LEVHA: 23 Mart 2003… Bir mektebin sınıfı gibi sıralar bulunan yer. Ben otururken, sıralarda birileri oturmuş, dolu gibi. Psikoloji Profesörleri Ayhan Songar ve Receb Doksat, ismini hatırlayamadığım bir psikiyatr… Ayhan Songar, büyük bir muhabbetle elini bana uzatıyor ve “gel konuşalım!” diye beni kendi tarih görüşüne çekmek üzere lâtifeli bir dille yanına davet ediyor. Bu sırada Receb Doksat ve yanındaki de, kinayeli bir dille konuşuyor, sitemkâr duruyor. Ben, Ayhan Songar’ın hafif yumuk elini öpüyorum. Ayhan Songar, konuşmadan sonra bana, sigarayı bırakmam gerektiği ile ilgili olarak bir şey söylüyor ve şakayla karışık “kötü kokuyorsun” mânâsında eliyle duman kovar gibi yapıyor. Sonra Babam… Bir odada gömme dolabın alt bölümüne uzanmış, bana TARİH mevzuunda bir şey anlatırken, odadaki hareketlilikten sözü bölünüyor… Evin dışına çıktığımda, rahmetli BABAANNEM’i görüyorum ve elini öpüyorum… Bütün bu gördüklerim aynı mevzu etrafında, birbirleriyle ilgili.

*

YEVMİYE: 12 Eylül ertesinde Başbakan Yardımcısı olan Turgut Özal’ın Özal Kalem Müdürü Akgün Albayrak’a, –bir müddet önce!– kurulacak Parti’nin nasıl olması gerektiğine dair fikirlerini dikte ettirmiştir… 12 Mayıs 1983… Hava almak için dışarı çıkmaktan bahisle, beraberce karşıya geçmemizden bahsediyor ve tarih olarak da, Berat Kandili’ne denk gelen 15 Şaban’ı söylüyor… Turgut Özal, yanılmıyorsam Profesör Süleyman Yalçın ve yine onlardan birileriyle görüşülecek… Beni yanında götürmek istemesinin sebebi, kelimesi kelimesine şöyle: “Artık ortaya çıkıp görünmen lâzım! Benim yanımda, beni temsilen görüneceksin!”… Üstadım’ın üst kattaki odasından inip bahçeye çıkıyorum ve NESLİHAN Hanım’ı görüyorum… Üstadım’ın hava almaktan bahisle 15 Şaban’da beraber karşıya geçmemizden bahsettiğini söylüyorum… Neslihan Hanım, “aa!” diye küçük bir nida çıkardıktan sonra, bilmediğim bir hususu söylüyor: “Biz 15 Şaban’da evlenmiştik!”… (Yevmiye: “Gençliğinize güvenmeyin!”… Üstadım’dan: Bütün dünya hülyada / “Rahat yok bu dünyada!”… İkinci mısra Hadîs’tir.)

*

DUHAN: Duman. Tütün. Kur’ân’ın 44 Sûresi’nin ismi. Gaflet veya dalâlet dumanı. Kaht; kıtlık ve kuraklık. ÜSTADIM, “kaht”ı, kafa ve adam yokluğu mânâsında “Kaht devri, kaht çığırı” şeklinde teşbih olarak sıkça kullanmıştır… GAFLET de, dalgınlığın müsbet ve menfi mânâsı hâlinde, “kendinde olmak küfür, kendinden geçmek imân!” hakikatinin tonlarında “nefsinden gafil, Allah’tan gayrını görmeyen”, yahud O’nun tecelli ateşinden bir sığınak olarak nefsini oyalayarak “gafleti arayan”, veya düpedüz “havaî, vurdumduymaz, ahlâk ve ölçü dışı davranan” sefillere kibarca söylenen bir yakıştırmadır, kavramdır… DUHAN Sûresi’nin 3. âyet meâli: “Kuşkusuz biz onu bir gecede indirdik. Çünkü biz uyarıcı idik”… LEYL: Gece… 4. âyet meâli: “O gecede her hikmetli iş ayrılır”… Allah’ın HAKÎM ismi: Her şeyi yerli yerince yapan… 5. âyet meâli: “Tarafımızdan bir emirle. Gerçekten biz elçiler gönderici idik”… BAİS ismi: Elçi gönderen… TEFSİR: Üçüncü âyeti geçen mübarek gece, KADİR gecesidir. “Bu gece Şaban Ay’ının 15. gecesidir!” denmiştir… BERAT Gecesi: Mahlûkatın rızıklarına, ömürlerine, amellerine dâir Allah’ın meleklerine tâlimat verildiği hususunda Sahih rivayetler vardır. (Beraat-ül İstihlâl: Güzel başlangıç. Takdim. Bir eserin içindekileri güzel bir takdimle anlatmak. İyi bir alâmet.)… 10. ÂYET Meâli: “Şimdi sen göğün açık bir dumanla geleceği günü gözle”… TEFSİR: Bu, şiddetli açlık ve kıtlık yıllarıdır. Hazret-i Ali, “bu Kıyamet’ten önce gökten gelecek bir dumandır; kâfirlerin kulaklarına girecek, tâ ki her birinin başı, sarhoş başına dönecektir. Mü’mine de o dumandan dolayı nezle gibi bir hâl ârız olacak ve bütün yeryüzü sanki içinde ocak yıkılmış fakat deliği yok bir ev gibi olacak. (Kaht-Keduret, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nda maddî ve mânevî bakımdan, Dünya Çapında yaşanmıştır. Uzatmayalım: O gün ve sonra günümüze kadar uzayan irili ufaklı Üçüncü Dünya Savaşı öncesi harpler boyunca, ne hâl ve ne de hedef hâlinde İslâmî hakikat görülmezken, ki denenmemiş bir o var denilen odur, BÜYÜK DOĞU-İBDA “İslâma muhatab anlayış” sistemi ve mücadelesi tek iz ve müsbet gayretleri kendine bağlayan olmuştur: Tam 70 sene… Hâlen ihtarın özünde: Çözdük her müşkülü derlerse de ki / Sonunda var olma müşkülü kaldı!)… NA-HUDA-Gemi kaptanı. Allahsız. Zâlim. (Veli’nin, “Ben Allah ve Resûlü’nün emirlerine uymadığım zaman benden büyük zâlim mi olur?” dediği hikmet, bugünkü Dünya hâline ve mevcut siyasî teşkilâtlanmaların topuna birden tatbik edilecek olursa, Dünya’nın patronlarından cüz’ine kadar durumu açıklar… Allahsız-Zâlim-Kaptanların tersi cereyan, bizim bâtın kahramanlarında, hep iç yüzden Kaptanlarda: Mevlâna Hâlid Hazretleri, 63 yaşında, Osmanlı’da Tanzimat hareketinin başlamasına doğru, Şark ve Garb muhasebesinin bir türlü yerine getirilemediği hayret ve tereddüt çığırının eşiğinde, İslâm kubbesinin sönükleşen kandillerini güneş hâlifelerine ısmarlayarak sonsuzluk tacını başlarına geçirdiler… Seyyid Taha-“Şehid” lâkabıyla da anılan, Mevlâna Hâlid’in baş Halifesi: 338: Kaptan Kusto… Anafor-“Tılâ-î On Süvarî-Mehdî’yi hamil on suvarî”nin 9 ve 10. kahramanları Seyyid Fehim Arvasî Hazretleri ve Esseyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin devri: 338: Ayna’daki Yalan-Üstadım’ın “sahiciden haber veren” dediği izâh, Efendi Hazretleri’nin en yakını “müceddid” hüviyetinden bir gençlik kesiti tâbirine yorulabilir romanı): 655: DUHAN… TENEVVÜR-Parlama, ışıldama. Bir şey hakkında bilgi sahibi olma. Münevver olmak. Aydınlanmak. (Üstadım’ın 1979’da Akıncı-Güç dergisinde yayınlanan “Işık” isimli, “Hiç beklemediğim bir zamanda ve hiç beklemediğim bir mekândan bir ışık fışkırdı” diye başlayan ithafı!): 655: MÜSTENKIH-Anlayan, idrak eden… CÜNBUH-Büyük bit. (Şeriat: 570: Aşr-On. Beş. Sıfır. Nokta. Sağ. Bit… Sistem-Kul’un tâbîlik ameli eseri, Büyük Doğu-İbda: 570: Şiir-Hayâlden terekküb eden kıyas. Bağlı iradî faaliyet hâlinde-daiminde, tecridi teşhis olan ilim ve tefekkürle iç içe, teşhisi tecrid için olan sanat eseri, idrakı. Hebaî… Heba: Şekil veren, ama kendi o şekil olmayan… Duhan Sûresi, Huruf-u Mukataa’dan “Ha-Mim” ile başlar… Ha harfi, Allah’ın Ahir ismi, Heba mertebesi ve Kamer menzillerinden “Deberan-Şekilden şekle döndüren, renkten renge büründüren, bu mânâda çözücü ve bozucu”ya işaret eder… Mim harfi, Allah’ın Câmi ismi, İnsanlar mertebesi ve Kamer menzillerinden “Feru’l-Muahhar”a işaret eder; sonradan, sonraya bırakılmış, tehir-i takdim olmuş… Sonun başta ve başın sonda olması hikmeti… İstikbâl İslâmındır; İslâm’ın mazisidir… Ferzan-İlim ve hikmet: 338: Mubasara-Görme yarışına çıkmak. “Hâlihazır”… Kıyamet idrakının tâ ilk devrinden beri niçin canlı olduğu da, saat zamanından başka bir şeyden anlamayanlar için, açık: Kur’ân ve tabiî ki Duhan Suresi’nin niçin hep yeni olduğu da!): 655: TEMHİR-Mühürleme. Hatmî. Mehdî. (Hatmî: Ebegümeci çiçeği… Hubbazî-Ebegümeci: 620-Kureyşi… Aynı ebcedle (626), Kureyşi, Türk, Kürt ve Mütevaffık: Muvaffak olan, başaran)

*

ASİN-Pis kokulu. Bozulup kokan su. (Hakas Lûgatı’nda, Pis: Beş… Hakas Lûgatı’nda, Pis: “Kökleri” yenen bir Lâle türü: 72: Basıt-Mücerred olan. Açan. Yayan. Serici. Ferahlık veren. “Allah’ın 99 isminden biri”… Abb-Işık, nur, ziya. Güzelleşme. Doğu: 72: Leyl-Çok karanlık gece. Arabî ayların son gecesi. Batı. Akl… Haste-İstenilmiş, taleb edilmiş: 1072: Mütefekkir Mirzabeyoğlu… Arız-Bir şeyi takdim ve arz edici olan: 72: Radı’-Süt kardeş… Vehhas-Aslan: 72: Hads-Uzun düşünce ve delile ihtiyaç olmadan hasıl olan ilim. Süratli intikal. Ânî ve doğru idrak. Delilden neticeye çabuk varmak… Yezdan-Cenab-ı Hakk: 72: Secde-Allah’ın huzurunda yere kapanış… Less-Daim olan, devamlı olan. Less, yemek, ekl, yakalamak, yal çalmak: 530: Katel-Nefs. Cismin bakiyesi… Katl-Öldürülmüş: 530: Memleket. Beden… Memleket’in çoğulu Memalik, “memlûk, kul, köle, esir” anlamına da gelir… Secde İnsan’da varlığın ve varlık vehminin Allah’a iadesi şuuru; namazda secde, müminin miracı, Allah’ta gizlenen İnsanî hakikatin sırrından. Allah’ın yaratmasına mahsus Kalem, Levh-i Mahfuz, “Tabiat-Huy, âdet, marifet, sanat”, Heba mertebesinden sonra, Cisim mertebesi… Bütün kötülüklerin kaynağı, ademler, yokluklardır; eksiklikler, bozukluklar kötülüklerin kaynağı… İnsan, sonradandır; hades’te hem pislik, hem yiğitlik anlamı, nefsin hem iyi ve hem de kötüyü kabul istidadına dair… Secdede “cismin bakiyesi”, insanın “kul-varlık” daimliğinin son takati ve onu sahibine teslim… Memalik: Mem-Alik… Mem: Mim-Mim… Mim harfi, Allah’ın Câmi ismi ve İnsanlar mertebesi… Kulda Cem edici, topyekün varlığın kendisi için yaratıldığı Allah Sevgilisi. “M”… Arş ve Kürsî mertebeleri de anlaşıldı… Alâk: Kan. Yapışmak. Sakız… Uygur Lûgatı’nda, On-Hakikat: 51: On-Uygur Lûgatı’nda, Sağ taraf… Sağ: Diri, canlı. “Yapışan, yapışılan”… Leys: Adem. Yokluk. Gayr-ı mevcut. Hüküm sahibleri nezdinde Leys, “adem, yokluk”, Eys ise “vücud” demek… Leys: L-Eys… Lâm harfi, Allah’ın “Kahir-Herşeyde yürüyen, baskın” ismine ve Üçüncü sema tabakası mertebesine işaret eder; bu sema tabakasında “Mars-Merih-Mirruh” denilen yıldız… Mirruh: Yürütme, gitme, gidiş. Yürüyüş. İşleme, sinme. İlerleme, gelişme… Mirruh yıldızı, Koç Burcu’nda hareketli, Akreb Burcu’nda sabit olarak bulunur… Kahr-Yaşlı, ihtiyar. Pîr. Yaşlı deve, pîr nefs: 308: Mahser-Huy, tabiat… Mücerrese-Denenmiş ve sınanmış deve. Bedene, kurbanlık nefs: 308: Arvasî-Esseyyid Abdülhakîm Üçışık… Leys-Aslan. Sinek –zirve– avlayan örümcek. Arasında yaş ot bitmiş olan kuru ot. “Kurt, ot, od. Tag. Rüya”. Semiz ve şişman kimse: 540: Ma’lat-Derin ve yüksek fikir… Adem, yokluk anlamındaki Leys’de, “yük çekici olmak-sırtlan” da var… “Herşeyin zıddıyla kaim olması” hakikati, iyi-doğru ve güzel’in var olmasında zıddı olarak yükleneni de gösteriyor… Dihlas-Aslan. Yavuz, bahadır, kahraman: 540: İsti’dad-Dâim sırrı. İnsanın istidadına –kaderine– değil, hâline şuuru vardır): 111: A-SİN-Sin’in Elif’e tebdili… İNS-İnsan. (İnsan kelimesi, “nisyan-unutmak”tan gelir. Unutmak, menfî anlamıyla malûm; “kendinde olmak küfür, kendinden geçmek imân” deyişinde ise, sevdiğine gark olmuş mânâsında “imân”ın hakikati): 111: SAHABÎ… NİSA-Kadınlar. Dişi. (Kalem ve Levh-i Mahfuz, erkek ve dişi; bundan sonra gelen varlık ve varlık tabakaları, erkek ve dişi olarak nitelenerek gider… Yalnız Allah’ta erkek veya dişilik yok… Varlığın aslı, Mutlak Müessir ve Faal Allah’ın karşısında, “müteessir-tesir alan” ve “infial-tesir ile hareket eden”dir; bu mânâ varlık, dişidir,  kabul edicidir… İnsan, Allah’ın Halifesi olarak, “tesir edici eser” ve “münfail-içine işlemiş işletici” sıfatta… İnsanın cinsiyet olarak Erkek ve Kadın olması, sözkonusu mânâda değişmez… Bundan sonra her dişilik ve erkeklik, Dişide müessirlik veya müteessirlik, erkekte müessirlik veya müteessirlik şeklinde vasıflanarak gider!): 112: ABADİLE-Abdullah isimliler. (Abdullah, Allah’ın kulu demektir. Erkek ismi olarak kullanılması, insanın “tesir edici eser” hüviyetini hatırlatıyor… Memleket: Ülke. Vatan. Şehir. Memalik. Tutulan kul, esir… Şehir, “zuhur” demek; Süryanice’de “su”… Hani, Allah’ın “hayat” sıfatı suya işledi ve her türden biri erkek, diğeri dişi yaratıldı... Kadın’ın parçası olduğu erkeğe meyli, vatan sevgisinden; erkeğin kadına meyli de kendi nefsine olan sevgisinden… Bir not: Kur’ân’ın Nisa Sûresi’nin son âyeti, “Kelâle” diye anılan, aynı zamanda Kur’ân’ın en son nazil olan âyeti… Kelâle: Babası ve annesi olmayan kişi… Kelâl: Yorgunluk. Bitkinlik. “Kesel, küst”… Kelile: Yorulmuş kişi. Atıl, hareketsiz. Çakal, tilki… Vavî: Tilki eniği. Gönül. Genç ve güzel kadın. Takva. İleri derecelerle ilgili!)

*

OSIR-Kıpçak Lûgatı’nda, “osurmak-yellenmek”. (Osır: O-Sır… O; üçüncü kişiyi veya hazır bulunmayanı kasteden işaret zamiri. Sıfır işareti. Arabça’da 5 sayısını işaret eden. Nokta ile işaretlenen 10 sayısının sağında; arttıran ve artan hâneleri. İspanyolca’da “Batı” demek… Batı: Işığa nisbetle karanlık, erkeğe nisbetle dişi, doğana nisbetle batan, sağa nisbetle sol, şarka nisbetle garb, harekete nisbetle varlık, zenginliğe nisbetle fakirlik, gülmeye nisbetle gözyaşı, yakınlığa nisbetle uzaklık, bilene nisbetle bilinen, şehadete nisbetle gayb olmak, doğruya göre yalan, nura nisbetle suret alan, erkeğe nisbetle dişi… Bat-Bata: Eski Mısır’da, bir bereket tanrısının ismi olup, kafası Boğa, gövdesi insan formundadır. “Boğa Burcu’nun cinsiyetinin dişi olduğunu hatırla!”… Bat Şeba: Eski Ahitte, Hazret-i Davud’un eşi ve Hazret-i Süleyman’ın annesi olan bir kadının ismi… Batı’nın hem yön, hem o yöne ait keyfiyet, hem sırasında yerine göre anlaşılması gereken mânâ ve keyfiyeti kısaca böyle… Sırr: Şiddetli sıcak ve şiddetli soğuk… Sır: Kıpçak Lûgatı’nda “sığır, sıyır, bakara”, bilinen veya bilinmesi gerekenin gizlenmiş aslı. Hakikat… Osur:  O-Sır… Sur: Boynuzdan yapılan düdük.. Kıpçak Lûgatı’nda, Kırtak: Boynuzdan yapılmış üflenerek çalınan boru… Kıpçak Lûgatı’nda, Kırtık: Nefs… BAŞAK Burcu, unsuru Toprak, tabiatı Kuru-Soğuk, yıldızu Utarid-İkizler, vücutta tesir yeri Bağırsaklar, cinsiyeti Dişi, simya’da Damıtma safhası… Kıpçak Lûgatı’nda Bil: Bel. Kemer bölgesi… Yine, Bil: Bilmek. Aklın öncüsü içgüdü… Tekrar, Bil: Hükümdarlık, saltanat sürmek… Ve, Bil: Muktedir olmak… ŞIN harfi, Allah’ın Muktedir ismi, Burçlara hisselerini veren Atlas tabakasının altındaki sabit Yıldızlar mertebesi ve Kamer menzillerinden Cebhet-ül Esed’e işaret eder; yâni Aslan yüzüne… Da’va Cetveli’ne Kaf harfi, Allah’ın Muktedir ismine işaret… Sabite-Yerinde durur gibi olan yıldız: 908: Salih İzzet Mirzabeyoğlu… Sübut-Sabit. Kat’i olarak meydana çıkmak. Müsbet, isbatlı olan. Varlığı kat’iyyen isbat edilene âit: 918: Sığır yavrusu… Tesbih-Daim olmak, süreklilik. Bir kimseyi hayatında sena etmek: 917: Haşibe-Tabiat, mizaç, huy… Tireşeb-Karanlık gece: 917: Tagvis-Medet istemek… Hârikavî-Harika cinsinden: 917: Pezire-Karşılama, karşılayış. İstikbâl etme… Şın harfinin ebcedi: 300: Fikr): 266: LAHLAHA-Güzel kokuların karışmasından meydana gelen koku… İngilizce, SMELL-Koklamak. Kokuşmak. Pis kokmak. Kokusunu almak. Koklama, iz, eser. Burun: 161: İNSAN… ENF-Burun. Bir şeyin ucu veya evveli veya en şiddetlisi. Bir şeyin sivri yeri. Bir şeyin en şerefli olan yeri. Zirve. Bir: 131: ASİL-Esas. Yedek olmayan. Köklü. Muamelatla kendi adına re’sen hareket eden. Akşam vakti. Ölüm, mevt. “Şamî. Rumî. (Gayn harfi, Allah’ın Zâhir ismi, Cisim mertebesi ve Kamer menzillerinden “Re’su’l Cevza kendi adına hareket eden ikizler”e işaret eder… İkizler Burcu, Lâtincesi “Gemini-Nefste ruh ve akıl kutubları”, Arabçası Cevza; unsuru Hava, tabiatı kuru-Nemli, türü Birleşik, yıldızı “Utarid-İkizler”, vücutta tesir yeri Akciğer-Kollar, cinsiyeti Erkek-müessir, simya’da Sabitleme safhası)… NASLI-HAN KERİMEM 1131: HİLKAT-Doğuştan gelen vasıf. Yaratma. Yaradılış. Allah’ın “Vehbî” ismi tasarrufunda hiç yoktan ihsan edilen… SİLÂM-Hamd. Şükür. Taş. Su. (Te harfi: 400: Taht-Kürsî. Arş altı bir sema tabakası. Aşağı inmiş, tasvib görmüş. Amel… Allah’ın “Şekür-Hamd” ismi, Esir tabakası, Kamer menzillerinden Kalb mertebesi… Uygur Lûgatı’nda, Onay: Kolay. “Lâtif, dakik, nazik, tabiî”… Yevmiye: “Nakşîlik, en kolay yol!”… Onay: Tasdik. Tasvib. Aşağı inmiş… Onay: O-Nay… Nay-Ney. İnsan. Adem ve Havva. Kâmil insan. Ölüm haberi: 61: Büyük Doğu… Onay: On-Ay… On: Nokta. Merkez. Zirve. Bit… Ay: 11: “On-Pîr”- Tılaî On Süvari… On+Onbir: Yirmibir… Rüyada gelen mânâ; “21 kere yaz, sonra şehîd mi ne olursun?”… Tıla’: Sürülecek merhem, yağ veya ilâç… Tıla’: Üzerinde güneş doğan yer. “Moro, İspanyolca’da Doğu demek. Batı memleketlerinde de güneşin doğması gibi Doğu var!”… Tıla: Küçük kuzu ve oğlak. Mahbus kimse. Diş sarılığı… Oğlak Burcu-Cedî Burcu): 131: ESVEDEYN-İki siyah mânâsında, Akreb ve Yılan için kullanılır. (Bir kamer menzili; Tı harfi, Allah’ın “Muhsiyy-İlmi eşyayı kuşatan, sayan, sayıcı” ismi ve Utarid-İkizler” yıldızının göründüğü 6. Sema tabakası mertebesi… Utarid, İkizler Burcu ve Başak Burcunda, Birleşik türde bulunur; vücutta Akciğer ve Kollar ile Bağırsaklar… Dikkat, Bagal-Koltuk, kürsî: 33: Bel-İki zirveyi birleştiren kavis çukur, hakikat)… İSLÂM: 132: KALB-İslâm kalbin yoludur. (O-Sır: Faydalıyı tutup, zararlıyı atan!)

*

DOKTOR Hakkı Açıkalın, “Yunan Mitolojisi ve Değerlendirmeler”: Bütün titanlar arasında en çok bilineni ve insanlar tarafından en sık kullanılan mitos, sosyalist devrimcilerin de bir kahramanı hâline gelmiş olan Prometheus’tur. Prometheus, insanın “deri, kemik ve kas kirişlerinden” oluştuğunu, buna karşılık Olympos İlâhları’nın sadece kemik ve kötü kokulu bir yağdan oluştuğunu iddia eder. Burada âlâkaya değer bir tesbit var: “Kötü kokulu yağ”. Kış uykusuna yatan hayvanların ortak özelliklerinden biri, vücutlarında bulunan “kahverengi yağ dokusu” adı verilen bir maddedir. İnsanda yeni doğanda mevcut olan bu doku, daha sonraları ortadan kaybolur.  Bu dokunun sırrı çözülebilmiş değildir. Kötü kokulu olduğu da, özellikle AYILAR üzerindeki tecrübelerden biliniyor ve Rusya’nın bazı bölgelerinde KANSER tedavisi başta olmak üzere tedavi edici bir ilâç olarak kullanılıyor. Yine benzer bir yağ dokusuna Yarasalar’da rastlandı. (Dübb-Ayı: 6: Ciba-Toplanmış, birikmiş su… Başbuğ Veliler’den Şâh-ı Nakşibend Hazretleri, müridlerin tazim tavırları üzerine durdu ve yerde bir köpeğin ayak çukuruna birikmiş pis suya eğilerek, “Ben şu pis sudan daha âdi ve kirliyim!” dedi; “bize ne geldiyse zelillik hissinden geldi!” diyen Veli… Zel harfi, Allah’ın Müzill ismi, Hayvanlar mertebesi ile ilgili…  Esr-Kul, köle. İlk madde ve “ateş, toprak, hava, su” unsurlarının kendisinden yapıldığı mertebe: 701= 1700: Zel harfinin ebcedi… Zel: 731: Abdülhakîm Koltuğu.)

*

Bahr-Ağız kokusu. (Veli sözü: “Bir insanın doğru ve yalanı, misk ve sarımsak kokusu gibi nefesinden belli olur!”… Nefs: Nefes… Yalanı, Dünya olarak ele almak; onun nefsinin Dünya’ya meyline yorulur… Bildiğimiz doğru ve yalan davasının dışında bu yorum, Allah’tan uzaklaştıkça varlıkta bir değer meselesi olarak görülür… Şah-ı Nakşibend Hazretleri’nde belirtilen hâl, hep nefsini tezkiyede geleni azımsamadan doğan-yaptığı müsbeti hep azımsamadan doğan aşk hâlidir; “İllet, kıllet ve zillet, Müslüman’dan eksik olmaz!” buyuran, Allah Sevgilisi… “Kıllet, azımsama, az bulma, hiddet zamanında arız olan titreme”; hiddet, anlayış şiddeti!): 802: MAZİYAN-Kendisinden küçük arklara ayrılan büyük su arkı… (Ark: Ulaşan. Taşan. Kanal… Arik: Asil hesab ve neseb ehli… Arkî: Balık avcısı… Varlık tabakaları, madde, bitki, hayvan ve insan olarak sıralanırken, temel, madde; bu çerçevede, nefs sahibi hayvan ve insan, geride kalan tabakaları kendinde toplayan. Yâni insan, beden varlığı ile “Hayvan” ve onu hayvandan ayıran yönü, nefsinin Vâli hükmündeki Ruh’tan geleni alan Ruhî yönü. Bu husus, onun nefsini hayvandan ayıran, Halk âleminden ve Mavera-üt tabia’dan gelen iyi ve kötüyü de kabule uygun tarafı: Varlık ve bilginin, iyi ve kötüsünü de alabilen… Vâli de, iyi veya kötü olarak, bunun müsebbibi iradesi, seçme yapabilme özelliği…  Mazide –Ezelde– herşey birdi; hâlde, daimde mazi yanan, yanmış, hoş bir seda, yankı… Divân Şairi Baki’nin, “Bâki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş!” mısraı ile, Üstadım’ın o harika “Ben” şiirinde “Ben, yankısından kaçan çocuk kendi sesinin!” mısraı malûm… İlim mekânet ister, amel ise mekân; 16 sene ağır riyazetlerden ve hayvanî bedenini tam bir kontrola aldıktan sonra –hayvanî nefse bu hükümranlık neticesi– İdris Aleyhisselâm’ın mekânın “Güneş feleği”ne yükseltilmesi, âyetle sabit… Varlık, Allah’taki bilgide olanın görünüşü ve Mahluk bu bilgi neticesi; Varlık olmadan bilgi olmayacağına göre, mahlûktan gelen bilgi meselesi, İdris Aleyhisselâm’ın ikinci nübüvveti İlyas Aleyhisselâm’da, mekânet yüksekliğinin Lübnan Dağı’ının ateşten bir AT fışkırışında onun üstüne şehvetsiz –dünya arzusu olmayan– bir nefsle binip yükselmesi ile aslına eriyor… Varlık tabakaları, İnsan’dan geriye en kıymetsiz, –kıymetsizliği seçme yapabilme istidadı olmasıyla tasarrufta tam tâbi olması–, maddede… Maddenin hayvanda topluluğu ve insanın bunu iradesiyle tasarrufu, maddenin tam tasarrufu mânâsındadır da; müminin secdede gerçekleşen Mirac hakikatinin aslı, topyekûn varlığın kendinde toplu oluşuyla Allah’a dönüş… Karaçay Malkar’da Sejde-Secde: 313: Şîd-Nur… Mâziyan: Mazi-Yan… Maz: Tabaklanmış, temizlenmiş deriyi yağlamak. Ağaç kabuğunu soymayıp üstünde bırakmak. “Ten, deri, vücut”… Ma’z: Keçi. Oğlak. Cedî. “Yeni, sonradan olma, insan”… Maz’: Çiğnemek… Maza: Meza, yâni “geçti” fiili… Maz’a: Her nesnenin bakiyesi, kalanı, artanı… Mazg-Ağızda çiğneme: 1049= 50: Nun harfinin, ebcedi. Da’va Cetveli’nde sayı değerinin Allah’ın Nur ismi ile aynı olması, O’nun kuluna “Rezzak-Rızık veren” ismine kadar şâmil bir mânâ… Mazin: Maziyn. Karınca yumurtası. “Zirve. Sıfır. Bit”… Hakas Lûgatı’nda, Yan: Yanı… Ve, Yanı: Akis, yankı… Kıpçak Lûgatı’nda, Yan: Dönmek. “Maziye, fıtrata dönmek, ezele dönmek”… Kıpçak Lûgatı’nda, Yana: Sonra. “Hades. Pis. Önce, yaratılışın Allah’tan uzak düşme, sonra da ezel fıtratından uzak olma mânâsı”… Ve, Yana: Tekrar… Maziye: Şarab. Hamr. Ruh. Beyaz, iyi bal. Beyaz ve ince gömlek. “Havv: Bal. Havva, dişi. Hava. Şehîd. Kurban olmuş nefs”… Ze harfi, Allah’ın “Hayy-Hayat sahibi” ismi ve Hava mertebesi ile ilgili; Kamer menzillerinden de “Zu-Sahib” ile… İnsanın Kâinat sahibliğinden fert olarak ne hisse aldığı; bütün mesele burada… Son olarak, Maziyan: Maz-İyan… İyan, “ayan olmak”; ve hatırlayacaksınız, iri ve güzel gözlü… Hani İnsan, Allah katında bakan gözbebeği gibidir!)… HUBA-Bilme, ilim. Sınamak. Tecrübe. “Tasavvuf , tecrübe etmekle anlaşılan, bilinen bir ilim”: 802: İŞTİAL-Alevlenme, parlama… MÜSTAKRİB-Yaklaştıran, yakınlaştırıcı. (Müstakrib: Müst-Akrib... Müst: “Mast, yoğurt, sütün mayalanıp bekletilmesiyle olan ürün”… Süt, rüyâ tâbirinde ilim sureti… Yoğurt: Yoğur-T… Yoğur: Yoğurmak. Hamur. Kolay şekil alabilen… Te harfi, Allah’ın “Kaabid-Kısıcı, sıkıcı” ismi ve Kamer menzillerinden “Kalb”e işaret eder… Müst: Müs-T… Müs: Mus. Müz. Derin düşünce… Müst: Kalb müzü… 1983 tarihli Kalbim isimli şiirimden: “Kalbim avuç içinde / Sözün gelişi başka / Hiç sebebsiz bir sebeb / Nisbet ediyor aşka!”… Akrib: Akriba. Akraba… Akreb: En yakın. Ziyâde yakın… Akreb: Siyah renkli, tehlikeli ve zehirli hayvan. “Zehir, can, hayat, ruh”… Hatırla: Bütün gıdalar zehirlidir, onları şifâlı kılan dozudur… Akrebe: Dişi akreb. Kabul edici. Atik cariye. “S” şeklinde kanca… Müstakrib: Yakınlaştıran, yaklaştıran müz. Yaklaşık müz… Müstakrib: Müstak-Rib… Mustaka: Sakız… Alak: Sakız. Yapışkan… Alak: Kan. Aşk ve muhabbet eylemek. Bir işe başlayıp onda devamlı olmak. Bir şeye ilişip tutulmak. Gebelik. Kur’ân’ın “İkra” diye de bilinen Sûresidir-Kur’ân ilk inen kısmı, bu Sûre’nin ilk beş âyetidir… Rib: Titretici. Sarsıcı… Ri’be: Teshir edici): 802: HIRA-Mekke civarında bulunan ve Allah Sevgilisi’ne illk vahyin geldiği mağara… TEBERRÜR-Allah rızasına çalışma: 802: BERH-Balık. Kalem. İnsan. Hisse. Pay. Nasib. Su birikintisi. Vakt. Şimşek… FUZULÎ’den: Akreb meh-i münire vatandır didüm / Didü vehmeyle ki hatarlı kıranundur senin!”… Akreb, parlak Ay’a vatandır dedim; Dedi vehmeyle ki tehlikeli ve korkutucu yıldız birleşmendir… GAYN harfi, Allah’ın Zahir ismine, Küllî Cisim mertebesine ve Kamer menzillerinden Re’su’l Cevza’ya işaret eder; Allah’tan gelen herşey ruhtur ve kendi başına hareket eden ikizler, “Allah’tan gelen ve hür iradesiyle seçme yapan İnsan”… ZEHR: Zehir… Zehr: Çiçek… ZÜHUR: Çiçekler. Parlama. Ezhar… Zühur: Müridd. Su çok olmak. Büyük ve uzun olmak. Arzusu fazla olmak… AY; Yengeç Burcu-Seretan Burcu, unsuru Su, tabiatı Soğuk-Nemli, türü Hareketli, vücutta tesir yeri Göğüs-Karın, Cinsiyeti Dişi, simyada Çözme-Deberan… AKREB Burcu, unsuru Su, tabiatı Soğuk-Nemli, türü Sabit, yıldızı Merih, vücutta tesir yeri Tenasül uzuvları, simyada Ayırma safhası… TENASÜL: Ten-Asul… Ten: Vücut, beden… Asul: Gururlu, mütekebbir, zâlim… Âyetle sabit, Allah İnsanı yaratacağını söylediği zaman, melekler “kan dökücü, zâlim” kul mu yaratacağını sordular; ve Allah’tan “Ben sizin bilmediğinizi de biliyorum!” cevabını aldılar… Şehvet uzuvları, nefsin genel şehvet temayülüne –gururlu, mütekebbir, zâlim– nisbetle doğrudan şehvet’i temsil eden: Şehvet, mecazen çok arzu anlamına da kullanılır… Akreb’in Meh-i münir’e vatan olması, Akreb Burcu’nun dişi olması bakımından, ondaki dişi müessirliği gösterir… HATAR: Tehlike. Emniyetsizlik. Korku… Hatar: Bir şeyin etrafını çeviren çember neviinden şeyler… KISACA: Her cemin Allah ve Resûlü cemi önünde bir “kesret-parçalanma”  belirtmesi ve O’nu Allah ve Resûlü’nün ihata edeceğinin kuşatması bakımından merkezinde de Allah ve Resûlü’nün bulunması, gayrı bakımdan o evveli bilinmeyen zaman Ezel’deki bildirilen sürçmelerin çokluğu, niçin bu “yıldız birleşmesi”nin vehim sebebi olacağını da anlatır… Varlık ve bilgi birliğinin, varlık ve bilgi hakkında doğan vehmi, kendi!

*

AYHAN: 662: EDHİNE-Duhanlar, dumanlar, sisler. Tütünler… YEVMİYE: “Mezar deyince aklıma, sigara içilmeyen yer gelir!”… FARUK Nafiz Çamlıbel’in, “Sen Neredesin” isimli şiiri: “Caddeden sokaklara doğru sesler elendi / Pencereler kapandı kapılar sürmelendi / Bir kömür dumanıyla tütsülendi akşamlar / Gurbete düşmüşlerin başına çöktü damlar / Son yolcunun gömüldü yolda son adımları / Bekçi sert bir vuruşla kırdı kaldırımları / Mezarda ölü gibi yalnız kaldım odamda / Yanan alnım duvarda sönen gözlerim camda / Yuvamı çiçekledim sen bir meleksin diye / Yollarını bekledim görüneceksin diye / Senin için kandiller tutuştu kendisinden / Resmine sürme çektim kandillerin isinden / Saksıda incilendi yapraklar senin için / Söylendi gelmez diye uzaklar senin için / Saatler saatleri vurdu çelik sesiyle / Saatler gecemin geçti cenazesiyle / Nihayet ben ağlarken toprağın yüzü güldü / Sokaklardan caddeye doğru sesler döküldü!”… Yunanca, MELANKOLİ-Kara sevda, malihûlya. Devamlı hüzün, kasvet, bunaltı: 268= 1267: SONGAR-Son istasyon. Son mağara. Yüzdeki siyah nokta, Hindu, ben… HİNDU: 65: NECİB… AYHAN Necib: 726= 1725: HALİFE-Öncekinin yerine geçen… KÜŞTE-Öldürülmüş: 725: HALESA-Hâlis, sâfi… MİZAÇ: Melankolik… Burçlar kuşağı işaretleri ve münasebetlerinde bu mizaç, “Terazi, Akreb ve Yay” Burçları ile ilgili. Vücutta tesir yeri, “Böbrek ve damarlar –Tenasül uzuvları– Uyluk ve kalçalar”. Unsuru, insan vücudunda “Ahlat-ı Erbaa” denilen “Kan, Safra, Sevda ve Balgam” salgılarından, Sevda. (Sevda: Fazla sevgi sebebiyle meydana gelen bir çeşit hastalık. Aşk. Hırs. Tama. Siyah. Gam, keder, sıkıntı… Suada: Sıkıntıdan uzun uzadıya solumak... Suadî: Topalak otu, Siyah renkli kust otu. Arab şâirlerinin aşık için kullandıkları mecazî bir isim). Unsuru Toprak, rengi Siyah, “hâl-tür”ü Yoğun, tabiatı Soğuk-Kuru, yaş Olgunluk çağı, iklim Sonbahar, rüzgâr Kuzey… SONGAR: 1267-268: MUAVVEZETAN-Felâk ve Nas Sûreleri… AYHAN Songar: 1929: HODKÛŞ-Kendini öldüren. İdam-ı nefs. (İntihar-Kendini öldürmek. “Kendini açmak, kendini fethetmek”: 661: Keramet-Veli’nin gösterdiği olağanüstülük. Bağış, kerem. İkram, ağırlama… Hazne-Hazine. “Hadîs: Allah’ın sır hazinesi Arş’ın altındadır ve anahtarı şâirlerin diline verilmiştir!”: 662: Ayhan-“Ay-Han”… Münbais-Gönderilen. İleri gelen. Doğan. “Allah’ın elçi gönderen mânâsındaki Bâis ismi, ebcedi Hakîm ve İbda ile aynı –1078– Levh-i Mahfuz mertebesi ve Kamer menzillerinden İlâhî bâtınlık beden ânı mânâsına gelen Butayn”: 662: Mükterib-Kederli, hüzünlü, tasalı.)

*

 RECEB-Azametli, heybetli. Tazim etmek. Mübarek üç ayların birincisi ve Kamerî ayların yedincisi. (Receban: Receb ve Şaban ayları… Şeben: Geceler. Gece ile âlâkalı… Şeb’an: Tok: Emin… Şeb: Gece, karanlık… Şabb: Delikanlı, genç, yiğit. “At nef’esi. Bıçağa sürtmek”… Şebb: Genç kadın. “Kabul edici. Takva. Kalb. Vavî”… Yevmiye: “Göthe’nin bir sözü var, İnsanlar bir kere bülûğ ızdırabı çekerler, dehâlar hep yeniden!”… MİZAÇ: Huysuz… Ahlat-ı erbaadan Safra salgısı… Unsuru: Ateş… Renk: Sarı. İnsanî Hakikat’in Perdeleri’nde, Davud Aleyhisselâm ve Çarşamba günü, rengi sarı Ruh Lâtifesi ile ilgili. “Davud-Vücudî hikmet tecelli etmiş Peygamber: 15: BD-İBDA”… Tâbiat-Hâli: Gaz. “O-Sır”ı hatırla… Türü-Keyfiyeti: Sıcak ve Kuru… Yaş: Gençlik. Üstadım’dan bir mısra: “Ben bir genç arıyorum gençlikle köprübaşı!”… İklim: Yaz. “Dommay; 13-23 Ağustos arası. Güçlü, kuvvetli, kudretli, sağlam, zorlu. Sakin, hâlim, selim, sabırlı. Kafkas öküzü”… Rüzgâr-Rîh: Doğu… Burçlar Kuşağı işaretleri: Yengeç. Aslan. Başak… Vücutta tesir yerleri: Göğüs ve karın, Kalb ve Sırt, Bağırsaklar): 205: SEFİNE-Gemi. Evliya. Güney yarımküresinde bulunan bir Burç ismi, İkizler Burcu. “Vücutta tesir yeri, akciğer ve kollar”… DOKSAT-Doku ve sat: 180: KAİDE-Asıl, esas, düstur. “Abdülhakîm Koltuğu”… RECEB DOKSAT: 385: MİSFERE-Süpürge. Şâir. (Ne varsa sil, süpür, hallet!)


Baran Dergisi 392. Sayı