MATLA’ Beyit: Ruy-ı meh tâbın ne dem görsem gelir kalbe neşât / Tâ ezelden etmiş ey meh-rû seninle irtibat.— (Nedim)… “Meh-tâb yüzünü ne dem görsem gelir kalbe neşât / Tâ ezelden kurulmuş ey ay yüzlü seninle irtibat!”… Neşat: Sevinç. Bir iş işlemek… Neş’et: Yetişmek. İleri gelmek.

*

ŞAİR Hâşmet’ten: Feyz-i Hak tâ ezelî lâzıme-i zatımdır / Gıbta-keş nâtıkama gökte melek yerde melik… Lâzım. Lüzumlu, gerekli. Bir şeyden asla ayrılmayan ve vücuduna ihtiyaç olan. Müteaddid olmayan, sabit: 78: İBDA’-Benzersiz yaratan… HAKÎM-Herşeyi yerli yerince eden Allah. Varlığın hakikatiyle muttasıf kul: 78: LEVH-İ Mahfuz… LAZIME: 83: MOĞOL-İki ayrı cinsten meydana gelen. Melez. Hak hakikati ki, hem Allah hem kulu ifâde eder. “Rüyâ’da gelen mânâ: Sin iki kişi demektir!”… NABİL-Üstad. Ok yapan. Merkez kılan: 83: MEHDÎ Salih Mirzabeyoğlu… NATIKA-Söz söyleme, konuşma. Bildiren. İdrak eden. Düşünen. Altun ve gümüş gibi mal, maden. (Allah’ın “Kün” emri ile varlığın vücud buluşunu hatırlayınız; “her şeyden önce kelâm vardı!”. Davud Aleyhisselâm’ın Zebur’unda geçtiği ehl-i kalbin kabul ettiği Allah kelâmı… Altun, madenlerde “Güneş” temsilcisi; Burçlardan “ASLAN-Esed”, unsurlardan “Ateş”, insan vücudunda “kalb ve sırt, arka” ile ilgili ve Simya rolü “sindirme-kendine döndürme”, harfi NUN… Nun, Allah’ın Nur ismine ve Musa Aleyhisselâm Gaybı’na işaret eder: Kelimullah, Çarşamba günü ile ilgili, lâtifesi beyaz… NUN: Balık. Burcu’na unsurlardan “Su” ya, seyyarelerden “Müşteri”ye, vücutta “ayaklar-ileri gelen”e ve Simya’da rolü “yansıtma” olana.): 165: RAHMAN Suresi, 19-20. âyeti.

*

MATLA’ Beyt’in Birinci mısraı: 1867: Delik. Gedik. ( He harfi, pencere. Sıfır şekli. Nokta. Zirve. Kuşatan… Mehtab, “Ayın karakteri, tabiatı, huyu, ışığı ve nuru”, tâb’ edilmişi anlatan bu ifâdeler yanında, bunları tab’ eden, yâni mühür basılmış ve mühür basan vasıfları bir arada… İspanyolca, Ay: Huy. Ünlem olarak, “şaşkınlık, hayret, hayranlık, korku” vesaire… İspanyolca, Ay: Mes. Akşam vakti… İspanyolca, Luna: Kamer, ay. Ay ışığı. Ayna camı. Pencere camı. Otomobil camı… İspanyolca, Cristal: Billûr, cam, pencere camı, vesaire… İspanyolca, bullir: Kaynamak, fıkırdamak, fokurdamak. Kımıldamak, hareket etmek. Hareket ettirmek, canlandırmak, harekete geçirmek… Gümüş, madenlerde AY temsilcisi; Adem Aleyhisselâm’ın Gaybı, “Kalıblar” lâtifesi, gayb perdeleri kızıl ve kötü bir renkte, “zikir tesiriyle lâciverte döner, renkler karışır, zikrin zâtı, KENDİSİNDEN BAŞKASININ OLMADIĞINI bildiren sayha koparır!”… Mavi rengin, hava renginde olduğu, ama gök yüzünde bu derinliğin mavi göründüğü; aynı şey su içinde geçerli. Beyaz, saflık ve bölünmemiş ışıktır, ışık renkler hâlinde kırılmaz, su kesilmez… Ay ve gümüş’ün birbirini tamamlayan mecaz ve mânâları: YA harfi, Allah’ın bütün mertebelerinde “rızık verici ve terbiye edici” mânâsındaki ismi ER-Rabb ismi ile ilgili. Da’va Cetveli’nde de, Allah’ın “Yasin” ismine işaret eder. “Nefs birdir” hakikati, dünyada İnsanların kendisinden türediği ilk insan Adem Peygamber’de tecelli etmiştir… Veli sözü: “Allah de ve sus!”… Atasözü: “Söz gümüşse, sükût altundur!”… Hacereyn: İki taş. Altun ve gümüş… Taş: Yağmur çisintisi. Rahmet çisintisi… Üstadım’ın şiirinden: “Elimde sükutun nabzını dinle,— Dinle de gönlümü alıver gitsin!”… Sükût-Sessizlik. Konuşmama: 486: Müt’eme-İkiz doğma… İKİZLER Burcu, Arabça adı “Cevza-Ortada bulunan”, unsuru “hava”, tabiatı “sıcak nemli”, türü “birleşik”, seyyaresi Utarid, vücutta karşılığı “Akciğer ve Kollar”, Simya çalışmasında “sabitleme” safhası… “Cıva-gümüşî beyaz” madeninin remzi, Utarit yıldızı… İKİZLER Burcu’nun Lâtince ismi “Gemini”, “Sefine Burcu” diye de anılan. Sefine, aynı zamanda “çeşitli mevzulara dair kitab” demek; nefs, yarısı suyun altında, yarısı suyun üstünde “yapışık ikiz” bir gemi. Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin, Allah’tan gelene her hâlde hamd edilmesi hususunda verdiği misâl, dış yüzünü anlatacağım, iç yüzde “bu iş ne akılla olur ne akılsız” hikmetine ve İslâm’da Şeriatla tasavvufun içyüzde birliğine misâldir: Yapışık ikizler, hep hâllerine şükrederlermiş ve bu hâlde nasıl öyle olabildiklerini soranlara, “ya birimiz ölse?” derlermiş. )

*

MATLA’ Beyt’in İkinci mısraı: 2284: FERD… UTARİD-İkizler Burcu, Gemini, Sefine Burcu feleği. “Bahtı”: 284: RUBAÎ-Dörtlük şiir. Dörtle ilgili. Mastarını meydana getiren dört harften dördü de aslî kelimeler. ( Erbaa-Dört: 278: Arvasî… Salih: Sad, elif, lâm, ha… HA harfi, Allah’ın HAKÎM ismi ve “şekil-suret” mertebesine işaret… Uygurca, Sicak: Çizgi. “Ayıran, ayırdeden”… Uygurca, Ças yazılışıyla iki kelime: Dikdörtgen. Hızlı, çabuk… Çar-Dört: 204: Uygurca, Çar-Alaca. “Erkam: Alaca yılan… Erkam: Rakamlar. Harfler… İspanyolca, Halita: Nefes. Alaca… Uygurca, Çar: Padişah. Kral… Her tabakanın üstte ve altta birbirine karşılığı vardır: Güneş merkezli üstte, 4 tabaka “Felekler Burcu-Sabit Yıldızlar veya gezegenlere Duraklar Burcu”, altta “El-esîr” tabakası. Malûm, “el”, muarife eden, tecridle şahıslandırılmış ve beyan olmuş mânâsını veriyor; “kelimelerin yığılmasıyla kavram, onların yığılmasıyla sistem” davasını hatırlayınız!”… Sabite-yerinde duran yıldızlar: 908: Bütekat-Altun ve gümüş eritilen pota. “Esîr tabakasının 4 üstünde güneş, 4 altında Arz tabakası”… Sübut-Sabit. Kat’i olarak meydana çıkmak”: 908: Salih İzzet Mirzabeyoğlu… Kabaza-Hız, sürat. Sıcak. “Bir cismin hızı arttıkça, hareket enerjisi ısı enerjisine sebeb sürtünme ile büyür!”: 908: Bimarhâne-Akıl hastahânesi… Esîr tabakasının üstünde AY Feleği var; Yengeç Burcu, Arabça’da aynı zamanda “kanser” anlamına gelen “seretan”, unsuru su, tabiatı “soğuk-nemli”, seyyaresi AY, cinsiyeti dişi, Simya’da “çözücü ve tahlilci” safha… Sir: Tokluk… Sir: Yarık ve delik. Balık yemeği… Sira’: Hızla gitmek, acele etmek… Sırr: Çok sıcak ve çok soğuk… E-Sir: Elif sırrı… Dest: Dörtköşe yastık, dörtköşe döşek. Mekr. Vavî, gönül. El, kuvvet, kudret. Tasallut. İkmâl. Düstur, kaide, prensib. Âli makâm. Meclisin şerefli yeri… BİR NOT: Kanser, hücre çoğalmasından meydana gelen bir hastalık olunca, “akıl hastahanesi”; mecazen “beyin-akıl” büyümesi ile ilgili oluyor. Büyüdükçe kendini yiyen ve aslî sabitine teslimini bekleyen “işlenmiş akıl” mekânı! )… RİC’İ-Geri dönmeye mensub. (Her şey kendi ekseni etrafında dönerken, her şeyin BİR’den meydana gelmesi bakımından dönüş ona doğru bir “rücu-sığınma” mânâsındadır… Sema’nın, hem gökler, hem ses dinleme, hem dönüş anlamını hatırlayınız! ): 285: FİHR-Taş. Destenek dedikleri taş. ( Dest, el; enek ve enük de nefs kartalı, şahin. Kartal eli, el kartalı… FİHR, Arabça’da “avuç dolusu” taş demek. Allah Sevgilisi’nin geriye doğru dedelerinden ve asıl ismi KUREYŞ, ona nisbetle de çocuklarına Kureyşli denmiş. Hacer: Taş ve vaktinden evvel doğmuş kız çocuğu demek. Hacer-ül Esved, Cennet’ten gelme siyah taş. Cennetin dünya bedeli olmasına nazaran, Vaktinden önce orada bulunan ki, aynı husus Adem Aleyhisselâm ve Havva anamız için de geçerli; Cennet’ten indiler! )… GERDUNE-Araba. Otomobil. Zâtıyla hareketli. ( Gerdun: Dünya. Felek. Dönen dönücü… Gerdan-mina: Gök, sema, asuman… Mina: Billur. Cam. Parlak saray. Lacivert sırça… DÖNEN aynalar: Gökler, gök tabakaları. Camı “ayna” eden sır, ADEM Aleyhisselâm’da tecelli eden “Göz idrak” ve Allah’ın halifesi olmak. Bunun için O’na insan dendi ): 286: SAFSAFA-Elemek. Asılsız etmek. Fire. Ateş. ( Elemek, kalburda yararlının veya yaramazın kalmasıdır… Kalbur: 339: Muhasır-Muhasara eden, etrafını kuşatan… Kalb-Kan dolaşım merkezi. Gönül. Her şeyin ortası. Bir hâlden diğer hâle çevirme. Değiştirme. Bir şeyi geri döndürme. Bir şeyin içini dışına ve dışını içine çevirme. Aks, tahvil, yansıtma: 132: Kalıb-Hususi bir şekil ve biçim alması istenen bazı şeylerin konmasına mahsus araç, zarf. Beden, vücud, gövde. Şekil ve suret numunesi. Bir kalıba dökülmüş veya kalıbtan çıkmış şey… Ur-Önünde hendek olan istihkâm. Metris. Burç: 207: Badir-Dolunay… Ur-Tek gözlüler. Kalb gözü: 276: Mansus-Nass ile sabit kılınmış )… KAMKAME-Büyük, derin deniz. Lûgat. Renkler: 286: KUMKUMA-Yuvarlak desti. Bakır şişe, bakır ibrik. Vesvese, kuruntu… FÜRUG-Nur. Ziyâ. Işık. ( Üstadım’ın, “hiç beklemediğim ânda, beklemediğim bir mekândan bir ışık fışkırdı” dediği, IŞIK isimli ithafı hatırlanmalı! ): 286: NAKA-İ Salih. (Salih Aleyhisselâm’ın mucizesi: Kayadan bir deve ve yavrusunun çıkması… Şakk-ı taş: Taşın yarılması, kumkumanın dağılması: 1202: Bir-Kalb. Esîr. Vavî, yüksek dereceler… Utarid: Vav harfi, Allah’ın “Refîü’d Derecat-Yüksek dereceler veren sıfatına ve “Yüksek dereceler”e işaret eder. Tard, “hizmetten çıkarma, hür kılma” anlamında, uzaklaştırmadır… Tardiye: Red olundurmak. Rüyâda gelen mânâ, “resim, red kökündendir!” hikmetini hatırlayınız… Tardiye: “Allah razı olsun!” demek… Adem Aleyhisselâm’ın Cennet’ten indirilişi, kıymette “Yüksek mekândan tard” olsa da, Berzah’ta “yok” hükmüyle var olan mahlukların varlığını müşahede ile görmek ve efendiliğinin onlar tarafından da bilinmesi hakikati bakımından; HATASI “O’nu yüceltmek için” hikmetine dönüyor… İlâhî hikmet… Nitekim, “tardiye”de her iki husus da var! )… DÜVAR-Baş çevrilme, başını döndürme. ( Dü-var: İki var… Peygamberlik, Allah Sevgilisi’ne duvar şeklinde temsil olunmuştu; duvardaki tek tuğlalık yeri, O doldurdu… İki var: Zâhir ve bâtın… Uygurca, Tam: Duvar. “Ayıran, kuşatan”… Uygurca, Tamaka-Tütün. Duman. Kat kat. Kerem: 534: Merec-el Bahreyn… Tamak: Damak. Tad. Gusto… Tamak: Yemek ): 286: HARF… İRTİBAT-Bağlanmak. Rabtedilmek. Muhabbet. Hudutla düşmana karşı at sahibi olmak: 612: DERVİŞ Muhammed… TERAÎ-Aynaya bakmak. Birbirini görme ve görüşme. Bir fikir hakkında mukabil görüş. İstişare. Nebat’ın –zirvesi hurma– kuruyup rengini belli etmesi: 612: HABY-Gizli Kelâm. İlhâm… USAM-Pire. Zirve. Sıçrayan. “Mürd’ün yükselişi[ni] hatırda”: 611: TEVARÜD-Vârid olma. Gelme. Yetişme. Tıpkı birbirinden habersiz iki şâirin aynı beyti ve mısraı söylemeleri gibi. ( Mehdi’nin etrafında birbirinden habersiz –dış alâka olmayan– rakamı sembolik bil, 313 kişinin aynı idrakte birleşmeleri hususundaki Hadîs’i hatırlayınız! )

*

MATLA’ Beyt’in Toplam ebcedi: 4151: MEHDÎ Muhammed… MEDAMİ’-Gözler, gözyaşları: 155: MUTAVVAK-Boynuna gerdanlık vesaire takılmış. Boynu halkalı, zincirli. Boynunda halka olan. “Esir”. ( Mahzum-Burnunun halkasıyla tutulan sığır ve deve. Her delinmiş nesne. Kureyş soyunun Mahzum boyundan olan Halid bin Velid Hazretleri’nin kabilesi: 101: Gusto… Esîr, boş, sıfır: Mutlak sıfır yoktur, “esîr” maddesi de mutlak değil –arızî ve izâfî–dir.)

BÜYÜ-BAĞ

MATLA’ Beyit: Âkıbet gönlüm esîr ettin o gisûlarla sen / Hey ne câdûsun ki âteş bağladın mûlarla sen — (Nedim)… “Neticede, gönlümü esîr ettin o saçlarınla sen — Hey ne büyücüsün ki ateşi bağlın suyla sen!”… Sırr: Şiddetli ateş ve su.

*

EŞ’AR-Şiirler, manzum ve güzel yazılar. Kıllar, tüyler. “Sırlar. Meyveler. Harfler”: 572: İ’TAK-Esiri serbest bırakmak… NEDİM, şiirini yazmakla, kendisini “giysu-saçlarıyla” esir edeni açık etmiş, gönlündeki esirî serbest bırakmış; ebced tevafuku bu… MÜNAFAT-Birbirinin aksine olan. Muhalefet. Zıd. ( Zıtlık, “doğru ve yanlış, iyi ve kötü, güzel ve çirkin”den ayrı mahiyette, aynı değerde de olabilir; hatta tam bir uyuşma da zâtî nefs olarak ayrılık bakımından bu vasıflanmaya girebilir! ): TA’SİB-İhata edip kaplamak. Bir kimsenin başına taç koymak. Açlıktan dolayı karnını bağlamak. (Taş, dişi nefs, kuşatan, hayâl; bu nesne ve mahiyetlerin anlamının örtüştüğünü biliyoruz - “hayatı kuşatan bir zar”… Beşik-taş: Mehd, Mehdî, kuşatanla ilgili! )… AKIBET - Netice. ( Gönül pazarının müşterisi NEDİM, esir düştüğü aşkta sabit bir yürüyüşle o esirden çıkanı yansıtmış - ki şiirini yazmış! ): 573: TEAKUB-Birbirinin ardınca olmak, peşinde olmak, bir nesneyi çoğaltmak. ( Nedim’in gönül simyasının neticesinin, halihazırına nisbetle henüz bir kesinliğe varmamış olduğu anlaşılıyor. Aşkın üretici olması, çoğaltıcı olması kaçınılmaz; şiir, vesilede ister karşı cins alâkasının müşahhas tarafında, ister hayâlî tarafında, isterse bir mücerredin sembolü tarzında, bu hususlar içiçe olabilir, neticeden sebebe hâl mahalli, bir yemiş toplama istidadı işidir… Bu cümleden olarak, şiir idrakına hitab, müşahhasa mücerredin, –zâhirle bâtın–ın aynı kelime klişelerinde ifadesi: Açlıktan karnına taş bağlamak… Taşş: Rahmet, kuşatan… Beden açlığından dolayı, onu kesmek üzere karnına taş bağlamak; karn, –batn, içyüz, miğde–, mânâda kuşatan tıpkı bedende olduğu gibi, içyüze tesirle içyüzde; her şeye tesirle içinde… Cemad, nebat, hayvan, insan… İNSAN’da, bütün semalar onun aynası ve ayna olarak, onun için onda… Sema, hem gökyüzü, hem herşeyin örtüsü ve gaybı, hem de “işitmek ve dönmek” anlamında-sema’; her varlık, kendi felek ve bahtında, kendi ekseni etrafında Allah’ı zikrederek dönüyor. Fiziken sabit bir husus. Allah’ın bir ismi de SEMİ’, yâni “dinleyen, işiten”; O’nu işiten varlık, O’nu zikirle dönüşte ve bu dönüş, hep üst varlığa akış hasreti ifâdesinde. Simya’da “altun” bir gaye hedef; dikkat edilmelidir ki, kuru bir hayâl değil de elbette bir intiba neticesi edinilen ve peşine düşülen hedef, eşya düzenine âit bir “ihtimalleri kurcalama” usulü ile çalışırken, onun düzeni hakkında elde edilen bilgiler o mevzuya dair pratik bir yarar içinde görünmese bile, imkânsızlığı idrak da bir kıymet, neticede hem öyle hem böyle bâtında karşılığı olan bir hususun yansıması olarak farkedilirler. Hani her işin başı, “Hâdiseye yanaşan insan şuuru”nda yerini alarak tekrar –mevzu ne olursa– pratiğine, bu faydaya yaramak. Üstadım’ın, “zamana eşyada gör itaati” demesi gibi, Gaîliği-muradı görmek; zamanın bir gayesi var, onun hâline gir… Bütün varlıklar içinde İNSAN, bilerek veya bilmeyerek ona âlet; bilirse imân, ne âlâ! )… MESLEC-Karlık. “Buz, soğuk”. ( Kuru soğuk; Zühre yıldızı ile ilgili, - alınyazısı, fikir ve hisle besleyen, beslenen hür, hakikate esir… Suyun buz olması gibi, simyada katılaştırma safhası; unsuru toprak, Burcu Boğa… Kuru soğuk; yıldızı Merih, unsuru toprak, Burcu başak, seçici ve serbest, bolluk ve ışık, sezgi sahibi, ünlü, simyada safhasında rolü damıtma… Kuru soğuk; yıldızı Zu-hâl, unsuru toprak, Burcu “Cedî-Oğlak”, simya’da safhası mayalandırma… Soğuk-nemli; gezegeni Ay, unsuru su, Burcu Yengeç… Soğuk nemli; yıldızı Merih, unsuru su, Burcu Akreb, Simya’da “ayırma, tefrik etme, farketme” safhası… Soğuk nemli; yıldızı Müşteri, unsuru su, Balık burcu, Simya’da “Yansıtma” safhası ): 573: TECFİF-Kurutma veya kurutulma. Pişme. Cübbe giydirme. ( Sıcak kuru; Güneş, unsuru ateş, Burcu “Aslan-Esed, karz”, Güneşte bütün renkler olmakla ve Tecfif’e ebced tevafukuyla, ululuk rengi siyah, “Şebreng-gece rengi”, simya’da “sindirme” safhası… Kuru sıcak; yıldızı Müşteri, unsuru ateş, Burcu “Yay-Kavs-Vav”, simyada safhası İBDA’… Sıcak kuru; yıldızı Merih, unsuru ateş, burcu KOÇ, Bedende karşılığı “beyin”, Simya’da safhası kül etme )… GİSU: Omuzlara dökülen saçlar… Giya: Nebat, su… Nebat: N-bat, nurbat. Başak… Nedim’in bahsettiği gönlünü esir eden, “Başak Burcu”ndan mı?

*

CADU-Büyücü cadı. Acuze, çirkin kocakarı. Güzel söz. ( Her nesnenin aslı ve özü, hakikati nihayetinde yok görünse de, aslı bâtında bulunmak bakımından dünyalık iyi ve kötü değer ölçüsünün üstünde, güzel bir kelâmdır, güzel kelâmdandır, mücerret olarak kelâm güzeldir. “Güzel söz”, güzel sıfatıyla belirtilirken, bahsettiğimiz hikmetten sonra gelir. Burada bizim dikkati çekmek istediğimiz husus, “ateş ile suyu birbirine bağlayan” sihir ve cazibenin –bu simyadan kıyasın– karşılığının insanda “güzel” olmasıdır ki, cadu’nun diğer mânâlarına nisbetle kasdın “içyüz güzelliği” olduğu anlaşılıyor. Zaten aşkı, dış yüzde her mevzuya âit saha cazibe kuvveti ile görünürken, esasta içyüzdür, bâtınidir… Bir not: Mevlâna Halid Hazretleri buyurmuştur ki, “gaye aşk değil, ibadettir!”; aşk, ibadetin kuvvet ve enerjisi, ibadet insan memuriyeti ve kulluk şuuru ile ilgilidir. Aşkın kanunları Allah ve Sevgilisi tarafından bildirilen gösteren ölçülerin içyüzüdür. Hani, bir Anayasa ve Kanunlar vardır, bir de tatbikatta “Anayasa ve Kanunların ruhu”ndan bahis zaruretinin, tatbik edebilme şartı olarak ortaya çıkma durumu ): 14: TAHA-Hurufu mukattaadandır. ( Ta-Aşkın, taşkın: 10: Cübbe. Kurutma. Kurutulma… Dü-iki: 10: Beded-İki uyluk arasının geniş olması. “Müşteri yıldızı. Unsuru ateş. Simyada İBDA safhası”… Cu-Akarsu, nehir: 9: Cu-Ara emri… Ebced: 10= 1009: İBDA’… TE-tı harfi, Allah’ın “ilmi eşyayı kuşatan” anlamındaki Muhsî ismine, Da’va Cetvelinde de “Tâhir-Temiz” ismine işaret eder… Vavi: Kalb. Takva. Temiz, tahir. Allah’ın “Refiü’d Derecati” ismiyle alakalıya işaret eder… Muhsî: Hesab eden. “Sayılar, harfler, ERKAM”… HA harfi, Allah’ın HAKÎM ismine işaret eder ve HAKK ismine… Kulda sıfat HA-K ve HA-KÎM… HA-KİM?.. İşte bütün mesele, her meselenin başı, BİR olmadan iki olmaz! )

*

MATLA’ Beyt’in Birinci Mısraı: 1873: ZIBA’-Sırtlanlar. Arslanlar. “Karınca yuvası”. ( Güneş, Atlas Feleği Burçları’ndan “Esed-Aslan” burcu ile ilgili… Mur, “karınca” mura’ ise, “kedi sesi”… Bu hususu, bütün hayvan cinsini ihata etmek üzere –ki bedeniyle insan da hayvan–, aynı zamanda her varlığın kendi hâlinde Allah’ı zikri-nefesi ve zaman ölçüsü AY menzillerinin içyüzde Allah’ın nefesi üzere topyekün Kâinat’ın böylece vücudu bahsi dolayısiyle işaretliyorum; Zel harfi, Allah’ın “Müzil” ismine ve hayvanlar mertebesine işaret… NUN harfi, Allah’ın Nur ismine işaret eder ve her varlıkta ona mahsus öz ve asıl, Nur’dur; topyekün mevcut, “Nur harmanı bir varlık ışık içinde oyun!”… Bu Felek, Güneş’in bulunmasıyla onun isminde; Burçlar Feleği ATLAS’ta Aslan Burcu diye anılır ve dört temel maddeden “Ateş” unsurundadır… NUN: Balık… Balık, ATLAS Feleği’nde “Balık Burcu” ve “Su” unsurundan… ATEŞ ve SUYUN –bu, o– bağlanışı meydana çıktı… MÜZİL: İzale eden, yok eden… Atlas Feleği, varlığın kendisinde tükendiği bir Felek - İnsan’da Heba mertebesi bir cismanilik; Allah’ın “Ahir” ismine işaret eden HA Harfi. Bu mertebe, bazı büyükler tarafından “a’ma” diye anılan. Netice’de, çoğunluğu hayvan olmak üzere, bitki ve madde sembolleriyle anılan ATLAS Feleği, “sonra” insan’ın kaldığı ve topyekün varlığı kendinde toplu bulduğu bir mertebe. ATLAS’ın, “Atles-aşındırılmış, törpülenmiş” mânâsı, İnsan’ın burada “yalnız o” olmasını belirtir; bütün Burçlar, unsurları, bu unsurların tabiatları Felekleri ve yıldızlarıyla, insan bedeni azalarına tesadüf tesirleri ve temsilleriyle böyle… ZEL harfinin Da’va Cetveli’nde Allah’ın ZAKİR ismine işaret edişini belirtelim; aynı zamanda onu doğrulayıcılık usulü içinde sindirmeyi fikirde misâllendirdiğimi de… Heba: Şekil veren ve kendi şekil olmayan. Şekil, Allah’ın Hakîm ismi ile ilgili - “her şeyi yerli yerince eden”… HEBA: HE-BA… He, nefes harfi, varlığın “Allah’ın nefesinden, nefsinden” olmasıyla “varlıkta boşluk bulunmadığını” gösteren, Allah’ın her varlığın kemâlinde ona “Hadî-hediye etmiş, edici” olmasını ve onun topluluğuna “elçi” göndermesini, bütün bunların İNSAN kalbinde “Levh-i Mahfuz” ilgisini işaretleyen… BE harfi, Allah’ın “Lâtif ismine” ve kalbte “gizli bilgi ve varlıklar” mertebesine işaret ediyor; Allah’ın BAKÎ ismi, insanın varlık hediyesinin ebediliğine. O’nun “evveli olmayan bir zaman - ezelliği”, bunu gerektiriyor! )… A’ZA-Bedenin her bir uzvu. ( Her uzvun, Burçlar, unsurlar, tabiatleri, Felek ve Yıldızları’nın tesirini kabul edici ve kendileştirici oluşu, nefste tesiri maddi-manevî belli oldu… Beden’in –topyekün varlık için geçerli– zikr ediciliği, Ahiret’te her uzvun kendi işlediğini söyleyeceğine de işaret! ): 874: İBDA’-Hisse hisse ayırmak. İhtiyaca cevab vermek. Kâfi gelmek. Kandırmak, doyurmak. Birisine, kâr tamamen kendine kalmak üzere sermaye vermek. ( İBDA-Yaratmak. İzhâr etmek. Numunesiz bir şey yapmak: 7: Bed’-Başlangıç, başlama… Sâbi’-Yedi. Ze harfinin ebcedi ki, “Huva-Hava” tabakasına işaret eder. Hava, hebadandır. Bu harf, Allah’ın “Hayy” ismi ile ilgili. Topyekün varlık, Allah’ın bu isminin mührüdür: 7: Ebed… “Ruh, güzel, nefes”, Be harfi ile belirtilen Allah’ın Bedi’ ismi ve “İlk akıl” mertebesi; sindiren insanlar mertebesi, Allah’ın El-Cami ismi ve “Mim” harfi sırrında… ZE-7 ile alâkalı mesele, doğrudan İBDA’ ile alâkalı: NUN-Nur’un üstünde, “Kaf harfi, Allah’ın kuşatan anlamında MUHİT ismi ve ARŞ mertebesi”, NUN-Nur’un altında “Sad harfi, Allah’ın öldüren anlamında Mümit ismi ve Arz-toprak mertebesi” var )… HEMZE-Elif veya elif yerine kullanılan işaret. Elif, vav, ye, he üzerine konulan ve “he” okutan işaret. Parmakla sıkma, sıkıştırma, dürtme. ( Hemze, “zemzem” demek… ELİF’in, VÂHİD ve VAHÎD hâlinde Allah ve Allah Sevgilisi’ne işareti, kalbte “hemze-bedi’-ilk akıl” üstüne, “Gayb-ul Gayb”a âit “insani hakikatin nihayetsizliği” meselesine dair oluşu… Vav harfinin işaret ettiği “yüksek dereceler” mertebesinin mutlak hakikati, “Mim ve Nun: Muhammedî Nur”un sahibine âit; bunun topyekün varlığın yaradılışı hâlinde hisselendirilmesi ve mertebeler hâlinde belirtilmesinden sonra, tutamak HEMZE’de… Hemze, Hazreti Hacer’in Cebrail Aleyhisselâm’ın O’nun oğlu İsmail Aleyhisselâm için topuğunu vurarak çıkardığı su kaçmasın diye “dur, dur” demesiyle “zemzem” adını almış; Tahire ve “Şerab-ül Ahrar” diye de anılan suya, hemze de deniyor… Da’va Cetvelinde, TI harfi, Allah’ın “Tahir” ismine işaret ediyor; Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin Cetvelinde, Allah’ın Muhsî ismine… VAVÎ: Kalb. Tâhir. Yüksek nefes. Basir, feraset… NUR-Varlık tabakasında KÜRSÎ, –Atlas Feleği–, “SİN harfi –Allah’ın Muhyi, hayat veren ismi– Su mertebesi” karşısında. Su, hebadandır; ve “Allah Arş’ı su üstüne istiva etmiştir!” buyuran ölçüyü hatırlayınız. – “Atlas’ın üstü ARŞ, karşılığı ARZ”… SAD: 100 sayısı. Bir harf… KAF, ebcedi 100, Allah’ın MUHİT ismine ve ARŞ’a işaret eder… SA’D: Kutlu, uğurlu. Eklem yeri, kol… SA’D: Mihnet, meşakkat… SADD: Örten, mâni olan… SADD: Meneylemek. Nefyetmek. Fikir, niyet, kasıd. Yakınlık. Konuşulan husus… SADDA’: Suyu lezzetli olan örtülmüş kuyu… SADE: Mazi fiilidir. Avlandı mânâsına gelir. Kürtçe bir kelime, AV, “su” demektir; ebcedi 7’dir. İcâz yoluna işaret eder. “Bağır, ilân et!”. İlân da, “el ân, şimdi!” mânâsından… ESR: Esir etmek. Muhkem bağlamak. Takviye etmek. Göbeğinde illeti olan. “İllet, sebeb netice arasında sebeblilik denilen bağdır da”; AY ile ilgili… Esir maddesi, AY ile Hava arasında… ARŞ’ta tecelli eden sırr, BİLGİ ve VARLIK hâlinde bir birlik oluşudur: HEBA, “şekil verici” olarak bütün maddeye sir[a]yet etmiş bir kuşatan, ESİR ise bütün maddeye sirayet etmiş bir örtücü ve örtülü lâtif madde. Esire atfedilen “heyula” vasfı, onu HEBA’ya benzetmekte. Şekil ve suret kabul eden varlık esirden, şekil ve suret veren HEBA’dan. Şekil ve muhteva birliği, KALB mertebesinde. SE harfi ile belirtilen Allah’ın ER-REZZAK ismi ve Bitkiler mertebesi; Mavera-üt tabia ile Mavera-üt tab’ birliği, Heba ve esir mevzuunda, KÜRSÎ mertebesinde. ): 57: MECİD-Allah’ın “Zât şerefine sahib” manâsında 99 güzel isminden biri… HAMDE-Ateş gürültüsü: 57: KALÜB-Kalıb, şekil. Vücud, beden… AMİGE-Hakikat. Karışık. Çift-leşme: 57: ZEN-Kadın. Nisa.

*

VAV’da, “İstiva-yükselmek, istila eylemek” kavramının sırları hakkında… VAV’ın HEMZE karşıtı olması yukarıda görüldü; Vav-6, Sin-60, Hı-600… Sin’de “Se ve Sad”, Hı’da “He ve Ha”… VAV’da, “zâhir’de ve bâtın’da” suret âlemi… “Sözkonusu harflerin büyük ebced değerlerinde, senin kendinde olan yönler ile ilgili keşifler ortaya çıkar”; büyüklerin bu işareti ışığında, kısaca bakalım… VAV: 465: ÜSTAD ve “Serdar-Kumandan” aynı ebcette. Yine “Delalet-Hüccet olmak, kılavuzluk, işaret”… SİN: 520: DERVİŞ ve “Takviye” aynı ebcedte. Yine, “Süst-Tembel, hareketi az, nebat” ve “Şükr-Kürsî mertebesi”… SAD: En küçük ebcedi “altı”: 590: MUNTAZIR-Birisinin gelmesini gözleyen ve “Muntazar-Ümit ile gözlenen” yine, “Telkin-Fikir aşılamak” ve “Telfi’-Başını örtmek”. “Koç burcu, unsuru ateş, tabiatı sıcak-kuru, yıldızı Merih, vücutta baş, simya safhası kül etme”… HI: 512: MEHDÎ Salih Mirzabeyoğlu ve “İki nur”. Yine, “Mümalat-izin. Yevm de aynı mânâda” ve “İstan-Mekân, tecelli olunan”… HE-Büyük ebcedi “altı” en büyük ebcedi: 705: Fikir Kahramanı ve “Girifte-Yakalanmış, tutulmuş esir. Mahzum”.

*

MATLA’ Beyt’in İkinci Mısraı: 2369: NEŞİDE-Şiir, manzume. ( Hadîs: Şiir vardır ki sihirdir… Ateşin mularla bağlanması; “mu”, hem saç, hem de eski mısır Kıpti dilinde “su” demek… Ab: Su… Abb: Nur… Şeytan’ın “ateş”ten yaratılması kinayesi, onun “nurla” bağlanması; bu çerçevede, “nar olmadı, nur oldu” deyişi hatırda… SU: 66: Allah… Allah’ın “hayat” sıfatının suya işlemesi ve “su gibi aziz” deyişi hatırda… ZI harfi, Allah’ın “Aziz” ismine ve “madenler mertebesine”… Da’va Cetveli’nde Allah’ın ZAHİR ismine işaret ediyor; Gayn harfi, Allah’ın “Zahir” ismine ve “Küllî Cisim”e… MADENLER’in karşılığı, HI harfi, Allah’ın Hakîm ismi ve Kürsî mertebesine… Bağlamak: Esir… ESÎR maddesi, unsurları birbirine döndüren “boşluk-merkez”: Madenler mertebesinin karşısında Şems-Güneş… Yâni Esîr, altında “hava, su, toprak, maden”, üstünde dört tabaka “Güneş-ateş”in ortasında merkezinde: Azîz maden, Azîz Güneş… Unsurların birbirine dönüşmesinden Halk âlemi’nin cismanî varlık ve tabiatları “esîr” maddesi merkezinden; Berzah âlemine âit “esîr”in “tab’ı” ve Berzah âlemi “esîri”nin bağ ve dönüşümünden doğan mânâların misâlleridir Halk âlemi varlıkları! )… ZUDAŞTE-Her gördüğü kimseyle dost olan. “Bütün harflerle ünsiyet eden ELİF’i hatırla!”. ( 28 harfin birbiriyle muadelesi: 736: Nufaha-Su üzerindeki kabarcık… Halid bin Velid. “Mahzum-Burnunda halka olan. Ortası boş her nesne”: 737: Usmuh-Kulak. “Minberde vaz ederken başka bir memlekette harbeden Halid bin Velid Hazretleri’ne dağa çekilmesini söyleyen Hazret-i Ömer ve işittiği gibi davranan Halid bin Velid Hazretlerinin hadisesini hatırla!”: 737: Mehdi Salih İzzet Erdiş ): 369: KASTAR-Basiretli. Sahteyle gerçeği ayıran… İtalyanca, KORDİNO-İp: 370: NATİŞ-Kuvvet ve hareket. Fazl… SAFER-Boş ve hâli olmak. Karın içinde durabilen yılan: 737: SIRFE-Sâfi ve hâlis şey… SIFIR-Hiçbir sayı olmamak. Suyun donma derecesi. Sarı. “Vücut”. ( Romence, Gheto: Buz… Romence, Gheto: Pabuç… “Ayak, mukavemet. İz. Yevm”… Balık Burcu, unsuru “Su”, tabiatı nemli soğuk, Yıldızı Müşteri, Vücutta tesir uzvu “ayaklar”, Simya –birleme– safhasında aksettirme; karşısında KOÇ Burcu, unsuru ateş, tabiatı kuru sıcak, Yıldızı Merih, Simya’da –birleme– safhası kül etme, vücutta tesir uzvu “Baş, beyin”… Kırgızca’da, Buz: İhlal etmek, tahrip etmek… İspanyolca, Hiela: Çok soğuk hava. Şaşırtmak. Cesaretini kırmak… İspanyolca, Hielo: Buz. Soğukluk. Aldırmazlık… İspanyolca, İnstentinoz: Dahili. İç. İki tarafa da kayıp verdiren. Birbirini mahveden. Vücutta “bağırsak” organları… İspanyolca, İnternoz: Dahilî. İç. Sınıf. “Tabaka. Söğüt yaprağı”. Hekim. Mahpus. Esir “maddesi”… Eğer, “Koç-Hamel”in ateş ve hamle, “Boğa-Sevr”in toprak unsuru ve “kızgın, öldürücü” olması da gözönünde tutulursa, Kâinat’taki bütün unsurların diğerini kendine döndürme hareketi içinde bulundukları anlaşılır… Boğa Burcu’nun yıldızı ZÜHRE, simya –birleme– safhasında “Katılaştırma”… HEKİM, Hakîm… HI Harfi, Allah’ın HAKÎM ismine ve “Şekil-Suret” mertebesine işaret ediyor; varlığın hakikatine muttasıf ve herşeyi yerli yerince eden… HÂKİM deyince: “Terazi Burcu, - Mizân, ölçü, unsuru hava, yıldızı Zühre, vücutta uzvu “böbrekler, damarlar”, simyada –birleme– safhası ifraz… İngilizce, Slave: Esir… Slaver: İfraz. Salya… Slavey: Orta hizmetçisi… Slavish: Boyun eğen. Kopya eden… NAR-I Beyza: Beyaz ateş. Sıcaklığın şu kadar şiddetli bir derecesinde, artık sıcaklığın neşrolmaması ve soğuğun kendisine hücumunu kendisinde toplaması ve yakmaz olması. Soğuk, kendisine nisbetle çevre olması bakımından, bu “çevre hararetinin” kendisinde toplanmasıdır ki, su gibi mayi –akıcı– sıvı şeyleri katılaştırır; sanki soğuk neşrederek dondurup katılaştırır gibi… ZEMHERİ ayı denilen 12 Aralık 31 Ocak tarihleri arasındaki şiddetli soğuklar, bu soydan bilinir… ZEMHARE: Ok. Merkez. Sıfır. Boş… Bir not: Bağırsakların nebatvari bir şekilde “düşünce ve his azalarından” başka gayrı iradi çalışması, mecazi mutlak teslimiyet olarak “İradesi, Allah’ın iradesi olmuş” bir mıhlanış şuuruna işaret eder. Dahili olarak, faydalı ile zararlıyı ayıran ve def’ edilecek –nefyedilecek– ile “kendine döndüreceğini” değiştiren bir “kendinden hareket”lilik… ZEMHARE: 851: RUHAMİ-Mermerden yapılmış. Mermerle ilgili. “Mer-Mer, İki deniz”. Abdülhakîm Koltuğu’nun, üzerinde “Bursa ve Eskişehir” yazan iki yan mermeri hatırda… HALED: Kalb… HALEDE: Küpe. Nasihat… İspanyolca, HELADA: Ayaz, don… YEVMİYE: Üstadım, Efendi Hazretlerini anlatırken, “Helâya gitmeyecek midir? Bu edebin içinde bu kadar!”… Kalbinde “Nar-ı Beyza” hâlinde bir vecd yaşayanların helâyı “edebhâne”ye döndüren ve “hiçbir şey düşünmeme” ahlakıyla düşüncenin “kül” hâli; nebatî kalabilenler! ): ASÎR-Usare. Öz su. ( İngilizce, Juice: Öz su. Bitkilerde sap… Vücut’ta ifraz edilen maddeler… Juicy: Sulu. Merak uyandıran… İspanyolca, Jugo: Asîr. Öz. Asıl, esas. Kan )… Bir not: İngilizce, Iced, “Buzlu, buzlanma”… İcad: Vücuda getirmek. Yoktan var etmek. Yaratmak… İcad: Kapı ve pencere üstlerinde bulunan kemer… Mucid: Yeni bir şey icâd eden… Mucid: Hazır. İyi edici olan. Mevt. Ölüm.


Baran Dergisi 318. Sayı