LEVHA: 29 Mayıs 1987… Tük-İş Sendikası Genel Başkanı Şevket Yılmaz, elinde bir ud (Müzik âleti) ile basın toplantısı yapıyor… O udun ses çıkan yuvarlak deliğinden soyar gibi iken, “Geçen sefer kavundu!” diyor; ve o ânda UD’un gövdesi sanki yeşil ve sarı çizgili karpuz… Sonra nasılsa, ortaya bir sürü marul yaprakları ve göbeği çıkıyor… Harun Yüksel’e “bunları Yahudilere götür!” diyorum!..
*
TÜRK-İŞ Sendikası. (Sendika-Bir sosyal ve meslekî sınıftan olanların iş ve kazanç bakımından menfaatlerini korumak için aralarında kurdukları birlik: 225: Ger-Gergin. Kusmak. Uzatmak): 761: MAŞUHTO-Süryanice, “Ekonomi, İktisad”; tasarruf etmek. (İktisad-Tutum, biriktirme. İtidal üzere bulunma: 596: Tevkif-Vakfetme. Bir kimsenin koluna bilezik takma… Kelseme-Cem olmak, toplanmak: 595:Tasaduk-Birbirine inanmak… Süryanice, B’yad Tukoso-Sistem vasıtasıyla: 1595: Tevfik-Uygun düşürme. Tatbik etme; fıkıh… Süryanice, Rişo Frişo Malguto-Başyücelik Devleti: 1595: Takso D’zuze-Süryanice, Para Sistemi)… FURKAN SÛRESİ’nin 53. Âyeti: 5761: NAŞİTAT-Melekler. (Fe harfi, Allah’ın Kaviyy-En kuvvetli, kuvvet veren ismi, Melekler mertebesi, Kamer menzillerinden “Ahbiye”ye işaret eder; kıl çadırlara)
    *
TÜRK-İş Sendikası Genel Başkanı:1245: AN’ANE-Örf, âdet… ŞEVKET YILMAZ. (Şevket-Kuvvet ve kudretten doğma haşmet. Padişah’a mahsus heybet ve saltanat. Diken batmak; germek, derinlik: 726: Fehamet-Ululuk, büyüklük. “İdrak ve anlayış kuvveti”… Levha: 20 Şubat 1984… Mehmed Kısakürek… Elinde “Kafa Kâğıdı” romanının sayfaları… “O orijinallere bakabilir miyim? Neyi, ne zaman yazdı?”... Sonra Üstadım’ı görüyorum… Çok yumuşak ve tatlı bir hava içindeyiz… Konuşurken, bana vereceğini söylediği Takdim yazısı hakkında, “Efendim, benim için yazacağınızı söylediğiniz kâğıdı alabilir miyim?” diyorum… İki-Üç kıtalık bir şiir yazıyor… “Çocuk” hakkında bir şiir… İkinci kıtada, kafiye uyumsuz… Mesela, a-b-a-b olacakken, üçüncü mısraı, “X” diye işaretliyor… Şiir, “Bu çocuk benim nasibim ve mutluluğuma vesile” mânâsına… Üstadım, şiiri yazmadan önce, “Vereyim ama lüzumu yok; dost düşman bunu herkes biliyor!” dedi ve gözlerini gözlerime dikip dolu dolu, “Siz haşmet istiyorsunuz!” diye ekledi… Müthiş bir zevk içindeyim… Babam ve teyzem… Üstadım’ın Takdim yazısını evde Babam’a veriyorum, Babam da okuyor… Ben, defalarca okuyup ezberledim… Kafam, kağıttaki 12 /… /… diye bir tarihin ne olduğuna takılmasaydı… Babam’a “Üstad sanki durulmuş, üzerinde ölüm neşesi vardı!” diyorum… Zevk ve hüzün duyguları arasında öyle eriyorum ki, ağlayacağım… Derviş Muhammed Semerkandi-442 mührü. “En büyük ebcedle”: 7726: Şevket… Haşmet-Kendisine tabi olanlardan dolayı, “haşem”den olan, büyüklük, heybet: 746: Furtacno-Süryanice, “Pire”; nokta, zirve… Süryanice, Hagoroyuto Mqabluno Mbaynonuto-İslâma Muhatab Anlayış: 2746: Urho Mescoyto-Süryanice, “Orta Yol”…Yakut dilinde, Orto-Orta, Merkez, merkez üzerinde: 612: Derviş Muhammed… Noktalı harflerle, Derviş Muhammed: 302: Kaptan Kusto Müslüman. “Noktasız harflerle”… En büyük ebcedle, Derviş Muhammed Semerkandi mührü: 7736= 743: Kultura-Boşnak dilinde, “Kültür”; irfan… Süryanice, Don L’mavto- Ölüme mahkûm etmek; hayatın maksatlılığına mecbur kılınmak: 743: Distendere-İtalyanca, “Germek”; Hicrî 1400 gergini… Süryanice, Marduto Matlo-Kültür meselesi: 1134: Cugobo Silo-Süryanice, “Zihin Kontrolü”; menfi muhakeme ve habis. “Telegram-Muhakemeyi bozma gayeli zihin kontrolü ki, tıbkı tıbbi bilginin hastalandırıcı gayede kullanılması gibi bozucu “mânâsının karşıtı”… Şehamet-Akıl ve zeka ile olan yiğitlik. Kahramanlık. Tez anlayışlı olmak: 746: Hazim-Düşmanı hezimete uğratan. Süratle kesen. Çok çabuk yiyen… “Siz Haşmet İstiyorsunuz!”: 1679: Telegram-Herşeyine mukabil, “fikir çilesi haysiyetimizi” zıddından delillendiren… Seyyid Abdülhakîm Üç Işık: 1679: Taattur-Güzel kokular sürünme. “Ruhaniyetine bürünme”… Abdülhakîm: 184: Kandal-Büyük kafalı. “Üstadım’ın, Bahriye Mektebi’ndeki lâkabı, Kocakafa… Mukaddim-Takdim eden: 184: Kaytus-Bir yıldız kümesi… Dost, düşman herkes biliyor!”: 1488: Mümtaz-Diğerlerinden ayrılmış, üstün, seçilmiş. Ayrı tutulan… Telmih-Lâyıkıyla keşfedip nazara arzetmek. Bir şeyi açıkça söylemeyip, başka bir mânâ için söylenende onu imâ etmek. “Kaptan Kusto Müslüman-Kaptan Mirzabeyoğlu”: 488: Cüfte-Benzer, eş, denk, müsavi… Feth-Açma. Başlama. Zaptetme. Zafer. Nusret. Faydalı şeyleri elde etmek için yolları açmak: 488: Tenkih-Nikah etme, nikâhlanma. “Hüküm çıkarma, hükm etme”… Kaptan Gusto Müslüman: 485: Kaptan Mirzabeyoğlu… Azâzet-Kuvvet. Azamet. Büyüklük. Şiddet. Nadirlik. Galib olmak: 485: Hetf-Bir şeyi gizlice hatırlatmak. Seslenmek. Fısıldamak… Hatif-Gaibten haber veren cinnî. “Gizli”: 486: Derviş Muhammed-442 mührü. “En küçük ebcedle”… Yılmaz: 98: Anadolu): 824: UDHİYE-Allah rızası için kesilmiş hayvan… İKTİTAB-Yazılmış olan bir şeyin kopyasını çıkarma. (Derviş Muhammed-442 mührü. “En küçük ebcedle”: 496: Li Külli Emrin Fehim-Manzur-u Nazar-ı Piran-ı Kiram. “Külli işlerin anlayışında olan, için; Keremli pirlerin nazarlarına görünen… İsadet-Avlatmak: 496: Telvin-Renk verme. Boyanma. Boyama): 824: HARİTA.
*
UD-Şark müziği âletlerinden, iri karınlı, kirişli, mızrabla seslendirilen bir çalgı. Hoş kokulu bir buhur ismi; kust otu, asfar. Ağaç parçası. Budak. (Udî-Ud çalan: 90: Udî-İnce taştan kapak… Lonca-Eskiden, her esnaf grubunun kurduğu meslek birlikleri: 90: Malik… Daiye-İnsanı bir şeye candan bağlamaya iten iç duygusu. Mucib ve sebeb. Vakit ve zamanın bir haleti. Arzu, hırs. Dava, bahane: 90: Keyyis-Akıllı, anlayışlı, zeki, zarif… Kümmel-Kamiller: 90: Adiye-Gaza yolunda seğirten at… Levend-Boylu boslu. Deniz askeri: 90: Nil-Vesime adı verilen boya otu. Çivit boyası; mavi renkli. Yok. Boş. Bit; zirve… Balzen-Kanat vuran. Uçan: 90: Neyl-Meramına eren): 80: FE HARFİ’nin ebcedi; bu harf, Allah’ın Kaviyy ismi, melekler mertebesi ve Kamer menzillerinden “Sa’du’l Ahbiyye-Göçebe kıl çadırları”na işaret eder. (Çadır: Konak… Kıl: Şiir idrakı. Gömlek; ölüm. Şiar, prensib. Üstünlük veren ayırdedici işaret)… HEYLELE-“La İlahe İllallah” demek: 80: İNKÂH-Nikâh etme veya edilme… HAMAİL-Tılsım. Muska. Kılıç kayışı. (Muska: Mühür): 80: İ’DAD-Hazırlama. Yetiştirme… HASBİ-Karşılıksız. Allah Rızası için: 80: MÜKÂVAHA-Muharebede üstün gelmek… Arnavutça, FE-Din: 80: FE-Arnavutça, “Mezheb”… Süryanice, COLAM-Ezelî: 80: COLAM-Süryanice, “Ebed”… Süryanice, HLOLO-Maden Ocağı: 80: HALAM-İbranice, “Rüya görmek, hayâllere dalmak”.
*
 “GEÇEN Sefer Kavundu!”. (Kavun: 163: Kaven-Süryanice, “İkaz etmek”… Kıpçak dilinde, Kovan-Sevinmek, kıvanç duymak: 163: Menyono-Süryanice, “Sayı”… Harbüz-Kavun, karpuz: 809: Müsteşhed-Şahid olarak gösterilen… Tabut-Ölü nakline mahsus sandık. Su kovası… Casus-Karpuz: 1009= 10: Zavarib-Nabız damarları… Ebced: 10: Dibac-Atlas dedikleri kıymetli ipek bez. “Dibace: Başlangıç. Takdim”… Casus-Hafiye. Gizli şeyleri araştıran dedektif: 130: Ayn. Göz. Casus. Pınar. Kaynak. Çeşme. Zât. Eşyanın hakikati. “Her canlı şey sudan yaratıldı ve Allah’ın “Hayat” sıfatı suya işledi; ve her şeyde ona mahsus bir can vardır”… Muayede-Bayramlaşmak: 130: Nigin-Mühür… Bıttih-Kavun. Karpuz: 621: Hak-Toprak… Süryanice, “Tarido”-Marul: 621: Bin Dörtyüz… Yevmiye: “Marul’un göbek yapraklarından olmak isterdim!”… Tevriye-Birkaç mânâsı olan bir kelimenin en uzak mânâsını kasdetmek; örtüp gizlemek, sözünü veya bir haberi izah etmeyip gizlemek: 621: Hataya-Hatalar. Asla “nisbetle” araz olanlar; onun için olanlar. “Hayat arazlardan yürür!”… Hinduvane-Kavun. Karpuz: 121: Elf-Çok şeyle ünsiyet eden. Bir şeyle ünsiyeti olan): 510: MSACTO-Süryanice, “Merkez”… ZAYH-İncir ağacı. “Kavşak”: 510: UTM-Yabani zeytin ağacı. (Zeyt-Zeytin: 1417: Necib Fazıl Kısakürek)… ŞAKİK-İkiye bölünmüş bir şeyin yarısı: 510: MEHDÎ Salih Mirzabeyoğlu.
*
 “BUNLARI Yahudilere Götür!”: 1008: HIRBÜRE-Kavun… Kıpçak dilinde, ZAĞ-Karga. (Keraker-Karga. Kuzgun: 441: Miat-Yüz sayıları. Yüzler… Kısakürek-Necib Fazıl: 1441: Salih Mirzabeyoğlu)… İBDA: 1008= 9: FİKİR Kahramanı Mirzabeyoğlu… Süryanice, METHAKMONUTO-İrfan: 1008: TASVİR-İ EFKAR. (Tasvir: Görebildiğimiz ve hissedebildiğimiz şeyleri bize gösterebilecek veya hariçte vücudu olmayan fakat hissedilebilen şeyleri duyurabilecek meleke… Efkâr: Fikirler. Düşünceler… Efkâr: Pek fakir. “Bilinmeyenden devşirilen bilginin, ilerledikçe bilinmeyenin istilasına uğraması durumu; hayret”… Hadîs: “Fakrım, fahrimdir!”… Hadîs: “Yarabbi! Sen kendini sena ettiğin gibisin!”; Allah’ı sena etmek, kul haddinin dışında; ancak, O’nunla O’nu sena etmeye sena ederek yakınlaşmak, sonsuz yakınlık var… Sena: Medihle tarif. Medhetmek, övmek… Sena: Şimşek parıltısı. Ulviyet. Yükseklik)
 
HAKÎM
(FÜSUS-ÜL HİKEM)
 
LEVHA: 15 Temmuz 1984… Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin “Füsus-ül Hikem”indeki Salih Aleyhisselâm bahsini bir mevzu içinde mütalâa ediyorum!
*
MUHYİDDİN-İ ARABÎ: 445: DALLİYET-Delil oluş. İsbata vasıta olmak. (Levha: 31 Ekim 1995… İmam-ı Rabbanî Hazretleri’nin elinde kendi eseri veya oradan bir mevzuya dair hataları izâh ediyor, anlatıyor… Hata Muhyiddin-i Arabiye mi, yoksa benim ondan işaretlerime mi ne… Birdenbire intikal etmiş gibi büyük bir kalb çarpıntısıyla, “Aaa! Bu İmam-ı Rabbanî Hazretleri!” diye heyecanlanıyorum. Sonra elimde Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin bir eserini karıştırıyorum!)… KEZKEZE-Çok fazla kırmızı. (Kırmızı renk, “Merih-Mirruh” yıldızının sembolüdür ve “Allah” isminin nuruna işaret eder; bu sebeble, “Celâliye”  diye de anılır ve “Celil-Güzel”in şiddetlisidir): 445: LO MALYO KRUĞYO-Süryanice, “Bomboş Devir”; fetih devri. Salih Aleyhisselâm’da tecelli eden mânâ, “Fütûhî”dir… KİRKİRE-Şecaat. Deve göğsü: 1445: HUDUMME-Büyük Emir. Kolları kalın olan… HİMMET-Mânevi yoldan yardım. Lütuf. Tabiî şevk ve meyil. (Levha: 12 Aralık 1986… Eskişehir’de bir ev… Köprübaşı’ndan gelmişim… Şerif Muammer’in sorusu üzerine, 3 kitab birden çıkacağını söylüyorum… “Demek bu işi kendine iş edindin!” diyor… “Evet! Bütün gençliğe talibim!” diyorum… Şerif Muammer, neşeyle bir küçük kahkaha atıyor… Ben, perdeyle ayrılmış bir bölüme geçiyorum ve heyecanlanarak gölge boksu yapıyorum… Üstüm çıplak ve sanki aynada kendime bakıyorum… Göğsüm genişlemiş ve memelerim büyümüş… Sadr: Göğüs, kalb, ön. Her şeyin evveli ve başlangıcının en iyisi. Oturulacak yerlerin en iyisi. Baş, başkan, reis… Yengeç Burcu, unsuru Su, tabiatı Soğuk-Nemli, türü Hareketli-Önemli, yıldızı Ay, vücutta tesir yeri Göğüs-Karın, cinsiyeti dişi, simya safhasında “Çözme-Yerli yerine yollama”… Levha: 26 Haziran 1988… Bir sokak ve duvarda panolar… Reklam afişi büyüklüğünde, benim boksör resimlerim… Resmin biri sırtımı gösteriyor ve omuzlarımla pazularımın büyüklüğü dikkat çekici… İkizler Burcu, Latince ismi Gemini, unsuru Hava, tabiatı Sıcak-Nemli, türü Birleşik, yıldızı Utarid, vücutta tesir yeri Kollar-Akciğer, cinsiyeti Erkek, simya’da Sabitleme safhası… Kol: 136: Kızıl-Kırmızı, al renk. Aşırı, ifrat. Kıldan yapılmış ip… Felke-Ayın Dolunay şekli: 1135: Lehak-Çok beyaz. Öküz, sevr… Sevr-Boğa. Boğa Burcu: 706: Fikir Kahramanı - Aktör, yapıp eden): 445: SUMSUMO FİZİKOYO-Süryanice, “Ruhî Tedavî”. (Ta’cib-Hayrete düşürme: 485: Ebu Bekir Muhammed bin Ali-Muhyiddin-i Arabî… Hetf-Bir şeyi gizlice hatırlamak. Seslenmek. Fısıldamak: 485: Iyadet-Hastayı ziyaret edip hatırını sormak, gizlice görmek… Tedaî-Birbirini bir iş için davet etmek. Bir şeyi hatıra getirmek… Levha:18 Mayıs 1988… Benim “Hikemiyat” ile ilgili eserimi okumuş olan biri, “Düşünen biri olduğu belli!” demiş… Galiba hesab ve tarih ile ilgili mevzulardaki değerlendirmelerim… Üstadım, benim ona yakınlığım içinde, o yürürken benim de yürüdüğümü söylüyor… Ben, onun durumunu, koşuda arkadaşlarını sürükleyen adama benzetiyorum… Üstadım’ın yüzü, hiç görmediğim kadar tatlı, bana “Bazen de bağırırım ki gevşeme olmasın!” diyor… Yani kışkırtmak için… “Anlıyorum efendim!”… Üstadım bir ânda, mütebessim ve lâtifeci bir çehre ile cilve yaparcasına gözlerini kırpıyor ki, onu hiç böyle serbest ve yakın tavırlı görmemiştim… İspanyolca, Simultanear-Bir işi aynı zamanda, aynı ânda yapmak: 799: İzzet Mirzabeyoğlu… İzzet Mirzabeyoğlu: 1789= 790: Münşeat-Alt başlığı “Bayramlık” olan eserim… Kaptan Gusto Müslüman: 485: Kaptan Mirzabeyoğlu… Özbek dilinde, Sutcho’p-Marul: 485: Dağdaki Değişim… Kıpçak dilinde, Tağ-Dağ: 1401: Tağ-Mühür. Damga… Hatifî-Gaibten haber veren “cinnî-gizli”: 496: Derviş Muhammed-442 mührü, en küçük ebcedle)… Süryanice, LAHTO-Avuç: 445: MARCAR-Portekiz dilinde, “Sayı yapmak”…Süryanice, YAYİBUTO-Rağbet: 445: PEREMER-Arnavutça, “Zamir”; bir şeyi gizlemek, bir şeyin içyüzü, niyet, vicdan, kalb, gaye.
*
FÜSUS-ÜL HİKEM. (Füsus-Nükte. Nâzik. Lâtif. İncelik. “Ruhî, yel”: 206: Füsus-Eyvah! Yazık!; hayıflanma, kaçırma… Füsus: Emansızlık, hayrette kalma… Süruş-Melek. Zikri “Ya Lâtif” olan Cebrail Aleyhisselâm: 566: Maunet-Allah’ın salih kullarına imdadı, inayeti. Yol azığı… Men’ut-Medhedilmiş: 566: Seyyid Abdülhakîm Arvasî… Saniye-Dakikanın altmışta biri. Su taşıyan deve. “Gemi”: 566: Fürfur-Semiz, besili koç. “Kurbanlık nefs”… Üstadım’ın “Zehir” isimli son şiirinden: “Çocukken haftalar bana asırdı / Derken saat oldu, derken saniye / İlk düşünce, beni yokluk ısırdı / Sonum yokluk olsa, bu varlık niye?”…Portekiz dilinde, Segunde-Saniye: 566: Kusto-Süryanice, “Yay”; yakınlık… Lâtince, Stilus-Kalem: 566: Şalituto Tabco-Süryanice, “Hükümdarlık Mührü”… En küçük ebcedle, Derviş Muhammed-442 mührü: 496: Li Külli Emrin Fehim-Manzur-u Nazar-ı Piran-ı Kiram… Numara-Sayı: 1298: Şerşo D’melto-Süryanice, “Kök kelime”… Lâtince, Kasara-Çevrelemek. Akıl kökü: 298: Süryoyo-Süryanice, “Süryani”… Lâtince, Zephyrus-Rüzgâr: 1297= 298: Regnum-Lâtince, “Hükümdarlık”… Hikem-Hikmetler: 68: Sevva-Seviyelendiren, düzelten. Doğruya götüren… Süryanice, Cam Hoy-Ki onunla: 68: Qayumo-Süryanice, “Veli”… Özbek dilinde, Bos-Seviyeler: 68: Pese-Arnavutça, “Beş”… Lâtince, Staturo-Boy: 1068: Pos-Hind dilinde, “Yakın”; yay, kusto… Lâtince, Bos-Sığır: 68: Bos-Boşnak dilinde, “Yalınayak”… Arnavutça, Mjek-Hekim: 68: Muhyi-Hayatı ihya eden… Sin-Bir harf, “Ya-Sin: Ey İnsan”, Allah’ın Muhyi ismi, Su mertebesi, Kamer menzillerinden “Naâim”e işaret eder; deve kuşlarına, nimetlere işaret eder. Ebced değeri: 1060: Büyük Doğu… Süryanice, Metkahnonuto-İthaf etmek: 1068: Pingo-Lâtince, “Resim yapmak”… Boşnak dilinde, Figura-Boy bos: 297: Syriaque-Süryanice, “Süryanice”… Levha: 2 Haziran 1997… Üstadım bizim evde… Üzerinde takım elbise var… 55-60 yaşlarında ve sakalsız… Hareketleri kalender… Ona, “Üstadım, Süryanice’de bir kelimenin mânâsı, o kelimenin harflerinden birinde toplu imiş; Necib’in hangi harfi kelimeyi belirtiyor?” diyorum… “Cim, Mim’dir!” diyor… Sonra beraberce evden çıkarken, evin dağınıklığından utanıp, “Bu ne böyle?” diye evdekilere kızıyorum… Ayakkabılar, onların üzerine atılmış yarı dürülü halı… Babam hemen koşup, hürmetle Üstadım’ın ayakkabılarını çeviriyor, düzeltiyor. Üstadım ayakkabılarını giyiyor ve ikimiz sahil kenarı bir asfaltta yürüyoruz... Cim: Necib / Mim: Mirzabeyoğlu… Mim harfi, Allah’ın Cami’ ismi, İnsanlar mertebesi, Kamer menzillerinden “Fer’ul Muahhar”a işaret eder; sonraya bırakmak’a işaret eder): 305: KANKANE-Yol Gösteren… KARRA-Bir Kimsenin kulağına söyleme: 305: RAHK-Sarma, istila etmek… KUDAR-Büyük yılan. Aşçı. Deve kasabı. (Erkam: Yazılar. Sayılar. İşaretler… Erkam: Alaca yılan): 305: MERESE-İp. (Vav harfi, Allah’ın Refi’üd Derecat ismi, yüksek dereceler mertebesi, Kamer menzillerinden “Balık Karnı. Kuyudan su çekmekte kullanılan urgan’a işaret eder)… BÜYÜK ZARF: 1305: HGOYO GABORO-Süryanice, “Fikir Kahramanı”.



Not: Tefrika edilen yazının tamamı yahut bir kısmı, Baran Dergisi'nin izni olmadan iktibas edilemez
 
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu

Baran Dergisi 586. Sayı