LEVHA: 29 Mart 1995… Üstadım bana, “Sen her türlü yazıyı yazabilirsin; bana lâyıksın!” diyor. (…) Ben, “Üstadım, İmân ve İslâm Atlası bende, annemde, babamda, hepimizde var; İmân ve İslâm Atlası’nın şemasına nisbetle” diye onun çok mühim bir eser olduğunu ve Büyük Doğu fikriyatının bu şemaya göre kurulduğunu farkettiğimi ifâde etmek istiyorum… Bununla ilgili olarak “Tilki Günlüğü” ve “Necib Fazıl’la Başbaşa”dan bahsediyorum… Fakat lâfımı daha tamamlayamadan, Üstadım sözü ağzımdan kapıp, “İmân ve İslâm Atlası”na dair birşeyler söylüyor… Ve, “Gazi ana ölüp üstüne toprak örtüldüğü zaman, bitmesin diye gençliği ön plâna almak lâzım!” diyor.
*
YEVMİYE: Erkekçe isimli dergi muhabiri; “Özellikle gençlik için, geometrik bir şablon gibi İMAN ve İSLÂM ATLASI’nı yayınladınız. Bu ihtiyaç nereden çıktı?”… Üstadım: “Yazmakla kalmadım, çizdim de…”
*
İMAN ve İSLÂM: 240: BESMELE Sayısı. (Levha: 24 Şubat 1988… Parmaklarımla saya saya “Bismillah” çekiyorum ve 240’a tamamlıyorum!)… İMÂN ve İSLÂM ATLASI: 350: ŞEKİL-Bir adamın tab’ına muvafık şey. Biçim, dış görünüş. Çehre. Tarz. Formül. Şebih ve misâl. Hey’et. Suret. Muhtelif işlerin her biri. Bir şeyin gerek hissedilen, gerek mevhum sureti. Bir veya daha fazla hudut vasıtasıyla mahdut ve mahsur olan şey. Yazıya nokta, hareke ve i’rab koymak. (Süryanice, Sarged-Çizgi çizmek, çizgi çekmek: 1266: Sor-Süryanice, “Şekil vermek”. Argoda “zarf atmak” tâbiri hatırda; içi doldurulması istenen şeyin sırasında problemin çözümünden daha önemli olması gibidir. Hani, bardak gereken yerde, zarf uzatılamayacağı gibi)… Yakut dilinde, ORTO-Orta. (Boşnak dilinde, Orta-Çizgi. “Ayıran”: 607: Atro-Süryanice, “Zaman, fırsat”. Fetih… Üstadım: “Zamana, eşyada gör itaati”… Romence, Tura-Ruh: 607: Maslhonuto-Süryanice, “Zafer”… Levha: 12 Ocak 1984… Bir yazı yazıyorum ve onu okuyarak gayet net düşünüp mütalâa ediyorum… Sayfa üzerinde bir kısmın üste girmesine dair çizgiyle işaret… Tam burada, “Sultan Ahmed” diye doğuyor; ve kemer şeklinde pencere veya duvarda, bir bel kemeri görüyorum!): 612: DERVİŞ MUHAMMED.
*
Üstadım’ın, Nisan 1983 tarihli şiiri: “GEÇTİ, geçti mevsimler / Süpürüldü takvimler / Gidenlerden kalan şey / Duvarlarda resimler / Mezarlarda isimler / Geçti, geçti mevsimler // HANİ eski iklimler / Has ekmekten dilimler / Hey gidi zamane hey / Tesellisiz ilimler / Adaletsiz taksimler / Hani eski iklimler?”… BİRİNCİ Altılık Ebcedi: 1129: SALİH… İKİNCİ Altılık Ebcedi: 4365: MEHDÎ Mirzabeyoğlu… ÖMR-Ü TAVİL-Uzun ömürlü: 365: AFREYE-Horoz İbiği. “Kuş Tacı… Ebu Süleyman. Mahzumoğulları”… NÜŞUT-Tohumun uç göstermesi: 365: ENDİŞ-Düşünen, mülâhaza eden… TOPLAM EBCED: 10494: FETHO-Süryanice, “Dakik”. Derin. (Mahzum: Her delik nesne)… En küçük ebcedle, DERVİŞ MUHAMMED-442 mührü: 1495: MEHDÎ Salih Mirzabeyoğlu.
 
TARİHE MÂLİK OLMAK
 
LEVHA: 10 Aralık 2001… Bekleme salonu gibi bir yer. Birileri yüksek sesle Kur’ân okuyor. Kumandan gelip “Kitab okuyor musun?” diyor. “Evet okuyorum!” diyorum. Ne okuduğumu sorunca, Tarih’le ilgili olduğunu söylüyorum. Kısık bir sesle birşeyler daha söylüyor, ama ne dediğini anlamıyorum. “Hilâl” ve “Yıldız” kelimelerini seçebiliyorum. “Üç Hilal” demeyip yalnızca “Hilâl” demesine aklım takılıyor. “Herhâlde bayrak çizmemi istiyor” diye düşünüyorum. Sonra, masada güzel bir sesle Kur’ân okuyan gencin yanına gidiyorum. Önündeki gayet hacimli kitabın Kur’an-ı Kerim değil, Osmanlı Tarihi’ni anlatan bir kitab olduğunu görüyorum. Açık olan sayfada baskı ters olduğu için iyi okuyamıyormuş. Çevirip düzeltiyor. —(İbrahim Tatlı)
*
Süryanice, ROMAN MAKTABZABNOYO-Tarihî Roman: 1923: CUMHURİYET’in kuruluşu… Süryanice, MQADMUT HZOTO-Basiret. İhtiyat, tedbir. Önceden görme: 923: CBAD EŞTORO-Süryanice, “Kontrola Bağlı”… Süryanice, MSAYTUTU-Yangın: 923: CEM-İ EZDAD-Birbirine zıd olan şeylerin bir arada bulunması… İbranice, PATSATS-Patlatıcı, infilâk ettirici: 1923: METTAVDYONO-Süryanice, “Emin”. (Yevmiye: Üstadım, kendisini Cumhuriyet neslinden sayar; Cumhuriyet öncesi, ilk gençlik dönemi 17-18 yaş civarında olduğu için. 1935 “Ağaç Mecmuası” dönemi, 1943’de ilk Büyük Doğu’nun çıkışı. “O zaman, gözümde memleketin manzarası, bir yangın yeri gibi tütüyordu!”… Onun, Tarih Muhasebemiz “1839-1979” isimli şiirinden, sonu: “Çözdük her müşkülü derlerse de ki / Sonunda var olmak müşkülü kaldı!”… Beyt’in Ebcedi: 2456: Luhoto-Süryanice, “Yangın”… Arnavutça, Liğoit-Tez: 1456: Rişo Mraymo Fulutiya-Süryanice, “Başyücelik Devleti”… Tarihe Malik Olmak: 1405= 406: Data-Romence, “Tarih”… Malik, “meliktir, hükümdardır”; ve şartlar ne olursa olsun, zıddını da kontrolda tutan bir yanı olan. İlahî yönden bu zaten böyle; herşey galibine tâbidir. Müslüman da, “Malik” hikmetini, zâhiri mahkûmiyetler içinde bile bu sıfatla sıfatlanan”… Süryanice, Mnashonut Msafarto-Zafer Takı: 1405= 406: Yab Şlomo-Süryanice, “Selâm vermek”… Kontrol, “Kökler”den… Levha: Mayıs 1983… Yanında ilkokul olan bir köy mezarlığı… Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin biraz yüksekçe kabri… Mezarlığın önündeki yoldan, yanımda tanımadığım bir gençle geçerken, Efendi Hazretleri’nin kabrinden bize “Selamunaleyküm!” diye bir ses yöneliyor… Korku ve haşyetten dikkatli bir nazarla o yöne bakamıyorum… Yürüyoruz!)… Süryanice, MAKTAB ZABNO-Tarih: 612: DERVİŞ MUHAMMED… Süryanice, MAKTABZABNOYO-Tarihî: 7626: DERVİŞ MUHAMMED SEMERKANDİ-332 mührü… Boşnak dilinde, TORİJA-Tarih: 624: BÜYÜK DOĞU TAKDİMİ-Kaptan Kusto Müslüman / Dünya Çapında Bir Hâdise… Boşnak dilinde, DATUM-Tarih: 451: SALİH Mirzabeyoğlu.
*
Süryanice, TAŞCİTO-Tarih. Hayat. Hikâye. Masal. Efsane. Anlatış. Nakil: 1120: DERVİŞ MUHAMMED SEMERKANDİ-332 mührü. “Büyük ebcedle”. (Elif-Hemze’ye kalbeden; Allah’ın Mübdi’ ismi İlk Kalem mertebesi, Kamer menzillerinden “Seretan, yengeç-Nath, tos vuran, başvuran hayvan”a işarettir; bedene)… Süryanice, BİBLİYON-Kitab: 120: ZNANJE-Boşnak dilinde, “İrfan”; okumakla kazanılan… Lâtince, INCINGO-Etrafını kuşatmak: 1120: AYN-Arapça, “Sır, cin”. (Ayn harfi, Allah’ın Batın ismi, Tabiat mertebesi, Kamer menzillerinde “Süreyya” menzili; Allah’ın “sıcak ve soğuk” âletleriyle, O’na mahsus. Yaratıcıya mahsus-dört menzilden biri)… Arnavutça NESY-Unutmak. “Kendinden geçme. Büsbütün unutma. Metanet. Haşmet. Benzersiz”: 120: NİJEMİJE-Arnavutça, “Bin-Elf”… Arnavutça, MUSİCA-Sinek. “Eleye eleye yükselen, tecrid. Nokta. Zirve”. (Tisyar-Aslan. Sivrisinek: 720: Halife-Halife hakikatine ermiş insan… Tesyir-Gönderme, gönderilme, yollama, seyrettirme. Sürme. Bezi yol yol alaca edib dokumak. “He harfi, Allah’ın Bais-Elçi gönderen ismi, Levh-i Mahfuz mertebesi, Kamer menzillerinden Butayn ile ilgili”: 680: Şhodo Friso-Süryanice, “Tecrid Hırkası”… Butayn: Batınlık beden… Anter-Sinek: 652: Antar-Süryanice, “Dökmek”. Arabça, “Yiğit, aslan”… Allah Resûlü’nün kendisine yol gösterdiği gibi ve yerde, Hazret-i Ali’nin ruh şekline ve mizacına cesetlenerek görünen kulaktan duyup aşık olduğu savaşçı bir yiğidin sureti; at üstünde ve pusatlarını kuşanmış olarak gelen, yere inen ve onu selamlayan. Gaiblikten gelen bir sesin, “Bu vâdide nice Antar’lar var; ona ana ve babasının da ismini söyleyerek seslen!” demesi üzerine icabet eden… Antar, Arab esatirinde de geçer: Derisine hiçbir silâhın işlemediği, 15 yaşında çıplak elleriyle bir aslanı öldürdüğüne, Djami adlı bir büyülü kılıcı kullandığına ve Abjer adlı olağanüstü bir ata bindiğine inanılan, Allah Sevgilisi’nin Biseti’nden önce İbrahimî dine mensub olarak yaşamış bir şâirin ismidir. Babası, Şeddad bin Zabiba’dır… Zabiba: Kara sinek. Anter… Müdahale-Dâhil olma, araya girme: 680: Qubarnito-Süryanice, “Gemi Kaptanı”; denizde deniz içi hayatı kurcalar gibi, Lûgat’ta Lûgat içi hayatı kurcalayan… Arnavutça, Dyzet Burim-Kırk pınar; 480: Mono Tukoso-Süryanice, “Vasıta Sistem”. Bd-İbda): 1120: HİĞMUNO-Süryanice, “Vâli”. (İnsan nefsinde Ruh, vâli hükmündedir!)… Süryanice, FELCO-Vesile: 120: FALAH-Süryanice, “Üretme”.
*
Süryanice, MAKTBONO D’ZABNO-Tarihçi: 1673: MEHDÎ DERVİŞ MUHAMMED… ŞATRANC-I UREFA’nın 100 Kabı’nın Toplamı. (Şatranc-ı Urefa-Ariflerin Şatrancı-tablosu, İmân ve İslâm Atlası’nda mevcut): 48.625= 673: EST PRİ-İbranice, “Meyve Ağacı”… Fransızca, ESPRIT-Ruh. Akıl. Düşünce. Düşünüş tarzı. Karakter, seciye. Nokta. Cin: 673: URGANUN DA’ŞMOLO-Süryanice, “Kulak”. İşitme. Hissetme. (Usmuh-Kulak. İşitme organı: 737: Bezle-Ahenk ile okunan şiir… Livaz-Sığınma, iltica etme. Birbirinin ardına gizlenme. “Cedd, oğul ve torunun mazisi, oğul ve torun ceddin istikbâli”: 737: Hâlid bin Velid-Radıyallahu Anh)
 
YALANIN BİLE YANILDIĞI…
 
LEVHA: 31 / 12 / 2016… Allah Resulü’nün (S.A.V) kabri başındayız. Yaşlı bir adam var. Efendimizin baş ucuna diz çöküp oturunca, kabrin hafif aralık olduğunu görüyorum. Yaşlı adama bunu söyleyince, açık kaldığını söyleyip, kızak görevi yapan kabrin kapağını kapatıyor. Ben yaşlı adama, buraların ıssız olduğunu, Efendimiz’in kabrini kimsenin korumadığını söylüyorum ve bundan sonra benim koruyacağımı… Bu esnada NİHAN gönüldaş geliyor ve kapağı açmamı istiyor. Ben buna müsaade etmezken, o çevik bir hareketle açıyor. Efendimiz, kareli kefene sarılı yatıyor; hemen kapağı kapatıyorum. Tam bu esnada tepelerin arkasından bir kalabalık üstümüze doğru geliyor ve mızraklarını fırlatıyorlar. Ben onları geri atıp, birkaç kişiyi öldürüyorum. Aralarından bir kılıç ustası, benle çarpıştıktan sonra, kabrin yanına gelince iki kılıcını Resulullah’ın ayak kısmına bırakıp saygı ile eğiliyor. Tam bu esnada Efendimiz, yerinden doğruluyor ve oturur şekilde o mübarek yüzünü görüyorum. Omuzuna kadar sarkan simsiyah saçları, ince bıyığı ve sık olmayan sakalı, siyah gözleri var. Hemen eğilip elini öpüyorum ve Nihan’a da öpmesi için işaret ediyorum; o da öpüyor. Ayağa kalkarken, “Zekeriya Aleyhisselâm’ın selâmı var, O’nun da yüzünde seninki gibi vardı!” diyor ve tükürüğünü gözkapağım üzerindeki sivilceye sürüyor! —(Mustafa Fişengçi)
*
SEYYİD MUSTAFA NUR. (Levha: 31 Aralık 1983… Mustafa… Seyyid… Nur… Böyle bir isim görüyorum… Üstadım ona, Diyarbakır’a mektub yazmış… Mektub diye eski Büyük Doğu’ları okuyorum… Mektub, “Burada seni imâ ediyor!” diye benden bahisle geçerken, bunu Büyük Doğu’dan tâkib ediyorum… Garib bir hâl: Okurken, okumuyormuşum ve BENDE OLANIN YANSIMASI GİBİ BİRŞEY… Üstadım torununu, o isme ısmarlamış… Dikkat: Bende olan içeride, bir ben vardır; benin bağlandığı bir ben. Bu mânânın bağlandığı bir ben, topyekûn varlığın müntehasında onun için yaratıldığı ve “İnsan”dan muradın kasdedildiği Allah Sevgilisidir; kendisinde “Hakikat-i Ferdiyye” sırrı tecelli eden… Zâd, irade ve konuşma… Nevad: Dil. Mahzen. Zarar. Torun… Allah’ın, ihlâstan dolayı doğruya kalbedeceği umudu olan hata; Allah Sevgilisi’nin, Hazret-i Ebubekir’in bir rüyâyı tâbiri için söylediği söz izi!): 559: SIBGATULLAH-Allah’ın boyasıyla boyanmış… KAPTAN KUSTO MÜSLÜMAN: 559: COSUBO BSOTO-Süryanice, “Doktor Muayenesi”… MMALLUT CEBYONE-Süryanice, Ur ilmi. “Nesil, soy”: 1559: MUS’A MAHZUMOĞULLARI. “Mirzabeyoğlu”… ŞEHÎD TAHA CEQORO. (Kök): 559: SFONİTO-Süryanice, “Saban Taşı”. Mühür sabiti. (Süryanice, Metalun-Maden. “Kaya. Taş”: 3525= 528: Seyyid Taha Cizro + Seyyid Fehim Arvasî + Seyyid Abdülhakîm Arvasî “Üçışık” + Necib Fazıl Kısakürek + Salih Mirzabeyoğlu. Güzariş-Rüyâ Tâbir Etmek: 528: İhtimâl Hesabı… Rüya: 217: Ruqo-Süryanice, “Tükürmek”. Tükürük)… Karaçay Malkar dilinde, SABUN-Mühür. (Ab-Su. Tükürük. “Taşma. Nur”: 2003: Salih Mirzabeyoğlu… Büyük ebcedle, Derviş Muhammed Semerkandi-332 mührü: 2108: Saliva-Lâtince, “Tükürük”… Romen dilinde, Sevipa-Tükürük: 83: Yengeç-Hemze, Allah’ın “Mübdi’-Güzel Yaratan” ismi, İlk Kalem mertebesi, Kamer menzillerinden “Seretan, yengeç, Nath, tos vuran, başvuran hayvan”a işaret eder): 1559: MEHDÎ Salih İzzet Mirzabeyoğlu.
*
NİHAN-Gizli, saklı. Bulunmayan. Mevcud olmayan. Sır. (Nihanî-Gizlilik. Saklılık: 116: Mübdi’-Benzersiz yaratıcı… Masiva-Allah’tan gayrısı. Dünya ile alakalı şeyler: 116: Mulim-Elem ve keder verici… Mahbus-Hapsedilen: 116: Avn-i Şeriat-Şeriat yardımcısı insan… Dun-Gayrı. Diğer. Maada: 60: Dun-Gölgeli. Aşağı, alçak. Kolay, zayıf. Aşağılık. Altta, aşağıda… Dune: Hasta… Maad: Âhiret. Dönüp gidilecek yer. Dünyadan gitmek; dünya dönüp gidilecek, geçici yer. Ahiret işleri; hem dünyada kazanılacak, hem de “ahirete mahsus” kasdında… Maadin: Maad kelimesine, “Nun” harfi ilâvesi ile, maden’in çoğulu… Maada: Başka, fazla. Bundan gayrı… Nihan’ın mânâsının yerine göre menfi ve müsbet mânâlar içinde yer aldığı açık… “Yalan dünya” tâbiri, onun “gölge varlık” olarak mahiyetini gösteriyor. İmam-ı Gazalî Hazretleri, “Mümkünlerin gözükmesi bakımından bu âlemden daha iyisi olamayacağını” söyler… Hadîs: “Söz odur ki, Lebid’in söylediği: Allah’tan başka herşey bâtıl!”… Herşey galibine tâbidir; çirkin güzele, yalan ve yanlış-nefyi gereken ve karşısında dava isbat edilecek olan, doğruya, ahlâksızlık ahlâka… Yalan-Nefyedilecek olan: 92: Gufo-Süryanice, “Balık ağı”. Dünya ve onun toplu varlığı bedenimizin hapsi… İbranice, Kivun-İstikamet, yön: 92: Muhammed. “S.a.v”. Ruhen kurtuluş yolunu, “güzel, doğru ve ahlâki” tebliğ eden ve gösteren… Süryanice, Aylen-Kimler?: 92: Suvoho-Süryanice, “Hasret”. Kabul edici nefs… Süryanice, Kadobuto-Yalan. “Dun-ya’nın hakikatini gösteren şuur; farketmeyeni de kendine tâbi kılan hakikat”: 525: Hato Hfuğyo-Süryanice, “Yeni Devir”… Süryanice, Mzadqonuto-Beraet: 525: Ulethisi-Zulu dilinde, “Marul”… Yevmiye: “Marulun göbek yapraklarından olmak isterdim!”… Beraat-Haşmet. Metanet. Zamanın bedîi, yegâne. İlim ve şecaatte emsallerinden üstün: 673: Mehdî Derviş Muhammed… Süryanice, Sufistiqoyo-Yalan: 1652: Materia-Madde, cisim, materyal… Süryanice, Natar-Muhafaza etmek: 652: Antar-Sinek. Dökmek. “Gölgeyi peşinden sürükleyen”… Üstadım’dan, bir 1939 Noktalaması: “Adımın o bahçeler hergün anıldığı yer / O bahçeler, yalanın bile yanıldığı yer!”… Hacı Faik Bey’in bestelediği güfte: “Nihansın dideden ey mest-i nazım / Bana sensiz cihanda can ne lâzım!”; Gözün değmesinden uzaksın ey mest-i nazım / Bana sensiz cihanda can ne lâzım… Mest-i Nazım: “Sarhoş edici” mânâsını çaldırarak - “mest edici, düzenleyici güzellik”… Toplam ebced: 823: Dahiyye-Kurbanlık beden… Süryanice, Mort-o: Kadın. “Kabul edici nefs”: 652: D’lo Kşoro-Süryanice, “Bomboş”. Varlık alıcısı suret): 106: ANTAR MEZTO-Süryanice, “Kıl dökmek”. Meyve silkelemek… Süryanice, QSAM-Cezbetmek: 106: YOFİ-İbranice, “Güzellik”… Lâtince, MOS-Ahlâk: 106: SİLO-Süryanice, “Fikir”… Süryanice, MSO-Emmek: 106: SULİ-Gürcü dilinde, “Ruh, can”… HABLULLAH-Allah’ın ipi: 106: VUSLAT-Mutlak hakikati, en başta olan Allah Sevgilisi’nde.
 
KUY-İ CANAN
(ŞATRANC-I UREFA’DAN)
 
Şatranc-ı Urefa’nın 45. Kabı, KUY-İ CANAN-“Ruhlar, canlar, sevgililer, dostlar” yolu, köyü, semti. (Üstadım’ın 1982 tarihli bir şiirinden: Güzellik hep yeni, yenilik güzel / Dostunu bulan aşk sonsuz ömürlü / Sevgili bayatlar ama aşk yeni): 147: MEN ENE?-Ben kimim? (Ben kimim? diye sormak, “ölüm nedir?” diye sormakla birdir!)… KAİM-Mevcut. Bâki olan, baki. Ayakta duran. Duayı icrada arayan. (Siyah renk, Zuhal yıldızının sembolüdür; ve Allah’ın “Kaim” ismi nurundan… Cevn-Beyaz, siyah: 59: Mehdî… Siyah: Kara. Belâ. Şiddet. “Neye tâbi olunca ne olur?”… Beyaz ve siyah elbise, “Ebu Fadl-Kırmızı renkli altun” mânâsında bir lâkabı olan Hazret-i Ali’nin 4 evlâdından biri Abbas R.A.’ın evlâtlarının, yani Abbasîlerin elbisesidir… Zekeriya Aleyhisselâm’da tecelli eden hikmet, Malik: Müdebbir, “İşleri önceden düşünüp, ona göre ayarlayan. Her şeyin evvelden tedbirini görüp yapan” demek. Son tecridde, “İlmi ile her şeyin akıbetini ihata edib, ona göre iş yapan Allah”. Müdebbiri olan İlahî ismin “Malik-Kudret ve Tasarruf sahibi” olmasından dolayı, Zekeriyya Aleyhisselâm’a bu hikmet nisbet edilmiştir. Topyekûn varlık Allah’ın kulu ve mahlûku olmakla, O’nun tasarrufu altında; bu sıfatla sıfatlanmış Zekeriyya Aleyhisselâm da, hem rahmet, hem azab ile imtihan edilmiştir. Testere ile şehîd edilen… Bu yol velayeti üzerinden pay sahibi bir Veli, şöyle buyuruyor: “Allah, bana 15 senedir tasarruf etme hakkı verdi; ama ben yine bunu O’na bıraktım!”; Allah neylerse güzel eylere bağlanan Malik hikmeti… Levha: 2 Haziran 1997… Üstadım bizim evde… Üzerinde takım elbise var… 55-60 yaşlarında ve sakalsız… Hareketleri kalender… Ona, “Üstadım, Süryanice’de bir kelimenin mânâsı, o kelimenin harflerinden birinde toplu imiş; Necib’in hangi harfi kelimeyi belirtiyor?” diyorum… “Cim, mim’dir!” diyor… Mim harfinin Da’va Cetveli’ndeki karşılığı, Allah’ın 99 güzel isminden olan “Malik”tir… Beyaz renk: Boğa Burcu ve Terazi Burcu’nda görünen Zühre yıldızının sembolüdür; Allah’ın ism-i câmi olan “Hu-Hüviyet” zamirinin nurundandır!)… MUSAHİB-Beraber sohbet eden. Birlikte bulunan. Arkadaş. (Arkadaş: Arka-daş: İstikbâl eden): 1140= 141: MUHARRİŞ-Tırmalayan. Azdıran. Tahriş eden. “Yeniliğe tebdil üzere”. (Üstadım’dan: Yaran kabuk tutmasın, her ân deş tazelensin / Sen ağla, gafil gülsün, nâdan yelpazelensin!”… Yevmiye: “Yaranın kabuk tutmaması için, yarayı tazelemeyi bilmek lâzım; yoksa söyleyeceğini söylemiş, bitersin!”… Hani bir atımlık topu varmış denildiği gibi… Nadan: Haddini bilmez, câhil, gafil)… ABDULLAH-Allah’ın kulu. (Abadile-Abdullah isimliler: 112: İmkân-Mümkün olmak. Olacak hâlde bulunmak. “Yaradılış muradına uygun olma olabilirliğinde olanlar; bu mânânın mümkünün oldusu kısmında bulunanlar, Müslümanlar… Gunyan-Kimseye ihtiyacı olmayıp müstağni olmak: 1111= 1112: Salih İzzet Erdiş): 1141: İSA’-Zenginleşme veya zenginleştirilme. Genişletme… Süryanice, NSAL-Dökmek. (Süryanice, Antare-Dökmek: 1725: Dabro Şroğo-Süryanice, “Çöle Nur”… İstikbâl-i İslâm: 7726: Derviş Muhammed Semerkandi-442 mührü, En büyük ebcedle): 141: KANKEN-Madenci.
 

Baran Dergisi 522. Sayı