AKP kötü de biz iyi miyiz?
Suçu veya sorumluluğu AKP’ye atıp yan gelip yatanlara sözüm.
AKP, demokrat-muhafazakâr, Batıcı sistem içinde ılıman İslâmcı ve kaşar bir parti.
Peki, biz neyiz?
Bir iddiamız var mı veya iddiamızın adamı mıyız?
Dalga dalga ilerleyen ve her açıdan AKP’yi sıkıştıran toplumsal dinamiklere sahip miyiz?
Böyle bir toplumsal taleplere AKP karşı durabilir mi?
Karşı dursa bile ne kadar direnebilir?
İsrail’le ilişkilerimiz aynı seviyede gidiyor hatta ticarette artış var. Hükümete hesap soran güçlü bir İslâmcı muhalefet yok. Halbuki hesap sormak karşı tarafı az hataya zorlar. Sahiplenme ve hesap sorma bilinci olmayan yerde de bundan halk yani Müslümanlar zarar görür.
Aleviler nüfusun %5’ini oluşturuyor, ama sesleri %95 gibi çıkıyor, öyle ki, sayılarını bile fazla gösteriyorlar. Ben Alevileri az gösterme gayretinde değilim, %5 ila 7 arasında olduklarını biliyorum.
Müslümanlar bir ideolojiye nisbetle muhalefet etmeliler. Yoksa yandaşlığa, takım tutmaya ve particiliğe düşerler. Necip Fazıl, İslâmın menfaatlerini ve tatbikini amaçlayan bir ideoloji ortaya koyarak sistemli muhalefeti başlatmıştır. Necip Fazıl’ın cesaret veya şairliğini değil bu yönünü de idrak etmek, bizi adres olarak İBDA’ya da götürür, sistemli düşünce ve muhalefetimizi temellendirmeyi ve yeni eşya ve hadiselerde yürütmemizi de sağlar.
Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Bitmez, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “dindar nesil yetiştireceğiz” sözlerini samimi bulmadığını söyler. Bitmez, AB’nin isteği doğrultusunda okul müfredatının dizayn edildiğini belirtir. Son derece doğru, fakat karşı olurken gerekenleri yapıyor muyuz? Bu sual hepimize.
AKP’ye karşı olanlar ne derece samimî ve neler yapıyorlar? Neler üretiyorlar, hangi fikir, eylem ve siyasetle ortaya çıkıyorlar?
İktidar koltuklarını kaptırmanın verdiği muhalefet duygusuyla hareket etmek, İslâmcı camiaya bir şey katmaz. Demokrasiyi amaç edinmekle İslâmî bir rejim kurulamaz. “Ilıman İslâm” projesine sistemli karşı çıkmadan ve sistemle kavga etmeden mücadele olmaz.
Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, “Torba Yasa” ile belediyelerin içi boşaltılarak, bütün hizmetlerin taşeron firmalara ihale edildiğini belirtti. Arslan, “emeğin desteği ile iktidara gelen AKP’den emeği bu kadar yok sayacaklarını beklemiyorduk” diye konuştu. Arslan şunları da söyledi:
“Kamuoyu önünde bir şey demiyorlar ama kapalı kapılar arkasında dezenformasyon yapıyorlar. Korku dağı oluşturuyorlar”.
Türkiye’de şu an 11 milyon çalışan bulunmasına rağmen sendikalı işçi sayısı 880 bin, toplu sözleşme hakkından yararlanan işçi sayısı ise 500 bin civarında. Bu olumsuz tablonun altını çizen Arslan şöyle der:
“Sendikal hareketin bu mecalsiz halinden bile rahatsızlar. Ama şunu bilsinler. Hak-İş’i 12 Eylül rejiminin generalleri bile kapatamadı”.
Görülen o ki, uğrunda bedel ödemeden bir hak almak mümkün değil. Ve AKP de bundan bir hayli istifade ediyor. Yani Müslümanların bedel ödemekten uzak hallerinden dolayı rahatlar. Sorgulayan yok, sıkıştıran yok!
Sistem kokmuş, kokuşmuş. AKP ise, CHP ve Ergenekonculara karşı olmayı kâr hanesine yazarak iktidarını sağlamlaştırıyor ama AKP yönetiminde sistem, strateji ve kadro yok.
Batıcı ve taklitçi sistem tıkandı ve bilhassa anne-babalardan AKP idaresine ve eğitim sistemine tepki var. AKP “dindar nesil”den bahsediyor ama kendilerinde bunun aşkı ve ideali yok. Eksikliği hissedilen bu hususlar genelde toplumsal yaralar. “Nasılsanız öyle idare olunursunuz” hadisini hatırlatıyoruz.
AKP kuyrukçuluğu yapılarak bir yere varılamayacağı görüldü. Hatta işine geldiği zamanlarda AKP bile bundan şikayetçi. Mesela, AKP kendi koltuğunu sağlama almak ve Ergenekon operasyonlarını uzatmak amacıyla 28 Şubat’çıların üzerine gidiyor, ama 28 Şubat mağdurlarının tepkileri zayıf kalıyor. Bizde hesap sorma bilincinin zayıflığından ve sessiz ve mağdur rolü oynamaktan kaynaklanan bir durum herhalde.
Baskı ortamının tesiri de değil, başka bir psikoloji bu.
Haz ve zevklere endeksli batıcı hayat kıskacındaki Müslümanlar! Tasfiye olanların yerine iktidarın nimetlerinden yararlanmak nereye kadar? İslâmı küfür düzenine uydurmak için şeytanca çalışan ılımlı İslâmcı cemaat? Bazı siyasî, ictimaî ve iktisadî iyileştirmeler de hep Batıcı sistemi yaşatmaya dair. İslâmî sosla çeşitlenmiş Batıcı-seküler hayata hayır!
Nerede bizim şarkımız, nerde öbür şarkılar!..
Suriye ve İran mevzuuna da kısaca temas edelim:
Amerika AKP’ye bastırıyor, AKP de İslâmcı örgütlere bastırıyor, Suriye isyanı destekleniyor. Böyle İslâmcı muhalefet, böyle İslâmcı örgüt mü olur? Nerede Suriye İslâmcı muhalefeti? Suriye’de İslâmcı bir direniş olsun ona destek olalım. ABD’nin Ortadoğu’daki düzenlemelerinin ve İsrail’in planlarının yanında kimse olmak istemez.
Ortadoğu’da Müslümanlar söz sahibi olmalı, işbirlikçi yönetimler değil. Buna tabiî ki Türkiye de dahildir. Suriye’ye İslâmı götürecekler, önce Türkiye’deki rejime baksınlar.
Esed rejiminin de Müslüman halka kulak vermesi zamanı geldi geçiyor bile. Arkasını İran ve Rusya’ya dayayarak Şiî-Nusayrî idare ne zamana kadar ayakta kalacak?
Irak’taki sünnî idareye müdahale eden ABD, şimdi İran’daki şiî idareye müdahale fırsatı arıyor. Ama eskiden beri şu bilinir ki, Batı şiilerle pek savaşmaz, şiiler de Batı ile savaşmaz. Bilakis Osmanlı’ya ve Sünniliğe karşı Batı ve İran işbirliği içindedir.
Bu temel yaklaşımı unutmamak şartıyla, İsrail için tehdit olursa, ama gerçekten ciddi tehdit olursa, İran’a karşı askerî seçeneği ABD ister. Fakat ABD’nin eli buna müsait mi? aslında Suriye üzerinden ABD ve İran bilek güreşi yapmaktadır. İran’ın elini güçlendiren Rusya faktörü vardır. Biz Sünnîler arada kalmaktayız. Fakat İran’ın Şiiliğine de dikkat ederek, asıl düşmanın İsrail ve ABD olduğu şuuruyla hareket edersek isabetli davranmış oluruz ve kimsenin de planlarına alet olmayız.    


Baran Dergisi, 265. Sayı