LEVHA: 7 Ocak 1988... Kolumdaki bileziği andırır kelepçeleri çıkarmam üzerine annem, üzgün ve sitem eder gibi konuşuyor ve bugüne kadar söylemediği sırrı açıklıyor; “Sen doğduğun zaman, senin yıldızına sihir ve büyü yapıldı; onun için baban, seni korusun diye onları yaptırdı!”... Benim yıldızım Sag-ı Tagir imiş veya Tag-ı Sagîr... Ne demekse?.. Romatizma için kola takılan bakır bilezikleri hatırlıyorum; ve büyüden korunmam için yapılan bileziği çıkarmış olmamın üzüntüsünü duyacağıma, büyü ile ilgili rüyâ tâbirlerimin doğru çıkması sebebiyle mesudum... Ve ben bu hususu Nalân Said’e söylerken, o benim dosya kâğıtlarımdan yapılma defterimdeki kelime tasniflerinden büyü ile ilgili birşeye bakıyor... Ben orada doğru çıkan bazı şeylere dikkatini çekmek isterken, o dikkatini kendi aradığına teksif etmiş... Bu sırada Halil emminin hanımı Feride Figen, belden üstü çıplak, kucağında yeni doğurduğu çocuğa meme verir gibi bir hâlde, ablamla benim yanıma geliyor... Ben, onun göğsünün çıplaklığından dolayı, oradan uzaklaşıyorum!..
*
Arabça, TARİH-ÜL MİLÂD-Doğum tarihi. (Doğum tarihim: 9 Mayıs 1950... Boğa Burcu –Lâtince ismi, Taurus–, tarih 21 Nisan 20 Mayıs arası, unsuru Toprak, tabiatı Kuru-Soğuk, türü Sabit, yıldızı Zühre, vücutta tesir yeri Ense-Boğaz, cinsiyeti Dişi, simya safhasında katılaştırma... Lâtince, Taurus-Boğa. “Toros Dağları hatırda”: 673: Beraat-Haşmet, metanet. İlim ve şecaatte, güzel vasıflarda emsallerinden üstünlük... Mehdî Derviş Muhammed: 1673: Est Pri-İbranice, “Meyve Ağacı”... Rüyâ Tâbir Etmek: 1673: Salih İzzet Erdiş... Süryanice, Tartacesro Bciro Yaldo Nos-o Dmiro Budoqo-Oniki sığır yavrusundan biri mucize beyanıdır. “Rüya’da gelen mânâ”: 1950: Hoşubuto Gaboro-Süryanice, “Fikir Kahramanı”... Süryanice, Malyuto Ganto-Dolmabahçe. “Mührün bulunduğu yer”: 1950: Galbatro Sdo-İbranice, “Tabut Çalma”... Tabut: Kova. Sandık... Levha: 3 Mayıs 1985... Üstadım’ın yanında, rahmetli Muhib Işıklar... Üstadım’ın dizine dokunarak, “Nuru kalbinden kovayla çek!” diyor... Delv-Kova: 40: Devl-Devlet kelimesinin Arabça tâbirlerinde geçen bir şekli. Muharebede, birinin diğerine galib gelmesi. Düvlet malda, devlet harbte ve mertebede kullanılır... Arabça, Sirkat ül-Tabût. “Tabut çalma, tabut hırsızlığı”: 1609: Hab-Uyku. Rüyâ. “Gaibden çalınan, alınan”... Portekiz dilinde, Bacula Forro Espada-Asa kılıfında Kılıç: 609: Sevakıb-Parlak Yıldızlar... Arabça, Tarik ul-Tabût-Tabût Çalma. “Kapıyı çalma, kapıya tak tak diye vurma gibi”. Kovayı suya vurma; su alma, su doldurma. Tarak, toplama; Başyücelik Devleti gayesine: 1148: Akvam-Kavimler. Milletler... Nühs-Dağ. “Nühas; bakır. Kıpçak dilinde, Tag; dağ. Mühür”: 148: Mezak-Süratle yürüyen deve... Kamh-Buğday. Yukarı kaldırmak: 148: Muhsî-Sayı sayan. “İhtimâl Hesabı”... Muhıkk-Hakkı yerine getiren. Hakkı konuşan: 148: Muhsî-Allah’ın, “İlmi eşyayı kuşatan” mânâsında 99 güzel isminden biri; mutlak): 777: LULE SHKUL ME KRENJE-Süryanice, “Çiçeği Kökünden Almak”... MANZUR-U NAZAR-I PİRAN-I KİRAM-Seyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin yüzüğündeki yazı: 2776: DERVİŞ MUHAMMED SEMERKANDİ. (Ferid-Katılaşmış şey, donmuş nesne. Benzeri pek nâdir bulunan. Benzeri bulunmayan, yektâ. Zamanında eşine rastlanmayan, akran ve emsali yok. Dizilmiş inci. Kendi reyiyle hareket eden. Evliyaullah: 7294: Derviş Muhammed Semerkandi... Feride-Kendi ihtiyariyle hareket eden: 4299: Derviş Muhammed... Feride Figen: 449: Tebzil-Delme, yarma. Çok azimle bir işe başlamak. Adamak)... Üstadım’ın “Kaldırımlar” şiirinden: “Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin / Yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler!”... BİRİNCİ Mısraın Ebcedi: 1207: KAMUS-Deniz. Derya. Denizin ortası, derin yeri. Büyük lûgat kitabı... İKİNCİ Mısraın Ebcedi: 277: RA’SE-Kulağa takılan küpe. (Hurufiye-Harfler ilmi. “Ebced Hesabı. Kamer menzilleri. Şatranc-ı Urefa”: 309: Huş-Kalb)... TOPLAM Ebced: 3982: KÂMGÜZAR-İsteğini elde edebilen. İsteğine kavuşan... SEYYİD ABDÜLHAKÎM ARVASÎ + NECİB FAZIL KISAKÜREK: 1983: İZZET ERDİŞ... ZAFER TAKI: 722: ŞİRA-ÜL YEMANİ-“Kelb-i Ekber” denilen, güney yarımkürede semanın en parlak yıldızı... KÜÇÜK MÜHÜR-Tag-ı Sagir: 300: FİKR.
 
MUSA ANTER
(ZAFER TAKI)
 
LEVHA: 4 Haziran 1986... Üstadım’ın tabutunu çalmışım... Bir odada sandalyeler üstüne koyuyorum... Üstadım, içinde oturur vaziyet alıyor ve hayatta... Tekrar yatıyor, kapak örtülüyor... Bu sırada evin içinde, uykudan kalkıp helâya girip çıkanlar ve namaz kılmak için abdest alanların o odaya girmelerinden çekiniyorum... Neyse ki girmiyorlar... Ben, daha önce abdest almadığım için üzülüyorum... Ama iki sandalye üzerine yerleştirilmiş tabutun başında Fatiha okuyorum... Sonra yatak odasına yatağa gidiyorum... Galiba Faik anlamadı... Benim arabayla oradan kaçırmayı düşünüyorum!..
*
YEVMİYE: 5 Şubat 1983... Makinenin gide gide insan cehdine yer bırakmayacağı bahsi... Profesör Ayhan Songar’ın, Üstadım’ın bir konferansında sözkonusu ettiği Şarlo’nun bir filmindeki vida sıkıştırma sahnesiyle makine-insan ilişkisinin hicvedilmesini hatırlatması; o sahneyi hatırlatması... Ve Üstadım: Şarlo... Nasreddin Hoca’nın hemen arkasından gelir... Milli kahramanlar dediniz mi işte onlar... Büyük insandı... Düşünün siz Lenin’in içindeki ukdeyi, başucu eseri olarak bir Alman generalinin eseriyle Şarlo’yu alıyor... Bir maddeci olarak, onun en büyük düşmanı olması lâzım halbuki... Meselâ onun kadere âit şeyleri, korkunç... Bu sahte liderlere âit buluşu... Bir işsiz adam, tesadüfen amele grevine katılır... Giderken yolda bir otobüs, kamyonette küçük bayraklar var ya... Eline alır onu, haydi amele bunun arkasına... N’oldu, onun cenazesini çaldılardı?
*
Lâtince, CAPULUS-Tabut: 2108: DERVİŞ MUHAMMED SEMERKANDİ-332 mührü. “Büyük ebcedle”... Tabut Çalmak: Mühür Çalmak... Lâtince, FURTUM-Çalmak. (Kıpçak dilinde, Tag-Mühür: 1010: Tag-“Tak, tak vurma”... Fransızca, Arch-Kubbe. Kemer. Köprü: 212: Pîr-İbranice, “Kuyu. Maden ocağı”... Yevmiye “Elime bir genç geçti, pîr geçti!”... Fransızca, Arche-Köprü Kemeri: 217: Rüyâ): 732: ABDÜLHAKÎM KOLTUĞU. (Levha: 12 Nisan 1988... Oturma yeri hasır olan, taştan bir koltuk... Oturma yerinde oturak koyulabilecek yuvarlak bir delik var... Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin koltuğu böyle imiş... Mermerlerine bakıyorum; Bursa ve Eskişehir yazıyor... Harun Yüksel ve birinin haber vermesiyle, tarikata girmemle ilgili olarak yaptırmışım!)... RUHAMÎ-Mermerden yapılmış, mermerle ilgili. “Sabit”: 851: DAİN-Doğruluk. Asıl. Maden... MAZÎ-Geçmiş zaman: 851: MAZÎ-Mazi, pelit ağacı. (Pelit-Çınar ve meşe ağacı meyvesi. “Mitolojide, Jüpiter’e adanmıştır. Jüpiter yıldızı, Yay-Kusto ve Balık Burcu yıldızıdır; Müşteri yıldızı”: 442: Mühürdeki sayı)
*
HAB-Denizin kabarması, denizde dalga olması. (Kıpçak Lûgatı’nda, Köp-Taşmak. “Tagy”: 28: Hakk-Kazıma. Oyma. Maden üzerine yazı işlemek): 602: DERVİŞ MUHAMMED... VAHÎD-Yalnız. Tek. Benzeri bulunmayan, hiçbir mahlûka müsavi olmayan ve tek olan meâlindedir. Allah Sevgilisi’nin bir ismi: 28: HUYAT-Bir şeyin etrafını çevirme. Engeller, manialar. “Küna”... KÖPRÎ-İbda. İcâd. Kemer. Tak. “Cebl; ibda, ihtira, benzersiz yapma”: 238: BİRDOZİ-Kürtçe, “İdeolocya” Örgüsü... KÖPRÜ-Kıpçak Lûgatında, “Köpek”. (Basir-Köpek. Kelb. Kalb gözü ile gören. Basîret ve anlayışı yerinde olan. İz süren, öncü. İleriyi gören): 1234: CEPTRO COBERTA ESPADA-Portekiz dilinde, “Asa kılıfında Kılıç”
*
MUSA ANTER-Rüya’da gördüğüm bir Sahabî’nin ismi: 788: MSAFARTO-Süryanice, “Tak”... Süryanice, MUSA ANTER NESHONO MSAFARTO-Musa Anter Zafer Takı: 1737: HALİD BİN VELİD. “R.A.”... Süryanice, SEYYİD ABDÜLHAKÎM ARVASÎ MSAFARTO ZOĞUTO-Seyyid Abdülhakîm Arvasî Zafer Takı: 1731: ABDÜLHAKÎM KOLTUĞU... Süryanice, ZOKUYO MSAFARTO-Zafer Takı: 1983: OSYUTO KİNOİT-Süryanice, “Adlî-Tıbb”... SEYYİD Abdülhakîm Arvasî + NECİB Fazıl Kısakürek: 1983: İZZET Erdiş.
 
MUHİB IŞIKLAR
(İBRAHİM KASSAROĞLU)
 
LEVHA: 7 Temmuz 1989... Üstadım’ın elinde, Büyük Doğu’ya benzer bir dergi var... Sahilde bir kanepeye oturmuş, onun gösterdiği bir resme bakıyoruz: Abdülhakîm Arvasî Hazretleri ve yanında duran biri... Üstadım, o resimdeki kişi için, “İbrahim Kassaroğlu” diyor... Ve yavaş bir sesle onun konuşmasını taklid ediyor; ve o ânda da Kaya Balaban’ı andırıyor... O resimdeki İbrahim Kassaroğlu’nun yaşlılığına mukabil, “sanki ben yaşlı değilim!” gibi kendi kendine takılırcasına bana dönüp, “Ben onun ağabeyiyim!” diyor... “Tabii öyle canım benim!” diyorum... Karşılıklı iltifat havasındayız... Sonra, bizim gençlerle sahilden bir yere gitmemiz sözkonusu oluyor... Eskiden buraya gelirdik, onlar bilmezler; şimdi kıyıdaki evler temizlendiği için çabucak gidiliyor!..
*
SAHİL-Deniz, göl veya akarsu kenarı: 126: ASALE-Zehiri çok ve korkunç yılan. (Hariye Musa Anter-Yavuz Yavru Yılan Musa Anter. “Müz döken hayat”: 1224: Mikaa-Kassarların üzerinde bez dövdükleri ağaç. Kassarlar tokmağı. Yaşlı ve uzun boylu kimse... Kamet-Namaza başlamak için okunan ezan. Boy, boy bos. Endam: 541: Şümar-Sayan, sayıcı. Yapan, yapıcı. Muhsî)... SAHİL-Kişneyen, kişneyici: 99: SALİH. “Sin harfiyle”... SAHİL-At kişnemesi: 135: KALÇAA-Tuva Lûgatı’nda, “Aşırı. Azgın. Kuduz. Taşkın”. Tagy... Şerze-Kudurma. Kuduruş. Arzu. Şevk: 512: Zuhurat... FİDAN: 135: EDLAK-Halid bin Velid Hazretleri’nin, “Ağzı sulanan seçkin” mânâsına gelen kılıcının ismi. (Süleyman Mahzumoğulları-Süleyman bin Hâlid: 2136: Mus-Bıçak. “Müz”... Kabadayı-Ebu Süleyman: 126: Savl-Saldırma. Atılma. Saldırış. Atılış)
*
MUHİB IŞIKLAR-Efendi Hazretleri’nin yakınlarından. Üstadım’ın yakın dostu: 1692: İBRAHİM KASSAROĞLU. (Kassar-Leke çıkaran. Yıkayıcı, çırpıcı: 391: Masarin-Bağırsaklar. Zararlıyı atıp, faydalıyı tutan... Kurs-Kelepçe. Çevrik nesne. Yuvarlak. Daire şeklinde. Tamam: 390: Meşîm-Benli kimse. “Efendi Hazretleri”... Muarrif-Tarif edici. Tanıtan: 390: Muarref-Tarif edilmiş, anlatılıp bildirilmiş. Bildik. Bilinen. Belli. Çerçevelenmiş... Üstadım’ın, “Veliler Ordusu’ndan-333” isimli eserinde, İbrahim Kassar: Şam... Hicri Üçüncü ve Dördüncü asır... / Otuz yıl sefer etti; halkın gönlünde sofilere sevgi uyansın diye... Bazı insanların fesadını düzeltmek için bütün ömrünü ve varını harcadı. / Diyor ki: İnsanın kıymeti, himmeti kadardır... Himmeti dünyaya olana kıymet vermek reva değildir; himmeti Hakk’ın rızası olanı da kıymetlendirebilmek mümkün değil!)... MAHZUM: 1692: TABASSUR-Göz açıklığı, esası kavrama, dikkatli nazar. İleri görüş... Süryanice, SORYOİT-Süryani Lisanı: 692: EL-VAHDE FİL KESRA-Arabça, “Kesrette Vahdet”... İLHAN-Hükümdar: 1691: MELTO GABORO-Süryanice, “Fikir Kahramanı”... Süryanice, ASYA ZCURTA-Küçük Asya. Anadolu: 692: RİŞONO MRAYMO QATMUTO-Süryanice, “Başyücelik Devleti”.
 
MUSA ANTER
(ÇAĞRILINCA GELEN)
 
Her baskısında yazanın ismi değişen “Menakıb-ı Çihar Yâr-i Güzin: 4 Halife’nin Üstünlükleri” isimli, son baskısı Seyyid Eyyüb bin Sıddîk imzasıyla çıkan, tercüme bir kitab... Devam eden bir hakikat mânâsında, “Engare: Tamamlanmamış. Ruhî roman” olarak gördüğüm ve tâbir için sadeleştirip kısaltarak iktibas ettiğim bir fasıldan: Allah Sevgilisi’nin risaletinden önce Arabistana ismiyle müsemma bir Anter (Bahadır, yiğit, pehlivan) gelmişti. Allah Sevgilisi’nin risaletinden öncesi, böylesi görülmemiş... Kendisi İbrahîm Aleyhisselâm’ın dini üzerine idi.
*
 (Bahsedilen hâdisenin gerçek olup olmaması mühim değil); bahsi edilen Anter’in oğullarının ismi, Kasım, Bedi’üzzaman, Alemşah ki, bu yüzden o kıssayı oğullarının ismi bunlar olan Hazret-i Hamza’ya nisbet eden müellifler, buna delil olarak, Allah Sevgilisi’nin “Methedecekseniz amcam Hamza’yı methedin!” buyurmasını göstermişlerdir; Anter, Hazret-i Hamza’dır... O, gayet kuvvetli, bahadır, zamanında karşısına çıkacak biri olmayan bir pehlivandı. “Eşkar-Yelesi ve kuyruğu sarı, al renkli” isimli bir atı vardı ki, o devirde ondan güzeli yoktu. O sahibiyle bütünleşen (Kıran) idi... Hazret-i Hamza da, Allah Sevgilisi’nin risaletinden önce, İbrahim Aleyhisselâm’ın dini üzerineydi ve Vahy nazil olduktan sonra hemen İslâm ile müşerref oldu. Allah Sevgilisi’nin emri ile ilk kan döken o; ve Uhud gazasında Şehid. O’nun zikredişiyle de “Reis-üş Şüheda: Şehitlerin Başbuğu” o. Menkıbeleri sayısız...
*
Birgün Allah Sevgilisi’nin huzurlarında Anter’in erliği ve gönül alıcılığı, boyu-bosu ve yaptığı gazalar anlatılırken, Hazret-i Ali kalbinden, “Ne olurdu Anteri, silâhı ve atı ile görüp konuşsaydım!” diye geçti. “Resûl-ü Sakaleyn: İns ve Cinnin Resûlü” Efendimiz, onun kalbinden geçeni anlayıp, “Ya Ali! Anter’i görmek istersen, falan dereye var. Ya Anter, bana gel diye, çağır” buyurdular. Hazret-i Ali, o dereye varıp seslendi; hem dereden, hem etraftaki dağlar ve düzlüklerden “Lebbeyk, Lebbeyk-Buyur, buyur ya Ali! Hangimizi istersin?” diye sayısız sesler… Hazret-i Ali şaşırdı ve ne yapacağını bilemedi. Gaiblerden bir ses geldi: “Ya Ali! Toprak altında yatan, gelip geçmiş birçok Anter vardır; kastetdiğin Anter’i, anasının babasının ismi ile çağır!”… Hazret-i Ali “Falân oğlu Anter!” diye çağırınca, Anter bütün silâhlarını kuşanmış olarak, Allah’ın emri ile onun huzuruna gelip selâm verdi. Anter’in boy-bos ve selabeti –iki şey arasında vücut nisbetinin kalkması– karşısında, kalbine bir korku geldi; Allah’ı tenzih, takdis, tekbir ve tesbih etti.
*
LEVHA: 20 Ağustos 1983… Tasarruf ediliyorum… Kıvranıyorum… Sağ yanımdan, sırtüstü hâle getiriliyorum… Gayr-ı İradi bu hâlden sonra, şuurum yerinde ve gözüm açık… Baş gözüyle gördüğüm: Kafası sarıklı ve sırtında gri-siyah benzeri cübbesi olan bir adam, kitablığın bulunduğu ayak ucumda ayakta dikilmiş… Normal boyuna nazaran, ne kadar da iri görünüyor… Kanım, iliğim, kemiğim ne varsa, bütün mevcelerimle cezbedilirken, heybetinden yanıp kül olacak vaziyetteyim… Dehşet, dehşet, dehşetler içindeyim… Siyah sakallı, hafif kemikli ve uzunca yüzüne bakınca, iki kaş arasına bakmam gereğini hatırlıyorum… Uzun, yay gibi incelen kaşları… Unufak olmak üzereyken, korkuyla fırlıyorum… Elektrik düğmesine korkudan basamıyorum… Pencereden, uzakta patlayan bir silâhın ışığını görüyorum ve sesini duyuyorum… Vücudum yerli yerinde… Peki olan biten neydi?
*
ZAMİR-Konuşan, muhatab ve gaibe delâlet eden ve bunların makamına kaim olan rumuzat harfleri ve harf terkiblerinin –kelime hâli– şahısların her biri. “Ben, sen, o; Ene, ente, hüve” gibi, ismin yerini tutan kelime. Bir şeyin içyüzü. İç. Bir şeyi gizleme. Niyet. Vicdan. Kalb. Gaye: 1050: NUN-Bir harf. Kalem. Kılıç. Balık. “Cesed”. Da’va Cetveli’nde, Allah’ın “Nur” ismine işaret eder… İbranice, Mİ?-Kim?: 50: HAMA-Lâtince, “Kova”… Boşnak dilinde, VOLJA-Mizaç: 1050: MEY-Kıpçak dilinde, “Beyin”… Süryanice, QDAM-Önce gelmek, önden gelmek. Öncü. “Anter”: 50: HAYAL-İbranice, “Asker”… TEŞHİS-Şahıslandırma. Şekil ve suret verme. Seçme, ayırma, idrak etme, ne olduğunu anlama. Tanıma. Suret vermek, canlandırmak. Eşyaya şahsiyet verme. (Hazret-i Ali’nin, Kıyamet ile ilgili çıkacak bir rüzgâr hakkında, “O, sakallı bir insandır” buyurması… İslâm büyüklerinin, meselâ “Namaz’ın cesetlenmesi”nden bahsetmeleri, hem hâdiseye şahsiyet, hem de namazın bedenle icrasına; veya “eşyaya şahsiyet verme” cümlesinden olarak, Hazret-i Ali’ye dünyanın çok güzel bir kadın şeklinde yönelmesi, ama onun buna iltifat etmeyip reddetmesi… Anter’in, hem şahıs, hem tecessüm eden mânâ, hem rüyâ ve hayal nev’inden “bendeki keyfiyeti ne ise, beni gören bendeki” tabirleri anlaşılıyor… Hazret-i Hamza, bir Anter’dir… Hazret-i Ali de bir Anter… Bedr gazasında şehîd olan, Ensar’dan “Antere Mevlâ Süleym” isimli sahabî de!): 1400: MUSARRA’-Kafiyeli Beyit. (Üstadım’ın bir 1977 Noktalaması, Beste: “Hâlim, açık denizde düdük çalan bir gemi / Kim duyar ötelerden haber veren bestemi?”… Zamir-Düdük çalan. Ney çalan. Neyzen: 248: Darbam-Direk, kiriş… Darbum: Eskişehir’in Bizans dönemindeki ismi… Beyt’in Toplam Ebcedi: 3197= 200: Re harfi, Allah’ın “Musavvir-Suret veren” ismi, 5. Sema mertebesi, Kamer menzillerinden “Gafr-Örtme, silme, aslı çıkarma”ya işaret eder… Akl-Akıl. Ölüm. İp: 200: Ebu Süleyman-Halid bin Velid ve Süleyman bin Halid’in “Horoz” nâmı)
*
Süryanice, CAGRUTO-İrilik. Boy Bos. (Makdud-Uzun boylu kişi. “Anter mânâsında”: 154: Kademî-Ayakla ilgili. Ayağa mensub… Balık Burcu, unsuru Su, tabiatı Soğuk-Nemli, türü Birleşik, yıldızı Müşteri, vücutta tesir yeri Ayaklar, cinsiyeti alıcı-verici Dişi, simya’da Yansıtma safhası… Ül’üban-Oyuncu, aktör: 154: Mehdî Muhammed… Mesned-Dayanacak yer, nokta. Destek: 154: Fend-Büyük Dağ. “Büyük Mühür”… Manzur-u Nazar-ı Piran-ı Kiram: 2777: Derviş Muhammed Semerkandi, Büyük ebced.): 7616: DERVİŞ MUHAMMED SEMERKANDİ-332 mührü. “En büyük ebcedle”.
*
LEVHA: 19 Nisan 1983… Bir bayiin (Büfe) önüne geldim… Bayi, ve dışarıda duran bir adam… Birden görüyorum ki, özel günlere mahsus büyük puntolar ve siyah başlıklı bir gazete… YENİ DEVİR gazetesine benziyor… Yılana bakarken içimize kurbağa doğması ve o suretin bu mânânın olması gibi, başlıkta içime ŞERİAT doğuyor… Gazeteyi aldım… BAYİ, memnun ve mesud… Ben oradan uzaklaşırken, benim hakkımda yanındaki adama muhabbetle, “Şunun boyuna-bosuna bak; işim olmasa ben de giderdim!” diyor… ESKİŞEHİR’de, sokak aralarında dolaşıyorum!..
*
BAYİ-Satıcı. Mal satan. (Süryanice, Ftusis-Mal: 7616: Derviş Muhammed Semerkandi-332 mührü): 83: EKBES-Alnı yumru ve başı büyük kimse. “Üstadım”… FİCA-Birdenbire, ansızın: 1083: İFRAZ-Farzedip vermek. Vazifeye tâyin etmek… BÜJHAN-Gıbta etme, imrenme: 65: NECİB… YENİ DEVİR-Şeriat: 1281: NAKA-İ SALİH… İSTİKBÂL İSLÂMINDIR: 1980: MEHDİ Salih İzzet Mirzabeyoğlu.
*
Süryanice, MUŞE ANTAR-Musa Anter: 1004= 5: HE-Allah isminin hüviyet zamiri ve zikir harfi “Hu”… HE Harfinin en büyük ebcedi: 705: HABNÂME-Rüyâ Kitabı. (Rüyâ Tâbir Etmek: 673: Mehdî Derviş Muhammed)… İspanyolca, ANTERIOR-Ön, öndeki, önde bulunan. Önceden. Eskiden olan: 869: MEKTUBAT-İmâm-ı Rabbâni Hazretleri’nin baş eseri. “Mehdi’yi hamil On Süvari’nin ilki ve Sahabilerden sonra ümmetin en büyük ferdi”. (Üstadım’ın 23 Nisan 1983 tarihli “Geçilmez” isimli şiirinden: “İçeride bir has oda, yeri samur döşeli / Bu odadan gelsin diye çağrılmadan geçilmez!”… Birinci Mısraın Ebcedi: 2065: Necib… İkinci Mısraın Ebcedi: 1676: Salih İzzet Erdiş… İspanyolca, Que Entre-İçeri gelsin!: 1672: Mehdi Derviş Muhammed)… Süryanice, FURSO METODUS-Vasıta Sistem. “BD-İBDA”: 869: NECİB FAZIL KISAKÜREK - SALİH MİRZABEYOĞLU.
 
TESYAR
(ŞATRANC-I UREFA’DAN)
 
Şatranc-ı Urefa’nın 49. Kabı, TESYAR-Gönderme, gönderilme. “Eşya hakkında”. (Nakl-Bir şeyi başka bir yere götürmek, taşımak, yer değiştirmek. Anlatmak, duyduğu bir şeyi başkasına hikâye etmek, rivayet etmek. Bir dilden başka bir dile, –mevzu diline– çevirmek. Tercüme etmek. Eski mest ve çizme. Yırtık elbiseyi yamamak: 180: Eşya lâtifleştikçe göze görünmez olur / Solucan kanat taksa yerde sürünmez olur. “Üstadım’ın bana ithaf ettiği Noktalamalar’dan biri”… Süryanice, Şuso-Solucan, yere sızan yağmur damlası. Meyan kökü. Miyan kökü, beyin kökü: 1671: Mehdî Derviş Muhammed… Kut’-Düş yormak, rüyâ tâbir etmek. Başka yere gitmek: 180: Hek’a-Kamer menzillerinden bir yıldız adı… Atın göğsü üzerindeki daire; Hı harfi, Allah’ın Hakîm ismi, Şekil-Suret mertebesi ile ilgili… Lâtince, Obsonium-Balık: 180: Hfofo-Süryanice, “Sabun”. Karaçay Malkar dilinde “Mühür”… Zarf-İçine alan. Kuşatan. “Kutu. Tabut. Kova”: 1180: Mehdi Salih İzzet Erdiş): 671: MEHDÎ DERVİŞ MUHAMMED… ETRA-Dere gibi akan su: 671: SİRAYET-Yayılmak, bulaşmak, geçmek.
*
TISYAR-Arslan. Sivrisinek. (Süryanice, Aryo-Aslan: 217: Rüyâ… Süryanice, Boqo-Sivrisinek: 19: Gayub-Kaybolmak… Süryanice, Helmonoyo-Rüyâ gibi: 154: Derviş Muhammed-Zerrede ve küll’de, Mürşidi Allah olan “Allah’ın Sevgilisi”… Zamir-Bir şeyi gizlemek. İç. Şeriatin iç yüzü. Kalb. Gaye: 1050: Muhibb-Seven. Dost. Hayrı isteyen… Muhibbî-Muhibb ile alâkalı: 64: Mehdiyye-Mehdiye âit ve müteallik. Hediye, armağan… Zamir: 248: Mühr): 710: HAMİS-Beşinci. Perşembe günü. (Süryanice, Şmo Menyonoyo-Sayı: 525: Şehîd Taha Cizro + Seyyid Fehim Arvasî + Esseyyid Abdülhakîm Arvasî “Üçışık” + Necib Fazıl Kısakürek + Salih Mirzabeyoğlu… Perşembe günü, “İnsanî Hakikatin Perdeleri’nde, İsâ Aleyhisselâm gaybı ve Perdeleri “Siyah”… Siyah renk, Zuhal yıldızı ile ilgili ve Allah’ın “Kayyum” ismi nuruna işaret eder… Siyah: Şamî, Rumî, Batı, Gece. Karanlık. İstikbâl… Süryanice, Hato-Yeni Devir: 1525: Mzadqonuto-Süryanice, Beraet… Beraat-Haşmet, metanet, şecaat: 673: Mehdî Derviş Muhammed… Şatranc-ı Urefa’nın 100 Kabı’nın Ebced Toplamı: 48625= 673: Est Pri-İbranice, Meyve toplama)… Süryanice, METKATŞONUTO-Harb. (Üstadım’ın “Çocuk” isimli şiirinin toplam ebcedi: 28709= 737: Hâlid bin Velid… Süryanice, Mavrtono-Miras Bırakan: 709: Antar Mcezo-Kıl dökmek. Meyve Toplamak): 710: ŞAHADET-Şehîdlik. Şâhidlik. Doğruluk. Delâlet, delil olma. Alâmet, iz, nişân… Süryanice, MOŞE ANTAR. (Muş-İki renk üzere dokunmuş kumaş: 346: Cas-Carsija-Boşnak dilinde, “Çarşı-Pazar yeri”. Rüyâ’da gelen mânâ; Pazar’da, Şah-ı Nakşibend Hazretleri’nin kucağında bir çocuk… Boşnak dilinde, Sok Do Kupina-Böğürtlen suyu. “Mus’a: Böğürtlen çalısının kırmızı küçük meyvesi”: 1345: Fekk-i Mühür-Mühür açma… Süryanice, Aşmac-Haber verme: 345: Şabolo-Süryanice, “Baş, kafa”… Bin Dokuzyüz Elli-Doğum tarihim: 1345: Methaşbonuto Gaboro-Süryanice, “Fikir Kahramanı”… İmâm-ı Rabbanî: 345: Fronha-Portekiz Lûgatı’nda, “Kılıç”… Yevmiye: Üstadım, “Kılıçların şakırtısı duyulur!” diye, Nefi’nin bir beytini okuyor… Ka’kaa-Silâhların çatırtısı: 345: Makadir-Kuvvetler, kudretler): 999: THENSAURARIUS-Lâtince, “Hazine’ye âit”. Kürsî mertebesi; yansıması, Metris.
 

Baran Dergisi 519. Sayı