınların ve kamuoyunun da çok büyük katkıları ile birlikte bu neticeyi aldığımızı düşünüyorum. Ve katkı sağlayan herkese teşekkürü bir borç biliyorum. 
Salih Mirzabeyoğlu zaten “Ben fikir damıtmaya devam ettim” derken aslında nasıl bir duruşu olduğunu gösteriyor.
Kesinlikle. Zaten ilk söylediği cümlelerden birisi, “ben bu 16 seneyi bir kayıp olarak görmüyorum ve şimdiye kadar dışarıda olsaydım ne yapacak idiysem, içeride de aynısını yaptım.” idi. Bu konuşmalar ve bu duruş, dostu ile düşmanı ile herkeste saygı uyandıran bir duruş. Bizden de Salih Mirzabeyoğlu’nun avukatları olarak, bu duruşa yakışmayan bir takım müracaat ve taleplerde bulunmamız beklenemez. Biz zaten böyle bir şeye tevessül etmedik. Özetle , biz netice almayacağımız veya netice almaya yakın olmadığımız bir hususta hiç bir zaman talepte bulunmadık. Elhamdülillah bir kere talepte bulunduk ve bunun da karşılığını aldık. Fevkalade bir süreç oldu. 
Peki bu kararı Türkiye’de hukukun normalleşmesi mi, yoksa mevcut psikilojik durumun bir tezahürü olarak mı değerlendiriyorsunuz? Türkiye’de hukukun geleceği adına umutlu musunuz?
Güzel bir soru, teşekkür ederim. Her ikisi de söz konusu… Çünkü bilmiyorum takip ettiyseniz, biz yeniden yargılama için müracaat ettiğimiz zaman yaptığım açıklamada “Tükiye’de hukukun ve siyasetin ne kadar normalleştiğini bu dava vesilesi ile göreceğiz ve test edeceğiz” demiştim. Türk Hukuk’una da böyle bir imkan sunduğumuzu söylemiştim. “Bakalım siz ne kadar normalleştiniz, bunu görelim” şeklinde… Şu anda en azından bunu görmüş olduk. Görülen o ki, iyiye doğru bir gidiş var. Yani en azından hukuka, yani gerçek ve objektif hukuka biraz daha saygı duyulduğunu, kanaatlerden daha çok hukukî ilkeler doğrultusunda kararlar verilebildiğini görmüş olduk. 
Ağzınıza sağlık, teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim. 

Söyleşi: Faruk Hanedar Fatih Pınar