DİVANÇE, “Küçük Divan” demek… Divan Edebiyatı büyüklerinden, sadece NEDİM diye bahsedilen asıl ismi AHMED’le aynı mahlâsı, yâni “Nedim” mahlasını kullanan 17. yüzyılda yaşamış bu şâir, benim gibi pekçok kimse tarafından 18. yüzyıl şâiri Ahmed Nedim ile karıştırılan… Ahmed ismi kullanılmaksızın sadece “Nedim” derdemez akla gelen “daha meşhur”u, bildiğiniz üzere benim “Matla’ Beyitler” faslının devamlılarından… Divançe sahibi Nedim ise, o Nedim’den ayrılsın diye “Nedim-i Kadîm” diye ayrılan; demek sadece ben değilmişim, ciddi araştırmacılar arasında da “Nedim-i Kadim”, Ahmed Nedim ile karıştırılıyormuş… Kadim, bir değerlilik sıfatı olarak ona yakıştırılan sanılarak… Neyse; Mehmed Nedim, Divançesi ile birlikte 63. yaş günümde yan Hücrede bulunan Şükrü Sakk ile “hayatıma bir girdi” ki, pîr girdi… Hikâye edeceğim… NEDİM-İ KADİM-Eski dost, kıymetli dost: 258: MİRZA-Beyzade… BÜRHAN-Delil, isbat vasıtası. Yakînî mukaddemelerden meydana gelen kıyas. (Nedim-i Kadim’den): 258: ERGUN-Sert başlı at. Hızlı ve oynak olarak giden at. (Yevmiye: Tek kelimemin bile boşa gitmediğine inandığım, bir sen varsın!”... Yevmiye: “Sen kim oluyorsun be benim karşıma geçecek; bana neler yaptı!”… Üstadıma, bizim aleyhimizde bulunan şimdi rahmetli o muharriri, eleştirimiz bâki, rahmetle analım… İşimize bakalım: Benim pek sık kullandığım ve metodlaştırdığım “tersinden gerçekleştiricilik” usûlü “Ergun” ismi anılarak, bir vesile, burada isbat vasıtası NEDİM-İ KADİM’in Üstadım tarafından “Yevmiye” olarak tâ o günden bana işaretlemesine uygun düşüyor!)… RAHMÎ-Rahmete mensub, rahmetle ilgili: 258: NAHR-Boğazlamak. İki şeyin birbirine göğüs göğse olması. Boyun. Sadır. Namaz kılarken kıyamda, sağ eli sol el üzerine koymak. (Bedene: Kurbanlık deve… Boyun: Mürşid… ZE harfi, Allah’ın “El-Hayy” ismine, “Hava” mertebesine, Ay menzillerinden “Sa’du’z Zabih: Boğazlayan, Kurban kesen”e işaret eder!)… EVRAN-Keşif. Biçme, ölçme, mikyas. Tahmin. Biçim, endam, tenasüb: 258: MERİH-Dünya’dan sonra Güneş’e en yakın yıldız, seyyare. “Mir-ruh” diye de anılır. (Merih yıldızı, KOÇ Burcu’nda ve AKREB Burcu’nda, ilkinde “önemli”, ikincisinde “sabit” olarak görünür!)… ERZEN-Kendisinden baston yapılan sağlam bir ağaç. Şam darısı. (Arpa: Darı. Şâir… Şair: Kurban devesi): 258: ORAN-Nisbet. (Ensab: Neseb’in çoğul şekli. Nesebler, soylar… Ensab: Putlar, heykeller, dikili taşlar)… NEDİM-İ Kadîm, MATLA’ Beyitler diye sunulan beyitleri DİVANÇESİ’nin sonunda verilirken, ismi MU’AMMA BE-NÂM-I SÂLİH ve BE-NÂM-I İZZETÎ olan iki beyit de bırakmış; MATLA’ Beyitler’i cümlesinden olarak, en son iki beyit - 15 ve 16. beyitleri… Vefatı 1670 olan Şâir’in, doğum günüm olan 9 Mayıs 2013’de 63 yaşımda elime geçen eseri, benim için çeşitli yönlerden ne tuhaf!
*
LEVHA: 18 Ocak 1984… Siyah renkli bir gömlek… Üzerinde, alt alta 14 ve 40 rakamları ki 1440 diye okuyorum… Gömlek MUAMMER Bey’e âitmiş… Nasıl hesabladıysam, onları toplayınca 63 sayısı çıkıyor ve bu onun yaşı imiş… 1440 ise, Hicrî sene imiş!
*
TEMME-Tamam oldu, bitti: 440: İLTİHA’-Sakal bırakma. Kabuk soyma. Necb… KISAKÜREK: 441: SALİH Mirzabeyoğlu… MATE-Öldü: 441: TEVALÜD-Doğma… MÜKÂŞİF-Keşifte bulunan: 441: TESLİS-Üçleme.
*
MUAMMER-Uzun ömürlü: 351: MUAMMA-R… MUAMMA-Esrarlı. Meçhul. Gizli. Bilmece. (Usulüne göre tertibolunmuş bulunan ve çok defa bir isme delâlet eden bilmece, yanıltmaca. Lûgaz): 151: MEHDÎ Muhammed… RE harfinin ebcedi: 200: EBU Süleyman. (Mahzumoğulları’ndan Hâlid bin Velid Hazretleri’nin “Horoz” anlamında lâkabı)… KUR’AN: 351: RİSMAN-İp. Halat.
*
9 Mayıs’ta doğdum, ismimin konuluş tarihi 24 Mayıs; Üstadım’ın hem doğum hem vefat tarihi, ismimin konulduğu güne denk geliyor… 2013’de 63 yaşına girdim; rüyânın tam tamına tâbiri, gerçek hâlinde NEDİM-İ Kâdîm’in beyitleriyle, hem de berbat geçen bir günün ertesinde… Yormak, çok veya az, olağan iş; TELEGRAM faslı, uykusuz geçirttiği bir geceden sonra, öğlene kadar yine kesiksiz, Avukatlar’a çıkacağım saate kadar devamda. Ben onların yanına gitmek için hazırlanırken, abdest almaya gittim; belden aşağı veya belden aşağıyı imâ çeşitli tanıdıklarımla ilgili pis pis konuşurlarken, ben de mecburen karşılık veriyorum. Sağ kolumu yıkıyordum ki, orta karar elektrik vermeleri, bir ânda belimin ağrıyan omirilik kısmına şok edici bir şiddetle vurdu; iki parmakla kavrarcasına bir akreb sokması yanması, kramp, belimin üst kısmı ile altı arasında irtibat kopması. Zar zor yere yığılmamaya çalışırken, onları takmazsam böyle olacağı yolunda tehditler. Hırsla ve zar zor havalandırmaya çıkıp, “her neredeyseniz ve kim olursanız olun, biraz erkek olun; ortaya çıkın, buraya gelin!” diye sövmeye başladım. Uykusuz geceler ve devam eden günde “ekstralar” tarihi şaşırtabiliyor; NİMPA, o marifetlerinin, telefona çıkacağım zaman olduğunu hatırlatıyor şimdi, ki doğru. Avukatlar, doğum günüm PERŞEMBE’de geldiler. Ayakta ve yürürken, tabiî ki yatarken sağa sola dönüşlerim, zorlukla; ama çalışmam aksamıyor. (NİMPA, daha da iyi olduğunu söylüyor; ve belime hata neticesi vurduklarını!)… Neyse; Perşembe günü, moralim biraz iyi… Yan Hücreden İSMAİL Uysal, sağın solun tertibi ve yemeklerimi takibte olmanın yanında, günümü şenlendirmeye çalışıyor; çay, şu, bu, çerez, ŞÜKRÜ de eşlik etmede… Derken ona gelen birkaç kitab hediyesini bana gösterirken, NEDİM-İ KADÎM Divançesi, “Nef”i Divanı, Naili Divanı, Enderunlu Vasıf Divanı”ndan seçmeler, hiçbiriyle ilgilenmediğimi görünce geri döndü; sonra, birden gözüne NEDİM-İ KADÎM Divançesi’nin sonunun çarptığı söyleyerek, alâkamı çekmeye çalıştı. Baktım, ilgi çekici birşey… Gece onu tetkik ederken, NEDİM-İ KADİM’in 63 yaşımda, bu yaşa kadar geçirdiğim en güzel hediyeyi, 343 sene evvelden hazırlamış olduğunu gördüm; bahsi geçen MATLA’ Beyitlerle… DİVAN Edebiyatı şâirlerimizin her harf için bir gazel yazmaları adetine uymamış olan NEDİM-İ KADÎM, “kendisine 13 harf seçmiş ve bunların üçü şairler tarafından çok kullanılan RE, HI, NUN gibi harflerden oluşuyor”muş; bu da bir not… Diğer not, bir gazete haberi: “Mütefekkir-yazar Mirzabeyoğlu’nun doğum gününü kutlamak isteyen gruba müdahale eden polis, 20 kişiyi gözaltına aldı!”
*
 
“MU’AMMA BE-NAM-I SÂLİH”
 
MATLA’ Beyit: Nühüfte zülf-i hod zîr-i küleh ân nev-cevân âmed / Sabâ hâlî zî-tarf-ı sümbüleş tâ hadd-î cân âmed… “Saklamış kendi zülfünü külâhının altına o yeni genç aşk hastası / Saba –rüzgârı– sümbül gibi gözucuyla ilgisiz bakarken, tâ cân haddinde genç aşık!”
*
Hatırası dolayısıyla, “Nedim-i Kadîm Divançesi”ni yayına hazırlayan Osman Horata’nın yukarıdaki MATLA’ Beyti, 1987 şartlarına-diline çevirmiş olarak aynen veriyorum: “O yeni yetme genç, kendi saçını külâhının altına gizlemiş olarak geldi. Sebâ rüzgârının, onun sünbül saçını görmek için boşuna bakıp geri dönmesinden, canı ağzına geldi!”… Rüzgâr’ın saçları taraması şeklinde bir teşbih, sıradan: Rüzgâr da saçlarına bakıp külâh altında olmasından dolayı göremeyince, genç kendisinden birşey fark edilmemiş olmasından dolayı canı ağzına geldi… Bir yanda arzu, diğer yanda mahcubiyet; gencin düştüğü acıklı hâl… Herhâlde böyle birşey… Bendeki hatırası, bir Yevmiye: Bir gece yarısı fırtınada yağmurdan sırılsıklam bir genç, Üstadım’ın kapısını çalıyor ve soruyor –“Benden ne istiyorsun!”… O KİMDİ!..
*
MATLA’ Beyit, bir muamma, isim saklama olunca, isimde başlıkta, sadece kelime tertibinde mânâ arama yerine, elbette kelimelere ve ebcedlere de bakmak lâzım… BİRİNCİ Mısraın Ebcedi-(Nühüfte. Gizli. Saklı. Serrişte vermeyen, muradı gizleyen. Esrarlı: 540: Ma’lat-Derin ve yüksek fikir. Ululuk, şerefli olmak… TALAM-Esrar otunun tohumu. “Esrar, sır, sırlı mânâsında kullanılır; malûm.”: 80: Mevlid-Doğma. Doğulan yer ve zaman… Seg-Köpek. Tağ: 80: Seyaha-Beyin zarları… Asgaran: Dil ve kalb… Zülf-ü HOD: Kendi saçı. “sırrı”… Zir-i KÜLEH: Külâh altında. Baş zırhının içinde… Ân: O. Güzellik. Câzibe… Nev: Yeni. Taze… Civan: Genç… Amed: Gelmek. Gelmiş… Amid: Baş. Kumandan. Ulu kişi): 1821: DUDHAR-Kelebek. Aşçı. Külhancı. (Üstadım’ın ÇİLE şiirinden: Ben ki toz kanatlı bir kelebeğim, — Minicik gövdeme yüklü Kafdağı, — Bir zerreciğim ki Arşa gebeyim, — Budur dev sancılarımın kaynağı!)… İKTAT-Alçak sesle kulağa fısıldama. “Hatifî, kendi görünmeyen ve sesi işitilen, gaipten haber veren cinnî… Cinnî tâbiri, tek noktaya yoğunlaşan enerjinin temin ettiği hadîm denilen gizliden de, yahud mücerret bir lâfız, meselâ peri kasdıyla da olabilir. İlhamî’dir!”: 822 RASTEFÎN-Hakiki. Gerçek.
*
MATLA’ Beyt’in ikinci mısraı. (Sabâ: Sabah rüzgârı… Hâlî-Şimdiki. Hâlihazır. Tavra âit: 49: Levh-Tablo. Bakış açısı. Çerçeve… Zî: Den, dan mânâsına. Sahib… Tarf: Aslan gözü denen, tamamı 4 yıldızdan parlak olan ve önce doğan ikisi… Sümbüleş: Sünbül gibi, “saç”… Tâ: Kader, beri, dek mânâlarında. Kıvrım, kat, misil, nihayet, son… Hatt: Sınır, çizgi, hudut. Yazı. Mektub. Gemilerde hareket istikameti. Gençlerde bıyık… Cân: Dirilik, hayat. Karaçay-Malkar Lûgatı’nda, yanmak… İspanyolca, Can: Köpek. Tetik. İspanyolca, Cana: Hapishane): 2762: FURKAN Sûresi’nin, BERZAH ve MANİ’ sırrıyla ilgili âyeti. (Sudaki perdeler.)
*
Maruf ve mübeyyin olmayan bir hesablama için: Birinci mısrada HOD’un Dalı ile KÜLEH’in “He”si, “gizlenme” olarak işaretlenmiş… Dal: 4… HE: 5… Zülf-ü Hod, zir-i Küleh’e gizlenmiş; yani 4 ile 5’i topla… Buna nisbetle, MATLA’ Beyt’in toplam ebcedi: 4-583= 983: İZZET Erdiş: SEYYİD Abdülhakîm Arvasî + NECİP Fazıl Kısakürek… MATLA’ Beyt’in toplam ebcedi: 4583: MEHDÎ Muhammed Salih Mirzabeyoğlu.
*
MUAMMA BE-NAM-I SÂLİH: 151+93+129: MEHDÎ Salih’in Namı… NEŞİTA-Bir şeyin aramaksızın bulunması. Ansızın bulunan nesne. Gâzilerin kastettikleri yere varamadan yolda buldukları nesne. (Nedim-i Kadim Divançesi): 374: MÜNFERİD-Tek başına. Hapishânede tek kişilik hücre… MATLA’ Beyt’in aruz vezni - Mefa’ilün mefa’ilün mefa’ilün mefa’ilün: 964: İSTİBŞAR-Müjde almak. Hayırlı, iyi haberle sevinmek.
 
“BE-NÂM-I İZZETΔ
 
Başlığın ebcedi 2580: ARÎŞ-Sundurma. Takdim ettirme… ATİK-Hazret-i Ebubekir’in bir nâmı. Necib. Esaretten bırakılmış olan. Soyu temiz. Kadim. Pîr, seçilmiş: 580: HÂLİD Mahzumoğulları. (Halid bin Velid, R.A)… TAKİB-Gözlemek. Peşinden yürümek. Bir kimsenin aynı senede tekrar gazaya gitmesi: 582: MEHDÎ Muhammed Salih Mirzabeyoğlu… ŞEYH Gâlib’ten aynı ebcette bir matla’ beyit: Çeşminde gerçi sihr ü beyan söylerim sana / Vasf-ı lebinde sıhhat-i can söylerim sana… “Gözünde –idrakinde– gerçi, sihr ve beyan söylerim sana / Dudağının vasfında sıhhat-i cân söylerim sana!”
*
63 yaşındayım, doğum yılım 1950… MATLA’ Beyit: Sine-ra sad-şerha bî-endaze efkenden diger / Dâg-ı dil-râ hem be-laht-ı tâze efkenden diger… “Parça parça olmuş göğsüme sayısız ve ölçüsüz yaralar açtım / Bedenimden gayrı gönlüme de taze yaralar açtım!”; gizlilik ve gizlemeden dolayı… MATLA’ Beyt’in Birinci Mısraı Ebcedi - (Sine: 115: Talia-Doğan… Sene: 115. Sipenc-Dünya. Misafir): 1512: MEHDÎ Salih Mirzabeyoğlu… İSTAN-Mekân. (Erzin-can): 512: SABRİYE Mirzabeyoğlu. (Rahmetli annem)… İNTİKAM-Gizli tutulma, saklı tutulma. (Muamma): 512: ZUHURAT-Birden oluveren şeyler. Hesabta olmayan umulmadık hâdiseler. Kalbe dolan mânâlar, sünühat. (Kuvvetle ihtimaldir ki, Nedim-i Kadîm bir zuhuratını MUAMMA olarak tertib etmiş olsun!)… MATLA’ Beyt’in İkinci Mısraı ebcedi. (RE harfi, Allah’ın “Musavvir” ismine, 5. Sema tabakasına, Ay menzillerinden “Gafr-Örtmek, gizlemek”e işaret eder… Re harfinin ebcedi: 200: Ebu Süleyman, Hâlid bin Velid Hazretleri’nin nâmı… Ebu Halid-Köpek. Kelb. “Kalb. Basiret. Uyanıklık”: 644= 1643: Ebu’[t] Turab-Hazret-i Ali’nin “Toprağın Babası” lâkabı. “Sad harfinin mertebesi, ay menzillerinden belde-memleket”… Be harfi, Ay menzillerinden “Öne alınmış Takdim, delil”e işaret eder… Dağ-ı dil-ra: Hazret-i Ali - Halid bin Velid dil ve gönüllü ARVASÎ… Hem be-laht-ı tâze efkenden diger: Hem vücudundan ayrılan takdimci diğerinden yeni, düşmüş taze… Yevmiye: “Bir el düşer böyle, kim olduğunu görmesen de tanırsın!”… DAVUD-Kâmil hilâfet, Vücudî hikmetin tecelli ettiği Peygamber’in ismi: 15: BD-İBDA): 2565: SEYYİD Abdülhakîm Arvasî… MEŞKUR-Şükre lâyık olan. Kendisine şükür arzolunan.  (Kef harfi, Allah’ın “Şekûr” ismine Kürsî mertebesine, Ay menzillerinden “Nesre-Yazı, saçmak, yaymak”a işaret eder… ABDÜLHAKÎM Koltuğu hatırda!): 567: İSNEVÎ-İki ile alâkalı. Pazartesi günü ile alâkalı… TELEFON-Ahize. Ahz. Kabul. İşkence. (TE harfi, Allah’ın “Kâbid-Kısıcı, sıkıcı” ismine, “Esir” mertebesine, Ay menzillerinden muarife olmuş “Kalb”e işaret eder!): 568= 1567: MEHDÎ Erdiş… “Be-nâm-ı İzzetî”: “İzzet ismiyle ilgili” izafetler, devam etmek üzere böyle!
*
MATLA’ Beyt’in aruz vezni-Fa’ilatün fa’ilatün fa’ilatün fa’ilün: 2308: ARVASÎ… TARIK-Zühre yıldızı. Sabah yıldızı. Zulmette hasıl olan belâ ve musibetler. “Telegram”: 310. NESR-Hamele-i Arş’tan bir melek. Kartal, akbaba. Yarayı deşmek. (KEF harfi, KÜRSÎ mertebesi, Ay menzillerinden NESRE hatırda!)
*
MATLA’ Beyt’in Toplam Ebcedi: 4077: MÜZİLL-Ayak kaydırıcı, ezell. (Zal harfi, Allah’ın “Müzill-Zelil eden” ismine, Hayvanlar mertebesine, Ay menzillerinden “Mübarek yıldızlar. Mübarek. Derece almak” anlamına genel “Sa’du’l Suud”a işaret eder)… EBDA’-En bediî. Daha çok dikkati çeken: 77: KENZ-Define. Hazine. “Genc”… İLHAM-Allah tarafından kalbe gelen mânâ: 77: İZZ-Kıymet. Değer. Güçlü oluş. Kavî. Şerif. Azim… NAGÂH-Birdenbire, ansızın, hemen: 77: BOLÎ Cezaevi… FARZ-Bir kimseyi bir vazifeye tâyin etmek. Bir kimsenin kendi nefsine âit iken başkasına hibe ettiği şey. Takdir ve beyân eylemek. Bir şeyi delmek, gedik açmak. Bir davaya mevzu ve rükun kılınan husus. “Telegram felyesofisi”: 81: LALEK-HOROZ ibiği. Taç. Ayakkabı, pabuç. Tağy… HAFT-Sözü gizli söylemek. (Levha: 7 Şubat 1985… Yanımda Üstadım… İki arkadaş gibi yanyana yürüyoruz ve elimizdeki bir kâğıt mevzuunda konuşuyoruz… Ona bu mevzuda, “Efendim, acaba hatar mı?” diye soruyorum… “Öyle hatar olmaz! Her hafta gelip kontrol edeceğim!” diyor.): 81: GUNE-Tarz, gidiş, yol. Sıfat. “Diyalektik”… İF-Vakit: 81: GAYLEM-Kaplumbağanın erkeği. Dahr. (Kıpçak Lûgatı’nda, Boğa: Kaplumbağa veya kurbağa… Boğağ. Boğaz. “Can”… Boğa: Boğmak. Zebih.)… KİYAN-Yıldız, mertebe: 81: KİYAN-Tabiat… TAB’-Tabiat. Karakter. Mühür basmak. Son: 81: MEHDÎ Salih Mirzabeyoğlu. (Mirzabeyoğlu: 322: Şehîd… Yevmiye: Efendi Hazretleri başını şöyle bir çevirdi, Eflatun’un Sokrat’ı tarif ederken “aslan gibi başını çevirdi” der, öyle çevirdi ve bana “sen şehîd olursun!” dedi. Çok şükür o nimeti de bana gösterdi!)
*
MATLA’ Beyt’in Toplam Ebcedi: 4077= 81: NEDİM-İ Kadîm’in vefat tarihi. (Asıl ismi Mehmed Nedim olan şairin vefatı 1081 Hicri yılında)… MEHMED Nedim-i Kadim: 350: URF-İhsan. At yelesi. Horoz ibiği. Taç… FIRTINA-Şiddetli rüzgârla denizin dalgalanıp karışması. Rüzgârın çok şiddetle esmesi: 350: MİNSER-Yırtıcı kuşların gagası. (Rüyada gelen mânâ: “Kuş gagasının bir ân yoğunluğunda dudağa benzerliği, topluluktan işarettir!”… Hatm: Kuş gagası. Son… Nedim-i Kadîm, daha sonra gelen meşhur Nedim ile karıştırılmaya başlanınca, ona “Kadîm-Eski” sıfatı verilmiş ve “Hem” mahlâsının yerine böyle anılmaya başlanmış. Yâni “Kadîm” diye anılması, 18. asırda, vefatından sonra!)… MEHMED Nedim: 186: MUKAVVİM-Kıvama getiren. Biçimine koyan. Eğriyi doğrultucu. (Mesleği müderrislik)… EFLATUNÎ-Leylakî ve erguvanî arasında, hafif mor renk: 187: İSLÂM’a muhatab anlayış.
 
ŞEHÎD KADÎM DOST
 
İspanyolca, MARTİR-Şehîd: 950: DOĞUM tarihim… KEŞKEŞE-Şın harfini KEF gibi okumak. (Şın-Bir harf. Mavi. Çok evlilik: 300: Fikr… KEF harfi, Kürsî’ye işaret eder; İspanyolca Masa, “Hamur. Harç, küme, kütle, nas” demek… Fikir harcı, Kürsî!): 645: HİDAM-Hizmetler, vazifeler. Ayak bilezikleri, ayak köstekleri. “Kelebçeler”… YOLUMUZ, HALİMİZ, ÇAREMİZ. (Üstadım’ın, yanında Muhib Işıklar Efendi’nin de bulunduğunu sandığım ve ilk dinlediğim Konferansı): 473= 1472: SALİH İzzet Mirzabeyoğlu… BİST-Yirmi. (Kef harfinin ebcedi): 472: İSTİCABE-Duanın Allah tarafından kabulü. (Üstadım’ın doğum tarihine yakın yıllarda, beklenen Genç hakkında söylediği: Sen gelmediysen bile, dileyişimizdeki şiddet sana vücut verecektir!)… İspanyolca, MARTİRİD-Şehitlik. Acı. Istırab. İşkence. Ahz: 967= 1966: TAHT. “Kürsî. Masa” - Seyyid Abdülhakîm Arvasî… “YOLUMUZ-HALİMİZ-ÇAREMİZ” - TA’YİD: “Bayram etmek”: 1966: NECİB Fazıl Kısakürek + Mehdî Salih Mirzabeyoğlu. (Necib Fazıl Kısakürek: 1417: Musa Mirzabeyoğlu… Musa Mirzabeyoğlu: 428: Salih Mirzabeyoğlu… Aynı ebcedle, İhtitat: Yukarıdan aşağıya indirme… “Bir el düşer böyle, sahibini görmesen de tanırsın onu; bu sinema rejisörlerine kadar bilinir!”… KEŞKEŞE –şın harfini kef gibi okumak– hatırda; bunu sadece “Abdülhakîm Koltuğu-Kürsüsü”ne nisbet olarak değil, İslâmî yönden meselelerin çözümünde “ölçü gösterme” bahsi olarak düşünün. “Bir elin düşmesi gibi”, ölçüler genel olarak bilinir veya bilenler anlar ve bildirir, o düşen elin sahibi –İslâm– tanınır… NECİB Fazıl-Şehîd: 2298= 300: FİKR… İki Şehîd: 644: İki Mirzabeyoğlu… BÜYÜK Doğu-İBDA!)
 
ZUHURAT: 1999
 
TİLKİ Günlüğü’nün başlangıç tarihine tevafuk eden 17 Ağustos 1999 depreminden yaklaşık bir-iki ay önce… Tanıyanların Gülşen Teyze dedikleri Hanım, 10-15 kişilik grubla METRİS Cezaevi’ni ziyarete gelmiş, bizim ziyaretçilerimize, beni bilmediği hâlde, gördüğü bir zuhuratı anlatmak üzere: “Namaz kılarken, secdede zuhurat oldu; Kumandan, elinde kılıçla kâfirlere saldırıyordu!”… Bu yaşlı Hanım, hâliyle ideoloji filân bilmez, abdestinde namazında, tesbihatında, Mahmud Efendi Hazretleri’nin müridlerinden biri… Beni resim çerçevesinde şöyle böyle görmüş, o zuhuratta da, “demek ki bunlar!” hesabı haşyete düşmüş. Hâli bizim ziyaretçilere de sirayet etmiş ki, ziyaretçilerle görüşürken herkes bana ondan bahsediyor… Ali Osman Zor’un Hanımı Emel, bana heyecanla “bir zuhurat” derken, “biliyorum” dedim. O da sanki Gülşen Hanım’dan bahsettiğimi anlamış gibi, “o değil!” Ziyaretçilerden biri Sadettin –Ustaosmanoğlu– ağabeyle konuşurken oldu, sonra anlatırlar. Biz kadını bahçeye götürdük, çimenlere oturttuk, kendinden geçti!” filân diye telâşla anlatıyor… Ben o Hanımla görüşemedim, her kafadan bir ses. Hemen Sadettin’i çağırdım. O da şaşkın, sevinçli. Normal olarak “Allah sabır versin!” makamında hâl hatır sorarak konuşurken, Selma Hanım’a bir hâl geliyor, ağzı çarpılıyor, gözleri kayıyor; dehşet verici bir görüntü. Başlıyor kendisi Arabça bilmediği hâlde, o sırada kendi mekânında namazda olduğunu öğrendiğimiz Mahmud Efendi Hazretleri’nin Arabça sözlerini nakletmeye. Bazı şeyleri ziyaret ertesi arkadaşlarla konuştuğumuz için, ben kayda değer bir şey olunca Sadeddin’e anlattırıp, not aldırıyordum. O hâdiseyle yüzyüze olunca, fevkalâdeliği gören Sadeddin hemen not alıyor, orada şâhid olanların yardımıyla sözler tercüme ediliyor: “Bunları söyletmek dehşetli ama… Söyletiyoruz!” –“Bunları bilen biri var burada, –kendini kastediyor! –, o bunları bilir!”… – “Bunlara yardımcı olun! Kelime-i Tevhid’le… Yüzbinlerce Kelime-i Tevhid’i çekin!”… –“Bunlar bizim askerlerimizdir daha önce sizlere tanıtmadık… şimdi tanıtıyoruz!”… –“YARINDAN sonra bir şiddet başlayacak, haber vermeye geldik!”… –“Allah Resûlü beldemizdedir, ümmetinin hâline üzülüyor… defterler kapandı, hesablar bitti oluyor!”… –“ORADA OLAN MEHDÎYİ ZÂHİRE VURMAYIN!”… –“Orada bulunan Hanımlar da gönüllü askerlerimizdir… onlara şimdi alenen yardım etsinler… sonra yapacakları şeyler onlara söylenecek!”… –“Nefsin girdi araya kızım, nefsini aradan çıkar… Salavat getir, salavat getir!”… Selma Hanım ayılıyor mu, bayılıyor mu, hemen bahçeye götürüyorlar.
*
 
MUAMA’NIN ÇÖZÜMÜ
(Miladî 2013 – Hicri 1934)
 
LEVHA: 19 Aralık 1985… “Televizyonda”… TAKDİMCİ HALİD Kıvanç, Yılbaşı gecesinde piyangodan çıkan numaraları okuyor… 37806 veya 38706… Bu numara büyük ikramiye mi, yoksa büyük ikramiye bu numaradan sonra mı okunacak… O kadar canlı ve candan dinliyorum ki, sanki gaibin işaretini okuyorum!
*
SALİYE-Yeni yılı tebrik maksadıyle yazılan tarihli mehdiye: 106: HABLULLAH-Allah’ın ipi. (Habibullah)… SALİYE: 101: GUSTO… MAHZUM-Her delik nesne: 101: MÜMİYE-İşaret eden… MAHZUM: 693: İBRAHİM Kassaroğlu-Veli, Hicri 3-4 asır… HALİD[:] 634: HALED-Kalb… RAHMAN Sûresi 19-20. ayetleri: 3166= 169: KIVA[N]Ç… HALİD Kıvanç: 813: HİCRİ yıl… MİLÂDÎ: 1435: HİCRÎ yıl.
*
KELİME-İ Şehadet. 806: RABITA-İ Şerife… HUDARA-Allah için, Allah aşkına: 806: ZEYD bin Halidî El-Cüheniyye. (Riyaz’üs Salihin’de ismi geçen ve “Horozla” ilgili bir Hadîs rivayet eden Sahabî)… HALİD bin Zeyd-(Ebu Eyyü[b] el-Ensari Hazretleri’nin ismi): 707: ZEYD ibn Hâlid.
*
HADİS’in sunuluşu-Ân ZEYD ibn Hâlid el-Ceheniyye radyallahu anhu kale Resulullah: Lâ tesebbû’d Deyke feinnehu yûgizu-s salâti. (O ZEYD ibn Hâlid el-Ceheniyye Radyallahu anhu dedi, Resulullah: Horoza sövmeyin, çünkü o namaza uyandırır!”… MAHMUD Ustaosmanoğlu-Nakşî şeyhi. “Kartal’daki Telegram’da, Mahmud Efendi Hazretleri, sabah ezanı okunurken kulağıma yavaşça namaza kalkmamı söyledi. Yalnız ses. Bunun, onun sesimi, Telegramla mı ilgili olduğu hususu malûm olduğu hususu malûm olmasa da, neticede Müslüman muradına uygunluğu, iyi olduğu hususunda fark etmiyor; ondan bildim!”: 2269: NUREDDİN Mahzumoğulları-“Şehid” namlı, Halid bin Velid Hazretleri’nin oğlu Süleyman bin Velid Hazretleri’nin torunlarından… ŞERİF Muammer Mirzabeyoğlu: 2267= 269: HURRAS-Muhafızlar, muhafaza edenler, nöbetçiler… Hurus: Horoz… EBU Süleyman: Hâlid bin Velid Hazretleri’nin “Horoz” namı… Hadîs: Baba, çocuğun sırrını saklar… HADÎS’in rivayet edilişinde, “Horoza sövmeyin, çünkü o namaza uyandırır!” kısmının Arabça harfleri asıl alınarak çıkan ebcedi: 2269: MUAVVEZETAN-Kur’ân’ın son sûreleri Felâk ve Nas… HADÎS’i rivayet edenin takdim ediliş kısmı: 591: MUNTAZIR-Bekleyen. Gözleyen. Birisinin gelmesini bekleyen… İKTİTAF-Sözün özünü alma. Ağaçtan meyve toplama: 591: MEHDİ Muhammed Salih Mirzabeyoğlu.): 4860: HURSE-Çocuk doğuşunda yapılan yemek… Sadh-Horozun ötmesi: 102: Al-i Aba… MÜTEKERRİR-Tekrar: 860: BEYİN Kontrolü. (DIYK-Horoz: 910: LÂ havle velâ kuvvete illa billahil aliyyil azim-Allah’tan başka kuvvet ve davranış sahibi yoktur… Tetfül-Tilki eniği. Vâvî. Kalb. Gönül. Takva: 910: Zıyk-Darlık. Sıkıntı. Kalbe sıkıntı veren… Elbette zihin kontrolü vasıflanması içine giren eğitim verme, basın yayın organları vesaire yanında, doğrudan beyine fiziki tesirle bedene ve o yoldan edinilen duyuya tesir ve iradî karara nüfuz gayeli Telegram unutulmamalı; elektromanyetik dalgalarla gerçekleştirilen… Dikkat: Uzaktan beyin kontrolü hususunda, bizzat istihbaratçıların kabulü gerçek oldu. Ama “beyne yerleştirilen çip” gibi, eski bir işten bahsedilerek. Çip, İngilizce, kıymık, yonga demek. Şimdi mantıken düşünün: Tâ uzaktan o minicik şeye yüklenen hüner kabul ediliyor da, öyle bir şeyin fiziki tesirinin yavaş yavaş uzaklaştırılarak ten tesiri dışından milimin onda biri ayrılsa tesir edemeyeceği mi aklın alamadığı? O anda bir ayrılık, nihayet uzaktan alıcı vericinin kuvvetlendirilmesiyle, doğrudan cihaza âit bir vasıf olmaya doğru gider. YANİ, sözkonusu ÇİP, cihazın beyinde –ne hüneri varsa–, beyinde nerede ne ediyorsa, orada tecelli eden dalganın kendisidir. Misâl: Kulağına kulaklık takarak radyo dinleyen adam, o kulaklığı çıkararak yakın mesafeden dinlesin; neticede iş, doğrudan radyodan dinlemeye gider!)


Baran Dergisi 343. Sayı