ESSEYYİD Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin, “zamanın arifleri sırasında” diye kaydettikleri Hüseyin Vassaf Halvetî isimli bir zât, “Sefinetü’l Evliya: Veliler Gemisi” adı altında bir eser  yazmak istiyor ve eserine onu da almak istiyor… Suâllerden biri mahlâs hususunda ve cevab şu: Lâkab olarak kullanılan “Manzur-u nazar-ı piran-ı Kirâm: Keremli pirlerin nazarlarına görünen” terkibidir. Lâkablandırma sebebi, Seyit Muhammed Fehim Hazretleri’nin lütfen kalemleriyle yazdıkları mektubun tepesine kaydedilen teveccüh satırları olup dua telâkki edilerek kullanılmıştı. Sonraları, Kaadirî tarikatinden BAĞDAT Telgraf Başmüdürü, ABDÜLKADİR Geylânî âşıkı Şakir Efendi “Gavs-ı Azam’ın nurlu kabrinde murakabeye dalmış otururken, size bir MÜHÜR hediye etmek ve mührün bir yüzüne o ibareyi yazmak emrini aldım!” diyerek lâkabtaki esrar ve hikmeti teyit etmiştir. Oradan gelen mührü şimdi kullanıyorum. Mühür oldukça kıymetli NECEF taşındandır ve ÜÇ yüzlüdür. Bir tarafında, lâkabım olan “Manzur-u nazar-ı pirân-ı kirâm”, öbür yüzünde “Li-Küllî emrin fehîm”, sonra “Esseyyid Abdülhakîm” yazılıdır. Mühür, Irak şeyh ve âlimlerinin kullandıkları mühürlerden daha büyükçedir. Onu hâlâ, iyiye ve hayra yorarak imza makamında kullanıyorum.

*

SEFİNET-ÜL EVLİYA-Evliya Gemisi: 669: HANİFE ERDİŞ. (Hanif: İstikamet, doğruluk. Beraat, haşmet, metanet. Emirber. Nefsîni tezkiye etmiş, arî, temiz. Vaktin sahibi. İslâm’dan önce, Allah’ın birliğine inanan kimseler. “Müslüman” lâfzını kendisine borçlu olduğumuz ve Allah Sevgilisi’nin, “Ceddim” dediği İbrahim Aleyhisselâm’ın dininden olanların bir vasfı… Beraat-ül İstihlâl: Bir eserin içindekileri güzel bir takdimle –sabiteyle– anlatmak. Vesika, “KKM misâli”… Erdiş: ER-Sin… Erdiş: 506: Vakt-Dağda, kaya çukurunda biriken yağmur suyu… Kaya: Taş. Sabit. Hamd. Su… Süryanice, Reğşo-Duyu, hasse: 1506: Reğşo-Duygu, his, hayâl… Duyu, his: His, duygu… Tek hakikat… Duyu’nun hâyale üstünlüğü yoktur… Nakşbend: 506: Şro-Süryanice, “Salıvermek, hür kılmak”… Hürriyet, hakikatin hakikatine –İslâma– tesliminden sonra hürriyettir… “Ahrar” dedikleri “seçkinler, hürler” topluluğu, veliler… Diyalektik-Fikrin kendini değil, düzenini ifâde etmekle, kendini kendinden olmayandan ayıran şekil mânâsı: 506: Şok-Patlama, taşkın, sıçrama… Batı tefekkürü ile İslâm Tasavvufu arasında kanatlarını açan İbda, İslâm’ın zıddını nefy ile kendi davasını isbattır; Şeriat-Tarik birliği, umumî ve öze doğru mânâlarıyla tâbî olunan, zıtları nefy ile süzülerek malolan… İslâm tefekkürü de bu!)

*

MANZUR-U Nazar-ı Piran-ı Kiram / Lİ-küllî emrin fehim / ES’SEYYİD Abdülhakîm + 100. (Miat-Yüz sayıları: 441: Vilâdet-Doğurmak… Kısakürek: 441: Tem-Süryanice, İkiz doğmak): 3669: SEFİNET-ÜL EVLİYA… Süryanice, SBARTO-Müjde: 669: ECZAHÂNE… HAZİNE-Define: 672: MÜTEBELLİR-Billurlaşan, tebellür eden. Belirgin, belirmiş… İSTİBRAZ-Meydana çıkarmak, açığa vurmak: 671: MEHDÎ DERVİŞ MUHAMMED.

*

MANZUR-U Nazar-ı Piran-ı Kirâm-Keremli pîrlerin “nazarlarına-idraklarına” görünen ve gören gizli: 2854= 856: TLİTOY-Süryanice, “Üç. Üçlü. Üçleştiren. Üçgen”… Süryanice EL-KUBTÂN Kusto Müslîm-Kaptan Kusto Müslüman. (Takdim yazım, hüviyetimin takdimi): 857: DERVİŞ MUHAMMED Mührü… Arabça, RAÎSÜL FERİK Kusto Müslim-Kaptan Kusto Müslüman: 1356: DERVİŞ MUHAMMED 332. (Mühürdeki terkib)… DERVİŞ MUHAMMED-442: 1054: DÜNYA Çapında Bir Hâdise (Takdim yazımın alt başlığı)… Arabça, EL-ZAİM KUSTO MÜSLİM-Kaptan Kusto Müslüman: 1821: NASLI-HAN… RAHŞUŞO-Bit. Zirve. Rüyâ: 1821: MÜTERAFIK-Arkadaşlık eden, beraber bulunan. Bir arada, karışık, karışmış, amije, şair… RASTEFİN-Hakiki, gerçek: 822: İKLAT-Alçak sesle kulağına fısıldama… SAHABÎLERİN ROLÜ VE MÂNÂSI: 823: BAŞYÜCELİK DEVLETİ… Arabça, EL-RUBBAN KUSTO MÜSLİM-Kaptan Kusto Müslüman: 948: TAHATTÜM-Lüzumlu ve vacib olma, gerekli olma. (Tahtim: Mühür basma, mühürleme. Tamamlama)… Süryanice, HOŞUBUTO GABORO-Fikir Kahramanı: 1949= 950: DOĞUM yılım. (Süryanice, Şnat Mavlodo-Doğum yılı: 844: Büyük ebcedle, Derviş Muhammed)… ZÂHİRA ALEMİYYE-Dünya Çapında Bir Hâdise: 2057= 59: MEHDÎ.

*

Lİ-KÜLLÎ EMRİN FEHÎM-Bütün işlerin sahibi anlayışı. (Sahabî: Sahibler): 456: LİĞOİT-Süryanice, “Tez”. (Süryanice, Mehdo-Tez: 55: Necb-Yontmak. Şekil vermek… Yevmo-Süryanice, “Tez”: 63= 1062: Mehdî)… Süryanice, DMUTO-Şekil: 456: THUMB-Süryanice, “Tetik”. (Uyum noktalarından bütünü harekete geçiren, ateşleyen)… Süryanice, ALOHUTO-İlâhîlik: 1456: QUTMO-Süryanice, “Ayırma”. (Furkan. Ulvîleştirme. Alîleştirme. Yüceltme)… MÜYADAT-Elden ele verme. Mükâfat: 456: MÜTEEYYİD-Kuvvetlenen. Teyit ve takviye olunmuş. İstihkâm ve metanet… Kıpçak Lûgatı’nda, TENGEÇ-Yengeç. (Hemze, Allah’ın Mübdi’ ismi, İlk Kalem mertebesi, Kamer menzillerinden “Seretan-Yengeç, Nath-Tos vuran, baş vuran, başvuran”a işaret eder): 1455: MÜTEEDDİ-Edâ eden, ödeyen. Görevini yerine getiren. Gelen, gelici, istikbâl eden… Süryanice, TİME-Hak: 455: ORUNO KİFONOYO-Süryanice, “Taştan Tabut”. (Varlığın hakikatini muttasıf ve herşeyi yerli yerince eden, Halk Âlemi için zorunlu BERZAH Âlemi’nin sâbiti, Hakîm… Allah ve Allah Sevgilisi: Hakîm ve Abdülhakîm… İngilizce, Time: Zaman… Ve Esseyyid Abdülhakîm!)

*

ES’SEYYİD ABDÜLHAKÎM: 259: İBRAHİM-Allah Dostu sıfatlı Peygamber’in ismi. (İbranice, “Eb-Baba” ve “Reham-Cumhur” kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir: Cumhur’un babası)… İNCİBAD-Mücerred olmak, tecrid edilme. “Derin, derinleşilen”: 1258: URGAN-İp. (Arnavutça, Be: İp… Be harfi, Allah’ın Lâtif ismi, “Cinler-Gizliler, gizlilikler” mertebesi, Kamer menzillerinden “Mukaddem min-ed delâl”e işaret eder; öne alınmış delile, Takdim’e!)… MARHİC-Yılan balığı. (Hayy: Yılan. Terzi. Kesip biçen. Hayat. Davet… Yılan, her sene deri değiştirmesiyle, Berat’a da misâl: O sene olacakların safha safha gerçekleştirileceği kader gaybı nüshası… Nun-Bir harf. Balık. Kalem. Kılıç. Nur: 106: Hablullah-Allah’ın ipi): 258: MİRZA-Bey. Beyzâde. Amir. Vâli, ruh… BÜRHAN-Delil, hüccet, isbat vasıtası. Yakînî mukaddemelerden meydana gelen kıyas: 258: MÜRİH-İcâd edici. Mucîd. Feyz alan. Mübdi’… Süryanice, GİURME-İz: 1257: YEGERME-Süryanice, “Yirmi”. (Ebcedi 20 olan Kef harfi; Allah’ın Şekür ismi, Kürsî mertebesi ve Kamer menzillerinden Nesre ile ilgili… “Abdülhakîm Koltuğu”nu hatırlayınız!)… Süryanice, MAQORU-Burgu. “Delen. Derinleşen”: 1258: TRİMİNO TKOLO-Süryanice, “Ölüm Odası”.
 

DERVİŞ MUHAMMED-332
(YENİLEME VE YENİLENME DEVRİ)

 
LEVHA: (…) Nisan 1983… Ankara asfaltı üzerinde bir ev… Birkaç otomobil tamirhânesi… Onların önündeki boş arsaya arabamı çekiyorum… Arsanın ucunda yar, çukur… Öyle bir yerde duruyorum ki, geri çıkmaya kalksam, araba oradan yuvarlanabilir… Sonra, tamirhânelerin önünde iki genç bana, Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’ne murakabe yaptıklarını söylüyorlar… Bu sırada Efendi Hazretleri’ni gözlerini yummuş ve yüzünü buruşturmuş gibi görüyorum!..

*

GAMS-Yıldız Kayması. Suya dalmak. (Kur’ân’da, Allah Sevgilisi kasdıyla geçen bir tâbir: “Heve en-necm-Yıldız kaydı”… Sevginin kalbe ilk düşmesi, bu tâbirden türetilme… Sevginin sabitliği, –şaşmaz kuvveti–, Allah’ta; “El Vedad” ismi tasarrufunda… Bu zikrin sahibine, “Abdülvedüd-Vedad’ın kulu” denmesi; bu mertebe mensubları hakkında Allah’ın, “Allah onları, onlar Allah’ı sever” buyurması… Rüyâ’daki murakabede iki genç, Efendi Hazretleri’nde gördükleri kendi idrakleri, şu Hadîs’ten hisse, “Lâ havle-Allah’tan başka kuvvet ve kudret sahibi yoktur!” sırrı: “Allah bir kulunu sevdiğinde, onun kendisiyle hissettiği görme gücü, eli ve ayağı olur!”… Rüyâ’da görülen Efendi Hazretleri ve iki genç: Üçlü… Yevmiye: Üstadım’a, “biraz hâlinden bahsedelim!” faslı içinde, “meselâ büfeye gidiyoruz, parayı verip sigara istiyoruz; adam parayı kasaya atıp sigarayı vermese, isbat etmemiz mümkün değil!” diyorum… “Aaa! Sende de oluyor! Ben traş olurken, hep vehimdi; adamın eli bir kaysa, gırtlağım kesilecek! Şah-ı Nakşibend Hazretleri’nin hep devam ettiği ölçü: Allah’tan başka kuvvet ve kudret sahibi yoktur!”… En âlelâde işlerde bile kendini gösteren Metanet sabiti!): 1100: KİB CAYNE-Süryanice, “Göz ağrısı”… Süryanice, LENG-Bitki özü. “Müessir. Berzah kuvveti”: 100: NAHEM-Süryanice,Yaşatmak. Hayat… Süryanice, ME-N-KİL-Şimdi: 101: RENYO DA’CTİDUTO-Süryanice, “Gelecek plânı”… Süryanice, YULFONO GABORO-Fikir Kahramanı. (Yevmiye: Dünya bir fikir kahramanı bekliyor, bizde de onun yaşamaması için her şart mevcut): 2101: KA-Süryanice, “Boğa”. (Boğa Burcu, Arabça Sevr, unsuru Toprak, yıldızı “Zühre-Kabul edici nefs”, vücutta tesir yeri “Ense-Boğaz”, simyada “Katılaştırma-Sabitleme” safhası… Sevr-Boğa, öküz: 707: Fikir Kahramanı)… Süryanice, QUFTO-A’sa. “İçine boş; içine hava, rüzgâr, rîh dolan”. (Yevmiye: “15 Şaban’da karşıya geçeriz, ben de biraz hava alırım!”… 15 Şaban, Üstadım’ın Neslihan hanımla Şer’i nikâhını Efendi Hazretleri’nin kıydığı gün. Hem BERAT Kandili… Yevmiye: “Bomboş bir devirdeyiz!”… Ahd: Vadetme. Söz verme. Vefâ. Yemin. Misak. Anlaşma. Mukavele. Vasiyet. Asır. Devir… ARABÇA: “Ahdun Fâriğun Külliyyen-Bomboş Bir Devir”: 421: Tecdid-Yenileme. Yenilenme. Tazelenme… Hüvviyet-Asıl. Mahiyet. Birisinin kimliği, kökü, esası ve ne olduğu. Allah’ın varlık sıfatı: 421: Hücciyet-Salih olma, delil sayılabilme… Tedavi-İlâç verme: 421: Bücbuhat-Orta yer. Bir yerin orta kısmı… Yevmiye: “Marulun göbek yapraklarından olmak isterdim!”… Yakut dilinde, Orto-Orta: 612: Derviş Muhammed… Süryanice, İret-Miras alan, mirasla almak: 612: Tehro-Mucize… “Kendinde Zuhur” hikmeti tecelli eden Salih Aleyhisselâm’ın “Naka-i Salih” mucizesini hatırla!): 101: GUSTO-Süryanice, “Yakınlık”. (Yay: Yakınlık. İki ucu yakınlaştıran eğrilik. Gümüş. Meshetmek. Bir şey üzerinde el yürütmek. Hastaya şifâ vermek)… ŞAKIZ-Gözü değen kişi. Gözüne uyku gelmeyen. Daima güneş tarafına yönelen bir büyük kertenkele: 1100: QUFDO-Â’sa.

*

(Levha: Eylül 2014… Alt tarafı yılan, üst tarafı kertenkele, bir kaya üzerinde yemyeşil bir hayvan; rengi çok güzel… O, Kumandan imiş! —Hayran Erdiş… Levha: Şubat 2015… Büyükçe, yeşil renkli bir kertenkele; sanki denizden çıkmış. Kumandan bir sopa ile durmadan onun üzerine vuruyor, ama o ölmüyor! —Mevlüt Koç)… SU’BE-Yeşil başlı kertenkele. (Sube: At sürüsü. Hayyal. Yardıma gelen atlılar sürüsü. Yirmi ile kırk arası “keçi-cedî” sürüsü. Kab dibinde kalan su… Suba: Sabâ. Gece ile gündüz eşit olduğunda göndoğusundan esen rüzgâr): 132: MLİLOYO-Süryanice, “Makul”. (Makul: Denilmiş. Söylenilmiş. Söylenilen söz… Ma’kul: Akla yakın, aklın kabul ettiği… Acm: Kıç. Son. Netice… “Acm” kökünden, Acem: İranlı. Arabça konuşmayanlar. Çekirdek. “Isıran, koparan”… Acmî: Akıllı, anlayışlı. İnce fikirli… Acma: Canavar. “Ebu Halid, kelb, iz süren, çevreyi iyi tanıyan, yakalayan, ısıran, koparan, canavar, çok marifetli”… Acma Sevdâ: Siyah keler, siyah kertenkele… Hazret-i Ömer’den bir rivayet, kısaca: Allah Sevgilisi’nin huzuruna, O’na inanmayan bir bedevî geldi ve terbiye dışı sözler etti. Allah Sevgilisi, bu saygısızlığına sebebin ne olduğunu sorunca, koynundan yemek için yakaladığı Acma Sevdâ’yı çıkarıp, Lat ve Uzza’ya yeminle, eğer bu keler imân etmezse imân etmeyeceğini söyledi. Keler, fasih bir Arabçayla, “Buyur, emrine amadeyim ey Alemlerin Rabbi’nin Resûlü!” dedi. Kime ibadet ettiği sorulunca, “Sema’da Arşı, yerde saltanatı, denizde yolu, Cennet’te rahmeti, Cehennem’de azabı olana!” cevabını verdi. “Ya ben kimim?” denilince, “Sen âlemlerin Rabbi’nin Resûlü ve Peygamberlerin sonuncususun. Seni tasdik eden kurtuluşa erer, seni yalanlayan da hüsrana erer!” dedi. Bunun üzerine bedevî Şehadet getirip, Müslüman oldu… Hadîs: “Sizler, karış karış, arşın arşın, sizden öncekilerin izlerini takib edib, insanın giremeyeceği küçük bir keler deliğine girecek olsalar da araştırın!”… Geçmiş, topyekün ümmet, kavim, inanç, kültür ve devrelerini… Hadîs: Hikmet, mü’minin yitik malıdır, nerede bulursa alır!)… Arabça, DARABE-Darbe. Vurmak. Fiil. Arz’da yürümek, yeryüzünü adımlamak. Yeryüzünde dolaşmak. Misâl vermek. Darb-ı mesel söylemek, atasözü söylemek. (Salt: Vurmak. Bileyi taşı, keskinleştiren, yontan, törpüleyen… Salat-Namaz: 520: Derviş… Süryanice, Sali-Namaz kılmak: 101: Gusto-Yay. Yakınlık): 1002: HUDRET-Yeşillik. Ter-ü tazelik… LAKAB-Bir insanın huyu suyuna uygun, çevrenin taktığı sıfat ve isim. Nâm. (Kumandan: 252: Â’sa El-Mehdî-Mehdî’nin Â’sası… Süryanice, Raqmo-Rakamlar. Sayılar. “Ebcediyyat, temeller, asıllar”: 252: Behreme-Burgular, matkablar, delenler, derinleşenler… Behrame-Yeşil elbise: 252: Murabıt-Kalbini Allah’a bağlama. Düşmanla karşılaşılacak yerde gözetip nöbet bekleyen): 132: MÜNAVELE-Takdim. Sunmak, ara. KKM. (Müteşacir-Birbirlerine sopayla vuran: 944: DERVİŞ MUHAMMED-332)

*

Süryanice, ŞBAQ-Göz yumma: 308: ARVASÎ… FORTY THREE-İngilizce, Kırk üç. (Ceyl-Yengeç: 43: Vule-Arnavutça, Mühür, mihr): 308: SARAKUM-Süryanice, “İthaf etmek, hediye etmek… TAABBÜS-Yüzünü ekşitme: 1532: MKAYNUTO-Var etmek. Meydana getirmek. İbda’… Süryanice, MHAYYONUTO-Takdim: 533: MÜNTECİM-Yıldızın doğması… ABDÜLKADİR GEYLANİ-Gavs-ı A’zam: 1532: SADREDDİN KONEVİ-Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin üvey oğlu, büyük veli… SELMAN-I FARİSİ-Hacegan silsilesinin en büyük 33 velisinden, Hazret-i Ebubekir’den sonraki zâtı. (İranlı, Allah Sevgilisi’nin azadlısı büyük sahabî. Cennetle müjdelenen. Namı, Allah Sevgilisi’nin deyişiyle Ebu’l Hayr): 532: TAKABBÜL- Kabullenme. Üstüne alma. Bir şeyi taahhüd ve iltizam etme… TELAKKUB-Lâkab alma. Lâkablanma: 1532: AKTÖR-Temsil eden. (Aktör: 707: Fikir Kahramanı)… Süryanice, QONUNOİT-Adlî. Adaletle ilgili. (İngilizce, Skeleton-İskelet. “Adla’, kaburga”: 565: Lo Methazyono-Süryanice, “gizli, görünmez”… Süryanice, Savyut Nezlo-Muvazene: 1565: Esseyyid Abdülhakîm Arvasî): 533: GAZYUNO MAVTO-Süryanice, “Ölüm Odası”.

*

MURAKIB-Murakabe eden. Teftiş ve kontrol eden. İç âlemine bakan. Gözeten. Hıfz eden. Bekleyen. Dalarak kendinden geçen. Allah’a bağlanmış olan: 343: MÜTESEBBİT-Sebat eden, sebat gösteren, yılmayan, devam eden… FERZANE-Hakîm. Felyesof. Nefsanî alâkalardan sıyrılmış: 343: ASGARAN-Kalb ve dil… Süryanice, ŞULO-Bilmece, muamma: 342: AGRO YAVMONOYO-Yevmiye… Süryanice, HEDSO-Murakabe: 76: HLAM-Süryanice, “Rüyâ görmek”… Süryanice, İMODO-Buluşma: 76: MELE-Süryanice, “Lûgat”… QALİL-Tez: 76: QUNOCO-Maske… MOĞOL-Nesebi belirsiz kavim. “Âdem, insan. Sahil”: 76: MEHDÎ Salih Mirzabeyoğlu… VASIT-Ortada bulunan. İkisinin ortasında: 76: DUA-Allah’a karşı rağbet, niyaz. Namaz. Salavat getirmek. Bir kimseyi bir isimle tesmiye etme. Söz, kelâm. (Yevmiye: İsmini benimsedin mi? İyi, hayatını da öyle yazarlar!”… Salih Mirzabeyoğlu: 451: Tahtim-Mühürleme. Mühür basma. Tamamlama)
 

MU’AMMA BE-NÂM-I SÂLİH
MU’AMMA BE-NÂM-I İZZETÎ

 
17. Yüzyıl Divan Edebiyatı şairlerinden Nedim’i Kadim’in, iki “Muamma-Bilmece” beytinden, birincisi, MUAMMA BE-NAM-I SALİH: “Nühüfte zülf-i hod zir-i küleh ân nev-cevan âmed / Saba hâlî zi-tarf-ı sünbüleş tâ hadd cân âmed”… BAŞLIK: 1372: AZA-Kertenkele. (Su’be-Yeşil başlı kertenkele: 132: Neslihan Kerimem-Efendi Hazretleri’nin yolladığı mektub başlığı… İslâm: 132: Kalb)… BİRİNCİ Mısra-O yeni yetme genç, saçını külahının altına saklamış olarak geldi. (Saç: Sır): 1821: NASLI-HAN… İKİNCİ Mısra-Sabâ rüzgarının, onun “sümbül saçını-sırrını” anlayamamasından, canı ağzına geldi: 2762: MAHZEN-Hazine, define gibi şeyleri koyacak yer. Erzak yeri. Bodrum. Alt kat. Lisân. (Risâle-i Kudsiyye’den, bir beyit Şeriat mahzenidir Şah-ı Ahmed: 2252= 254: Mürid)… TOPLAM Ebced: 4583= 587: TEVAFUK-Birbirine uygunluk. Muvâfık oluş. Rast gelme hâli.

*

İKİNCİ Muamma… MU’AMMA BE-NAM-I İZZETÎ-İzzetî isimli muamma: 681: NAHİL-Kalburcu. Eleyen, süzen… FERZAH-Akreb isimlerinden biri: 681: FIRAT-Doğu Anadolu’nun Basra Körfezi’ne erişen büyük nehri… Birinci Mısra, SÎNE-RÂ sad-şerha bî-endaze efkenden diger. (Parça parça olmuş göğsüme sayısız yeni yaralar açtım): 1512: ZUHURAT-Birden oluveren işler. Hesabta olmayan umulmadık hâdiseler… İkinci Mısra, DÂG-I DİL-RÂ hem be-laht-ı tâze efkenden diger. (Parça parça olmuş gönlüme de taze yaralar açtım): 2565: ESSEYYİD Abdülhakîm Arvasî… TOPLAM Ebced: 4077= 81: LO CYODOYO-Müstesna.


Baran Dergisi 436. Sayı