CABA: Vazgeç inkârcı akıl, şu sefil “acaba”dan, / Cabadan yaratıldın, bâri gitme cabadan! —(Necib Fazıl Kısakürek)

*

ÜSTADIM’ın bana ithaf ettiği RAMAZAN ilâvesi yukarıdaki Noktalama’dan sonra (1983), onun 1939’da yazdığı Noktalama, AKIL: Cüce akıl, bilmece salıncağında çocuk; / “Bir ufacık fıçıcık, içi dolu turşucuk”… Bilmece, KKM: Kaptan Kusto Müslüman… Alt başlığı: Dünya Çapında Bir Hâdise.

*

CABA-Fazladan. Fazladan verilen: 7: EBED-Ebedîlik. “Halidî, sonsuzluk”. (Yevmiye: Üstadım, “bizim aile Halîdî” deyince, “Mevlâna Halid’ten mi?” diye sordu…  “Hayır efendim, Halîd bin Velid Hazretleri’nden!” cevabını verdim. “Öyle mi, bak buna sevindim!” dedi ama, çok ilgili görünmedi… Yevmiye: Efendi Hazretleri ile ilk temasını anlatan Üstadım, üzerindeki tesiri Fransızca bir tâbirle, “işte harika göründü!” diye ifâde eder!)… ŞAHESER-Harika. Mucize nevinden. Üstün ve büyük eser. Eserin şâhı. Yüksek değerde olan. (Alt başlığı “Şah Eser-Şahaser” olan “Kayan Yıldız Sırrı” hatırlanmalı!):1007: DAB-Şân, şeref, haysiyet. (Üstadım’ın “İmân ve İslâm Atlası” isimli eserini bana nasıl imzaladığı malûm: “Fikir çilesi haysiyetinin müstesna genci Salih Mirzabeyoğlu’na sevgiyle – 28 Şubat 1982)… CABE-Bir cevab. “Havuz”: 11: ONBİR-On Pir… CA’BE-Ok kuburu, torbası, yelek, sadak: 78: SEHAY-Name üstüne nesne bağlamak. Keşfetmek. Kabuk soymak. Necb. (Üstadım’ın Kafa Kâğıdı isimli eseri, bende Ufuk)… HAKÎM-Her şeyi yerli yerince eden: 78: İBDA-Benzersiz oluş… CE’B-Cab. Kırmızı toprak boya. Göbek. Vücutta kemer bölgesi. Zincirden veya halkadar örme zırh. “Uhud Dağı’nı sevdiğini buyuran Allah Sevgilisi’ni hatırla”. (Hud-Kendisinde Ehadiyet hikmeti tecelli eden Peygamber: 15: BD-İBDA): 6: BABA-Baba, ata, ecdad. İnşaatlarda ağırlıkların bindirildiği direk. Mânevî rehber, şeyh… LİBAB-Akıllı kimseler: 6: DAĞ-Kızgın demirle vurulan damga. Yanık yarası. (Üstadım’ın YENİ isimli şiirinden: Kalbinde birleşik ebedle ezel, / Ateş çubuklarla kalbin mühürlü, / Bizim köyde ara pörsümeyeni!)… CİBA-Toplanmış, birikmiş su. (Vakt-Yağmur suyu rahmetin biriktiği yer: 506: Nakşbend… Selase Işk-Üç ışık: 1506: Erdiş): 6: GAD-Gelen. Gelici. İstikbâl… VAV-Bir harf. Tilki, kalb. Ebcedi değeri: 6: BAC-Renk. Şekil. Suret. Çeşit. Tür. Harç, vergi.

*

Kur’ân’da “İnsana kendisinden çok az şey bildirildi” denilen RUH ile Kâinat’a dönük içgüdü ve melekelerin öncüsü olduğu AKIL, kabul edici bir Nurî olan nefsin iki kutbu olarak, şuur hâlinde birinden birinde karar bulur. Akl’ın bilmece oluşu, önce Kâinat’ın bilmece oluşundan; sonra, ruh keyfiyetinden bir şube oluşu, yâni bu karışımdan, sonra da ruhî kutbun istikametine-ruhî sindirime geçildikçe handiyse “ruh-ruhî” anlamına bürünmesinden. İhsaslar bir şey yollamadan 5 hasse’nin işiteceği bir şey olmaması hakikati, onun ruh ile içgüdüye kalbin basireti hâlinde tasarrufudur ki, içgüdüyü basiret ile bir kılar. “İnsan, mânâlar âleminin çocuğu gibidir!”; turşu, mazinin hâlihazırda bir yeni niteliğidir… Hamze’nin bakla benzeri ot anlamı, bahsettiğimiz “taze-yeni”ye bir misâl… Ayrıca, Hamz’ın “sağlamlık, metinlik, katılık, keskinlik, şiddet” anlamı ile “ekşilik, kekrelik” mânâları birlite düşünülmeli… TÜRŞÎ-Ekşilik. Kekrelik. Turşu: 910: LÂ Havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim-Allah’tan başka kuvvet ve kudret sahibi yoktur. (Tağak-Uygur lûgatı’nda, suda yaşayan hayvanların sırt yüzgeci: 131: Tağak-Uygur Lûgatı’nda, kürek kemiği… Kıpçak Lûgatı’nda, Ak-Mermer. Beyaz taş: 101: Ak-Kıpçak Lûgatı’nda, ağ… Tağak: Tağağ… Tag: Kelb. Kurt. Ebu Halid, canavar. İz süren. Basiret. “Kalb”… Tağağ: Kalb ağı… Bu ağa malik olundukça, eşya ve hâdiselerin ve teshirinin hakikati belirir… Kusto: 101: Mahzum-Her delik nesne, halledilen iş. Deve ve ayının burnundaki yuvarlak halka. “Esir” maddesinin Heba’ya bağlılığı… Üstadım’ın 1983 yazdığı “Çocuk” isimli şiiri: “İnsanlık zincirinin ebediyet halkası; / Çocukların kalbinde işler zaman rakkası!”… Çocuk şiirinin birinci mısraı: 1864= 865: Tehniyet-Tebrik etme. Kutlama… İkinci mısraın ebcedi: 1599= 600: Amen’er Resûlü’de, “Allah hiçbir nefse takatinden fazlasını yüklemez”… HI harfi-Allah’ın Hakîm ismi, Şekil ve Suret mertebesi, Kamer menzillerinden Kürsî’ye işaret eder. Ebcedi: 600: Takannün-Kanunlaşma. Kesin olarak değişmez hâlde belirme… Her iki mısraın toplamı: 2464= 466: Üstad... Ketum-Sır saklayan. “Şâir. Bilmece kuran”: 466: Nüütî-Gemi Kaptanı): 910: İHTİŞÂR-Büyük kafalı olma. Üstadım’ın Bahriye mektebindeki lâkabı. Toplanma, cem olma… TETFÜL-Tilki eniği. Gönül. Vavî. Takva: 910: DIYK-Horoz, Ebu Süleyman, Halîd bin Velid Hazretleri’nin bir nâmı.

*

CABA isimli Noktalama’nın Birinci Mısraı: 1989: HANZALE-Zakkum. Zakkum ağacı. Ebu Cehil karpuzu denen portakal büyüklüğünde meyvesi çok acı bir nebat. Karga kabağı diye de adlandırılır. (Keraker-Karga. Kuzgun: 441: Kısakürek… Hacı Musa Mirzabeyoğlu-Hâlid bin Velid soyundan babamın dedesi. “Musa, bıçak, Müzler”: 1441: Salih Mirzabeyoğlu… Kedu: Kabak. Kafatası… Aslı İslâm olan dünyada, iyi ve kötünün karışımından seçmeye memur her ikisini de almaya kabiliyetli nefs-akl’ın, bağlanacağı ruhîliğin hakikatini bulması, “yaşanmaya değer hayata” dairdir. “Akıl, sormaya memur!”; nerede olsa, şübheler ondan doğar. Şübhe, hem tekâmül, hem felâkete sebeb olan; İslâm’da “nefs tezkiyesi-nefs muhasebesi” denen de buna dair… Yunus Emre: “Zehirle pişmiş aşı yemeye kim gelir?”… Mevlâna Celâleddin-i Rumî Hazretleri’nin, “Bu taife elini küfre değdirse Şeriat doğar, câhil elini Şeriat’a değdirse küfür doğar!” dediği; dünya ve Şeriat’a bakan, gerçek Müslüman’la câhil farkı… Salih Aleyhisselâm’da tecelli eden “Fütuhî” hikmet, “nefs, başkaları ile ilgilenmekten rahat bulur!”: Nefsi’nde Kâinat’ın İslâmı’nı bulan, kendini bildikçe Rabbi’ni bilen… İslâma bağlı –bağlı– akıl bu!)… HIZLAN-Müflis olmak, iflâs etmek. (İhlâs: Müflis olmak… Akl’ın, zelilliğini idrakı, teslim olması: Vazgeç şübheci akıl, şu sefil acabadan!): 989: FEYZ-Ölmek. Bolluk, bereket. İhsan, fazıl, kerem. Suyun çoğalıp çay gibi taşması. Bir haberi fâş etmek… ŞAHS-Şahıs. Kişi. İnsanın cismanî hey’eti. Ölçmek için dikilen ve işaret tutulan taş. Vahid-i kıyas. Belirten: 1989: MEHDÎ Salih İzzet Mirzabeyoğlu… MUZA’AF-Bir kat daha artmış. Bir o kadar çoğalmış. (Artan ve çoğalan, İBDA ile BÜYÜK DOĞU’dur!): 990: NİZAM-Sıra, dizi, düzen. İcaba göre yapılan kanun.

*

CABA isimli Noktalama’nın İkinci Mısraı: 543: İFRAT Hâlde Tecrid-(Yevmiye: İfrat hâlde tecrid… Sana en büyük mehdiye de, en büyük tenkid de bu… Âlelâdeyi bırakıp çok derinlere dalıyorsun; sende bugüne kadar yokluğundan en fazla şikâyet ettiğim şey, çok fazla. Benim kumaşım mücerret ama, kıvamı bozmayacaksın! Bugüne kadar bunu, Sezaî –Karakoç– dahil hiç kimse için söylemedim!)… MERŞED-Hakikî maksada ulaştıran doğru yol: 544: TES’İD-Tebrik etme, saadetlendirme. Sevinç ve sürur ile bayram yapma. (Levha: 3 Mayıs 1991… Elimde “Mektûbat” isimli ve alt başlığı “Bayramlık” olan kalın bir kitab var… Benim eserim imiş ve onun ikinci baskısı imiş… Mektubat-İmâm-ı Rabbanî Hazretleri’nin, Peygamberin kitabından sonra en büyük eserini hatırla: 869: Necib Fazıl Kısakürek-Salih Mirzabeyoğlu)… ÎD-Bayram. Gidip tekrar gelen, bir kişide âdet olan şey. (Mirar-Defa, kerre, tekrar: 441: Kısakürek… Alt başlığı “Önsöz-Bayramlık” olan Münşeat isimli eserimi hatırla… Bayram: 254: Mürid): 84: UHDE-Bir işi üzerine almak. Sorumluluk. (Yevmiye: Seni ben yetiştireceğim!)… DAİYY-Şu kimseye derler ki, bir kişi ona “oğlumdur!” demiş olsun: 84: MÜDLÎ-Şâhid ve delil gösteren… NACİL-Nesli kerim, soylu, soyu temiz, şerefli kimse: 84: TULME-Hubazî. Ekmek. Asıl. Havuz dibinde kalan su… MÜMİDD-Uzatan, uzatıcı: 84: DEYLEM-Karınca ve kenelerin toplandığı yer. Zamanın müceddidi etrafında toplanan İslâm büyüğü zirveler… MEMEDD-Bir şeyin uzandığı, serildiği yer: 84: MELLAHA-Tuzluluk, sabır. Güzellik, bedi’. (Bedi’,  Allah’ın “kusursuz yaratıcı” mânâsında 99 güzel isminden biri… Üstadım’ın, Sabır isimli şiirinden: Sen de kim oluyorsun, / Asıl sabreden Allah!)

*

BİRİNCİ ve İkincı Mısraların Ebcedi: 2532: ABDÜLKADİR Geylanî-“Gavs-ı Azam” namlı. Kerametleriyle maruf, “Gavs-ı Ekber” ve “Akdoğan” diye de anılır… TAKABBÜL-Kabullenme. Üstüne alma. Bir şeyi taahhüd ve iltizam etme. Öpülme. (Yevmiye: Rüyâm’da, Efendi Hazretleri’nin yüzünde bir  “ben” görüyorum ve öpüyorum. Ben hayatında hiç öyle bir şey görmedim. Sordum öyle!): 532: TEKABBÜL-Kabul etme… SAAT-Bir günün 24’te biri. Zaman, vakit. Muayyen, belli bir vakit. Kıyamet. (Saat: Sa-At… Sa’-Vakitler, zamanlar: 131: Kalb… Sa’-Rutubet, nem. “Unsurların aslı, Levh-i Mahfuz ile Heba mertebesi arasındaki Tabiat mertebesinden”: 501= 1500: Se harfinin ebcedi. Bu harf, Allah’ın Rezzak ismi ve Bitkiler mertebesi ile ilgili… Karaçay-Malkar Lûgatı’nda, Tüşe: At… Tüş: Rüyâ… Tüş: Gerekmek. İcabettirmek… Tüş: Doğru çıkarmak, haklı çıkarmak… Tüş: Düşmek. Halletmek… Tüşün: İnanmak, kanaat getirmek. Anlamak, kavramak)

*

KALB SAATİ: 664: ŞEFACEREF-Yar üstü. Uçurum kenarı… CUMHURİYET-(Üstadım’ın “Kültür Davamız” isimli eserim hakkında takrizi: Bu kitab, Cumhuriyet sonra kavruk nesillerin ilk ciddi fikir sesi ve ilk çileli nefs murakabesi eseridir): 664: İSTİBAR-Yoklama, muayene etme… HADİN-Sadık dost, vefakâr arkadaş. Hazinedarlık. Kalb, gönül. Hıfzetme: 664: CESARET-Cesurluk. Yiğitlik. Dürüstlük… KEDB-Taze kan: 26: TAĞIYE-Yıldırım. Bürüde ser, başı kesik, tam teslim. (Üstadım’dan: Cümle son bulmadan bitiyor gerçek; / Zamanın ardında kalan cenaze, / Hakikat göklerde şimşekten bir iz!)… HAKÎM-Mütefekkir: 78: İBDA-Benzersiz oluş. Benzersiz mucid. Süryanice’de “Bedi’ ”. (Üstadım’dan: Güzellik hep yeni, yenilik güzel, / Dostunu bulan aşk sonsuz ömürlü, / Sevgili bayatlar, ama aşk yeni!)
 

“KIR KURDU”


LEVHA: 25 Aralık 1983… Köy yolunda, tek AT’lı ve dört tekerlekli bir araba… At arabası… Yolun dışında, tepeler arasında bir dar patika… Bizi TEPE’den takib eden iki KURT… Alt çeneleri çizgi filmlerdeki gibi; dışa, aşağıya doğru, yumurta şeklinde çıkık… Arabaya Babam’ı bindiriyorum ve kendim arabanın arkasındaki ipe sarılıyorum; beni çeksin, yürümeme yardım etsin diye!

*

DÜNYA Çapında Bir Hâdise: 1053: CİN-Uygur Lûgatı’nda, “Köy, kasaba”… Uygur Lûgatı’ndan, CİN-Gerçek, hakikî, tabiî. (Levh-i Mahfuz ile Heba mertebesi arasında, Tabiat Mertebesi; “ateş, toprak, hava ve su unsurları”nın, Hebaî ilk madde Esir mertebesi’nin Kâinat’ı meydana getiren 4 unsuru hâlinde görünmeden evvelki aslı ve “sıcak, soğuk, kuru, yaş” şeklinde isimlendirilen huyları, karakterlerinin Birliği mertebesi… Be harfi, Allah’ın “Latif” ismi, “Cinler-Gizlilikler, gizler” mertebesi ve “Mukaddem min-ed delâl”e işaret eder; “öne alınmış delil-takdim”e): 53: CİN-Çin ağırlık ölçüsü. 500 gram. Yarım kilo. (Se harfinin ebcedi 500’dür; ve Allah’ın “Rezzak” ismi, “Bitkiler-Nebat” mertebesi ve Kamer menzillerinde “Sa’du’l Bul”a işaret eder; değirmen taşının tane dökülecek yeri, tanelerin öğütülmesi için küldüğü yer… 500 Gram: 1740: Mütefekkir… 1000: Elif harfi ki, Şems-i Tebrizî Hazretleri “İki dal’a işaret eder!” der; dal harfi, irşad’a işaret… Uygur Lûgatı’nda, Cinli: Müdür… Müdîr-İdare eden, bakan. İşi döndüren, çeviren: 254: Mürid)… KÖY: 36: SELASE-Üç… KUHE-Dağ. Dağ tepesi gibi sivri şey, kubbeli. At eyeri. Deve semeri: 36: GİYAN-Nebat, bitki. “Rüyâ. Düş”… EZEL-Kurtla sırtlandan meydane gelen enik Zelillik. Evveli bilinmeyen zaman: 37= 1036: GUY-Söyleyen, konuşan. Kelâm. Baykuş, gece kuşu… KARYE-Köy, kasaba, nahiye. Eskiden Bursa ve Balıkesir bölgesi: 312: Mirzabeyoğlu… Kıpçak Lûgatı’nda, HALA-Köy: 39= 1038: HÂL-Şimdiki zaman. Durum, vaziyet. Tavır. Suret. Keyfiyet. Cezbe. Kuvvet. Dâim.

*

TAZÎ-Arablar. “Tag, taşkın, iz süren, tazı, çevreyi iyi tanıyan, basiretli”: 418= 1417: NECİB Fazıl Kısakürek… KURT-Ebu Hâlid, canavar, kelb, tilki. (Kurta-Küpe: 309: Haş-Kalb… Akrah-Alnının ortasında beyaz olan at. “Hayır, atların alnına işlenmiştir!” Hadîs’i hatırda: 309: Harık-Yakan, yakıcı. Yanan, tutuşmuş. Ateş, od): 620: KUREYŞÎ… TÜRK-(Türk: Tür-K… Tür: Çeşit,  cins… Tür’a: Kanallar. Suyun taştığı yerler. Derece. Kapı… Kıpçak Lûgatı’nda Bal: Derece. Arı balı. Bala, çocuk… Havv: Bal. “Hava. Havva”… Unsuru Hava olan Burçlar: İkizler Burcu, vücutta tesir yeri “Akciğer ve Kollar”. Terazı Burcu, yıldızı Zühre, vücutta tesir yeri “Böbrekler ve Damarlar”. Kova Burcu, yıldızı Zühal, vücutta tesir yeri “Bacaklar ve Ayak bilekleri”… Kef harfi, Allah’ın “Şekûr-Kullukları kabul edici” ismi, Kürsî mertebesine, Kamer menzillerinden Nesre’ye işaret eder… Abdülhakîm Koltuğu’nu hatırla!): 626: KÜRT-(Kürt: Kür-T… Küra’: İnsanda Boyunda aşağısı, hayvanda topuk, taban. Sığır ve koyun baldırı… Kürde: Sürülmüş tarla. Bakara, sığır… Kürd: 224: İlm-i Ledün… Boğa Burcu, unsuru Toprak, tabiatı Kuru ve Soğuk, yıldızı Zühre, vücutta tesir yeri Ense ve Boğaz, simyada Katılaştırma safhası)

*

KIR-Otluk arazî. Sahra. Taşlık arazî. (Va’n-Ot yetişmeyen taşlık ve sert yapılı arazi. Sığınacak yer, melce: 126: Salih): 300: KIR-Tepe başı… Kıpçak Lûgatı’nda, KIR-Felek. Yıldız. Sema tabakaları. Baht, talih: 300: Fikr… KIRTIK-Kıpçak Lûgatı’nda, “nefs”: 800: DAD harfinin ebcedi. (Bu harf, Allah’ın Alîm ismine, İkinci Sema tabakasına ve Kamer menzillerinden Sarfe’ye işaret eder; Boncuk, nurlu bir yıldız ismine… Sarf: Harcama, gider. Men etme, küna. Fazl. Bir insanı bir başka yöne meylettirme. Farz. Delme. İş bitirme. Bir lisânı meydana getiren kelimelerden bahseden ilim)… KIRTIK-Boynuzdan yapılmış üfleme ile çalan boru. “Suver, süvarî, suretler, sureler”: 800: KIRTAG-Kır köpeği. Kır kurdu. Kır yıldızı. (Rüya’da gelen mânâ: Yıldızım Tag-ı Sagir… İkinci Sema tabakasında bulunan “Müşteri-Sarfe” yıldızı, Yay Burcu’nda ve Balık Burcu’nda görünür!)

*

COYETTA-Fransızca, kır kurdu: 425: TAGTİYE-Örtme, örtülme. Taht sahibi. Sahibi taşkın. “Kürsî, Koltuk”… TEKE-Oğlak, cedî, keçi. Sürü önünde giden kösemen. Tezek. Ek tez. (Oğlak Burcu, unsuru Toprak, tabiatı Kuru-Soğuk, yıldızı Zuhâl, vücutta tesir yeri Dîzler ve Eklemler, simya’da Mayalandırma safhası… Diz: Renk. Şekil. Suret): 425: TE’YİD-Kuvvetlendirme. Sağlamlaştırma. Doğrulama… KIR KURDU: 426: HİYAZET-İlâve etmek, eklemek… MÜRAFAKA-Yoldaşlık: 426: KÜRUR-Bir şeyin tekrarlanması. (Mirar-Tekrarlama: 441: Hiyazet-Toplama, bir araya getirme. Bir şeyi kendine maletme)
 

TOK SÖZ


EZEL, Kurt ve Sırtlan’dan meydana gelen yavru demek… Ezel, “olan, olabilen, olacak olan, olabilir ve doğru ve yalan” ne varsa kendisinden yapılan HAYAL maddesi ile onun CABASI “serab”tan yaratılan evveli olmayan bir zaman; insanın yaratılış zamanı… HAYAL: Ha-Yal… HA harfi, Allah’ın Âhir ismi, Heba mertebesi ve Kamer menzillerinden “Deberan-Şekil veren ama kendi o şekil olmayan, bozan, rengten renge, suretten surete döndüren” mertebe ile ilgili… YAL: Kuvvet, güç. Boyun. Bütün vücut… Farsça, YAL: Yele, atın ve bazı hayvanların ense saçı ve kılları. Boyun. Ense. Güç kuvvet… Kıpçak Lûgatı’nda YAL: Atın yelesi. Yalı, sahil evi. “Saç, kıl, sır, ateş ve su. Akl, ölüm”… Kıpçak Lûgatı’nda, YAL: Hayvan yemi, yemeği. “Hayat gıdası”… Kıpçak Lûgatı’nda YALI: Tayları bağlamak için kullanılan ip… Kıpçak Lûgatı’nda, YEL: Hafif rüzgar. Rih, ruh… YEL: Pehlivan. Birinci… YELE: Otlağa salınmış hayvan sürüsü. Koşan, koşucu, seğirten, yönelen. Kuvvetle saldıran… Kıpçak Lûgatı’nda, YALA: Yalan… SERAB-Şaşkınlığa düşüren. Var sanılan, yok… SEREB: Yer altında olan ev. Kırbadan akan su. Ot. “Akılda olan”… HAYAL: Hayy-Al… Hayy: Hayat. “Terzi. Davet. Yılan”… AL: Kırmızı. Firas. At. terbiyesi. İdrak. Basiret… LEZLAZ: Kurt. Canavar. Tag… LAZLAZ: Yol gösterici, kılavuz. “Lazlaza, yılanın deprenmesi”… LÂZALE: Zayi olmasın, zevâl bulmasın. Hep olsun… LAZ-LAZ: Kurt ve Sırtlan… SIRTLAN: Yüklenen nefs… SERA: Arz. Yer. Toprak. Malı çok olmak, meyli çok olmak. “KK-M”… SERAB: Sera-B… Be harfi, Allah’ın Lâtif ismi, Cinler mertebesi ve Kamer menzillerinde “Öne alınmış delil”e işaret eder; Takdim’e… ZAL Harfinin ebcedi: 731: ABDÜLHAKÎM Koltuğu… EZEL-EBED: 45: ADEM-İnsan. İlk insan ve İlk Peygamber… GAYE İnsan ve UFUK Peygamber, Allah Sevgilisi… KAF: Bir harf, Arş mertebesine işaret eder. Ufuk… KÂFÎ: Kaf harfiyle ilgili. Kifayet eden, başka bir şeye ihtiyaç bırakmayan. (Da’va Cetveli’nde Kef harfi, Allah’ın Kâfî ismine işaret eder ve sayı değeri “Elf” ile aynıdır): 121: ELİF harfinin, harfler toplamı… ZI harfi, Allah’ın Azîz isimi, Madenler mertebesi, Kamer menzillerinden “Sa’d’uz Zabih-Kutlu Bedene sahibi”ne işaret eder; bedene, kurbanlık nefs… Herhâlde Üstadım’ın sorduğu sorunun cevabı verildi: “Neymiş o, kimmiş o, eskimeyecek? / Ruhiyle, öziyle daima taze, / Su ve ekmek gibi her zaman azîz…”

*

(Sarı saçlı, mavi gözlü adam, bir taraftan piposunu çekiştiriyor, diğer taraftan da yarı Türkçe yarı İngilizce kelimeler kullanarak karşısındakilere derdini anlatmaya çalışırken şunları söylüyordu: “Siz Türkleri anlamak mümkün değil. Nasıl oluyor da bir İslâm devriminin eşiğinde olduğunuzu göremiyorsunuz!”… Sözlerin sahibi, Andrew Craig adlı bir Amerikalı idi. Ülkesinde Türkiye ile ilgili doktora yapmıştı ve kendini tam bir Türkiye uzmanı sanıyordu. Elinde tuttuğu dergide, gazlı yeşil kalemle altını çizdiği satırları Türk dostlarına gösteriyor ve böylece telâşının boş olmadığını kanıtlamaya çalışıyordu. Amerikalı oryantalistin elinde tuttuğu dergi, son yıllarda büyük gelişme gösteren İslâmî yayınlardan biriydi ve Necib Fazıl’a yakın bir İslâmcı ideolojiyi savunduğu bilinmekteydi. Altı çizili satırlarda ise şu görüş ileri sürülmekteydi: İslâmî dünya görüşüne bağlı bir tarih ve hâl muhasebesi yaptığımızda, içinde bulunulan dönemde Türkiye’de büyük bir İslâmî zuhur, gerçek bir İslâm inkılâbı bekleniyor!)… Cumhuriyet gazetesi’nde TAVIR dergisindeki röportajımla ilgili olarak çıkan bu dehşet verici(!) haberde –1986 yılı–, âlenî olarak Amerikalı’nın ortağı kuşku üslûbuna dikkat çekmek bir yana, ahmak kâfirlerle cüce münafıkların Amerikalı oryantalist’in gösterdiği ortalama zekâ seviyesine ermelerini beklemekteyim… Cüce ve ahmakların ilhâm kaçırıcı keyfiyetleri yanında, neyin ne olduğunu gören ve İBDA’ya iltihak eden değerler de yok değil… İşte eski solcu ve besbelli ki orada da fikir cebleri boş olmayan ve “arayan bulur hesabı” İBDA şemsiyesi altında bizzat o keyfiyeti temine çıkan haysiyetli bir demetten bir isim ve o isimin gösterdiği Batı’dan bir değerlendirme: (İslâm, farklı içtimaî kültürlerin yaşadığı alanlarda çok rahat modelleşecek. İbadet ve inanç biçimindeki netlik, onu en istenen yapacak. Sömürgeciliği tanımış ve onun altında ezilmiş olan kitleler için bir bağımsızlık manifestosu ve bir kimlik olacak ve bu “implantasyon-özümsetme” çok hızlı olacak. “Kutsala dönüş”, sivil ve politik toplumun büyük boşluklarını dolduracak; bunu DİN’İN DİLİ yapacak. Varlıklarını kanıtlamak ve doyurmak isteyen sınıflar ve milletler, kapasitesiz ve ard niyetli yönetim ve ideolojileri aforoz ederken “Din’in Dili”ni kullanacaklar. Denenmiş modeller ve ideolojik referanslara yetersizliklerini onların dilleriyle ve “Din’in Dili” ile anlatırken, gönüllere hitâb etme artısını da taşıyacak. Bu dil, aynı ânda politik düşünceyi, milli şuuru, sanat ve kültürel açılımları sunacak. Zihinlerdeki fraksiyonizasyona ve bir yer değiştirmeyi düşündürecek zıtlıklara, karşı karşıya gelişlere kendi disiplini ve dili ile çözüm üretecek. Akımlar arasındaki gelenekleşmiş zıddıyetten beslenen dinamik süreci aynı dil tehlikesizleştirecek. Bu dil, bir “Akkiz-Sonradan olma” olmadığı için, yâni “ilksiz” olduğu için vadesi hiçbir zaman dolmayacak ve ölümsüz kalacaktır!)… KUTSALA DÖNÜŞ isimli Batılı bir müellifin eserinden yapılan iktibas, İBDA’ya âşina olanlar için ve bizzat elinizdeki eserden anlaşılacağı veçhile, “İslâm’a muhatab anlayış”ın çevik bir dille çerçevelenişi ve İBDA’nın tâ kendisidir; ve bizi anlamayan ülkemizdeki aydın geçinen çevrelerin hâline nisbet, bir ibret vesikasıdır… Kendisine KIR KURDU rumuzunu seçen sözünü ettiğim demetteki idrak gözü –Doktor Hakkı Açıkalın–, Batılı müelliften yaptığı iktibastan sonra şöyle devam ediyor: (Karmaşa kuyusundan doğru kovayı, ideal “jargon-dil” çekip alacak. Dünyanın her yerinde “jandarma ülke” ve “kobay ülkeler” oluşturan burjuva demokrasileri kod adlı büyük kapitalist “kumpanya devletler”le dünya savaşını “dilin manifestosu” başlatacak. Batıcı –Emperyalist– Faşist modellerin “modernizm” ve “liberalizm” boyası altında dayatılmasından bunalan kitleler gerçeklerini ararken İBDA dilini yakalayacaklar. Bu dil çok net ve anlaşılır bir dil. İnsanlara öyle yakın ki, âdeta onların şahdamarları mesabesinde. Sol ve sağın birçok “post colonial-sömürge neticesi” kültür zırva ve zaafları, sorumsuzlukları, mazlumları harekete geçirmeye yetiyor: Kullanılan “dil” değişmiyor! Bazılarının sandığı gibi, İslâm basmakalıb, mahalli, kendini isbata çalışan ve kültürel anlamda Batı’nın Doğu için biraz aşağılayıcı bir mânâda kullandığı “orientel” bir tepki değil. Bunun böyle olmadığı onların anlayacakları bir dil ile anlatılacak. Mazlumları, ideolojileri ve sun’i devrimleriyle örten, kandıran ve sömüren Batıydı. Şimdi hamle sırası, yâni “mantığın kurnazlığını kullanma” sırası Doğu halklarının eline geçti ve Batı artık savunmada. Savunma onlar için çok lüks, hiç nefes almamaları için çözüm, İBDA’nın ORTAK DİLİ! Mazlumlara dayatılan ideolojiler aynı zamanda silâh yerine de geçti: Batı, bu “promosyon-sürüm”ün farkına iş işten geçtikten sonra vardı. Bu sürümün adı, “deşifran gözlük-açık edici gözlükler”dir. Kitleler, herkese ve her şeye rağmen bu gözlükleri çok iyi kullandılar, çünkü “ideoloji-dilimiz”den hiç taviz vermedik. Batının bu hediyesine teşekkür ediyoruz. İslâm Devrimi, “reaksiyoner entegrizm-uyum sürecinde tepki”dir görüşüne cevab, sert bir dil ile İBDA’dan gelecek. Ortaçağ’ın skolastik karanlığına parlak bir medeniyet ilkâı ile cevab veren “lokomotif dil”, farkedilir yürüyüşünü sürdürmektedir. Baskın ve üstün ile an’anevî tepki ilişkisinde tarafların yerleri değişti: Bunun sebebi, ekonomik silâh petrol değil, ideolojik silâh “Massif İslâm Devrimi”dir!)


Baran Dergisi 390. Sayı