LEVHA: 27 Ekim 2017… Kızıl saçlı bir hanım Profesör’ün verdiği konferansı dinlemek için salondayız… Onun konuşmalarını anlamayan yanımdaki genç, “Ben birşey anlamadım, ilmî konuşmuyor!” deyince, ben ona dönerek “Ben bu dili biliyorum, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu dili; bu Konferans ilmî değil, fikrî!” diyorum. Daha sonra Kumandanımız’a gelip bu hâdiseyi aktarınca, o Hanım’ın gençlik yıllarında kendisinin kız arkadaşı olduğunu söylüyor! —(Mustafa Fişengçi)
l
KONFERANS. (Süryanice, Lumudo-Konferans: 92: Lumudo-Süryanice, Kongre… Muhammed-Allah Sevgilisi’nin, tekrar tekrar övülmüş mânâsında has ismi: 1092: Gufo-Süryanice, “Balık Ağı”; topyekûn Kâinat, O’nun yüzü suyu hürmetine yaratıldı… Hollanda dilinde, Vis-Balık. “Nun-Balık. Kalem. Kılıç: 256: Da’va cetvelinde Nun harfi’nin sayı değeri ve Allah’ın Nur ismine işaret eder”: 76: Vis-Boşnak dilinde, “Rüyâ”… İbranice, Kivun-İstikamet, yön: 92: Sed Hdode-Süryanice, “Yanyana”… Seyyid Fehim Arvasî + Seyyid Abdülhakîm Arvasî: 1092: Hugoroyo Qubarniti Kusto-Süryanice, Kaptan Kusto Müslüman. “Takdimcim, Üstadım”… Süryanice, Hlam-Rüyâ Görmek: 76: Hedso-Süryanice, “Murakabe”… Kültür Davamız isimli eserim hakkında, Üstadım’ın takriz yazısı: “Bu kitab, Cumhuriyet sonrası kavruk nesillerin ilk ciddi fikir sesi ve ilk çileli nefs murakabesi eseridir —Necib Fazıl Kısakürek”… Lâtince, Numerus Palmarius-Kazanan Sayı: 1076: Hedso-Fikir… Dikkat: Murakabe-Fikir… Rüyâ’da gelen mânâ, Kazanan Sayı: 38.706… Fikir Kahramanı: 706: Aktör-Temsil eden. Oynayan. Yapıp eden. Aksiyon adamı): 1496: DERVİŞ MUHAMMED-442 mührü. “En küçük ebcedle”. (Kıpçak dilinde, Emen-Süt Anası. “Varis”: 92: SEAL-İngilizce, “Mühür”… Ufuk ile Hafiye-Üstadım ve Ben: 92: Mana-İbranice, “Saymak”… Kıpçak dilinde, Emen-Kuvvetlendiren: 92: Nolo-Lâtince, “İstememek. Red”; aslı kuvvetlendiren, dışta bırakma usul ve dili… Levha: 18 Aralık 1985…Karşımda güleryüzlü bir şekilde Büyücü Ufuk; Üstadım… Yatmaya hazırlanıyor; murakabe yapacakmış… Cezbolmayla ilgili… Benim ayağımda siyah pantolon var, onun paçasını sıvıyorum ve ayağıma pabuç giyiyorum… Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’ni kastederek, “Yüzünü gördün mü?” diye soruyor… “Evet!” diyorum… Gıpta ve sevgiyle, “Sen, emilecek adamsın!” diyor… “Sen Emilecek Adamsın!”: 390: Müşekkel-Kalıbı, şekli, biçimi yerinde. Şekil verilmiş, şekillendirilmiş… Meşim-Benli kimse. “Seyyid Abdülhakîm Arvasî”: 390: Mukarrin-Birlikte bulunduran… Muarrif-Tarif edici. Tanıtan: 390: Muarref-Tarif edilmiş, anlatılıp bildirilmiş. Bildik. Bilinen. Dahil edilen… Yevmiye: “Hayatım boyunca dizlerine yatıp sırtımdan emin olabileceğim bir dost aradım; benim için, benle kavga yapacak!”; bilen bilir!)… Süryanice, HDOYONUTO-Birlik: 496: Lİ KÜLLİ EMRİN FEHİM-Manzur-u Nazar-ı Piran-ı Kiram… MENHAT-Nehyedici, mâni, engel. “İslâm’ın üstündeki kir ve pası temizleyen, onun bütün asliyetiyle görünmesi için İslâma muhatap anlayışı yenileyen”: 496: KİNİTO-Süryanice, “Hukuk”… MELEKUT-Hükümdarlık. Saltanat. Her şeyin kendi mertebesinde o mertebeye mahsus ruhu, canı, hakikati. Bir şeyin içyüzü, iç ciheti: 496: İSADET-Avlatan… Süryanice, MCALYUTO-Yücelme: 496: Lİ MALİK EMRİN FEHİM. (Rabıta’da gelen tasarruf eseri mânâ: Şâh-ı Nakşibend Hazretleri’ne, rabıta edenin ağzından dökülen, “Li Küllî Emrin Fehim işlerinden Allah razı oldu!” sözleri… Yâni, “Küllî işlerin anlayışı için” Allah razı oldu!)… Süryanice, CLAYMUTO-Gençlik: 496: LUST-Süryanice, “Rağbet”… Lâtince, COMMERERE-Hak etmek: 496: BUKNO ROMO UHDONO-Süryanice, “Başyücelik Devleti”
l
SICAK TAKİB. (Takib: Gözlemek. Yolunda gitmek. Peşinden yürümek. Bir kimsenin aynı senede gazaya gitmesi. Bir şeyi ciddiyetle istemek. Suçlunun suçunu araştırmak; nefyi gerekeni bilmek): 756: FATIMAT-ÜZ ZEHRA. “Allah Sevgilisi’nin kızı; Seyyidler kolunun annesi”. (Allah Sevgilisi: “Fatıma benden bir hisse nurdur!”… Hisse, bölünmez bir parçadır ki, kâmil hükmündedir… Zehra-Ay gibi parlak olan. Çok safi ve berrak: 213: Zehra-Süryanice, “Zebra”; herkesin bildiği gibi, derisi siyah ve beyaz çizgili bir “eşek-at” cinsi. Ay’ın, Güneş’in ışığını yansıtması hatırda… Ahkab-Yabanî eşek: 111-112: Ahkab-Uzun zamanlar. “Uzun zamanlarda bir gelen en büyük velilerden biri, Hacegân silsilesinin kolbaşlarından Esseyyid Abdülhakîm Arvasî Üçışık Hazretleri hatırda”… Cevn-Siyah. Beyaz. “Mâlik hikmeti”: 59: Mehdî… Hatm-ı Hacegân-Hacegân Mührü: 7736= 743: Derviş Muhammed Semerkandî-442 mührü. “En büyük ebcedle”… Kısakürek: 1441: Salih Mirzabeyoğlu… Süryanice, Darbo-Tarik: 213: Roz-Kıpçak dilinde, “Kader, nasib, baht”… Yakut dilinde, Aksaan-Sayı: 213: Erud-Lâtince, “Kökünden takımıyla almak”… Cevder-Öküz. Boğa. Boğa Burcu. “Hepsinin ebcedi: 706: Fikir Kahramanı / Aktör / Sevr-Boğa”: 213: Zqar-Süryanice, “Dokumak”… Kamer Menzilleri-Zebra Menzilleri hatırda)… Portekiz dilinde, FAZER UMA CONFERENCIA-Konferans Vermek: 4751: DERVİŞ MUHAMMED-442 mührü. “En büyük ebcedle”
l
PROFESÖR: 559: KAPTAN KUSTO MÜSLÜMAN… SEYYİD MUSTAFA NUR-Allah Sevgilisi’nin isimleri: 559: TENAKKUT-Nokta nokta olma; O, küller küllü. (Levha: 31 Aralık 1983… Mustafa… Seyyid… Nur… Böyle bir isim görüyorum; Ufuk, ona, Diyarbakır’a mektub yazmış… Mektub diye eski Büyük Doğular’ı okuyorum… Mektub, “Burada seni imâ ediyor!” diye benden bahisle geçerken, bunu Büyük Doğu’dan takib ediyorum… Okurken, okumuyormuşum ve bende olanın yansıması gibi birşey… Ufuk, torununu o isme ısmarlamış… Bir not: Sözkonusu rüya’dan tam 30 sene sonra, 31 Aralık 2014’de, mühre kavuştum… Nevade: Torun… Nevad: Zarar, ziyân; çile. Mahzen, tünel; delik, derinlik. Dil)… MUS’A MAHZUMOĞULLARI. (Mus’a: Böğürtlen çalısının kırmızı meyvesi… Musa Mirzabeyoğlu: 1418: Necib Fazıl Kısakürek… Salih Mirzabeyoğlu-Salih bin Şerif + bin İzzet + bin Musa + bin Mirza: 1775= 776: Derviş Muhammed Semerkandî… Süryanice, Mşalto: 2777: Manzur-u Nazar-ı Piran-ı Kiram. “Esseyyid Abdülhakîm Arvasî”… Arab Harfleri’nin ebced toplamı: 5995: Mahzumoğulları-Hâlid bin Velid Hazretleri’nin mensub olduğu Kureyş kabilesi ve Mirzabeyoğulları’nın geldiği ata kolu… Süryanî Harfleri’nin ebced toplamı: 1495= 496: Derviş Muhammed-442 mührü, en küçük ebcedle… İspanyolca, Tarjeta de İdentidad-Hüviyet Cüzdanı: 1495: Vizatues-Arnavutça, Plân Çizen Kimse)
l
Portekiz dilinde, DISCURSO-Konferans: 1349: GEFO ESAR-Süryanice, “Kanat Takma”. (Üstadım’ın bana ithaf ettiği Noktalamalar’dan: Eşya lâtifleştikçe göze görünmez olur / Solucan kanat taksa yerde sürünmez olur!)… Süryanice, TAYOYUTO HYORO D’RECYONO-İslâmî Anlayış: 1349: ŞAHİL-İbranice, “İçiçe geçen”. (Büyük Doğu-İbda)… Süryanice, MAŞBO-Rüzgâr; rih, ruhî: 1349: MESCOYUTO MRAKBONUTO-Süryanice, “Vasıta Sistem”… ŞALHÎ-Süryanice, “İndirmek”; aktüel kılmak: 1349: RİŞONO MRAYMO UHDONO-Süryanice, “Başyücelik Devleti / Yeni Dünya Düzeni”
l
Boşnak dilinde, CONFERENCİJA-Konferans: 717: HŞABTO-Süryanice, “Fikir”… Süryanice, ŞARİRO-Güvenilir: 717: QUŞTO-Süryanice, “Hakikat”… Lâtince, NUMERUS LAUREATUS-Lâtince, “Kazanan Sayı”. (38.706 hatırda): 717: DOMINATOR-Lâtince, “Hâkim olan”… Boşnak dilinde, DVADESET GODİNO SPUKA-20 Sene Beraber: 717: PERJETSHE-Arnavutça, “Ezelî ve Ebedî”… Süryanice, ŞARİRO-Hakikî: 717: QUŞTO-Süryanice, “Adalet”
l
Arabça, MU’TEMER-Konferans. (Kâinat lisânla kuşatıldı ve insan lisânla mühürlendi… İbranice, Martse-Konferans: 706: Fikir Kahramanı-Aktör. Aksiyon adamı; fikri, eşya ve hâdiselerin üzerinde pıhtılaştıran, teshir eden… Mu’temir-Kastedici, kasteden. Ziyaret eden: 4751: Derviş Muhammed-442 mührü, en büyük ebcedle): 681: FÜRAT-Fırat Nehri. Tatlı su. (Üstadım’dan, Eylül 1980 tarihli bir Noktalama, “Su”: İnsanlar habersizken yolların verâsından / Gökle toprak arası su şaşmaz mecrasından… Şeriat: 1980: İstikbâl İslâmındır… Mutammer-Çukur içinde saklanan şey: 289: Racife-İlk Nefha. Şiddetle sarsan sarsıntı. Dünyayı yerinden oynatan vakıa… Süryanice, Grimo Tirto Ananqi-“Mutlak Fikir Gereklilik”; Nehir: 2289: Frah-Süryanice, “Hasret çekmek”; kesiksiz, herşeyde “İstikbâl edici-İslâmı karşılayıcı” şekli bulmak, kabul edici mukabilini hazırlamak… Süryanice, Farfluto Tfo-Kanat takmak: 289: Frah-Uçmak… Lâtince, Cohaeresco-Yapmak: 1289: Surboho-Süryanice, “Tez”; Adlî Tıbb)
l
Hakas dilinde, LEKTÖR-Konferans veren: 657: MARDUTO-Süryanice, “Kültür. İrfan”; gayesi… Arnavutça, MATURİ-Basiret. Feraset. (Basiret: Anlayışlı. Kalb gözü ile gören. Kelb, köpek; iz süren, rüyâ tabircisi. Kalbte eşyanın hakikatini bilen fıtrî kuvve. Delil, beyyine. Yer üstündeki kan. Süveyda-ül kalb… Süveyda-ül Kalb: Sevda-ül kalb. Kalbin ortasında varlığı kabul edilen “gizli siyah nokta”; bu “Dinî ilimler mahalli” diye de bilinir. Basiret ve idrak mahallidir. Bir kısım âlimler de, “Kalbin dahili olan akıl” derler. Kâfirler için bu nokta, gizli günah ve şekavet noktasıdır… Feraset: Anlayışlılık, çabuk seziş… Feraset: Binicilik, süvari, kaptan, yiğitlik; tasarrufuna alan, tâbi kılan… Firaset: Birşeyi çabuk anlama kabiliyeti. Bir kimsenin ahlâk ve istidadını yüzünden anlamak. Firasetin bir nevi, sebebini anlamadan ve ilhâm eseri olarak meydana gelen seziştir. Diğer nevi ise, kesbi-çalışma eseridir; muhtelif huy ve tabiatları bilmek neticesinde olur. Binicilik, yiğitlik. At yetiştirme bilgisi; bir muradın hayalini verebilme. Siyaset; idare etme sanatı ve her mevzuun kendine mahsus usûl ve metodu): 657: HAVAN-Arslan. Esed. “Cevher kabı”… Lâtince, TENOR-Sabit yön; tutan: 657: D’LO BUSORO METHAŞBONUTO ANANQİ-Süryanice, “Mutlak Fikir Gerekli”; mutlak, fikir gerekli. (Kayalıklı boğazlarda yön arayan bir gemi / Usta kaptan, kılavuza erilmeden geçilmez!)… Süryanice, GRİMUTO-Karar: 657: RİŞO MYAKRO QUTNUTO-Süryanice, “Başyücelik Devleti”… Süryanice, MYATRO-Alâ. (Üstadım’dan: Deliyorum! / Zaman kesik ve çabuk / Her kelime bir kabuk / Deliyorum! // Eliyorum! / Akıl sormaya mecbur / Gökleri kalbur kalbur / Eliyorum!”… Yevmiye: Cins kafa muhakkak kurcalayacaktır, mücerretlerden mücerrede geçecektir; ulâya doğru gidecektir… Ve bu, bir nevi cins kafanın kaderidir. Bu gidişte kafanın hudutlu olması, büyük ıstıraptır!): 657: COBUDO D’LO MELTO HEMSO-Süryanice, “Kelimesiz düşünmek Yaradanı”
 
İHATA EDEN…
 
LEVHA: 17 Şubat 1992… Önümde İngilizce ve Türkçe âyet meâlleri… O âyetleri okurken, arkadan sesli olarak duyuyorum; Allah’ın sesiymiş gibi… İngilizce bir meâlde, “Ben eşya ve hâdiseleri ihata edenim!” diye âyet meâli… Ve ihata etmek-Kuşatmak” mânâsındaki “Cover” kelimesi işaretlenmiş, çerçevelenmiş… Bu esnada eşim de, daha önce söylediği şeylerin âyetle teyid edilmesinin imâsı hâlinde tebessüm ediyor! —(Hayran Erdiş)
l
İngilizce, I Am The One Who Covers The Things And The Events-Ben, eşya ve hâdiseleri ihata edenim. (Kaf harfi, Allah’ın “Muhit-İhata eden” ismi, Arş mertebesi, Kamer menzillerinden “Zira’-Tohum ekme”ye işaret eder; Allah bir şeyin olmasını dileyince, “Ol!” der ve O şey hemen olur!”… Dünya işleri, Allah’ın emirlerinin tecelli yeri olan Berzah âleminde tecelli eder; ve Allah’ın isimlerinin zuhur sıkıntısından dolayı dökülenler, Berzah âlemi kendisi için zorunlu olan içinde bulunduğumuz Âleme iner, buna nisbetle de Berzah her yerdedir. “Bir yerde olan, her yerdedir; her yerde olan hiçbir yerdedir!” sırrı; zamansız ve mekânsız Allah’ın Zât âlemi, O’nun “Varis-Herşeyin O’na dönücü” oluşunu gösteren… Hadîs: Söz odur ki, Şâir Lebid’in söylediği; “Allah’tan başka herşey bâtıldır!”… Allah’ın bütün isimlerini kuşatan, Rahmet sıfatıdır… Alt başlığı “Necib Fazıl’dan Esseyyid Abdülhakîm Arvasî’ye” olan “Kökler” isimli eserimden, Üstadım’a atfen, Dedi ki: Allah’ı bilmek, ancak zıtlar arasında birleştirmekle, O’nun üzerine yine O’nunla hükmetmekle olur… Rehber, en başta Allah Sevgilisi; ve iz takibi sırrını bilen varisler… Kulda ihata: Büyük âlim, kuşatan… Allâme-Büyük âlim. Meşhur olmuş mütefekkir. Her ilimde ihtisasa iz veren: 145: Kusto-Denizde deniz içi hayatı kurcalayan tetkikçi, büyük seyyah Kaptan… Lûgat: Deniz. Dil, lisân… Rahman Sûresi, 19. âyet - Meâli: “Allah kabaran iki denizi salıverdi, birbirlerine kavuşuyorlar” - Rahman Sûresi’nin 20. âyeti meâlî: Ama aralarında kavuşmalarına engel bir perde var!: 1145: Müheymin-Allah’ın “Mahlûkunu Kollayıcı” mânâsında 99 güzel isminden biri): 2738= 740: MÜTRIK-Nimet veren, rızık veren… MÜTEFEKKİR: 740: ZEYL-Ek, ilâve. (Be harfi, Allah’ın “Lâtif-Lütfedici” ismi, Cinler mertebesi, Kamer menzillerinden “Mukaddem min-ed delâl”e işaret eder; Öne alınmış delile, Takdim’e… Allah’ın bir ismi de, Mukaddim’dir: Takdim edici… Süryanice, Mcisuto-Cin hastalığı: 3525: Heme ez ost-Vahdet-i Şühud nazariyesi, “Herşey Allah’tandır; O değil O’ndan”… Süryanice, Şmo Menyonoyo-Sayı: 3525: Şehid Taha Cizro + Seyyid Fehim Arvasî + Esseyyid Abdülhakîm Arvasî “Üçışık” + Necib Fazıl Kısakürek + Salih Mirzabeyoğlu… Süryanice, Hlafto-Naib. Kâim: 525: Qeleyto Qeso-Süryanice, Ölüm Odası)… Boşnak dilinde, KOZİCE KORJEN KİDATİ-Çiçeği kökünden takımıyla çıkarmak: 1937= 938: SALİH İzzet Mirzabeyoğlu.
l
İngilizce, COVER-Örtü. Kılıf. Zarf. Gizlemek-Yazmak; Kader. Saklamak. Mesafe katetmek; Allah yönünden, mesafe katettirmek. (Vav harfi, Allah’ın “Refi’-üd Derecât: Dereceleri yükselten” ismi, Yüksek dereceler mertebesi, Kamer menzillerinden “Balık Karnı denilen menzil. Kuyudan su çıkarmakta kullanılan urgan”a işaret eder… Urgan: İp. Akıl; ruh. Ölüm… Urgun: Vurgun. Aşk… Allah, Kâinatı, Allah Sevgilisi’nin yüzü suyu hürmetine bir aşk ânında yarattı… Vavî-Vav harfiyle ilgili. Tilki eniği. Kalb, gönül. Genç kız: 1013: Salih Mirzabeyoğlu… Üstadım’ın, “Çile” isimli şiirinden: Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz / Yollar bir yumaktır, uzun, dolaşık / Her gece rüyâmı yazan sihirbaz / Tutuyor önümde bir mavi ışık!”… Mavî renk: Kelime-i Tevhid nuruna işaret eder… Mavi renk: Keduret; Allah’a yaklaştıkça yaklaşmak isteyen, zamir meylinden, uzaklık hâlinden doğar, bitevîdir… Kelime-i Tevhid’ten “1” sayı farkla, Çistan-Bilmece: 524: Ehadis-Hadîsler; bilme-ce, bildikçe bilineceği veren, Kur’ân’ın mukabili sonsuz hazine… Dedi ki: “Yarabbi, bu nasıl hikmettir! Seni bilen, senin dostlarını tanıyor, senin dostlarını bilen seni biliyor!): 220: RUHO-Süryanice, “Rüzgar; ruhî. Cin; gizli”; bütün gizliliklerin sahibi, bilen Allah, O’ndan gizli yok… MÜSELSEL-Birbirine bağlı olan. Zincir halkaları gibi bir sırada olan. (Mukaddir: Takdir eden. Bütün mahlukatın ve her şeyin esaslarını tanzim ve tesbit eden, sıralayan Allah. Bir şeyin kıymetini biçen, takdir eden, beğenen… Mukadder: Tayin olunmuş. Kader. Kısmet. Kaza. Kıymeti biçilmiş. Yazılmış olan. “Dikkat edilsin”; yazılı olmayıp da sözün gelişinden anlaşılan. Meselâ, Kur’ân’da her sureden evvel “Besmele” yazılı olması, bize her işimizde veya her okumaya başlarken “Bismillah” diye emir olduğu “mukadder”dir… Sözün gelişinden anlaşılan: İnsan ve toplum meselelerinin halli davası?.. Yegâne örnek, “Büyük Doğu-İbda” ruh, anlayış ve sistemi?): 220: HAREY-Tabiat; (Kamer menzillerinde, Allah’ın yaratmasına mahsus Levh-i Mahfuz mertebesinin altında bir mertebe. Yaratılış, huy, seciye-karakter. Âlem ve içindekiler. Fıtrî şeriat. Hâdiselerin ve varlıkların bağlı olduğu kanunlar. (Şekil ve alıcı mukabil; renk, ahlâk, sıfat, suret. İnsan tab’ına uygun olan. Şekil, unsurlara bağlı değil, onlardan bağımsız da var olandır!)… Süryanice, HAREY-Herşeyden önce: 220: HAREY-Süryanice, “Ben burdayım”; düşünüyorum öyleyse varım, varım onun için düşünüyorum! (Varlık ve bilgi bahsinin birliği, İslâm’da!)… ÜSTADIM’ın, “Beklediğimiz Neslin Vasıfları” bahsinde söylediği söz: “Kim var?” diye sorulduğunda, sağına soluna bakmadan “Ben varım!” diyen bir gençlik… TARÎ-Karanlık. Meçhul. “Şâmî”: 220: TARİ-Birdenbire görünen; Allah’ın lütfu eseri. (Gölge dergisinin takdimi, Akıncı Güç patlaması, kesintisiz işler, zındanlar, teyid mührü, 15 Temmuz istidadı, fikirden her çeşid aksiyona mesafeler, dünyanın hâli… Tek kelimeyle: Mutlak Fikir Gerekli ve “Başyücelik Devleti; Yeni Dünya Düzeni”… Bu, bir ayran kabartma değil, muradı besleme işidir!.. Dünyayı, ahirete köprü bilenlerin işi; Allah kolaylık versin!)
 
KAZA
(ŞATRANC-I UREFA’DAN)
 
Şatranc-ı Urefa’nın 91. Kabı, KAZA: Kaza, kaderin aynıdır; kul hür iradesiyle ne yaparsa yapar, “hürriyetle-zorunluluğun” birliği meselesi, Allah’ın dediği olur. Herşey galibine tâbi sırrı… Hazret-i Ali’nin sözü: “İslâm, teslimdir. Teslim ise, yakîn’dir. Yakîn, tasdik’dir. Tasdik, ikrar’dır. İKRAR, Eda’dır. EDÂ da AMEL!”… Dua’yı icrada ara: Duygu, düşünce ve iradî faaliyet. Allah’ın yaratmayı nefsine vacib kıldığı. Mâlûm mânâda dua da böyle; icra… İslâm’da Kader, bir imân mevzuudur, amel mevzuu değil!..
l
İslâm’da “Devlet ve Adalet” sembolü Hazret-i Ömer, İslâm ordusu ve toplulukları için bir afet hâlini almaya başlayan veba mıntıkasına gitmek, vaziyeti gözleriyle görmek, alınacak TEDBİRLERİ bizzat incelemek istiyor, yolda kendisini Ebu Ubeyde Hazretleri karşılıyor, konuşuyorlar. Bazıları Halife’den, geri dönmesini ve müminlerin EMİRİ sıfatıyla, kendisini tehlikeye atmakta haklı olamayacağı kanaatindeydiler. Müminlerin Emiri, düşünüyor ve geriye dönmeyi uygun buluyor. Ebu Ubeyde gür sesiyle, “Ya Ömer! Allah’ın Kaderi’nden mi kaçıyorsun!”… Hazret-i Ömer: “Ya Ubeyde! Evet; Allah’ın KADERİ’nden, KAZASINA sığınıyorum!” cevabını verdi… ÜSTADIM: Yeryüzünde Kader ve Tedbir sırrı üzerinde İslâmî hikmet bakımından bundan güzel hiçbir söz söylenmemişken, nasıl oldu da Doğu âlemi asırlar boyunca Kaderi ve Kadere tevekkülü, miskinlik ve tedbirsizlik saiki diye anladı? Oysa İslâm, “Aksiyon-Amel” dinidir… Yine, Kaza ve Kader bahsini kuşatıcı, Hadîs: “Bir yerde veba var diye duyduğunuzda, oraya girmeyin!”… İslâm, “zıd kutublar arası muvazene” nizamıdır ya; abuk sabuk yorumlara girilmemesi için hatırlatalım: Tedbir, “gerektiği yerde gerekeni yapmaktır!”, yapabilmektir!
 
 
Not: Tefrika edilen yazının tamamı yahut bir kısmı, Baran Dergisi'nin izni olmadan iktibas edilemez
 
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu
 
Baran Dergisi 565. Sayı