AĞIZDAN ÇIKANI
– KULAK İŞİTSİN…
 
LEVHA: 2 Temmuz 1986… “Tasavvuf hikâyelerini yazmalıdır!” diyorum ve uyanıyorum!..
*
LEVHA: 17 Ocak 1984… Soba… Üstüne küçük çöp atıyorum… Sonra Üstadım’ı görüyorum… Bana, “Unutulmaması gereken şey, güneşin doğuşu ve batışı arasında eksilmeyen ve eskimeyendir!” diyor… Ben de ona, “Büyük Doğu ve Tasavvuf Bahçeleri!” diyorum.
*
 “TASAVVUF Hikâyeleri Yazmalıdır!”: 1167: SAİKA-Sürükleyen, sevkeden, götüren… NEKİBE-Nefsi mübarek: 167: NAKİBE-Akıl. Nefs. İnsanın ruhu… BASIKA-Beyaz ve safi bulut. Afet, dâhiyye; kurbanlık nefs, (Taha-Bulut: 2016: Rğigo-Süryanice, “Lâtif”… Be harfi, Allah’ın Lâtif ismi, “Cinler-Gizliler, gizlilikler, gizli varlıklar” mertebesi, Kamer menzillerinden “Mukaddem min-ed delâl: Öne alınmış delil. Takdim’e işaret eder… Kıpçak dilinde, Eye-Sahib. Mâlik: 1016: Systematical-İngilizce, “Sistemli”… Levha: 17 Nisan 1983… Saray yavrusu bir binanın çok yüksek bahçe duvarı önünde, lâkayd tavırlı ve tüfekli iki kişi... Önümden geçerken, yiyip attığım kabak çekirdeğinin kabukları onlara geldi… “Kusura bakmayın, görmedim!” diyorum… Özrümü kabul etmiş hâlleri yoktu… Ama kızmak yerine, beni adamdan saymaz ve muhatab kabul etmezcesine homurdandılar… Bir tanesi, biraz ötede yüksek çınar ağacının tepesine doğru sebebsiz yere ateş etti… Onları bıraktım… Gökyüzüne bakıyorum… Aman!.. Bir bulut ama; balık şeklinde; son derece güzel ve şeffaf kuyruk ve kanatları var… Dikkatimi teksif etmiş, hayran hayran seyrediyorum… Evet; balık… Yerinde sabit duruyor… Rüzgârda bir tül gibi hafif hafif oynattığı kanatları ve kuyruğu ne güzel!.. Zevk içindeyim… Zevk içinde… Sabsab-Ateş etmek, Yiğitlik yapmak. Küçük çocuk: 184: Abdülhakîm): 167: İSTİARE-Toz savurma. Tozar olma. Tozutma. Toz kaldırma. (İstisar-Kolaylaşmak. Kolay olma: 732: Abdülhakîm Koltuğu)
*
 “TASAVVUF Hikâyeleri Yazmalıdır!”: 1562: ASKAT-Vahid-i Kıyas… TENKİB-Dolaşıb gezmek. Ticaret yapmak; cehd etmek, savaşmak. İnceden inceye araştırmak. “Ruh, ekonomi, siyaset, harb; zamanın maksatlılığına ayarlı”: 1562: ŞATRENC-İkili… İSTİSHAB-Yanına alma, beraber götürme: 562: BESTAK-Hadim, hizmetçi. (Dedi ki: “Veli sözlerinden ne fayda olur dersen, onlar bir takım mânâ ordularıdır ki, ihtiyaç sahiblerinin imdadına yetişirler!”… Berf-Kar. Güzel söz. Asker: 281: Naka-i Salih)… Süryanice, FULİTİQOYO-Siyaset, bütün ilim ve işleri maksadına yönelten. (İmam-ı Gazalî Hazretleri, Siyaseti, en üstün ilim olarak görür): 563: QELEYTO HOMON-Süryanice, “Ölüm Odası”.
 
ÜSTADIM VE KARACAOĞLAN
 
LEVHA: … Mart 1984… Üstadım, önünde duran henüz bitmemiş bir hikâyesinin veya hikâyemin altına bir çarpı işareti koyuyor ve “Hikâyede kadın!” meselesine temas edilmesinin gereğini işaret kasdıyla, “Kadın!” diyor… Bunu söylerken, içten bir şevk ve muzib bir ifâdeyle gülümsemeli bir hâli var!
*
Ünlü KARACAOĞLAN’ın ünlü Türküsü’nden: İNCECİK’ten bir kar yağar / TOZAR Elif Elif diye / DELİ gönül Abdal olmuş / GEZER Elif Elif diye! /// ELİF kaşların çatar / GAMZESİ sineme batar / AK elleri kalem tutar / YAZAR Elif Elif diye!..
*
KADIN: 155: NESEME-Nefis. İnsanın ve her nesnenin başlangıcı… MEDAMİ’-Gözler. Gözyaşları. “Çile ve dua”: 155: SAKME-Şiddetle ve kakarak vurma. (Hemze, Allah’ın “Mübdi’-Benzersiz yaratıcı” ismi, İlk Kalem mertebesi, Kamer menzillerinden Nath’a işaret eder; süsme, başıyla kakma, vurma)… Lâtince, FACIES-Şekil; suret, renk, sıfat, ahlâk; varlığın muhtevasından şuurun çıkardığı: 155: CUMINUM-Lâtince, “Kimya”; beden varlığı… NASİYYE-Nass oluş. Kat’ilik, şübhesizlik, kesinlik. (Süryanice, D’lo Busoro Hşabto Ananqi-Süryanice, “Mutlak Fikir Gereklilik”: 1154: Medma’-Göz. Gözyaşı. Ayn… Ayn: Göz. Pınar. Kaynak. Zât. Tıpkısı, aynı. Eşyanın hakikati. Her şeyin en iyisi. Muayene etmek… Ayn harfi Allah’ın Bâtın ismi, Küllî tabiat mertebesi, Kamer menzillerinden “Itk-ı Süreyya: Süreyya Gerdanlığı”; Karşılıklı olarak ikişer ikişer 6 yıldızdan meydana gelmiş ve 7’ncisi bazen seçilen menzil… Levha: 1 Ocak 2004… Resulullah Efendimiz’i, sadece görüyorum. Bir sürü şey anlatıyor ve Kumandanımız’ı kasden, “Eğer bunları o işitseydi, çok sevinirdi; ama sen bunları unutacaksın!” diyor. Ben müthiş telâşlanıyorum ve hemen yanımdakilere unutmadan anlatmak için çırpınıyorum. — Meryem Günaydın… Bir not: Büyük Muztaribler isimli eserimin 3. Cildinin içinde Rahman Sûresi’nin 19. âyetinin ebced tevafuklarının verilmesi sadedinde yapılan bu istiharede, istihareci, Allah Resûlü’nün buyurduğu gibi, sözlerini unutmuş… Medma’-Gözler: 154: Mehdî Muhammed… Nisyan-Unutmak. “Saklamanın bir başka çeşidi”: 171: Kosova-Boşnak dilinde, “Rüzgâr”; rih, ruhî; kaybolma… Siyak-Ruhun çıkması; sözün gelişi, ifâde tarzı. Üslûb, tarz, yol. Sürmek, sevk. “Divan Edebiyatı şâiri Bâki’den: Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sada imiş”: 171: Hafafe-Parlamak… “Eğer bunları o işitseydi, çok sevinirdi; ama sen bunları unutacaksın!”: 1912: Tebşir-Müjdelemek. Hayır haber vermek. Müjdelenmek… Ayn-Göz: 130: Kâle-Dedi. O söyledi… Kul-“De, söyle, bildir!” meâlinde emirdir: 130: Nigin-Yüzük. Hatem. Mühür… Çeşman-Gözler: 394: Mehdî Mirzabeyoğlu): 155: MLUO QUYOMO-Süryanice, “Vasıta Sistem”; Allah’ın marifetiyle marifetlenmeye memur insanın, “Küllî işlerin anlayışında olan içinin rızasına ermek” üzere gerçekleştirmeye mecbur olduğu “varlık ve bilgi alıcı” mukabil şekil, anlayış, ruhîlik. (Li küllî Emrin Fehim-Küllî işlerin anlayışı için: 496: Derviş Muhammed-442 mührü. “Küçük ebcedle”… Küllî işlerin anlayışı için-içinde olan, Manzur-u Nazar-ı Piran-ı Kiram: Keremli pirlerin nazarlarına görünen: Esseyyid Abdülhakîm Arvasî… Şah-ı Nakşibend Hazretleri’ne rabıtada Mahmud Efendi Hazretleri’nin müridesinin gayri ihtiyari olarak ağzından dökülen Şah-ı Nakşibend Hazretleri’nin sözü: “Li küllî emrin fehim”den Allah razı geldi!)
*
KARACAOĞLAN (Ceylan-Geyik çeşidinden küçük, ince bacaklı, pek hafif ve çok koşucu bir kara hayvanı, gazâl: 94: Sad-Yüz sayısı… Miat-Yüz sayıları: 441: Dahm-İri, kocaman cüsseli… Vilâdet-Doğurmak: 441: Mate-Öldü; zamanın gayeliliği… Mirar-Kerreler, defalar. İd; bayramla ilgili: 1441: Şua’-Bir ışık kaynağından uzanan ışık telleri… Ceyl-Yengeç; Hemze, Allah’ın Mübdi’ ismi, İlk Kalem mertebesi, Kamer menzillerinden “Seretan-Yengeç”; diğer ismiyle “Nath: Tos vuran, başıyla kakan”: 1043: Haliç Kongre Merkezi… Boşnak dilinde, Alov-Balık Ağı: 1043: Arvasî Dervişleri… Eşyah-Şeyhler: 912: Tebşir-Müjdelemek. Hayır haber vermek): 5393: UNUTULMAMASI gereken şey, Güneş’in doğuşu ve batışı arasında eksilmeyen ve eskimeyendir-“Büyük Doğu ve Tasavvuf Bahçeleri”. (Tasavvuf Bahçeleri, Esseyyid Abdülhakîm Arvasî “Üçışık”ın, talebeler için yazdığı küçük bir kitabtır)… DERVİŞ MUHAMMED SEMERKANDÎ-332 mührü: 1398: MANZUR-U Nazar-ı Piran-ı Kiram / Li Küllî Emrin Fehîm / Seyyid Abdülhakîm Arvasî.
*
“İNCECİK’ten Bir Kar Yağar”. (İncecik: 92: “Tekrar tekrar övülmüş” mânâsında Allah Sevgilisi’nin has ismi… Ümman-Emin kişi, emniyetli kimse: 92: Bek’-Karşılayıp İstikbâl etmek. Birbiri ardınca şiddetle vurmak… Hadîs: Allah Sevgilisi, yağmur yağarken mübarek başlarını açarlar ve “Yağmur’un Allah’la ilgisi yenidir!” derlerdi… Süryanice, Trofto-İnce toz. “Heba”: 1092: Gufo-Süryanice, “Balık Ağı”. Nun; kalem, kılıç, balık. “Da’va Cetveli’nde, sayı değeri, Allah’ın Nur ismine işaret eder… İngilizce, Seal-Mühür: 92: Langue-Fransızca, “Lisan”… Üstadım: “Kâinat kelâmla çerçevelendi ve insan Kelâm’la mühürlendi!”… Kıpçak dilinde, Emen-Süt anası; Hakikat-i Ferdiyye, ümmete: 1092: Seyyid Fehim Arvasî + Esseyyid Abdülhakîm Arvasî… Süryanice, Fogo-İncir. Tin. Kavşak noktası, ek yeri: 1092: Hogoroyo Qubarniti Kusto-Süryanice, “Kaptan Kusto Müslüman”; Kaptan Yakîn Müslüman… Süryanice, Kusto: Yay; yakın): 2472: İSTİCABE-Duanın Allah tarafından kabulü… ESARİR-Gizli sırlar. Yüz ve avuçtaki çizgiler: 472: SABİHAT-Yıldızlar. Ehl-i İmânın ruhları. Gemiler. “Nefs”. (İkizler Burcu: Lâtince ismi Gemini, 21 Nisan-20 Mayıs arası, unsuru Hava, tabiatı Sıcak-Nemli, türü Birleşik, yıldızı Utarid, vücutta tesir yeri Akciğer-Kollar, cinsiyeti Erkek-Müessir, simya’da Sabitleme safhası)… BİST-Yirmi. “Yirmi Yıl Beraber”: 2470: DOST… AHMED Necib Fazıl Kısakürek: 2470: SALİH İzzet Mirzabeyoğlu.
*
 “TOZAR Elif Elif diye”. (Süryanice, Baş’me D’moryo-Bismillah: 614: Tozar… Büyük Doğu Takdimi-Koskocaman, top şeklinde bir yumak gibi iplik iplik sarılı, kangal kangal bükülü, ilk ucundan son ucuna kadar devşirili, dışarıya doğru lif lif dağınık ve içeriye doğru kol kol toplu, muhitte nâmütenahî çok ve merkezde nâmütenahî tek; ve nihayet gelmiş ve gelecek zaman boyunca bütün eşya ve hâdiseler zeminini avlamaya memur bir fikir ağı hâlinde düğüm düğüm çerçeveli bir manzume… Yekpare bir inanış, görüş ve ölçülendiriş manzumesi… İsmi de BÜYÜK DOĞU: 614: HÜKÜMDAR MÜHRÜ… Elif, Allah ismine işaret eder ve mertebesiz… Elif’in tahfifi olan Hemze, bütün mertebelerle ilgili ve onların topluluğuna; Topyekûn varlık, herşeyden önce Allah’ın kendi Nuru’ndan yarattığı Sevgilisi’nin Nuru’ndan ve O’nun yüzüsuyu hürmetine yaratıldı… Vahîd: Benzeri, cüzü olmayan, biricik, olmanın yalnız O’na mahsus olduğu varlık, Allah… Vâhid: Kulda, benzeri, misli olmayan, biricik, Allah’ın Sevgilisi): 885: KUZFE-Yüksek yer… Süryanice, KUSOYO SETRO-Gizli Sır: 885: QFİSO HOŞUBUTO-Süryanice, “Mücerret Fikir”; mücerretler mücerredi de Allah… FIZZA-Gümüş. “Tarik”. (Savlec-Misk. Gümüş: 129: Lâtif): 885: YATİRUTO B’ZAMİNUTO ŞUHODO-Süryanice, “İfrat hâlde tecrid”
*
 “DELİ Gönül Abdal Olmuş”: 1561: ÜNSA-Kadın. “Kabul edici”… MÜŞARİK-Ortak: 561: AŞKNÜMA-Aşkını bildiren. Aşkını gösteren. (Sevenden birşey gelmeyince, Sevilen kulda sevgi doğmaz)… MÜTELÂFİ-Telafi eden. Kaybettiği bir şeye mukabil, başka birşey kazanan: 561: MÜSTEBTİN-Bir şeyin Ledünnüne, içyüzüne vakıf olma… “TASAVVUF Hikâyeleri Yazmalıdır!”: 1562: SÜNAÎ-İkili. (Süryanice, Reğşo: Duyu, hasse… Süryanice, Reğşo: Duygu, his… Herşeyin galibine tâbi olması hakikatiyle, aynı hakikatin iki yönü!)
*
 “GEZER Elif Elif Diye”. (Gezer: 1217: Debore-Arnavutça, “Kar”… Rüya: 1217: Yaqar-Süryanice, “İzzetlemek”… Süryanice, Riş Şato-Yılbaşı: 1217= 2218: Derviş Muhammed Semerkandi-442 mührü, büyük ebcedle): 1488= 489: FETTAH-Kapıları açan. Allah’ın 99 güzel isminden biridir… TOPLAM EBCED: 6406: OT-İbranice, “Harf”; Elif… VAKŞ-His. Hareket: 406: USMUR-Değirmende, döndükçe suyu çıkarıp döken dolap gözleri; harfler.
 
ÇAMLIKTA
(ÜÇ MAĞARA)
 
LEVHA: 24 Aralık 1987… Üsküdar yakasından karşı kıyıya bakınca, kar altındaki çam ağaçları arasında iki-üç mağara var ki, nefis… “İstanbul’dayız da, şöyle yerlerden haberimiz yok!” diyorum… Serdar da, “İşte sana gidelim dediğim yer orası!” diyor… Orası bir vakıf veya derneğe âit imiş!
*
MAGARAT-Mağaralar: 4641: DERVİŞ MUHAMMED-332 mührü. “En büyük ebcedle”… Almanca, Grotte-Gar. İstasyon; konak. (Gar: 1201= 202: Bi’r-Kuyu. “Derinlik. Delik”… Almanca, Grotte-Gar: 1007: Grotta-İtalyanca, “Mağara”… Ebedd-İri cüsseli adam: 1007: Ebed-Halidi. Sonsuzluk): 155: SAIND-İngilizce, “Pîr”; İbranice’de, “Kuyu. Maden kuyusu” demek… ÇAM: 1044: CAM-Ki onunla, birlikte… DERVİŞ MUHAMMED-442 mührü: 1044: DLİ-İbranice, “Kova”. (Rüyâ’da gelen mânâ; Efendi Hazretleri’nin yakınlarından Muhib Efendi, Üstadım’a “Nuru kalbinden kovayla çek!” diyor)… Süryanice, QHAL-Düşünce: 1044: BUKNO MRAYRO MALQUTO-Süryanice, “Başyücelik Devleti”
*
Portekiz dilinde, PINHAL-Çamlık: 101: GUSTO-Lezzet. Zevk. Takdir… KELÂN-Büyük cüsseli, iri. Heybetli. Geniş. Enli. Baş: 1101: NESLİHAN KERİMEM. “Mektub başlığı”; kurbanlık deve; nefs. Kader. (Halide-“Hâlid-Ebedî, sonsuz”un müennesi, dişisidir; kabul edicisi mukabilidir. “Ezel ve ebed, insanda birleşti, bu yüzden ona, İnsan ve Halife dendi”: 640: TANSİS-Bir şeyi Şer’î hükümlere isnad etme. Tetkikten sonra karar verme… Hulud-Ebdîlik. Bir şey aslî haleti üzere daim olmak: 640: Dahile-Bir şeyin içyüzü… Meşrık-Doğu. Güneş doğacak yer. Güneşi bol yer. Kış günü güneşe karşı oturulacak yer. Tövbe kapısının adı: 640: Menfaat-Fayda. Kâr. İhtiyaç karşılığı olan şey… Hayl-Düşünmek: 640: Haly-Ot biçmek. “Rüyâ tâbiri”; iz sürmek derinleşmek)… MAHZUM-Ayı ve devenin burnuna geçirilen halka. Her delik şey: 101: MEN HÜVE-O kimdir?.. Sabî-Henüz süt emen çocuk. Büluğ çağına ermemiş çocuk. Üç yaşını henüz tamamlamamış çocuk; masum, parlak. “İnsan, mânâlar âleminin çocuğu gibidir!”: 101: SAYİL-Alında olan beyazlık… KİMAM-Tomurcuklar: 101: EYMEN-En meymenetli. En uğurlu. Sağ taraf. (Levha: 10 Eylül 1984… Kâzım Albayrak ile konuşuyorum ve benim misyonum hakkında ona, “Benden başka kimse yok ki; bir vücutta sağlam kalmış tek organ gibi hissediyorum kendimi!”… Ve sağlam kalmış o organ olarak da, kendi vücudumun sağ bacağı… Farsça, Manende-Benzeyen. Bacak. Ayak; yürüyen: 150: Pjesnik-Boşnak dilinde, “Şâir”… Karaçay Malkar dilinde, Sabun-Mühür. “Derviş Muhammed-442 mührü; küçük ebcedle: 496: Li küllî emrin fehim”: 150: Monopoly-İngilizce, “Tekel”; hasrına alma, bir elden idare… Fransızca, Faculte De Droit-Hukuk Fakültesi. “Adlî Tıbb”: 1150: Şabolo Myarqo Fulutiya-Süryanice, Başyücelik Devleti)
*
Portekiz dilinde, PINHERIO-Çam: 291: MEMHUR-Mühürlenmiş. Damgalanmış. (Levha: Eylül 1982… “Postacının getirdiği zarf”… Zarfı açınca, uçuk mavi bir kâğıtta, İstanbul haritasına benzer bir harita… Zarfın üzerindeki pulun sökülmüş olması dikkati çekiyor… Ve oradaki mühürde, içime birdenbire doğum yılım doğuyor: 1950… Mukzî-Kaza olunmuş, ödenmiş, ödeyici; mukadder. Ümid edildiği üzere tamam ve ikmâl edici olan: 1950: Mufazzal-Başkalarına üstün tutulmuş… Süryanice, Hoşubuto Gaboro-Fikir Kahramanı: 1950: Tartacesro Bciro Yaldo Nos-o Dmiro Budoqo-Süryanice, 12 sığır yavrusundan biri “Mucize” beyanıdır)
*
Fransızca, CAWEMEL-Mağara: 60: YUBOLO-Gelecek Nesil. (Anafor isimli şiir kitabımdan: Tam üç nesli eledi beni seçti / Dünya gözüyle gördü perde ardına geçti)… NACU-Çam ağacı: 60: NEVED-Doksan. (Sad harfinin ebcedi: 90: Melik)
 
HAYALÎ HÜKÜMDAR
(MEHDÎ DERVİŞ MUHAMMED)
 
LEVHA: 18 Kasım 1985… Kandilli yokuşundan, caddeye inmişiz… Babam, omuzundan meşin ceket ve yeleğini atıp camiye doğru yürüyor… Ben de namaz kılacağım… Kendi ceketimi yanıma almayışıma kızıyorum, çünkü hava soğuk ve yerde kar var… Babamın yelek ve ceketini sırtıma alıp, abdest almaya gidiyorum… Babam gömleğimin yakasını açmamı söylüyor… Tamam, açacağım; kolumu sıvayayım da… O sırada şadırvan başındaki bir genç, devamlı bana homurdanıyor; sonunda kızıp yanına gidiyorum ve suratına üç yumruk vuruyorum… Çoraplarımı çıkarmak üzereyim… Babam ve yanında biri… Yaka açılması ve niçin açılması gerektiğine dair birşeyler konuşuyorlar… O homurdanıyor; üzerine yürüyorum!..
*
LEVHA: 18 Mart 2004… Benim kitabım veya yazımı, veli bir zât okumuş veya hülâsa hâlinde biliyor; ondaki müsbet intibadan içim çok hoş oluyor. Bu çerçevede uzun uzun uğraşıyorum. O zât, dedem rahmetli Abdülkadir Güleray’a benziyor; o imiş gibi ama, o değil. Bununla ilgili içinde, sanki Bursa’dan, Kütahya üzerinden, Eskişehir’e gidecek. Üzerinde ayak bileklerine kadar uzanan beyaz bir entari, üzerine siyah bir yeleği giymesi için tutuyorum, o beyaz yeleğini istiyor; onu tutuyorum, giyiyor.
*
YELEK-Kolsuz, yaka kısmı açık ve bele kadar üst giyeceği. (Yeleka-Her nesnenin beyazı: 140: Nass-Kat’ilik, kesinlik, açıklık. Tevile ihtimâli olmayan söz veya delil): 1060: BÜYÜK DOĞU… MÜ’YED-Büyük emir: 1060: MUCİZ-İzin veren. İcazet veren… İbranice, HAYALÎ-Askerî. (Naka-i Salih: 1281: Berf-Kar. Güzel söz. Asker): 60: DON-Süryanice, “Hükümdar”… Yakut dilinde, BAAY-Servet. (Levha: 5 Ekim 1983… Uykudan uyanmışım… Rüyâ görmüşüm… Yatakta düşünürken, rahmetli Üstadım’ı görüyorum… Ve onun yazıları… Üstadım bana öfkeyle “Bir kerre yüzünü görmek için, herşeyden ayrılınır!” diyor… Bunu aynı zamanda bir sayfadan okuyorum… Üstadım bu lâfı, “Kelâm fuhşu” bahsiyle ilgili ve şarkıcı Barış Manço’nun, “Memleketten ayrı yaşayamam!” şarkısı için söylüyor… Aslında benim evden ayrılamamamı imâ ediyor ve “yüzünü görmek” de Allah ile ilgili… Üstadım’ın ifâdesinden sonra, yine bu bahisle ilgili bir yazısı… Ve bu sırada, şahsı gaib bir ses, “Servet bu ikisinin mi hiç?” diye soruyor… Üstadım’la ikimiz için… Bu söylenirken, arkadaşlarla birlikte Büyük Doğu’ya yürüyoruz!): 1060: NUE-Fransızca, “Bulut”.
*
TESRİC-Kandil yakmak. Güzelleştirmek: 1673: Mehdî DERVİŞ MUHAMMED… Süryanice, HELMENOYO-Rüyâ gibi: 154: KADEMÎ-Ayakla ilgili. Ayağa mensub.
 
AFRİKA
(BÜYÜK DOĞU PARÇASI)
 
LEVHA: 14 Kasım 1988… Cezbolma başlangıcı… Cinler oynamasın diye sürekli BESMELE çekiyorum… Üzerine ışık vurmuş küreyi andıran bulut… Bulut, beyaz renkli ve AFRİKA kıtasını andırıyor!
*
Süryanice, CAYMO-Bulut. Sis: 1060: BÜYÜK DOĞU… Rumen dilinde, NOR-Bulut: 256: NUN Harfinin sayı değeri; Da’va Cetvelinde. (Kuzey Afrikalı, Guceratlı Şeyh Ebu’l Muvahhid’in “Cevahir-ül Hamza”sında verilen tabloya göre Da’va Cetveli; Georges İfrah’ın “Akdeniz Kıyılarında Hesab” isimli 20 ciltlik eserinde geçer… Nun harfi, Sayı değeri 256, Allah’ın Nur isimi… Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin Fütuhat-ı Mekkiyye isimli eserinde, Kamer Menzilleri Cetveli’nden: Nun harfi, Allah’ın Nur ismi, 4. Sema mertebesi, Kamer menzillerinden Simak’a işaret eder; Balıklar. Parlak yıldızlar. İki parlak yıldızdan biri. Bir şeyi kaldıracak alet’e-vasıtaya işaret eder… Balık Burcu, unsuru su, yıldızı Müşteri, vücutta tesir yeri Ayaklar, cinsiyeti Dişi, simya’da Yansıtma… Müşteri: 1950: Hoşubuto Gaboro-Süryanice, Fikir Kahramanı)… Rumen dilinde, NOROS-Bulutlu: 1322: MİRZABEYOĞLU… Portekiz dilinde, NUBLADO-Bulutlu: 99: NÜCUM-Tulu’ etmek, doğmak. Görünmek, zuhur etmek… İDİYYE-Bayramlık. Heyecanlı. Coşkulu: 99: ÜSLÛB-Tarz, yol. Biçim, ifâde tarzı. MÜHENNED-Hind demirinden yapılan kılıç. Keskin kılıç. “Fely”: 99: SUDDAD-Suya varacak yol. “Şeria-Şeriat”
*
Yunanca, APHRIKI-Soğuk ve korku olmayan. (Kuzey Afrika: 520: Derviş… İngilizce, North Africa-Kuzey Afrika: 959: Mahzure-Çekinme, sakınma. Muharebe. Cidal… Güney Afrika: 1462: İsrar-Sır saklamak, gizlemek. Gizlenmesi lâzım şeyi gizlemek… Best-Düğüm: 1461= 462: Gunyat-Kudret. Zenginlik… Şira-ül Yemani: Semanın Güney yarımküresi’nde bulunan “Kelb-i Ekber” denilen Burc’un ve bütün semanın görünen en parlak yıldızı… Kelb: Köpek. Sezgi. Kalb gözü… Şi’ra: İki yıldız adı… Şi’ra-üş Şami: “Kelb-i Asgar-Küçük Köpek” denilen Burc’un en parlak yıldızı… İngilizce, SOUTH Africa-Güney Afrika: 1775: Salih bin Şerif bin İzzet bin Musa bin Mirza): 246: MÜHÜR… Lâtince, APRICA-Güneşli: 217: RÜYÂ. (Berberiler: Kuzey Afrika’ya yerleşen bir kabile olduğu tahmin edilen… Berberi: 414: Derviş Muhammed Semerkandi-332 mührü. “Küçük ebcedle”… Romalılar, Afrika’yı sadece “Kuzey Afrika” için kullanırlardı)… Süryanice, AFRİKİ-Afrika: 307: ASHAB-I KEHF. (Mersin’in Tarsus İlçesi’nde)… Fenike dilinde, AFAR-Afrika, “tuz” demek. (Fenikeliler, Lübnan dağları ile Akdeniz kıyısı bir şeritte yaşayan gemi filolarıyla Akdeniz kıyısı ülkelerle ticaret yapan bir kavim. Kenanlılar da denir. Antik çağda yaşamış Sami dillerine mensub bir dil konuşuyorlardı. Milâttan önce 12. asırdan Milâttan önce 2. asra kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir.): 282: İBRÎ-Yahudî… Fransızca, NUAGE-Bulut: 1062: MEHDÎ.
*
Lâtince, SYRTIS-Afrika sahili: 5740: SÖYLEYİN, söyleyin, ben miyim yoksa, / Arzı boynuzunda taşıyan öküz? / Belâ mimarının seçtiği arsa; / Hayattan muhacir, eşyadan öksüz? (Üstadım'ın Çile şiirinden)… MÜTEFEKKİR: 740: BUKNO FRİŞO UHDONO-Süryanice, “Başyücelik Devleti”.
 
TERAHHUM
(ŞATRANC-I UREFA’DAN)
 
Şatranc-ı Urefa’nın 58. Kabı, TERAHHUM-Merhamet etme, acıma. Şefkatte bulunma: 648: RAHMET-Merhamet, acımak, şefkat etmek. İhsan etmek. Yağmur… MESKUB-Delinmiş. Delikli: 648: MEZARET-Kalbin şiddeti… LÜBAHİYE-Mükemmel hilkatli kadın. “Nefs”: 648: HÜRMET-Haysiyet. İhtiram. Şeref. Riâyet… HALİÇE-Küçük halı. Kilim. Seccade: 648: MEBŞUŞ-Silinmiş. İzi ve eseri kalmamış. (Re harfi, Allah’ın Musavvir ismi, 5. Sema mertebesi, Kamer menzillerinden “Gafr”a işaret eder; silmek, örtmek, Kamer menzillerinden 3 küçük yıldız’a… Boşnak dilinde, Gaffure: Yengeç)… HUMRET-Kırmızılık. Kızıllık. (Kırmızı renk, “Merih-Mars” yıldızının sembolüdür ve Allah isminin nuruna işaret eder ve bu sebebden “Celâliyye” de denir… Kızıl-Kırmızı, al renk. Aşırı, müfrit. Kıldan yapılan ip: 1136: Mus-Bıçak… Mes’ele-Harb. Düşünülecek iş ve husus. Ehemmiyetli. Halledilmesi lâzım iş: 136: Tezkiye-Tamam etmek. Boğazlamak; halletmek… Mü’min-İmân eden, İnanan. Allah’ın “Emin kılıcı” mânâsında 99 güzel isminden biri: 136: Kavl-Söz. İtikad, delâlet. Taraf. İlhâm… Uyun-Gözler. Kaynaklar. Pınarlar: 136: Münevvem-Gaflet verilmiş. Unutturulmuş; yeri vardır ki, rahmettir… Nuf-Yankı: 136: Süleyman Mahzumoğulları-Süleyman bin Hâlid… Vasil-Birinden asla ayrılmaz kimse: 136: Asile-Ölüm, mevt. Bir şeyin tamamı, bütünü… Mahzumoğulları: 976: Seyyid Abdülhakîm Arvasî Üçışık... Kısakürek-Necib Fazıl: 1441: Salih Mirzabeyoğlu): 1648: İDİYOGULOTO OF QAVMOYO-Süryanice, “İdeolocya ve İhtilâl”… Lâtince, ITERUM-Tekrar: 648: TERAHHUM. 


Not: Tefrika edilen yazının tamamı yahut bir kısmı, Baran Dergisi'nin izni olmadan iktibas edilemez
 
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu
 
 Baran Dergisi 577. Sayı