LEVHA: 6 Ocak 1988… Salih Güleray… İsveç’e çalışmaya gitmiş… Turla, turist rehberi gibi… “Bir silâh aldım!” diyor!.. Adile Teyzem de, onu yererek konuşuyor ve “hadi oradan, nereden gitmiş, neyle almış!” diyor!..

*

YEVMİYE: Şerlok Holms’ü yazan… Kimdi o? Büyük resim koleksiyonu vardı… Hatırlayamadım efendim!”… Neyse… Polisiye roman. Ama onda basit hâdise anlatma değil; küçük şeylerin arkasını kurcalıyor… Gerisi hep onun kopyası… Teferruatçılık şuuru!”

*

Salih Güleray: 397: MEŞYUM-Bedeninde beni olan. Benli adam. (Hâl: Dayı. Ben, nokta… Hâl-i Siyah: 707: Fikir Kahramanı… İngilizce, Holm: Raki. Dayılık. Kabadayı. Serbest hareket eden. “İnhisar: Hasrına alan, içine alan”. Tek-el)… HAŞMET Koltuğu-Abdülhakîm Koltuğu: 1396= 397: KAHVERENGİ-Derviş hırkası. Toprak rengi. Güzelliği ortaya çıkaran, diğer renklerin güzelliğini vurgulayan. Zihnî ve hissî açıdan etkileyen bir enerji; genellikle insanların içtimaî yönüne denge ve muvazene getirir, kişinin “ayaklarının yere basması”nı sağlar… Yevmiye: Bir zaman, dışarıda cereyan varmış gibi sokağa çıkamaz ruhî hâlimi söylediğimde – “İnşallah o da benimle olur!”… MA’RUF-Bilinen: 397: MENKUR-Delinmiş. Oyulmuş. Gedik açılmış. (Şerlok: Şer-lok… Dinî hükümleri vazetme. Bir işe başlamak. Dalmak. Girmek. “Eski toplu tabancalarda, mermilerin konulduğu delikler”… Lock: Kilit. Altun vuruş. Eski toplu tabancalarda, topun içindeki mermiyi patlatan ve bizde HOROZ denilen dil.)

*

İSVEÇ-(Avrupa-Batı. Gece. Siyah. Fikir: 216: Rüyâ): 81: FARZ-Bir kimsenin kendi nefsine âit iken başkasına hibe ettiği şey. Gedik açmak, delmek… LALEK-Ayakkabı. Topraktan gıdalanan. HOROZ ibiği. TAÇ. (Taç şakrasının rengi, Eflâtun, mor renk… Renk: Suret. Âlem. Lûgat… Reng: Hile. Bilmece. Oyun… Mekr-Hile, bilmece, davet, hâdiselerin kendine has mantığının kuru mantıka istihza görünmesi. Garib. Acib. Tuhaf: 260: Erkam-Alaca yılan. Hayat. Davet. Hile, tertib… Erkam: Rakamlar. Sayı işaretleri. Yazılar): 81: MÜTEHAYYİL-Bir şeyi görüp gözetici. İdrak edici olan… KİYAN-Merkez. Yıldız. “Nefs”. (Keyan: Hükümdarlar): 81: İF-Vakit. (Vakt: 506: Nakşbend-Nakış işleyen. Musavver… RA harfi Allah’ın Musavvir ismine işaret eder; Da’va cetvelinde ise bütün âlemlerde “rızık verici” olarak hazır RABB ismine)… KİYAN-Tabiat. (Allah’ın El-Bâtın ismi, kalbte Küllî Tabiat mertebesine!): 81: TAB’-Tabiat. İnsan tabiatına uygun şekil. Karakter. Seciye.

*

ADL-Hakkaniyet. Doğruluk. Her şeyi yerli yerince yapmak, beraber etmek: 104: HENDEME-Bir şeyi yerli yerince yapmak. Hakîm. (Hend-İmsak etmek: 59: Mehdî… İngilizce, Hand-El: 60: Sin-Bir harf. İnsan… Eme-Cariye. Geçer olan. Seyreden. Güneş. Gemi. Rızık. Genç kadın. Vavî. Nefs: 46: Eme-Unutmak. İkrar etmek, hakkı kabul etmek)… ADİL-Adaletli davranan. Benzer, eş. (Pele: Derece, mertebe… Pele: Terazi kefesi… Adalet’in, denkleşmesi gereken kefeleri ve terazi sembolü ile ifâdesini hatırlayınız!): 114: HAVK-İhata etmek. Kuşatmak… BEYİN-“Beden. Fizik. Cisim… Allah’ın EZ-Zahir ismi ile alâkalı-Külli cisim mertebesi”: 114: MUHAKEME-Hüküm verme. Düşünmek.

*

ŞERLOK Holm: 725: PRENS Bismark-(Mirza… Bismark: Hudud ve a’lem ile ilgili. Salamura. Tuzlu su… Yevmiye: “Haliç’in neresinden bir bardak su alsanız, aynı çıkar!”… Müridd: Deniz. İştiyak. “İlim”… Bardak: Beden. Göz. İdrak… Milh-Tuz. Milha, oyun, eğlence: 78: Hakîm, İBDA… Yevmiye: Prens Bismark, Hafiye romanları okumaya bayılırdı!)… HULÂSA-Bir şeyin, bir bahsin özü. Elenmiş. (Bir şeyi hülâsa etmek, süzmek, tas[f]iye de etmektir; tas[f]iye, nefyedilen, dışta bırakılan ki, dışta bırakılan, kendi zâtıyla senin için iyi de olabilen kötü de olabilen, yâni iki çeşittir!): 725: KÜŞTE- Öldürülmüş. “Kökünden çıkarılmış”. (Sabi’: Süt emen çocuk… Sâbi: Yedi, yedinci… Sabiî: Din değiştiren… “Din değiştirme” tâbiri, şuur seviyesinin her değişiminde gerçeklik seviyesinin değişmesi şeklinde, aynı din ve yolda keyfiyet kazanma anlamında da olabilir; meselâ Şeriat umum için, dahili şeriat’ın da –bâtın yolu– HAVAS için olması gibi. Baskısı çıkabilen bir madde ile ismimizi yazıp onu bastığımız zaman, soldan sağa harflerin ters şekillerde sağdan sola görünmeleri gibi, bâtının işleri zâhire zıddır; Mavera’üt tabia’da “kökünden çıkarma”nın, “küşt-feth, açma” mânâsında başka bir hayata geçiş anlaşılmalıdır!)… HALİFE-Öncekinin yerine geçen: 725: MÜTERADİF-Birbirine bağlı, tâbi olan. Birbirinin ardınca giden. YAZILIŞI ayrı, fakat mânâsı aynı olan kelime. (Hakîm-Her şeyi yerli yerince eden… Hendeme: Bir şeyi yerli yerince yapmak)… KEVSER-Kıyamete kadar gelmiş ve gelecek büyüklerin iyilikleri, hayırları. Bereket. Gayet çok şey. Hikmet, ilim Kur’ân. İslâm, tevhid, ilm-i ledünn. Marifetullah. Cennet ırmaklarının kaynakları. Cennet’te bir havuz veya nehir ismi. Kur’ân’ın 108. Sûresi: 725: MÜFREDAT-Bir bütünü meydana getiren şeylerin hepsi, tek tek tafsilleri. Her biri kendi başına deva olan nebatlar ve bunlardan bahseden TIBB kitabı.

*

ENÜK-Kurşun. (Lock-lok: Kilit. Vuran, “tabanca horoz”… Ebu Süleyman: Halid bin Velid’in lâkabı… Kurşun koymak için, eski silindir şeklinde ve dönen toplu tabancalardaki delikler: Şer): 57: KALBÜD-Kalıp, şekil. Gövde, beden. (Üstadım’ın İSTANBUL isimli şiirinden: “Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar, — Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar!)… MAVİ-Mavi renk, beyazın derin katlar hâlinde bulunmasıyla oluşur. Suyun ve havanın, göl-deniz ve gökyüzünün mavisi böyle. (Ezrak-Mavi: 308: Arvasî… Karanlık bir odada bir bardak suya birkaç damla süt dökülüp üzerine el feneri ışığı düşürüldüğünde, kenarlara doğru sarı rengin toplandığı, yandan bardağa bakılınca mavi renk olarak görüldüğü… LEVHA: 10 Şubat 1984… Dört-beş satır süren bir yazıyı tekrar okudum. Aklımda, “su, eskiyendeki eskimez yeniye misâldir!” diye bir cümle kaldı!): 57: AMİGE-Karışık. Hakikat. Çiftleşme. (Hakikat, kulun idraki için Allah’ın muradıdır… Üstadım’dan: Rabb tecelli edince, hakikat bile nihan, — Hakikat de bir kul, Rabbi nasıl eder imtihan!”… Nihan: Yok)… VEHİME-Vehim veren: 57: ZEN-Kadın. “Nefs”.

*

ENUK-Kartal kuşu. (LEVHA: 11 Ocak 1988… “Sokak ortasında birkaç KARTAL uçuyor… Ama ehlileştirilmiş… Evlerin ikinci kat seviyesinde, yükselip alçalmadan, sağa sola kıvrılmadan, MARTI gibi hafifçe süzülerek… Ben veya biri, onu uzaktan kumandayla yönlendiriyor gibiyiz!”… Selçuklu’nun çift başlı kartalı, nefse misâl: Maveraya ve masivaya doğru, ruh ve fikir - “bedene-kurbanlık nefs”… Siyah: Ululuk rengi… Martı, İngilizce argoda, “hırsız ve hilekar” demek; nefsin bir vasfı, rengi… Hakikat’in insana bakan yüzünde vehim!): 157: ULVAN-Mektub veya yazı başlığı. Kader. Fahriye. (KAPTAN Kusto Müslüman-Dünya Çapında bir Hadise)… NASİBE-Yollara dikilen işaret taşları. Dikili taş: 157: NUKBE-Yol. Delik. Pencere. Bakılan yer. Manzar. Renk, pas, levn, mekr… ESMANE-Kubbe. Asuman, gökler: 157: İNAKA-Aşırı güzelliği ve cazibedarlığı ile hayret verme.

*

ENÜK-Kurşun. (Kurşum: Büyük kene. Yapışan… Şekk Derin: Derin zann. Derinliği nisbetinde sağlam yapışan zann… “Zann” tâbiri yapışılana “muhalefet-zıd” mânâsında anlaşılırsa, yapışma yerine uzaklaşma ifâde eder ki, “Şekk derin”de zannın “yapışma” vurgusu onu çelişkili de yapmaz; çünkü zann, Mutlak karşısında “renkten renge” onu kesiksiz emmenin getirdiği tekâmülü ve onun hakkında “daimi yenilik” hakikatinin müşahedesini-idrakını vericidir. Derinden duyuş, her hakikatin yanında sahtesinin tecellisi ile birlikte düşünülürse, –bu bir misâl–, sözkonusu tecellide aslın isbatı bulunmak bakımından niçin “derinden” olduğu anlaşılır… Kurşum: Kurşun-b… BE harfi için Hazret-i Ali’nin sözü: “İlim bir nokta idi, câhiller onu çoğalttı!”… Uzatmadan: “Bildiğim birşey varsa, hiçbir şey bilmediğimdir!”… İdrakin aczini idrakte “kul” olarak haddin bu noktada toplu: Kul haddinin mutlak topluluğu da Allah Sevgilis’nde… Cehlini bilmek bir ilimdir; bunun idrakında da, şuur seviyesi yükseldikçe, bahsi edilen “topluluk”tan hisse… Yâni, cehlini bilmeyen adamın kendini “toplu” zannı değil; Hazret-i Ali’nin sözü bu tür cahilliğe âlet edilmesin… BE harfi, Allah’ın EL-Lâtif ismine ve Cinler mertebesine işaret eder. Cinn, “gizli” demek; Cennet lâfzı da bu kökten… BERZAH Âlemi’nde bahis, en kökten: Kurşum-Kırşâm… Kır-Şâm: İhsan etmek-Batı. Siyâh… Şeyh Galib’te idrakın en kuvvetli idealize edilişi: “Şâir demek, ehl-i hâl demektir!”… Şiirin özünü, dilin özünden anlamalı; ve dilin özünü ruhun-ruhîliğin özünden!): 77= 1076: MOĞOL-Kuşatan, nüfuz eden, istilâ eden. (M-Oğul: M-Topluluk… MİM harfi, Allah’ın Câmi ismi ve kalbte “insanlar” mertebesine işaret eder!)… VASIT-Ortada bulunan. İkisinin ortasında. (Zâhir ile Bâtın arasında): 76: AHENK. (İBDA fikriyatı)… BACENG-Ufak pencere. Baca. Tepe penceresi. (Üstadım’dan: “Garib pencerecik, küçücük, daracık;— Dünyaya kapalı, Allah’a açık!”… İstersen demirde muhali kemir!): 76: BOLÎ Cezaevi… MÜZEKKA-Zekâtı verilmiş. Allah rızası için kesilen kurban. (Bedene: Kurbanlık nefs): 76: MEHDÎ Salih Mirzabeyoğlu.

*

CANON Doyle-(Şerlok Holms isimli HAFİYE kahramanın, –roman kahramanı–nın sahibi yazar… Canon-Söylenişi, “kenın”. Katedral rahibi. Kilise kanunu. Genel kural, ilke: 110: Mahbes-Hapishâne… KARTAL Cezaevi’ndeki Telegram’ın başlangıcında, İdamla yargılandığım davanın başlarında, sivil giyimli ve kendisini “Binbaşı Kenan” olarak tanıtan ve Telegram boyu bana yaşı 40-45 ile 70-75 arasında hep sivil kıyafetiyle görüntüsü yollanan, kurguların en az yarısında rol verilen kişi; bir seferinde mistik bir kurgu ile, “ben Kenan ilinden Yahya!” diye, efsane karışımı, Yahya Aleyhisselâm’a değen bir tedaî ile görünmüştü… Kenan ili: Bugünkü Filistin… Canon’un “Kenın” diye söylenişini, sadece ismine benzediği için değil, macerama da uyduğu için işaretledim… Doyle “Üst rütbeli subay, grubun en yaşlı üyesi, öncü” mânâsına gelen Doyen’den bir kelime: 71: Küna-Bahçe etrafına yapılan çit… Conan Doyle: 181: Vakıa-Vuku bulmuş. Rüyâ. Düş. Şiddetli hâdise. Meşakkat, musibet. Savaş. “Hatırlayınız: Bu bir din mi ilim mi çatışmasıdır!”… Müsevvid-Müsvedde yapan, ilk nüshaları yazan. “Conan Doyle’un ilk HAFİYE romanını yazan oluşu yanında, TELEGRAM’ın bende ilk müsveddecisi diye Kenan’ı anınız. Onun kişiliğindeki doğrunun yanında yer alan hüviyetindeki dinî tedaiye mukabil, bunda tam bir dinsizlik!”: 110: Mahbes-Hapishâne… Ve ben… Mühelhel-Zarif ve şık elbise, malûm sıfat. Güzel şiir veya söz: 110: Mühelhil-Lâtif ve nazik söz söyleyen. Bir şeyi samimiyetle zarif bir şekilde yapan. “Mühellil, Allah’ı tehlil eden, anan”… Canon-Kenın’ın, tâbir boyunca hisse devşirilebilir mânâsının, ister müsbeti ister menfisi karşısında, Allah’ın izniyle 14 senedir benim hâlim… Kenın: 130: Kenin-Örtülü, gizli, mahfuz… Yasin-İnsan: 110: Casus. Arayan, soruşturan… Kelef-Yüzdeki benek. Şiddetli sevgi: “Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin yüzünde, ben gören Üstadım’ın rüyâsını hatırla!”: 110: Fenn-Marifet. Sanat. Hüner. Tecrübe. İlim. Nevi, sınıf, çeşit, tabaka. Türlü. Fizik, kimya, matematik, biyoloji ilimlerinin umumî ismi. Borçlunun ödeme zamanını uzatma): 181: MALKOÇ-Osmanlı İmparatorluğunda Akıncılar’ın başı. (Rumence; Atacant: Akıncı. Merkez… Centrafor: Merkez akıncı… Foray: Akın, yağma… Bir velinin sözü ile, “yağma”dan kasdı misâllendirelim: “Bizim gözümüz olan her söz bizimdir!”… Göz: Beş duyudan bir organ. Müşahede. İdrak… İngilizce, meselâ istememe ile ilgili, “ben filân şeyi istemiyorum!” derken, olumsuzlama eki: Can’t… Cant: İkiyüzlülük, hile. “İki yüzlü”… Canted: Eğimli… İstememe ve eğimli’yi bana birlikte hatırlatan bu kelime, şu ânda yaptığım iş bir akın, şu meseleyi izâhta bir maymuncuk –anahtar– rolünü oynuyor: Halk âlemine âit fiiller, işler ve zaman, BERZAH Âlemi mevzuuna yaklaştıkça bir eğimle tekrar dönüş yerinde mübhemleşir; burası, aklın ruhî tarafının baskınlığı ile, –yol, tarik, anlayış–, “ruh” anlamında kullanıldığı bir âleme bakar. O âlemde zaman, kesik kesiklik ve varlık “bir var, bir yok”tan kesiksizliğe-ruhîliğe âit; bütün şekilleriyle ifâdenin içyüzü, elbette hepsinin toplamı kelâm, başka bir hüviyetle “yaşamanın kendi”dir. Hani, “tasavvuf kaal değil, hâldir!” dedikleri. Burada edilen kelâm, Halk âlemi’ne yaklaşırken, “istemez”, eğimlenerek kendi âlemi’nde kalır. Kullandığımız kelimelerin “ikiyüzlülüğü”, sadece “birbirine zıd” değil, aynı zamanda “iki yöne bakan”dır da. Berzah âlemi’nin mecazı olan içinde yaşadığımız âlemde ve Berzah âlemi’nde, bu “istemez ve eğim”, kişiye ve mevzuya göre, o onun kuşatanı, “bildikçe Halk ve ötesi Hakk” olandır. Bu izâhta, Allah’ın her varlıkta ona mahsus tecellisi meselesi belli. Mecaz ve hakikat ayırımı farkı, “tahkiki imân” ile “taklidi iman” hususunun aslı ve astarını da gösteriyor. “Bâtın hissesiyle zâhirde görünenlerin zâhiri ve zâhir hissesiyle bâtında görünenlerin bâtını” meselesine tatbik et… Ve tabiî ki, asılda yağma ile, basit yağmacı arasındaki, “ilma’ ” ile “irtihal” farkını; Fuzulî’nin “kör” ile “göz” arasındaki farkı anlamayan tercümeciyi lânetlemesi gibi, “bizim gözümüz olan her söz bizim makbulümüzdür!” sözünü takible ne işe yaradığını bilmediği nadide vazoyu taharet için helâya koyan farkını!)

*

GÜMÜŞ Rengi: “Gri renk, kül rengi, kurşunî renk. Güzel koku”… Yevmiye: Üstadım, Efendi Hazretleri’nin ona rabıta için nefsini değil de Şeyhi Seyyid Fehim Hazretlerini tavsiyesini hatırlatan bir şekilde bana, Efendi Hazretleri’ne rabıta hususunda onu tasvir ederken, torunu MEKKÎ Bey gibi topluca ve üstünde de umumiyetle “Gri bir cübbe” olduğunu söyledi. Seyyid Fehim Hazretleri misâlini o ânda hatırlamam, bana Bâtın yönünden bir nisbetim olduğu, Üstadım’la sadece bir “fikir ve fikirci” münasebeti içinde olmadığım sevincini de verdi. Hani, “kargadan başka kuş tanımam!” hesabı, tabiîliğinden olmayan hiçbir şey istemeyen ve bu hususta Üstadım’a perçinlenişimde de baştan beri sadece o ve onun bağlı olduğuna sadece gıpta duyan ben, onun ne olduğunun tecellisinde de bugün bildiğiniz biricik şâhid, o gün çok çok sevinmiştim. Hemen söyleyeyim: Benim rabıtam, tarikat ehlinin malûm “Şeyh-Mürid” işi değildir. Ne olduğunu, ne tavsiyeleri bulunduğunu, ne eylediğimi diğer eserlerimde gösterdim, anlattım. Bana ne gelirse, himmet eseri ve o yoldan bilirim; bu bilmek, “afakî” bir lâf değil, bir “yaşanan”dır… Delil, tecellisi; lüzumsuz söz, gereksizdir… Gelelim, renk enerjisine: Gümüş rengi, “müsbet hayâl kabiliyeti, zekânın özüdür!” hakikatini anlatan “hayal gücü”nü arttırıcı bir enerji veren, “mavera-i tabiz” dedikleri “metafizik” hisse hizmet eden… Mevzu bire bir, rabıta libası ile ilgili; sözkonusu renk tonları… Bana gelince, giyimimde tabiiyimdir; hiçbir yapmacık, zorlama ve yeltenme yok… Ben ne görürsem ve duyarsam, bir hikmet takipçisiyim… Fikir ve kullanım hususunda, bir fikir üretebilirim; ama renk enerjisinin ilgisi “şifa” olunca, ben “şifacı” değilim. Benim şifacılığım, renkleri anlatırken, tıpkı hiç masadan bahsetmeden masayı anlatan şâir misâli, kendi asıl muradımı anlattığımda vermek; diyelim başı ağrıyan adama renklerden veya “şu rengin ona uygun” olduğundan bahsederken, onun başının ağrısı gitmiş olarak ayrılması cinsinden… “İnsan, hasta bir hayvandır!”; dünya, insanı buraya indiren hata’nın tedavisi ve aslî mekânına çıkması için bir hastahane… Bu aslı besleyen her mesele, malûm “şifâ” meselesi de bunun içinde, onun için bilirim; bir vesile… BİMARHÂNE-Akıl Hastahânesi: 909: HADŞE-Vesvese, kuruntu, merak, hüzün, keder… CÜZUR-Kökler. “Muradım ve mevzuum; yaşanmaya değer hayat için!”: 909: SALİH İzzet Erdiş-“Abdullah: Allah kulu”… RENK Tedavisi: Biyoenerji hususunda, insanın böyle enerjisi olduğu dışında pek açık bir şey yok. İnsanın onunla şu milimde sarılı olduğu. Renk enerjisi de, bütün bir tarih yalan söylemez, tecrübi mahiyetiyle muhtelif kültürlerde tecrübî şekilde bilinen… İçinde yaşadığımız son demini yaşayan dünyamız materyalist kültüründe de, tecrübenin sıhhatine inanmıyorum, sadece tecrübî olduğu için inanılan ve izahına çalışılan Hak veya “bâtıl din-Şaman ritleri”ne âit “şifacılık”, hâliyle niteliği bilinmeyen maddî bir “enerji alanı” tâbirine adabte edilmekte… Zannım o ki: Filân renge ve filân kişiye âit bir düşünce dalışıyla ona iletilen, maddi değil, ruhî bir enerjidir - kuvvet eseridir. Bahsi geçen hedef hakkındaki filân rengi tutarak renk düşüncesine dalan kişide, “bio enerji” dediğin fizik tezahürler belki ölçülebilir; belki hedef kişide de. Bu, onlar arasında bir fizikî enerji gidiş gelişi olduğunu göstermez; alıcı-verici olan, ruhtur. “Bir şeyin fizikî tesirleri olması, onun maddi olduğunu göstermez!”… Aksi hâlde: Eğer enerjiden kasdı açıklamazsan, Allah da alelade gözle taş-topraktır… Yanlış anlaşılmasın: Renk enerjisi tahsisi veya ruhî sair enerji bahislerinde, “maddi enerji yoktur!” demiyorum. Neticede esas ruhtur. Ama ruh bahsini atlamak üzere yalnız maddî enerjiyi dikkate alırken, ruh davasının iptâline dair bir mânâ çıkmasın… Yevmiye: “Bir Mazhar Osman vardı; ruh, maddenin irtisamları derdi. Ruh doktoru… Ruh bu mudur?”… Niyetim, hakkımda hâdiseyi Üstadım’a bağlamak: Kasım 2012’de gittiğim Bakırköy Akıl Hastahânesi’nin “Mazhar Osman Rehabilite Kliniği”nde idim!

CAZİBE-BAĞ

MATLA’ Beyit: Kad enâr-el ışkı lil uşşâkı minhâc-il Hüdâ / Sâlik-i râh-ı hakıykat ışka eyler iktidâ — (Fuzulî)… “Hüda yolu için aşk ateşi cazibelisi — Hakikat yolunun saliki Aşka eyler iktidâ”… İktidâ: Tâbi olma. Ardınca gitme.

*

KAD-İsim veya harfe âit olan bir kelimedir. İsimle ilgili olduğunda, iki taraflı kullanılan ünsiyet, “yekfî-birlik” yerine kullanılır. Yahud, “dolayısıyla, cihetince, gereğince” diye sayılan sülâle-silsile yolundan gelen “iftihar, iyilik, hassasiyet”le birlikte söylenen eş isim olur; eşlik eden. Harfle ilgili olduğunda dahil olduğu fiil, “tahkik, ümid, rica, yakınma, yakınlık, azlık veya çokluk” ifade edebilir. (İsim, sahibini tanımak için olunca, neyle ilgili ise onu bildirir: Nâm: Bilinen veya bilinmeyen herhangi bir şeyi tanımak, zihne getirmek için kullanılan kelime-lâfız… Harfiyye: Kendi cinsinden bir topluluk içinde vazife gören. Kelimelerde çeşitli harfler. Cümlelerde kelimeler vesaire… Kad: Çuval. Dolduran… Kad: Hırs… Kad: Hüzünlü, kederli, mahzun… Kad’: Men etmek. Mani.): 104: KADD-Boy bos. Selvi ağacı. Nazlı nazlı yürüyen. Cezbeden… AZMUN-Tecrübe, deneme, imtihan: 104: ISTIBAG-Boyanma… CENAN-Gönül. Ruh. Can. Kalb: 104: ADL-Hakkaniyet. Doğruluk. Herşeyi yerli yerince yapmak, beraber etmek. Hakîm. Meyletmek. (ADL: Allah’ın 99 güzel isminden biri - “Bizzat adalet”… Efendi Hazretleri: “Allah adliyle değil, fazlıyla tecelli etsin; yoksa yanarız!” buyuruyor… Kul kefesine rahmetiyle ihsan ve terazide böyle dengeleme olmazsa… İhsan sonsuz; bağışlanmışı peşin sırf ihsan sahibi Peygamberleri’ne ve hele başta Sevgili Resûlü’ne; topyekün varlıkta en önce ve topyekün varlık yüzüsuyu hürmetine yaratılan O… NUR-U MUHAMMEDÎ; Allah’ın bir AŞK ânında yarattığı… Aşk ateşiyle yanmak-iştiyak başka, Aşk’ın yanmaz oluşu başka… MİRAÇ mucizesinde “Sidret-ül münteha” denilen sınırda, Allah Sevgilisi’ne refakat eden (Cebrail Aleyhisselâm’ın durması ve “buradan öteye yalnız aşkla gidilir!” buyurması; O’nun “Zât-i Tecelliye mazhar”, tekliği… Sidret-ül münteha, mahlûk ilim ve amelin son bulduğu işaret; ötesi, Mevlâna Celaleddin-i Rumî Hazretleri’nin Miraç hususunda söylediği, “Allah, Peygamber Mustafa’nın suretinde göründü ve suret yok oldu!”… Bizim, Allah ve Kul ayrımının bâkiliği hususunda bir ifâde payı hâlinde , “Suret’in yok olduğu suret” diye o veliye atfen ifâde ettiğimiz… AŞK: IŞK: IŞKA: MUHAMMED-Î NUR… Aşkın iki yüzü: YEKFÎ… IŞKA: Sarmaşık. Nur-bat. Kuşatırken, kuşatılan… Kuşatma, “Zât sırrı mutlak meçhul” kendinde bulunan, Kuşatan da “Zât Sırrı Mutlak Meçhul” Allah… AŞK, bir mutlak meçhul: Allah ve Kulu arasında… Topyekün varlıkta, bir hisselerine nisbetle görünen ASIL-Temel câzibe “kanunu”… MUHAMMED-Î NUR, Allah’ın kendi nurundan yarattığı, Allah Sevgilisi’nin kalbinde O’na mahsus, “ezelle ebed”in Allah’la arasındaki oluş imkanıdır… CEBRAİL Aleyhisselâm’ın durduğu nokta, –ötesi yakacak olmak bakımından–, bu mânâda O’nun istenmediği, meyl ile görevli âleme döndüğü-kaldığı… Allah Sevgilisi’nin MİRAÇ’tan dönüşü de, O’nun Allah’ın Zât’ı değil, yaratılmış olmasından… MİRAÇ-Aşk, Mutlak Meçhul’e bir nişâne: Allah’ın Zâtına… FUZULÎ’den bir MATLA’ Beyt: Nurunu Mah Mihr-i Ruhundan alır müdam / İnkâr ederse şehr güvandurur tamam… Mihr-i Ruh: Ruh Güneşi. Şems-i Bâtın. Batın aşkı… Müdam: Devamlı… Şehr: Bildiğimiz mânâda şehir. Allah Sevgilisi’nin “Bütün âlemlerce bilinen meşhur” mânâsında bir ismi. 30 günlük zaman, ay… Güvan: Şâhid… Birinci Mısraın Ebcedi: 1812: Şah-ı Nakşibend… İkinci mısraın ebcedi: 2014=16: Taha-Bulut. Allah Sevgilisi’nin bir ismi… Birinci mânâ: Ay, nurunu Şems-i Bâtından alır devamlı — İnkâr ederse Allah Resûlü tamamen şahidimdir… İkinci mânâ: Ay, nurunu Bâtın aşkından alır devamlı — Şehir bunu bilmeyip inkâr ederse, şâhidimdir “tamam” olan… Üçüncü mânâ: Ay, nurunu Ruh Güneşi’nden alır — Muhal farz ŞEHR inkâr etmiş olsa, Şâhidimdir taman- “Mutlak eksiksizlik”… Üçüncü mânâda, şahıs putlaştırmasına karşı mânâ açık: “Şahıslar putlaştırılamaz!” derken, şahısları “kendi kelliğine indirdiğini” anlamayan bir putlaştırma içinde onlara ithaf, ne güzel bir beyt. İdrak sahibiyle, geveleyen arasındaki fark.)

*

MATLA’ Beytin Birinci mısraı: 1528=529: DESTİNE- Bilezik. “Kuşatan. Kuşatılan”… İNTİZA’-Koparıp alma. Çekip koparma: 529: SALAHAT-Salihlik.

*

MATLA’ Beytin ikinci mısraı: 2157: KAYYUM-Eşyanın kendisiyle kaim olduğu dinamik. “Her şeyin kendisi ile kaim olduğu Allah’ın 99 isminden biridir.” (Kayyum-Kayyım: Topyekün varlığın varlık sebebi olan Allah Sevgilisi’nin bir ismi. Kayyum, “kıyam”dan gelir; faal ve müessirden, tesirliden… Kayım-duran, durucu. Ayakta, diri. “El ile kavranan”, kılıç kabzası: 15: Malî-Şerefler. Yüksek fikirler. Şerefli vazifeler… Kayyime: Adil. Doğru, mustakim, tahkimli)… MÜHENDİS-“Hendese”den; hendese bilen, geometri ve matematik bilen. (Ziyâ Paşa: “Ey kevni bina eden mühendis — Sensin bu menâzıra müessis!”… Kevn-Vuku bulma, ortaya çıkma. Varlık, vücud, mevcudiyet: 76: M-Oğul. “Topluluk”… Leskofçalı Gâlib: “Hudâ kim nüsha-i kevni edip tanzîm göstermiş — Kitab-ı Hikmetinden âdeme bir MİM göndermiş!”… MİM, Da’va Cetveli’nde Allah’ın MALİK ismine işaret eder; Nüsha-i Kevn ve Hikmet Kitabı’ndan insanlara gönderilen MİM de, Allah Sevgilisi-Peygamber’in isimlerinde tecelli eden hikmetlerle görünmüş… Malûm, Allah’ın her bir isminde herbiri bulunmak bakımından bir Vücut birliği oluşu emsal, bütün Peygamberlerin her birinde her birine âit hikmetlerin bulunuşu aynı sebeb-sebebten; ve bu HÜVİYET “Ferd Hakikati” ile Allah Sevgilisi’nde toplu!): 159: ATF-Meyletme. Dönme, ikiye bükme. Geri gönderme. Bir kimse üzerine tekrar hamle etme. “Sıçrama. Pire”. Bağlama, bağ, ekleme. Çevirme. Bir kelimeyi bir kelimeye harf-i atıf “Vav-Fe” ile ilhak eyleme. Temayül. Şefkat. Sevgi. Atıfın kendinde zarurî bağ-cazibe ile, atıfta bulunanla atıfta bulunulan arasında doğan şahsî sevgi sebebi cazibeye dikkat; hem mevzu, hem hüviyet münasebeti arasındaki farka”. (İrfan ve atıf, İrfan ve atıf melekesi hakkında Fe ve Vav harfleriyle bir kökleme: Vav harfi, Allah’ın “Alâların alası” dereceleri ve kalbte de yüksek derecelere; Da’va Cetvelinde 46 sayı değeri ve Allah’ın “Vali” ismine işaret eder. FE harfi, Allah’ın “El-Kavî: Kuvvetli” ismi ve “Melekler” mertebesinde; Da’va Cetveli’nde Allah’ın “Fatih” ismine işaret eder… İslam’ın varlık, var oluş savaşında en önemli dönemeç –yukarıya doğru yükseliş–, Allah’ın 3.000 Melekle yardım yolladığı BEDR Savaşı… Ashab-ı Bedr: 308: Arvasî-“Üç ışık”… Zamanımızda iki âlem hikmetlerinin toplandığı ana havuz!)

*

MATLA’ Beyt’in Toplam Ebcedi: 3685: MUHAYYİLE-Hayâl kuvveti. Kuvve-i Hayâliye. “Gümüş rengi, Gri renk. Kurşuni renk”… MAHİLE-Düşünmeye sebeb veren işaret, alâmet: 685: İRTİCAF-Sarsma. Sarsılma. Çalkalanma. Tahrik. (Kuantum fiziğinde “renk enerjisi-renk kuvvesi” mevzuunun ortaya çıkması, kuark denilen temel atom “unsur ve çevresi” dışı parçacıkların, “çekirdek gücü” zayıfı olan onlar arasındaki ilgide “birbirlerine bağlayıcı” renk enerjisinin keşfidir. Dikkat: “Renk enerjisi” diye bir enerjinin keşfi değil, onun fizikte-atomaltı parçacıklar fiziğinde-farkedilişidir sözkonusu olan. Renk enerjisi’nin bilinişi birkaç bin sene önceye kadar bilinen; yâni tarih diye bilinen kadar eski. Kuantum Renk Dinamiği’nin ortaya çıkışı, Kuantum dinamiğinin gittikçe zayıflayan ve küçülen parçaları toplayıcı olanı bulma sürecinde bulunmuştur: Böylece, KED kısaltması, benzeri onun için de kullanılmakta… Ked: Hane. Mehd… Ked: Def’… Bizim bu lûgat usûlümüz, parçaların, nereden bir ilgi ayrılma hâlinde gösterildiğini işaretlemekte… Renk enerjisi, bütünleyici olurken, “daha karmaşık bir enerji” oluşu da fizik vurgusu. Kuantum Elektrodinamiği-KED, Kuantum Renk Elektrodinamiğine dönerken, “kırmızı, mavi, yeşil” renk yüklerine sahib görünüyor, tek kararlı birleşimi beyaz yâni üç ana renk birleşimi… Dikkat: Kuarkları yâni parçacıkları, birbirine BAĞLAYAN, RENK… Burada renklerin, atıf harfi rolleri ve “aşağıya-yukarıya” tâbiriyle görünümleri; bizim hem “insanî Hakikati’nin Perdeleri” bahsindeki âlem renklerine, “Âlem-Renk” bahsine, hem de harflere –ki birbirine atfolan harflerden doğar kelimeler!– ilgi Cetvellerimize, hem de onlarda haritası çizilmiş “Bâtın Âleminin-Berzah âlemi”nin “İnsan ve toplum meselelerinin halli” davasında-Renk enerjisi de bu cümleden-meselelerimize âidiyetini farkediniz… Beyaz: Nur ve ışık… ELEKTRO DİNAMİK: Elect-Re. Dinamik… Elect: Seçilmiş… RE: Renk… Dinamik: Cisimlerin hareketiyle bunları meydana getiren sebebler arasındaki alâkayı araştıran ilim dalı… KUVANTUM. Elektrodinamiği: KUVANTUM Renk Elektrodinamiği.)

*

MATLA’ Beyt’in Toplam Ebcedi: 3685= 688: HAZZAF-Çanak çömlek tamir eden. “Derviş”… HAZEF-Çanak. Çömlek. “Arş-Kürsî”: 688: TEFEZZÜR-Kaftan giymek… İSTİKARE-Hızlı hızlı ilerleme. Yükleri sırtlanıp götürme: 688: TEVAFÜR-Artma, çoğalma… FITRAT-Yaradılış, hilkat, tıynet: 688: MERHAMET-Allah’ın topyekün varlığı saran Rahmet sıfatının gereği… NUREFŞAN-Nur saçan, etrafı aydınlatan: 688: HAVZAA-Kumluktan alınmış bir parça kum. (İngilizce, elect: Seçilmiş, ayrılmış… İngilizce, Rice: Pirinç. Birinci. Beyaz… Electric: Elect-ric… Zaif: Kalıb. Gölge. Asla nisbetle güçsüz - güç asıldan… Zai’: Yayılmış, dağılmış. Herkesçe bilinen. “Âlem”… Havza: Bir şeyin çevresi içinde olan. Açık ve düz deniz sahili. “Nefs”… Üstadım’dan: Gözlerimdeki nurun aksi beyaz perdede!)  


Baran Dergisi 314. Sayı