LEVHA: 23 Ocak 1984… Eskişehir’deki EMİNE TOKÖZ teyzenin evi… Kapının önünde annem ve önünde de nevaleler ve küçük bir TÜPGAZ… Ben de onun yanındayım… İçerde serili yatakta yaralı bir kadın var… Benim ikinci eşimmiş… ÜSTADIM da bitişik oda gibi bir yerde sırtüstü yatıyor… Ben bir örtüye bürünürken, Üstadım da yerinden kalkıp tül perdeyi çekiyor; başı dönük… Sonra sokak kapısının önünden doğruca kendisine varılan bir BÂYİ… Oradan, Üstadım’ın yanına gidiyorum… Elinde vişne suyu bulunan bir ŞİŞE var… O renkte sütmüş… Bana ikram ediyor; canımın istemediğini söylüyorum… İçerideki kadını kastederek, “Hazerden mi?” diye soruyor!..

*

LEVHA: 19 Nisan 1983… Bir BAYİİN (Büfe) önüne geldim… Bayi ve dışarıda duran bir adam… Birden görüyorum ki, özel günlere mahsus büyük puntolar ve siyah başlıklı bir gazete… YENİ DEVİR gazetesine benziyor… Yılana bakarken içimize kurbağa imiş hissi doğması ve o suretin bu mânânın olması gibi, başlıkta içime ŞERİAT doğuyor… Gazeteyi aldım… BAYİ, memnun ve mesut… Ben oradan uzaklaşırken, benim hakkımda yanındaki adama muhabbetle “şunun boyuna bosuna bak; işim olmasa, ben de onunla giderdim!” diyor… Eskişehir’de, sokak aralarında dolaşıyorum!

*

ÂMİNE-Emin olan. Kalbinde korku olmayan kadın, müsterih. Allah Sevgilisi’nin annesinin ismi; Hazret-i İbrahim dini üzre idi ve 20 yaşında, Allah Sevgilisi 6 yaşında iken vefat etti. (Yetim, babası ölmüş çocuktur ve bülûğa erince yetimlik kalkar. “Tek, eşsiz, yalnız” demektir; babası ölünce, bu mânâ, Allah’ın doğurucu ve doğurtucu –Anne ve Baba olmaması– hakikatine nisbetle “nesebi olmayan” Adem Aleyhisselâm fıtratını da hatırlatıcıdır; yokluklar içinden çıkan ve çıkmasını Emreden neticesi, bâtını Allah’ın bilinmez Zâtî sıfatlarından ve hakikati O’ndan gizli olan İnsan… Yetimliğin kalkması, bülûğ çağı, –iradesi ile teklife muhatab olduğu–, Rabbı, yâni “besleyen, büyüten, öğreten, yetiştirici”nin aslının kim olduğunu idrak devri; yalnızlık, eşsizlik, teklik bu; ferd hakikatini yaşaması… Annesi ölene daha ziyâde öksüz denir; “Yütm” kelimesi, her ikisini de kapsar… Hayvanlarda, baba yönünden değil, ana yönünden “Yütm-yetimlik” vardır… İnsan, bedeni ile “Hayvan-Diri, canlı”; Zel harfi ile işaretlenen bu mertebe, Allah’ın “Müzill-Uzağa atmış, hor etmiş” ismi ve Kamer menzillerinden “Sa’du’l Suud-Mübarek, derece almak, mübarek yıldızlar”la ilgili… Herşey canlı ya; Ezel’de insanî hakikatte herşeyin topluluğu… Dünya’daki varlığı, varoluş hakikati olarak, ona ermeye çalışan İnsan; her şeyin müntehasında O’nu gören –ideal– İnsan… Bu İnsanların Peygamberlerden başlayan serüveninde, niçin “besleyen, yetiştiren, öğreten” hüviyetleri’nin hep –tâbirde sütün ilim olması hatırlanmalı!– anneye teşbih edildiği meselesi de ortaya çıktı!): 96: ALTUN-En kıymetli maden. (Ebu Sabir: Altun ismi… Ebu Fazl: Kırmızı altun… ZI harfi, Allah’ın Azîz ismi, “Madenler-Kan, bir keyfiyetin bol olduğu” mertebe ve Kamer menzillerinden “Sa’du’z Zabih ile ilgili; bedene, kurbanlık nefs, kurban olan, hakikatinin Allah’ta gizli olduğu sırra ermiş… “Ze-Zi-Zu”; Kamer menzillerinden “Sahib” mânâsında, “Hava” mertebesi ve Allah’ın “Hayy-Hayat” ismi ile ilgili… Havva ile “hava” ve Kâinat’ın varlıklarının Sema tabakalarının hareketi neticesi oluşunu hatırlayınız; “Feza-Gök boşluğu”nun mânâsını… Feza: Yıldızlar arası geniş boşluk. Gökyüzü. Yerde akan su. “Her diri şeyin yaratıldığı”… Feza’-Korku. Sığınma: 981= 1980: Şeriat… Feza: Arttıran, ziyadeleştiren. “Devr-i Daim”… Akreb Burcu, unsuru Su, yıldızı Mirruh, vücutta tesir yeri “Tenasül-Üreme” uzuvları, cinsiyeti Dişi, simya’da “Ayırma-Genişletme, ıstıfa etme, seçme, cem etme” safhaları… Burçlar kuşağı işaretleri ile Mizaç bahsinde, İyimser-Ümitvar: Öz sıvı Kan, unsur Hava, renk Kırmızı, hâl Akışkan-Sıvı, tabiatı Sıcak-Nemli, yaş Çocukluk, iklim İlkbahar, rüzgar-rih Güney, Burçlar “Koç, Boğa, İkizler”, vücutta tesir yeri “Baş, Boyun, Omuz”… Mizaç: Huysuz, tedirgin, öz sıvı Safra, unsuru Ateş, renk Sarı, hâl Gaz, tabiatı Sıcak-Kuru, yaş Gençlik, iklim Yaz, rüzgâr Doğu, Burçlar “Yengeç, Aslan, Başak”, vücut cismi belden üstü.)… BEDİÎ-Bedi’ ve güzel olan. Ebedî ve güzel olan. İlâhî ve güzel eserlere müteallik bulunan. (Hemze- “Elif”, Allah’ın “Bedi’-Güzel yaratıcı” ismi, “Kalem İnsan” mertebesi ve Kamer Menzillerinden “Seretan-Yengeç” ile ilgilidir): 96: VEK’-Akreb sokmak… KA’BE-Yumurta: 97= 1096: ENDAM-Beden, vücud. Vücudun tamamı. Letafet. “Gizlilik”. İntizam ve usûl… MÜEKKEL-Vekil tâyin edilmiş kimse. “Halife”: 96: KEBİSE-Şubat’ın 29 gün olduğu sene. (Şubat, 4 senede bir 29 gün çeker… Demek ki rüyânın görüldüğü 1984’den bugüne 30 sene geçmiş… Kebes: Misvak ağacının yemişi. Bir şeyin bozulup kötü kokması… Kabis: Yusuf Aleyhisselâm’ın rüyâsında gördüğü yıldızlardan biri… Kabis: Hızlı giden at… Kabisa: Parmak ucuyla yenen şey… Be-nam: Meşhur, namlı, mütemayiz, seçkin… Benam: Parmak ucu… “Kabtan Kusto Müslüman”… Kabisa: Üveyk kuşu… Kabise: Ucuna doğru kıvrık, kemerli iri burun.)

*

KÂİNAT’ın ortasında İnsan ve İnsan karnında Çocuk… İnsan, iyiyi ve kötüyü kabul etme istidadındaki nefsi ile, Erkek ve Kadın; onlardan olma “Hüküm” mevkiindeki Çocuk… TAHTİT-Çizme. Çizgi ile belli etme. Çizgi: 1028: GAZ-Isırma. Dişle tutma. İnsan. (Her türlü maddî nesne oluşumunun Sema tabakalarının “hareket”i neticesi olduğunu söylemek, tâbiî olarak zıdları toplayıcı ve bütün semalara rızklarını verici Kürsî altı Atlas Tabakası denilen “boşluk-yokluk”u hatırlamak gerekiyor; canlı ve “boşluk” olarak nitelenen, varlık… Nesnelerin –yıldızların– görünüşü ile birbirine nisbetlenen Sema tabakaları, bize “feza, gökyüzü, sema” gibi kelimelerle boşluklarını menzillendiren… Her şeyin Hebaî ilk madde Esir’den olması; temel unsurların da Esir’den meydana gelmesi aslı içinde, “Ateş, toprak, hava, su” unsurları karışımı… Ahlat-ı Erbaa denilen ve İnsan vücudu ve mizacı ile ilgili “özsıvı”lardan Kan, “hava ve sıvı hâlde”, Safra “ateş ve gaz hâlde”, Sevda “toprak ve yoğun hâlde”, Balgam “su ve katı hâlde” bulunuyor… Herhâlde havanın sıvı, ateşin gaz hâlinde bulunması dikkatinizi çekti… Havanın gaz ve gazın hava yerine mevzuuna nisbetle kullanıldı da; diğer yanda hava, feza, gök boşluğu, sema vesaire… Bildiğimiz, topyekün Kâinatta bir boşluk olmadığı; ve yıldızlardan başlamamız bir kolay anlatım için… Kolayından anlaşılan Hava da bir gaz, ama her gaz bu nitelikte değil… Gaz’ın “ısırma, dişleme, insan” mânâsı, mücerrette, onun gerek “takib eden, ısıran, hâlleden” Varlık hakikatine yapışması –ki ebediyen ona meçhul kalacak İnsanî hakikat–, diğer taraftan o hakikatin kendisinde olanı kendisine göstermesi şeklinde ondan koparması-bilgilendirilmesi ile ilgilidir; aslolan kul failliğidir!)… AJİR-Kıvılcım. Şerare. (Topyekûn Kâinat Allah’ın bir varlık kıvılcımının devrinden ibaret!): 28: HİYAT-Bir şeyin etrafını çevirme. Küna… ÜKSUS-Sarmaşık. Nur-bat. Ruhî helezon. Nesebi olmayan: 28: VAHÎD-Yalnız. Tek, her insan. Allah Sevgilisi’nin, “benzeri ve hiçbir varlıkla müsavîliği olmayan büyük” anlamındaki bir ismi… HARFLER-Allah’ın isimleri, Mertebeler ve Kamer menzillerini gösteren –Berzah işaretleri–, Arab harfleri sayısı: 28: HIYAT-Perdeler, manialar. “Barrier”.

*

TÜPGAZ-(Tub: Kiremit. Tuğla. “Kırmızı renkli pişmiş toprak”… Gaz: 28: Kaz-Makas. “Kesmek. Furkan. Neshetmek. Nehyetmek. Hakkı bâtıldan ayıran. Hayat. Terzi”… Kıpçak Lûgatı’nda, Tüb: Dip. Alt. Tip. Tüp. Tib… Tîb: Güzel koku… Taht-Alt, aşağıda. Arş altı Sema tabakası. Ebcedi: 400: Te harfinin ebcedi. Kamer menzillerinde Kalb’e işaret eder… Karaçay-Malkar Lûgatı’nda, Tüb: Sır, gizli, mahrem… Kıpçak Lûgatı’nda, Töbe: Beyin… Karaçay-Malkar Lûgatı’nda, Töbe: Tepe, yığın, küme… Hakas Lûgatı’nda, Tübe: Alette, kurmak. Düzeneği hazırlamak, ayarlamak. Hakas Lûgatı’nda, Tüben: Çok fazla. Ruhlar ordusu. “Elif, çok şeyle ünsiyet eden”… Kıpçak Lûgatı’nda, Tübe Kaz: Ehilleşmiş kaz kuşu): 431: SALİH Mirzabeyoğlu… YEKTA-Tek, yalnız, eşsiz. Bir kat: 431: ARANİK-Su kuşlarından boyu uzun bir kuş. (Töbe kaz: Beyni talimli kuş… Rüyâ tâbirinde su kuşu, iki cihetten riyasete işaret eder)… LÛGAT-Sözlük. Kamus. Derin deniz: 1430= 431: ÂLET-Bir iş veya sanatta kullanılan vasıta… HADIL-Yumuşak taze ot. Islanmış, nemlenmiş. (Rüya-Yerden biten ot. “Rüya, düş”: 217: Rabıta-İlgi ve irtibat kurma… İspanyolca, Grama: Yeşillik, çimenlik): 1430= 431: TAL-Bakır veya gümüş sini, tepsi. Parmaklara takılan zil. (İspanyol Lûgatı’nda, Tela: Kumaş. Etof)… MÜTEŞAHHIS-Şahsını tanıyan: 1430= 431: MUSTAZİLL-Gölgelenen. Birinin himâyesi ve koruyuculuğu altında bulunan.

*

EMİNE TOKÖZ-Çocukluk ve ilk gençliğim Eskişehir’inde, evimizin arkasındaki bahçeli evde oturan rahmetli iyi komşu ve annemin ahbabı, çocukluğumuzda çok masalını dinlediğimiz teyze: 223: IRIP-Balık tutmaya yarayan büyük ağ. “Kalb ağı. Kalb saati”… Kürtçe, MASİ-Balık: 111: ASİN-Kötü koku… NUN: Balık. Kalem. Kılıç… NUN harfi, Da’va Cetveli’nde Allah’ın Nur ismine işaret eder… KÖTÜ kokulu yağ: Kış uykusuna yatan hayvanların ortak özelliklerinden biri, vücutlarında bulunan “kahverengi yağ dokusu” adı verilen bir maddedir. İnsanda, yeni doğanda mevcut olan bu doku daha sonra ortadan kayboluyor. Bu dokunun sırrı çözülebilmiş değildir. Kötü kokulu olduğu da, özellikle AYILAR üzerindeki tecrübelerden biliniyor ve Rusya’nın bazı bölgelerinde “Seretan-Kanser-Hücrelerin fazla büyümesi” tedavisi başta olmak üzere tedavi edici bir ilâç olarak kullanılıyor. Yine benzer bir dokuya, gece kuşu ve tüysüz, umumiyetle siyah renkli YARASALAR’da rastlandı… Kötü kokunun ilâç olarak kullanılan yağda oluşuna dikkat… Kötülük ve iyilik, bir değer ölçüsü; âlemde zâtıyla iyi veya kötü yok… İnsan yaradılışında, yokluktan varlığa çıkış, Allah’ın “Kün-Ol” emriyle; Allah’tan gelen Ruh ve Nur, yokluktan çıkış eksiklikler ve kötülüklerin de kaynağı olarak… Ruhun bedende tecellisi ile görünen nefs, istese de istemese de; Allah’ın kulu, teslim… İyi ve kötünün karışımı iken, aslı İslâm olan dünya gibi - ki, İnsan’ın kendi iyi ölçüsüne uygunu seçebileceği takva şartlarında yaratıldı… “Seretan-Yengeç-Kötü koku”nun ana karnından çıkan çocukta duyulması, neticede beden yönüne âit bir zelilliktir; onun Kâinat’ın unsurlarından olan bedeni, “yalan, geçici” diye anılan Dünya’nın eksikliğine âit de bir işaret… Kâinattaki herşey, şekil veren ama kendi o şekil olmaya Heba hatırda, bir nur hissesi ve tafsilindendir; iyi veya kötü olsun… RÎH: Rüzgâr, yel. Ruh. Koku. Hoş ve iyi şey. Saadet, devlet, tali’. Galebe, kuvvet. Rahmet. Sızı, romatizma… Hadîs: “Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi: Kadın, güzel koku ve namaz!”… Güzel kokunun kadın’dan sonra söylenmesi, “yaradılış kokusu”ndan dolayı; insan önce… Ruhtan gelenle duyulardan gelenin karışımında nefs, başta “renk ve kokuları bildik renk ve kokulara benzemez!” denilen Berzah âlemi istidadına nisbetle, duyulardan geleni eksik bulur; ve duyudan gelenlere doğru meylettikçe, Ruh’a nisbetle kötü koku, nefsindendir; ve Ruh’la Beden arasında, oradan bakınca ona, buradan bakınca buna yönüyle, ruhtan gelen güzel, bedenden gelen kötüdür. Nitekim beden yönü, Şeriata nisbetle tasarrufa tâbi olması gereken… MİLT-Yağ: 79: LEVH-İ Mahfuz… Miltan: Yağ değirmeni. “İnsan, varlık”… Miltat: Nesebi bilinmeyen. Sır. Deniz sahili. Küst… Zâhiri ve Bâtınî mânâlarıyla, iyi ve kötü koku böyle!

*

BAYİ’-Satıcı. Mal satan: 83: YENGEÇ-Piç pa. Kıskaç ayaklı. Sır tutan uç. (Farsça, piç: Bulut. Nesebi belli olmayan)…  NABİL-Üstad. Ok yapan. (Nebula: Çok uzak olduğundan bulutlar gibi görünen yıldızlar kümesi. Gökyüzü boşluğunda bulutsu gazlar. Gözbebeğine arız olan duman… Nebula’nın okunuşu, Neb’-yılı: Neb-Yılı… Nebe: Haber… Neba: Kaynak olmak, su akmak. Akçaağaç… Nebaa: Kıç, makat. Oturacak yer. Son, hatm… Nebula: Ne-Bula… Ne: Soru zamiri. “Değil, yok” mânâsında nefy edatı… İngilizce, Way: “Hayır, yok, bu değil, bundan başka” anlamında, red, inkâr, menetme, olumsuz oy… Okunuşu, Ney: Ölüm haberi. Ney. İnsan-ı Kâmil. Kadın ve erkek… Rüyâ’da gelen mânâ; “resim, red kökündendir!”… Resm: Yazma, çizme. Desen, suret. Eser, iz, alâmet, nişan. Fotoğraf. Tertib, tarz. Âdet, usul, tavır. Merasim, alay. Rit, müz. Bir şeyi başkalarından ayırd eden tarif… Resim: Bir çeşit deve yürüyüşü… “Alemin aslı olan fiiller”; ölümde bu yok… İmân-tasavvuf ve fikirde: Teşbih ve tenzih, teşbih ve tecrid meselesini hatırla… Üstadım’ın Sakarya isimli şiirinde olduğu gibi: “Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz / Sen kıvrıl ben gideyim, son Peygamber kılavuz!”… Resm: Mezar, kabir… Portekiz Lûgatı’nda, Rito-Ayin usulleri, tören, merasim, ayin: 616: Rü’yet-Görmek, bakmak. İdare etmek. Göz veya kalb gözü ile görmek. Akıl ve müşahede derecesinde bilmek, idrak etmek, tefekkür etmek. Araştırmak… Portekiz Lûgatı’nda, Baba-Dadı. Bakan, süt nine, besleyen, büyüten: 116: Baba-Portekiz Lûgatı’nda “Salya” demek… Yine aynı Lûgatta, Saly: Yakmak, pişirmek… Karaçay-Malkar Lûgatı’nda, Kabın: Tutuşmak. Lokma, yemek. Ceza, karşılık… Huy-Boş ve hâli olmak: 616: Huy-Tabiat, mizaç, ahlâk, âdet… Tegvir-Mübalâğa ile sıcaklatmak: 1616: Hayu-Salya, tükürük… Telegram’da sıcaklatma, rutin iş, yakmak caba; salya, tükürük ve sümük, yaz kış tabiî sıhhat hâlim oldu… Meş’ur-Kendini bilen. Tanımak. Bir şeyi iyice idrak eden: 616: Meşru-Doğru. Hak. Şeriat’in kabul ettiği… Kendini bilmek cümlesinden, Ayn harfi; Allah’ın “Bâtın-Herşeyden gizli” ismi, Küllî Tabiat mertebesi ve Kamer menzillerinden “Süreyya-Gerdanlık-Devvar, devredip gezen”e işaret eder… Küllî tabiat, Levh-i Mahfuz altında… Burçlar Kuşağında, Sıcak-Kuru, Kuru-Soğuk, Sıcak-Nemli, Soğuk-Nemli diye “huy, mizaç, seciye, karakter” sıfatlarıyla geçen… SERİNKANLI MİZAÇ: Özsıvı “Balgam, salya, tükürük”, unsuru Su, renk mücerredin rengi Beyaz, hâli Katı-Sabit tür, tabiatı Soğuk-Nemli, yaş devri İhtiyarlık, iklim ve “memleket” Kış, rüzgar, “rih” Batı, Burçlar “Oğlak, Cedî, yeni, nine, Kova, Balık”. Vücut cisminde “Uyluk; salv, yakmak, pişirmek, salya, Diz; renk, şekil, Ayaklar): 83: KÜBAS-Başı büyük erkek. “Üstadım’ın Bahriye Mektebi’ndeki lâkabı, Kocakafa”… CEMİL-Güzel. Allah’ın 99 güzel isminden biri. (Allah’ın, Süryanice’de İbda’ mânâsına gelen “Bedi’-Güzel yaratıcı” ismi hatırlanmalı… Bedi’: Eşi benzeri olmayan. Hayret verici güzellikte olan. Garib. Acîb. Benzeri olmayan şeyleri vücuda getirmek. Hâlik ve Hallâk-ı Cihan olan. Beğenilen. Yeni Bulunmuş ve görülmedik tarzda olan. Sözün garib ve güzel olması hâli… Cemile: Hoşa gitsin diye yapılan hareket, davranış): 83: BAF-Dokuyucu mânâsına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. (Büyük Doğu İdeolocya Örgüsü)… FİCA-Birdenbire, ansızın: 84= 1083: İFRAZ-Vazifeye tayin etmek… Kübas-Başı büyük olan erkek yılan. (Yevmiye: Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin Marifetname isimli eserinde, şiir kadar güzel başlıklar vardır… Meselâ, “Gençlik faziletin ve İhtiyar Rezaletin beyan eder” der… Yevmiye: “Elime bir genç geçti, Pîr geçti, kendi geldi!”… Büyük Doğu’nun önceliğine göre İbda ihtiyar, Büyük Doğu’nun eski olmasına göre Büyük Doğu ihtiyar… Zaten Pîr ve Genç, bir olarak, bende Üstadım’ın yürüyüşü olarak Yevmiye’de belli; hani hayat ve eser “ferdî” olsa bile!.. Pîr: Zelil… Pîr: Pîrgen, birlikte beraber): 83: SİYAHA-Suyun akması. Oruç tutmak. (Esvedeyn: İki siyah mânâsında, Akreb ve Yılan için kullanılır… Siyah renk, Mizaçta “Melânkoli-Keduret, çile” ile ilgili. Ozsıvısı Sevde Salgısı, unsuru Toprak, hâli Yoğun, tabiat ve keyfiyeti Soğuk-Kuru, yaş Olgunluk devri, iklim Sonbahar, rüzgâr Kuzey, Burçlar “Terazi, Akreb, Yay”… Sevde Salgısı, Dalak ile ilgili… Sevde: Karalık, siyahlık. Sevdâ… Dalak-Karın boşluğunun sol üst ve kaburgaların bitimi hizasında, midenin sol arka tarafına isabet eden ve kan yapıcı ve kan dolaşımını sağlayan, düzenleyen, çok damarlı ve koyu kırmızı renkte yassıca bir organ… Kan, mizaçta, çocukluk devri… Gençlik devri,  özsıvısı “safra”, Karaciğer ile ilgili… Dalak: 136: Mü’min-İmân eden. İnanan. Müminleri seven anlamında Allah’ın 99 güzel isminden biri… Mus-Müz. Bıçak. Kesen. İnsan: 136: Lehak-Çok beyaz olan. Mücerred… ZI harfi, Allah’ın Azîz ismi, Madenler “Kan” mertebesi; bir keyfiyetin bol olduğu yer… Portekiz Lûgatı’nda, Baço-Dalak: 9: Ebu-Baba, ata, eb… Cu-Akarsu, çay, nehir “Kurbanlık”: 9: Cu-Custen, yâni aramak fiilinin emir kökü… Cevv-Yer ile gök arası. Gök boşluğu. Feza. Ev veya oda içi. “Beden ve Kalb içi”: 9: Heba-İnce toz. “Küllî Tabiat ile birlikte şekil veren ama kendi o şekil olmayan ve Küllî Cism’i meydana getiren Heba mertebesi”… İbda’-Allah’ın yaratması. Kulda keşif ve icâd. Numunesiz bir şey yapmak. İzhar etmek. Bir yerden diğer bir yere çıkmak: 9: Bizz-Açmak. Feth)… SİKEC-Başı kızıl zehirli bir yılan: 83: MEHDÎ Salih Mirzabeyoğlu.

*

TAHA-Sin mânâsına da gelen, huruf-u mukattaa’dan Tı ve He harfleri. Allah Sevgilisi’nin “İnsan” mânâsına gelen bir ismi. Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin Şeyhi’nin Şeyhi, Abdülkadir Geylânî Hazretleri soyundan ve “Şehid” lâkablı Seyyid Taha Hazretleri hatırlanmalı. (Taha: Yüksek bulut. Gam, hüzün… Taha: Döşeyip düzgün sermek. Arzın “hayat”a uygun döşenmesi. Düzgün arz… Tah: Hamur. “Hamur’un kuvvet mânâsı da vardır ki, hamur cinsinden maddelerin kolayca kırılmadan şekil alabilmelerinden dolayıdır. Zayıflığı kuvvet olan”… Tah: Uzaklaştırmak. Atmak. Cima etmek… Türeme, tür ve soy devamı, beden cihetinden ve ruhu kabule hazır nefsin geçişidir; tek bir nefsten yaratılmak, beden cihetinden bu… Cim harfi, Allah’ın “Ganiyy-Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan” ismi, Atlas tabakası mertebesi ve Kamer menzillerinden “Tarf-Aslan Gözü” ile ilgilidir… Tı harfinin ebcedi: 9: Baço-Portekiz dilinde, Dalak… Fikir Kahramanı: 706= 1705: He harfinin ebcedi): 14= 1013: BAYİ-Bey. Mir. Emin. Gani, zengin. (Karaçay-Malkar Lûgatı’nda, Bay: Zengin, gani… Yine, Bay: Öpme… Kuble: Öpme… Kabul: Kadın ve erkeklerin önü. Evvel, önce, ilk. “Bayi”… Bayin: Ayıran. Aralayıcı. Ayırıcı. “Akreb Burcu hatırlanmalı”… Kıpçak Lûgatı’nda Bayın: Bir boşama türü. Terk. Genişleme… Beyn: İki şeyin arası, ikisinin ortası. Burnu ve ayakları uzun karga… Keraker-Karga, kuzgun: 441: Kısakürek… Beyin-Düşünme merkezi: 62: Müzavece-Çift olmak. Evlenme. “Asgaran, kalb ve dil”… Mehdî: 62: Hamid-Sena edilmeye ve medhedilmeye lâyık olan. “Allah’ın hamd ve şükürleri kabul eden” mânâsında 99 güzel isminden biri; Esir tabakası ve Kamer menzillerinden Kalb ile ilgili.)

*

TEVR-Göz. Deri bardak. Şişe. İbrik: 606: KURKUR-Büyük gemi. “İri vücutlu”… ULASE-Yağ. Birbirine karışmış olan iki şey: 606: UFUNET-Herhangi bir maddenin çürümesinden hasıl olan fena koku… ZEFER-Kötü koku. (Allah Sevgilisi’nin, bir zafer dönüşü Sahabîlerine söylediği söz malûm: “Şimdi sıra büyük cihatta!”… Kibir ve gururu kırmak üzere!): 980: ŞERİAT-Yolu vazıh ve açık kılma. Havuza su getirme… HUŞŞAF-Yarasa. Kan emici gece kuşu, siyah renkli. (Kış uykusuna yatan hayvanların, özellikle ayılarda görülen, ortak özelliklerinden biri: Kahverengi ve kötü kokulu yağ dokusu. Yeni doğan çocuklarda sonradan kaybolan… Ayılardan alınan bu dokularla, özellikle Rusya’da “Kanser-Seretan” tedavisi yapılması… Aynı yağ dokusuna, Yarasalar’da da rastlanması… Karaçay-Malkar Lûgatı’nda, Bayça: Gece kuşu… Yine, Bayça: Cin, hortlak… Ve, Bayça: Karaçay-Malkar efsanesinde, koyun çobanlarının Tanrısı… Be harfi, Allah’ın Lâtif ismi, “Cinler-Gizlilikler, gizlenenler” mertebesi ve Kamer menzillerinden “Öne alınmış delil-Takdim”e işaret eder… Cin “gizli varlık, düşünen, yaşayan”, Hortlak “hakikati olmayan mahiyet” cinsinden hayâlî, Heyulâ ise “maddenin ona mahsus batını, içyüzü”… Ve Cin-Gizlilikler, bunun dışında “Sır, saklı” mânâlarıyla görünür görünmez, bilinir bilinmez, ihtimâl vesaireye şâmil geniş bir mefhumdur… Karaçay-Malkar Lûgatı’nda, Caşırım: Gizli,  saklı, sır!): 890: HUŞEF-Yeşil sinek. Gök sinek. (Rüyâ’da gelen mânâ; “bir at üzerinde, ismi Musa Anter imiş, bir sahabiyi görüyorum!”… Musa: Ustura. Bıçak. Keskin. İnsan. Müzler… Anter: Gök sinek… Sinek: Sin-Ek… Sin: İnsan. Bir harf; Allah’ın “Muhyî-Hayatı ihyâ eden” ismi, Su mertebesi ile ilgili… Ek: Bir. Taşan. Taşkın. Tag…  Gök sinek: Gök, sin eki!)… ZEREF-Gözden yaş akmak. Yavaş yavaş yürümek. (Garb: Gözyaşı. Güneşin battığı taraf. Batı. Rumî. Şamî. Sığır derisinden yapılan büyük kova. Atıldıktan sonra bulunamayan ok. Yürügen at. Mirgen. Gözde nasır acısı. Kenar. Caba… Ers: Gözyaşı… Ers: Ekmek. Hubazî. Hatmî çiçeği. “Zehir”… Ab-Gine: Gözyaşı. Şişe. Kadeh. Billûr. Ayna. Kılıç. Nun): 980: MÜZMER-Omuz, boğaz ve bunların etrafı. (Vücut cismi: Baş, boyun, omuz… Itf: Sevinmek. Omuz… Itf: Ateşi söndürmek… Mizaç: İyimserlik… Yaş: Çocukluk dönemi… Özsıvı: Kan… Unsur: Hava… Renk: Kırmızı. “Adem Aleyhisselâm gaybı”… Tabiat-Huy: Sıcak ve nemli… Tür: Birleşik… İklim: İlkbahar… Rüzgar-rih: Güney… Burçlar: Koç. Boğa. İkizler)… KUFAHİR-Büyük ve iri cüsseli kimse. Ebed: 1980: İSTİKBÂL İSLÂMINDIR.

*

KAMEA-Büyük gök sinek. Gözün kirpikleri dibinde çıkan sivilce: 215: RAİSE SULTAN BARRİER… FASİLE-Aile. Familya. Bir cinsten bitkilerin hepsi: 215: AKÎLE-Baba tarafından akraba. Her şeyin en alâsı. (Babanzâde… Üstadım’ın hanımı’nın baba tarafı, Babanzâdelerden; ve Mirzabeyler’in onlarla akrabalığı!)… KINNÎNE-Büyük şişe. Şarab kabı: 215: SÜF’A-Kırmızılığa yakın siyah… ZEVRA’-Bağdad. Dicle nehri. Yay. Eğri ve eğilmiş şey. Derin kuyu. Uzak yer: 215: HAZER-Vahşî hayvanların yediği ot. (Yalnız insan rüyası!)… HAZR-Bir şeyi takdir ve tahmin etmek, nazar ile tahmin. Çehresini ekşitip çirkin etmek. “Basiret, sezgi, kelb, tag”: 215: AHVER-Müşteri yıldızı. Akıllı. İri gözlü güzel. Beyaz yüzlü, güzel gözlü adam…  HAZER-Çekinme. Zarar verebilecek şeyden kaçınma. Korunma: 908: SALİH İzzet Mirzabeyoğlu… BÜZUR-Tohumlar, çekirdekler. (Rüyâda gelen mânâ; biri benim için “onun yatağı çekirdek dolu!” diyor): 215: BÜTEKAT-Altun ve gümüş eritilen pota.
 

Baran Dergisi 394. Sayı