Dinlisi dinsizi nasıl bir ruh sahibine sahip ki, her defasında insanın midesini ağızlarına getiriyor, gazetelerinin üstüne kusturuyorlar. Düne kadar açıktan destekledikleri NATO’nun Libya’yı işgal girişimi emperyalistlerin lehine sonuçlanmaya yüz tutunca, hem zafer naraları atıp hem de timsah gözyaşları dökmeye gayret eden bu tipler her geçen gün daha da iğrençleşiyorlar. Böyle iki yüzlülük görülmedi, böyle ahlaksız bir propaganda duyulmadı. Sözüm ona İslâmcı basın bir manşet atmış ki, akıllara ziyan: “Leş kargaları Libya’da.” Yazının devamı, yazımızı halel getirir. Peki, kim bu leş kargaları?
Önce bir hatırlatma, Libya savaşının daha başlangıcı… Konuşan Fransa İçişleri Bakanı Claude Gueant, katıldığı bir televizyon programında "Cumhurbaşkanımızla ilgili yapılan eleştirilerle ilgili olarak şunu söylemek istiyorum. Şu an herkes, Sarkozy'nin orada olduğuna şükrediyor. Herkes televizyonlardan Kaddafi'nin yaptığı katliamı izlemeye hazırlanıyordu. Tanrıya şükür ki, Cumhurbaşkanımız, Haçlı Seferi'nin önderliğini yaparak önce BM'yi, ardından da Arap Birliği ve Afrika Birliği'ni harekete geçirdi" dedi.  Hangi Fransız bu; Anadolu’yu işgal eden, Maraş’ta Başörtümüze el uzatan, namus timsali kadınlarımıza tecavüze yeltenen ve bunun karşılığında Sütçü İmam gibi bir kahraman tarafından gebertilen, murdar edilen Fransız.
Bin kez tekrar edilse yeridir ki; NATO, modern Haçlı ordusudur ve bu ordunun mensupları içerisinde sözde Müslümanlar da vardır. Ve yine bin kez söylense eskimeyecek olan şey şudur ki; NATO, emperyalist işgalcilerin, çok uluslu kapitalist şirketlerin çıkarları doğrultusunda hareket eden ve gayesi istikametinde hiçbir ilke, ahlâk ve dava tanımayan barbarlaşmış, ruhlarını ve şereflerini kaybetmiş, Allahsız bir ordudur. Ve yine her ne sebeple olursa olsun bu çetenin mensubu olan herkes milyonlarca Müslüman’ın katili, bir o kadarının yaralanması ve milyarlarca altın değerinde mallarının yağmalanması, milyonlarca çocuğun yetim kalması ve milyonlarca kadının ve küçük kızın tecavüze uğramasının, baş sorumlusudur. Kendilerini aldatan insanlar sadece ahmaklardır, olan bitenin Allah’ın hoşuna gideceğini zannedenler, sadece Allah’ı tanımayanlardır, yaptıklarının yanına kâr kalacağını zannedenler sadece Allahsızlardır.
Size BOP vurgusu yapmayacağım, ılıman İslâm sapkınlığı ve Haricileşmiş “Hoc’efendi”den bahsetmeyeceğim ve emin olun bu işte bir Yahudi parmağı arayıp yüreklerinizi ferahlatmayacağım. Bunları buldukta ne oldu, gidip hesap mı sorduk, gidip “Hocaefendi kılıklı papaz, yeter artık dinimi sömürdüğün” mü dedik, “eşkıya artık dökme kanımı” deyip Yahudi’nin gırtlağına mı sarıldık, BOP BOP dedikte ne oldu, BOP başkanının makam ve kıymeti her geçen gün daha da arttı. “İslamcı” diye anılan gaye ve istikametin, dava ve şuurun ideolojik anlamda içi boşaltılmadı mı, ABD ve Batı nefreti neredeyse sıfırlanarak, milletin öfkesi ve nefreti sadece “Yahudi” de toplanmadı mı? Oyun büyük oynanıyor ve oyunu oynayanlar “satranç misali” ciddi hamleler yaparak, yerinden oynatılmayacak zannedilen taşları yerinden oynatıyorlar. Ve son hamlede “ŞAH-MAT” hesabı gütmekte olan bu zatlar, ekonomik krizler ve hiç beklemedikleri yerden gelen yüksek dozlu geri hamlelerle bocalıyor, sekiyor ama kurtulmak için yeni hamlelere ve yeni “yerinden oynatılmayacak taşları oynatmaya” başlıyorlar. Lakin “ava giderken avlanmak” deyimine misal, Batı ŞAH-MAT olmak üzeredir. Gözlerimiz ŞAMDAN YÜKSELECEK ATEŞTE…
Piyonları tükendi, deşifre oldu Batı’nın. Şimdi yeni konsept 'arkadan liderlik' (leading from behind… Bunda ki hikmeti Zaman’a ABD’den “hizmet” eden bir zevattan Ali H. Arslan’dan takip edelim: “Çünkü tek taraflı (unilateral) maço tavırların ABD'yi dünyada, hassaten İslam coğrafyasında yalnızlaştırdığına inanıyorlar. Libya'da başta Fransa Avrupalı müttefiklerini ve NATO'yu ön plana çıkaran Obama yönetimi, çok taraflılığı (multilateralism) öncülleyen bu yeni diplomatik doktrine 'arkadan liderlik' (leading from behind) adını veriyor. ABD'nin 'arkadan liderlik' doktrini doğrultusunda Suriye mevzuunda da kendini fazla ortaya atmadığı; öncelikle uluslararası ve bölgesel konsensüs zemini oluşturarak otoriter rejimi iknaya ya da pes etmeye zorlamak istediği görülüyor. Bu vetirede Amerikalıların, Suriye'yle müstesna ilişkileri olan Türkiye'nin alet çantasından da istifade etmek istedikleri aşikâr. Tevekkeli değil, Başkan Obama Başbakan Erdoğan'ı, Dışişleri Bakanı Clinton da Bakan Davutoğlu'nu arayıp duruyor.”(Zaman, 15.08.2011)
Leş Kargaları Libya’da... Kim bu leş kargaları? Emperyalizmin “saldır co” emriyle birlikte harekete geçen bir kuvvet. Petrol şirketleri, Maden Şirketleri, Silah Tüccarları, Bankacılar, İnşaat firmaları ve Müteahhitler ise leş kargaları kısmında başı çekenlerden… Allahsız medya dur durak tanımıyor, Libya lideri Kaddafi’nin sade bir yapı arzeden evini saray-saltanat diye takdim ediyor ve sonra ekliyor: Kaddafi’nin kızlarının resmi İsyancıların elinde… Ahmak kafa görmüyor ki, Türkiye’deki 3, 4 veya 5 yıldızlı otellerin en adisi bile Kaddafi’nin evi denilenden kat be kat daha lüks. Bir havuz gösteriyor oldukça mütevazı, ama bir sunuluş var ki, sanırsınız havzı kevser. Damarlarına kadar ihanet işlemiş zamane sahipleri öylesine körleşmiş ki, Caprise otelde yudumladıkları kokteylleri, yüzdükleri havuzları, tırmandıkları merdivenleri, yattıkları kral dairelerini unutmuş gibi Libya’nın Leş kargaları tarafından yağmalanışını “isyancıların zaferi” diye takdim ediyor okuruna.
Allahsız medya Libya’nın yağmalanışını bir yarış olarak veriyor ve ardından devam ediyor. “Yarışın öncüleri ise petrol şirketleri; İtalyan Eni ve Fransız Total. Frattini, "İtalya'nın yaptığı sözleşmeler Libya ile yapılmıştır, Kaddafi ile değil." diye konuştu. İtalya'nın, eski sömürgesi Libya'da, petrol sahalarından savunma ve inşaat sektörlerindeki milyarlarca dolarlık sözleşmelere kadar çok geniş bir alana yayılmış çıkarları bulunuyor. Libya'ya yönelik BM'nin aldığı şartlı operasyon kararını derhal yürürlüğe koyarak tüm dünyayı şaşkına çeviren Fransa ise Kaddafi rejiminin devrilmesinde aslan payının kendisine ait olduğunu öne sürerek, bunun karşılığını ekonomik tavizlerle almaya çalışıyor. Bu amaçla Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy Libya Geçici Konseyi lideri Mustafa Abdulcelil'i görüşmeler için Paris'e davet etti. Şubat ayında başlayan isyanlardan önce günlük 1,3 milyon varil petrol üreten Libya'da aslan payı İtalyan Eni, Fransız Total, İngiliz BP, İspanyol Repsol ve Avusturyalı OMV şirketlerine aitti. Amerika da şirketlerinin petrolden pay kapma yarışında geri kalmaması için girişimlerde bulunuyor. Libya'daki yarışta yer alan Amerikan petrol şirketleri ise Hess, Conoco Phillips ve Marathon.
Ülkenin istikrara kavuşmasının akabinde elde edilen petrol ve doğalgaz gelirlerinin kısa sürede altyapı harcamalarına ayrılacağına vurgu yapan uzmanlar Batılı ülkelerin Libya'nın altyapısını güncellemek için milyarlarca dolarlık projelere imza atacağını belirtiyor. Kaddafi rejimi döneminde milyarlarca dolarlık proje kazanan Türk şirketlerinin yeni dönemde nasıl karşılanacağı ise merakla bekleniyor.”
LEŞ KARGALARI BUGÜN LİBYA’DA YARIN SURİYE’DE YA SONRA?