İBDA MİMARI Salih Mirzabeyoğlu, her zerresiyle Büyük Doğu’ya bağlıdır ve bunun için İBDA, “Yürüyen Büyük Doğu” olarak vasıflanmıştır.

İslâm’ı eşya ve hadiselere tatbik edebilmenin “nasıl”ı mütefekkir Necip Fazıl olurken, bunun doğrulayıcılık ve intikal mihrakı olarak “niçin” i mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’dur…

Üstad şahsıyla, mücadelesiyle, şiirleriyle, polemikleriyle vs. tanınırken asıl misyonu ise, çağımızda kaybolmuş olan “İslâm’a muhatap anlayış”ın dünya görüşünü örgüleştirmiş olması ve bunun tatbikini istemesidir. Ve Üstadın emrine icabet eden “cins kafa” Salih Mirzabeyoğlu da, İslâm’a muhatap anlayışın “niçin” buudunu örgüleştirirken yine Üstadın muradı üzerine İslâm’ı eşya ve hadiselere tatbik edebilmenin aksiyon cephesini kurmuştur. Gerisi bu temel etrafında saflaşma ve BD-İBDA ekol ve sistem mensuplarının inşâ ve ibdâ faaliyetidir. Aksi takdirde iş, Üstadı kuru kuruya anmak ve Salih Mirzabeyoğlu’nu sadece mazlum olarak görmekten ibaret kalır ki, bu onların muradı değildir.

Allah'ın, Peygamberin ve tarihin bizden beklediği; İslâm’ın yeniden ihyası ve zaferidir. Batıcı rejim içinde Necip Fazıl ve Salih Mirzabeyoğlu’nu günah çıkarır gibi anmak, İslâm’ın bizden istediği değildir. Bütün müesseseleriyle câri olan Batıcı rejim içinde rıza ile yaşayıp sadece bazı ibadetlerimizi yapmakla tatmin olmak, Allah’ın ve Resûlü’nün, pazarlıksız Allah Resûlü davası olan BD-İBDA’nın muradı değildir.

Batıcı sistemlere karşı Yeni Dünya Düzenimiz olan Başyücelik Modelini teklif ederek ve kanla-canla kavgasını severek Necip Fazıl'ın muradı ve şahidi olmuştur Salih Mirzabeyoğlu…

Necip Fazıl, Salih Mirzabeyoğlu için,

“Fikir çilesi haysiyetinin müstesna genci...”

“Bize ağuşunu açmış, takdirkârıyım.”

“Elime bir genç geçti, pir geçti.”

demiş ve Rapor’larda, “Necip Fazıl ve Yeni Dostları” diyerek Salih Mirzabeyoğlu’na yer açmıştır. Necip Fazıl’ın, Akıncı Güç (1979) dergisini “Müjdelerin Müjdesi” diye karşılayışı ve “Işık” yazısını ve “İdeolocya Örgüsü”ne ek olarak “İslâm’ı yenilemek” yazısını “Akıncı Güç kadrosuna” ithafını ve daha nicelerini Üstad kuru bir övgü olarak değil, Büyük Doğu dava taşını gediğine koyacak mimar namzedi olarak Salih Mirzabeyoğlu’nu tescili olarak görmek zorundayız.

Büyük Doğu davasını hakkı ve hakikatiyle Salih Mirzabeyoğlu’ndan öğreniyoruz, Üstadın “kanıma girmiş adam” dediği Salih Mirzabeyoğlu’ndan… Çünkü İBDA her nefesiyle Büyük Doğu’ya aşkının destanıdır, onu açmış, tahlil, tahkim, terkip ve tefekkür etmiştir.

Üstada solcuların yaptığı “sükûta gömmek” taktiğini, biraz anlayışsızlıklarından, daha fazla da rejimin İBDA, Mirzabeyoğlu ve İBDA-C bağlıları üzerindeki teröründen dolayı Müslüman kesim de Salih Mirzabeyoğlu’na yıllardır uygulaya gelmiştir. Üstadla aynı kaderi paylaşmıştır Kumandan Salih Mirzabeyoğlu… Fakat “zamanı gelmiş bir fikri engelleyecek hiçbir güç yoktur.” esprisine gelip çatılmıştır artık. İç ve dış şartlar Türkiye’yi her zamankinden daha çok Büyük Doğu-İBDA fikriyatına yakınlaştırmaktadır, âdeta dayatmaktadır.

Şu hususu da belirtelim: Üstadın, “Fikrimin dostu, fakat çilemin düşmanısınız” sözü bugün aynen Salih Mirzabeyoğlu ve onun çilesi için de geçerlidir.

Üstad, derin bir tefekkür ve tahassüsün adamı iken onu sathî olarak anlamak ne derece doğrudur? Ve bu anlayışsızlar elinde tabii ki “Büyük Doğu’nun niçin buudu ve zâhiri” olan İBDA da anlaşılamaz. Fakat burada şu hususu da belirteyim ki, BD-İBDA bağlılarının da bu mevzuda yeterli anlayış ve kadrolaşmayı sergileyebildiklerini söyleyemeyiz. Yoksa ülkenin rengi böyle olmazdı…

BD-İBDA dünya görüşü bünyeleştirilip uzman olunan alanlarda tezahür etmek ve diğer yanda cemiyette teşkilat ağını yaygınlaştırmak, her sahada ve her şekilde zuhur etmek… İslâm’ı tatbik edebilecek gerçek kadro olarak her mevzuya el atabilmek ve bizcesini gösterebilmek... Batıyı bütün oluş ve olamayış sırlarıyla bilmek ve her yanlışının yerine bizce doğrusunu koyabilecek dil ve diyalektik geliştirebilmek, inkılâpçı olabilmek… İşte BD-İBDA’nın istediği budur.

Her şeyde hakkı üstün tutmak, emeğin ve çalışanın hakkını vermek. Kula kulluk değil, Hakka esareti tüttürebilmek. 70 milyonun birbirine dalkavukluk ve yavşaklık etmesi üzerine kurulan böyle bir sistem değil, Hakk'ın hâkimiyeti altında boynu bükük ve birbirine karşı dimdik insanlar topluluğu? Bunun merkezi ve mihrakı, “nasıl” ve “niçin” i Büyük Doğu-İBDA’da…

Bütün bunlar zor ve olmayacak gibi görülüyor olabilir… Aslında bir vuruşta devrilecek, bir silkinişte tahakkuk edecek şeyler; biz bunu istedikten sonra… Bu nasıl istenir veya istetilir? Zorlu ve geçilmesi gereken yollar? Kültür edası, aksiyon dehası, sanat ve estetik anlayışı, dava aşk ve ahlâkı... En başta aşkı ve heyecanı duyulan dava…

Yanlış fikirlere sapılmaması, bâtıl cereyanlara kapılmaması, fikirsizlikten ve hareketsizlikten dolayı sen-ben kavgasına düşülmemesi için sistem ve strateji ortaya koymuştur BD-İBDA İslâm’a muhatap anlayışı…

Necip Fazıl bir imân şövalyesidir diyoruz, onun evladı ve baş öğrencisi Salih Mirzabeyoğlu da öyle…

O zaman BD-İBDA bir imân davasıdır; imânlarımızın sınanıp kuvvetleneceği bir vasıta, aksiyon ve duruştur. Küfre malzeme olmamanın ve İslâm’ı tahkim etmenin sistem ve siyasetidir BD-İBDA… Birbirinden ayrılmaz iki muvazi kanat olarak…

Bu kadar senedir iktidar koltuklarında oturulmasına ve birçoğunun Büyük Doğu’dan beslenmiş olmasına rağmen Büyük Doğu’nun (ve tabii ki İBDA’nın) yeterince içselleştirilmediğini ve cemiyet kavgasında, fikir, sanat ve medya ortamında zayıf kalındığını esefle belirtmeliyim.

İmân, aşk ve heyecanı yitmiş bir eski nesil ve bu kavramlardan bîhaber yeni gençlik söz konusu…

İşte İBDA ve Mirzabeyoğlu bu noktada durmakta ve âdeta Necip Fazıl gibi haykırmaktadır:

“Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak…”

Şimdi asıl mesele dünkü gibi İslâm’a dıştan saldıranlar değil, İslâm’ı içten yıkan, yozlaştıran ve liberalleştirenlerdir… Cumhuriyet rejiminin idrakleri iğdiş etmesi neticesi anlayışsızlık ve kütlük her yerde boy gösterirken, Şiilik ve Selefilik gibi sapık fırkalar da İslâm’ın içinde görülerek yıkıcılık ve bozgunculuk rolü oynamaktadır.

BD-İBDA fikriyatı etrafında toplanmanın (ideolojiyi özümseyip olduğu yerde etkin olmak) zarureti her zamankinden daha çok dayatırken vadenin sonuna geldiğimiz ihtarını hissetmekteyiz. Zorlu yıllar ve zorlu yollar, imân, aşk ve samimiyetimizin imtihanı olarak bizden aşılmasını beklemektedir. Belki de zor yolların sonundayız ve son bir imân hamlesine muhtacız…

Yeryüzünde Hakkın Yüce Divanı’nı kurmaya ve güzel günlere hasretiz!

Aylık Dergisi 101. Sayı (Şubat 2013)