MATLA’ Beyit: Bezm-i tahkik de can gûş ü gönül dide gerek / Görünen gûş ü çeşim meclis-i taklide gerek — (Nedim)… Hakikat meclisinde can kulağı ve kalb gözü gerek — Görünen kulak ve göz taklid meclisine gerek!

*

BEZMİ-İ Tahkik-“Hakikati tahkik muhabbeti”: 667: ECZAHÂNE… İSTARE-Perde. Zar. (Üstadım’dan: Hayat bir zar içinde, hayatı örten bir zar — Bana da hayat yeri Bağlum Köyü’nde mezar!): 667: İSTARE-Yıldız. (AY’ın dünya etrafındaki dönüşü –menzilleri– 28 günde ve 28 harfle gösterilir… Bu dönüş, bazen 29-30’da olabiliyor… Bu menzillerin günleri, İNSANÎ Hakikatin Mertebeleri bahsinde… ATLAS Feleği denilen “Sabit Yıldızlar” Feleği’ne MENZİLLER Feleği denir; “bu felek, HARFLER Feleği’dir ve cisimler âlemi buradan doğar. 28 menzil ve 28 harftir; AY’ın 28 menzili bu sabit yıldızlar göğündedir!”… 7 Semâ tabakası, “gezegenler-seyyareler” ve bu tabakalarla ilgili Peygamberlere ve haftanın 7 gününe tekabül edecek şekilde sıralanırlar!)… SEMA, “gök katı” ve “işitme” ile “dönme” anlamındadır; her varlığın kendi ekseni etrafında ve çevresine nisbetle bir dönüş içinde bulunduğunu hatırlayınız; Mevlâ’na Hazretleri’nin “Sema”sını da, bu “işitme-hissetme” içinde bir hareketle, yukarıdaki SEMA tabakaları bahsi içinde idrak ve tahayyül ediniz!

*

MATLA’-Güneş ve yıldızların doğdukları yer, ufuktan çıktıkları yer. Yıldız veya Güneş’in zuhur etmesi. Kaside ve Gazelin kafiyeli ilk beyti. (Matl: Def etmek, itme, sıkıştırma, ifraz etme, atlatma, çekme): 149: TAHLİZ-Bir kimsenin koluna bilezik, kulağına küpe takmak. (Takdim yazımdaki kelimelerin son harfleri: NON+AARA: 309: ARVASÎ… HURUFİYE: 309: KURT(A)-Küpe… Muhyiddin-i Arabî Hazretleri: “Bizler söylenmemiş ulvî harfler idik,— Zirvelerin en yüce zirvesine ilişmiş, — Orada ben sen, biz sen, sen o idik — Herşey O’nda O idi; O mertebeye erene sor!”… HAŞ-Kalb: 309: HARIK-Yakan, yakıcı. Yanan, tutuşmuş. Ateş… KALB, Ay menzillerinden 18-19’cusu; TE harfi, Allah’ın “Kaabid-Sıkıcı, nakledici, kısıcı” ismi ve ESİR mertebesi ile ilgilidir… Kalb ve Esir âlemi: Kalbin hem varlık hem bilgi yönünün birleştiği bir mertebedir… UNSURLAR’ın kendisinden yapıldığı “Şuhud Âlemi’nde-Mavera’üt Tab” Âleminde, –şu görünen âlemde!– ESİR, ateş unsuru yerindedir… Sırr: Şiddetli ateş ve soğuk… HIZZET-Mertebe, menzile, derece: 1308: ARVASÎ)… HAVKALE-Hızlı yürüme: 149: HAVLEKA-Lâ hâvle çekmek.

*

EL-MATLA’-Gerçek müşahede. Hak gözüyle âlemi incelemek. Bazen fiili görerek, failini bilmek, eseri görerek müessiri idrak etmek. (İdraklerin ulaştığı nihaî mertebe niyetiyle de kullanılır. Şu hâdis misâl: “Her âyetin bir zâhiri ve bir bâtını vardır, her harfin bir haddi ve matlaı vardır!”… Matla’ bi’t tahkik: Gerçek matla’ mertebesi):180: KAİDE-Esas. Temel. Düstur. Nizam. Dip taraf. Bir şeyin meydana gelmesine temel ve düstur olan. Bir ilim ve fennin düsturlarından her biri. “Kürsî”… NAKL-Bir şeyi başka bir yere götürmek, taşmak, yer değiştirmek. Ahlatmak: 180: FİİL-Müessirinin tesiri. Amel, iş. Hâdise ve zamana delâlet eden kelime… SEMİ’-İşiten, duyan. Allah’ın 99 güzel isminden biri: 180: KAF-Ufuk. Bir dağ ismi. Bir harf ismi. (Allah’ın El Muhit ismine ve ARŞ mertebesine işaret eder. AY menzillerinden Nesre’dir; iki yıldızdır. Hayvanın burnundan sümük çıkarması, ifraz. Büyük geniş gömlek, sıfat. Çoğaltmak, yaymak… Kova Burcu: Unsuru hava. Türü sabit. Gezegeni Zühal. Vücutta tesir yeri bacaklar, ayak bilekleri. Cinsiyeti erkek-müessir, tesir eden. Simya safhasında çoğaltma. Karşısında Boğa Burcu.)

*

METALİ’-Matlalar. Tulu’ edecek yerler veya zamanlar. Güneş veya benzerinin doğduğu yerler. İlm-i Nücum’da, herhangi bir yıldızın görünüşü zamanı. (Arz’ın Güneş etrafında gezmesinde, 20 Mart’ta bulunduğu noktadan geçmek üzere başlangıç kabul edilen daire ile bu yıldızın Semavî istiva dairesi üzerindeki ara kesitlerinde görülen kavis… Metali’, bâtın yolunda “temizliği nisbetinde de yükselme” demektir… TAHİR, Da’va Cetveli’nde TI harfi ile işaretlenen Allah’ın bir ismidir… TI’nın ebced değeri: 9… Bid’: Birden dokuz kadar sayılar…Âhâd: Birler. Birden dokuza kadar sayılar… Ahd: Asır. Devir. Tehvid. Mukavele. Vasiyet. vad etme. Vefâ. Yemin. Misak… Lâtince, Metal: Madenler… Yıldızlar ve madenler: Güneş-altın. Merih-Demir. Zühre-Bakır. Ay-Gümüş. Müşteri-Kalay. Zuhal-Kurşun. Utarid-Civa): 150: Duracak yerler. Konak. Menziller.

*

NEDÎM-Meclis arkadaşı, sohbet arkadaşı. Hem-bezm, hem-sohbet. (Şâir Nedîmîn asıl ismi Ahmed. Sultan İbrahim zamanında kazasker bulunan Mustafa Efendi’nin torunudur. Mahmud Paşa Mahkemesi’nde Hâkimlik yapmıştır. Meşhur Damad İbrahim Paşa’nın kitabçısı ve nedimi idi. 1730’da ölmüş ve İstanbul’da Karaca Ahmet mezarlığında gömülmüştür. Divanı ve “Sahaifül-ahbâr” tercümesi olan “Müneccimbaşı Tarihi” başlıca eserleridir): 104: CENAN-Gönül. Ruh. Kalb. Can. (Yunus Emre: Bir ben vardır bende benden içeri!)

*

MATLA’ Beyt’in Birinci Mısraı: 1401: TEŞHİS-Şahıslandırma. Şekil ve suret verme. Seçme, ayırma, tanıma. Eşyaya şahsiyet verme. Şeylere suret teşekkülü.

*

MATLA’ Beyt’in İkinci Mısraı: 1933: MEFZAHA-Rezilliğe, değersizliğe sebeb olan şey.

*

MATLA’ Beyt’in Toplam Parçası: 3334: MASDAR-Bir şeyin sudur ettiği yer, menba. Fiil kökü. “Yapma”… ŞEBİKE-Balık ağı. Hüviyet. Nefy: 337: KAPTAN Kusto.

İLİM VE AMEL

MATLA’ Beyit: Gönülde aşk-ı bi-pervâ mekân ister mi ister yâ / Hüma-yı evc-i himmet âşiyân ister mi ister yâ — (Şeyh Galib)… Gönülde pervasız aşka mekân ister mi ister yâ —Himmet göğünün Hüma kuşu yuva ister mi ister yâ!

*

AMEL, mekân ister; İLİM ise mekânet… Bir ümmetin yüceliği, ümmetten fertlerin zâtî büyüklüğünden önce, bağlı oldukları peygamberlerdendir; HAKİKAT-İ Ferdiyyeyi temsil eden Allah Sevgilisi’nin Allah ile yalnız kendisine mahsus Zâtî tecelli hikmetine sahibliği, ümmetini de en büyük kılmak üzere “mekân ve mekânet” büyüklüğünün Allah Sevgilisi’nde birleştirilmesidir… “Suret olmadan mânâlar ebediyyen tecelliye gelmez”; Suret, hem cismanî hem cismanî olmayan varlıklara ait olmak, sıfatlardır, o şeye mahsus vasıflardır… Meselâ “süt, ilim suretidir” derken, SURET’in cismanîde tecellisi kadar, ilme aidliğini de belirtmiş oluyoruz… Mekân, cisim ve cismanînin göründüğü yer; bununla beraber, cisim ve cismanî’nin, fiilinden failini bilmek şeklinde, mekân âlemine nisbetle mekânsız BERZAH âlemi’nde aslî varlık ve bilgi hakikati vardır. KALB’in, hem bu âlemde bir et parçası olması, hem de BERZAH’ta cismanî ve ruhani mertebe sahibi olarak, mertebelerin üstüste ve içiçine dizilişini ihtiva etmesi, kuşatıcılığı… Bu izâh, “yok bir vardır” hakikati gibi, cisim deyince “Şuhud âlemi-Halk âlemi-Görünen âlem” mahiyetinde olmayan BERZAH Âlemi hakikatleri içinde bulunan “Külli Cisim” benzeri tâbirlerle karşılaşılınca, “cisim” kavramında bir kargaşa var zannedilmemesi bakımından gerekli… Hakikatlerin aslî hüviyetlerinden bahis, içinde yaşadığımız halk âlemi dairesindeki işler ve ilimler için, onlara istikamet verici bir “doğrulayıcılık usûlü” yönünden zaruri; her mevzuun kendine mahsus “usul, esas ve kurallarla” ele alınabilmesi yanında, onlara sirayeti ve yola uygun biçimlendiriciliği bunu icabettiriyor… Bugün “modern matematik, modern fizik” gibi pratik hayata geçmesi imkânsız olan veya mevcut şartlarda imkânı bulunmayan meselelerde “müsvedde ve taslak” neviinden ciddi çalışmalar yapılmasının sebebi de, pratik çalışmalara istikamet niyetiyledir; her pratiğin, gerçekleşmiş bir teori olduğu unutulmamalıdır. Benim çalışmalarımın da havada “ne der, ne demek ister?” zannedilmesi için, –ki bu izâh da kendimin hemen şu ânda anlaşılmama dair bir istikamet gösterme!–, dikkat çekiyorum… Tasavvufî hikmetlere temel olarak bakıcı pratik hayat davasını da, –ÜSTADIM’a rahmet!–, işaretlemiş oluyorum… MEVLEVÎ Şeyhi GALİB “Dede”nin şiirine bakarken, onun bu hüviyetini nazara almak gerekmiyor: “Pervasız aşkın kalbi mekân isterken”, hem dış yüzden bir tenakuz var zannedilse de, evvelâ o kalbin “naz makamında” ve öylece mekânda olması söz konusu - Kalb ehli, ehl-i dünya ile beraber değil mi? Bu çerçevede, zaten mekânda… “Kişi, üzerinde bulunduğu işin zamanı içindedir!”; mekânı içinde de… Mekân, mekânda mekânsızlığı yaşayan “zamanüstü” veya “zamandışı” hayat için, Allah’ın zât âlemi’ne nisbetle tıpkı mekân gibidir; hakikati İslam’da olan BERZAH Âlemi’ne kıyas, ne inançlı ne inançsız, bu mekân nitelemesinden pay sahibi değil… Aksi olabilseydi iş, Allah’ı inşâ etmeye kadar giderdi… Bu iki husus dışında “pervasız aşık”, aslında tam bir “açık göz”, Allah’ın bütün isim ve sıfatlarının tecellisinin görünüşü bakımından, Allah’ı Resûlü’nün yolundan bilmeye geldiği Halk Âlemi’nde, eserden müessirini ve fiilinden failini tanıyabilmenin imkân bolluğu içinde; mekâna isteği bu sebebten. Allah’ın topyekün varlığı kuşatan Rahmet’inin, bilhassa varlığına müsaade ettiği uzak ve sefillerde görünmesi, –Sefillerin en sefili olan içinde bulunduğumuz âlemin mekânı!–, istidatlılara sanki, zengin iken bir de oraya âit bahsi geçen “rahmet bolluğundan nemalanan insan için”i andırıyor.

*

EVC-İ Himmet-“Yüksek himmet”: 455: FIRKA-İ Naciye. “Allah Sevgilisi, elindeki çubukla kum üzerine bir çizgi çizer ve sonra yanına çarpı şeklinde birkaç çizgi. Düz çizgiyi KURTULUŞ yolu diye niteledikten sonra, ondan ayrı çarpı şekillerle İslâm’ın hiçbir alâkasının olmadığını beyan buyurur… Kurtuluş yolu, O ve Sahabiler ile, onların izinde gidenlerin yolu; her devir, elbette kendi mahsus meseleleri olan, bunların hâlliyle o yol izinde bulunduğunu göstermeye mecbur… İmân ve amelin ruhunu pörsüten “ne bakımdan?” sorusu çerçevesinde musallatlarını ve İmân ile amele dair işlerin gidişatını anlamak ve bilmek mecburiyeti!” … EVC: Bir şeyin en yüksek derecesi, en yüce noktası. Zirve. Bit. Nokta. Sıfır. (İlm-i Nücum’da Seyyare mahreklerinin, yâni devir dairelerinin merkez bildikleri Yıldızlar’dan en uzak noktaları!)… HÜDHÜD: Bir kuş ismi. İbibik veya çavuş kuşu da denir. Süleyman Aleyhisselâm zamanında, Hicaz ile Yemen arasında Sebâ nâm yerde Melike olan ve annesi cin olduğu söylenen BELKIS arasında haber götürüp getiren kuş. BELKIS’ın aşireti, “Tahir-temiz” anlamında bir isim sahibi… MATLA’ Beyt’in ikinci mısraında “Hüma-yı evc-i himmet” terkibi, Ayet’te “biz O’nu yüksek mekâna refettik” diye belirilen İdris Aleyhisselâm’ın aşırı riyazetle –amelle–, ruhanî makâmı Güneş’e yükseltilişi yanında, SÜLEYMAN Aleyhisselâm’ın Allah’ın “Rahim sıfatı” izinde amelle “Allah’ın nefsine vacib kıldığı” arzusunun tecellisi hikmetini andırıyor… Hüma-yı Evc-i himmet”, haberci Allah Sevgilisi’ne hamledilirse, O’na mekânda bizzat muhatab olabileni-bedeni ve kalbi, gizliliği ve sırrı alabilen hâliyle!

SİN: SU

MATLA’ Beyit: Ey FELEK Âyâ o MEH-Vevşt’den ne dûr ettin beni / Hâhiş-i vasi ile her dem bî-huzûr ettin beni — (Şeyh Gâlib)… Ey felek o Ay gibi güzelden niçin uzak ettin beni — Genişlik ve huzur arzusuyla her dem huzursuz ettin beni!

*

MATLA’ Beyit: Mutrib ki harf-i râzımı gûş-ı rebaba kor / Târ-ı kemân-ı nâle-i dil pîç ü tâbe kor — (Nedim)… Mutrib: Şarkıcı. Sazende… Raz: Gizli sır. Mimar… Gûş: İşitmek. Kulak… Rebab: Saz çeşidi… İkinci mısra: Gönlünü inleyen keman telinin nağme tab’ına kor!

*

MATLA’ Beyit: Efendimsin cihânda i’tibârım varsa sendendir / Miyân-ı âşıkânda iştihârım varsa sendendir — (Şeyh Gâlib)… Miyane-Miyan. Ara. Orta. Ortam. Bazı yemeklerin pişme kıvamı. Gerdanlığın ortasında büyük inci: 106: “Kaptan Kusto Müslüman” başlığının son harfleri NON… Miyan: 101: Gusto-Mahzum… Aşıkan: Aşıklar… İştihâr: Şöhretin yayılması.

*

MATLA’ Beyit: Tavr-ı cisme şu’le-i şem-i tecellâdır gönül / Ben hamuş olsam da râzı aşk-ı gûyâdır gönül — (Şeyh Galib)… “Kalbin cisim tavrına tecellidir Güneş’in parlak ateşi — Ben sessiz olsam da; gûya aşkı gizli gönül sahibi!”… Tavr: Davranış. Lisan-ı hâl. İçgüdü veya ruhî tezahür… Hamuş: Sessiz. Sivrisinek. Aslan.

*

MATLA’ Beyit: Çeşmim acı yaş ile ağularla kanubdur / Cism ile yanubdur — (Şeyh Gâlib)… “Gözüm acı yaş ile zehirlerle yeteri kadar — Cism ile yanıyor!”… Aşk derdinden şikâyet!

*

ŞİİR idrakı ile “Cism”e bakmak üzere… ARŞ-Allah, kudret ve saltanatını Arş üzere istiva etmiştir. Arş bütün cisimleri ihata etmek bakımından, bütün cisimlerin en büyüğüdür. (Gayn harfi, Allah’ın “Ez-Zahir” ismine ve “Küllî Cisim” mertebesine işaret ederken, KAF harfi istivasına, Allah’ın “El Muhit” ismi ve arş mertebesine işaret eder. AY menzillerinden “Res-ul Cevza” denilen İKİZLER Burcu’na işaret eden GAYN harfi ve yine AY menzillerinden “Nesre-Büyük gömlek” dedikleri bütün Burçlara hisselerini veren ATLAS feleğine de işaret eden KEF harfi… İlgi: Arş, mânâ ve suret feleklerinin hepsini kuşatır, erkek ve dişi, müessir ve kabul edici mukayyed isimlerin hepsine şâmil ve misâllerin sureti orada zâhir olurken, onun hemen altında ve bütün sema tabakalarını ihata eden KÜRSÎ makamı, “Emir ve Nehy-Yap ve Yapma” hükümlerinin âlemidir!): 100: GUSTO-Zevk ve lezzet alma. (İlk harf Kef ve Gayn, son harf Vav)… KAİNAT: SİN… “İnsan Kâinat’ın nüshasıdır” veya “Kâinat büyük insandır” sözlerinde, “nüsha”dan “ondan daha derin veya onu da ihata eden”i anlamalı; Kâinatın büyük olmasını da “cismanî heyeti itibariyle” diye ki, toplam “cimanî ve nefste tecelli eden bütün suretleri” ile İNSAN’dadır. Nasiblerine göre “örtülü veya açık”… Ölçü malûm: “Kişi nefsini bildikçe Rabbini bilir!”… Yine ölçü: “Allah her diri şeyi sudan yaratmıştır!”… KAİNAT’ta diri olmayan hiçbir şey yoktur; en üstünü İNSAN olmak üzere, Melek, Cin, hayvan, bitki, maden… Allah’ın HAYAT sıfatı suya işlemiştir; bahsettiğimiz mânâda SU, bilinen SU değildir. Bütün maddî ve manevî mertebelerde görünen “tesir edici eser” hükmündeki NEFS’tir… VAHÎD-Benzersiz, eşsiz. Allah Sevgilisi’nin bir ismi: 28: ARAB alfabesinin harf sayısı. İNSAN bedeninde “Mavera-üt tabia: Metafizik” ve “Mavera-üt Tab: Fizik” bütün suretlerin toplamını ihtiva eden muarife olmuş hakikatlere işaret ederler… NEFS’in cismanî heyeti bakımından belirtilmeli: Kâinatta ona vücud veren 4 temel unsur, asl olarak ESİR maddesinden yapılmıştır. “Ateş, hava, su, toprak”; tıpkı SU’nun bildiğimiz su olmaması gibi, ESİR’de “ateş” ateş hükmündedir. SİMYA’da birbirine dönüşümü ilmi olarak bahsi geçen söz konusu unsurlardan “ateş” ile ESİR’in ateş olması arasındaki farka dikkat… Şâir Nedim’in “ateşi su ile bağlamak” diye ifâde ettiği SIR, insanın dünyayı tasarrufunun temeli olan kendi bedeni merkezinde, nefsin o yönüne işaret ve hakikati bâtında olandır; hani bedene “ruhun bineği” denmesi. Varlık ve bilginin “Kalb mertebesi”nde birleşmesinden bahsettik; birleşmek ile “Bir olmak” arasındaki farka dikkat… “Mutlak Tehvid mümkün değildir!” hakikati kendi hüviyetinde olan ALLAH’a muhatab İNSAN’a gereken hakikati de bu… Bir not: İim sıfatı, hayat sıfatının gölgesidir. “Kudret, irâde ve sair sıfatlar” başlıbaşına olmalarına rağmen, sanki ilim sıfatının parçalarıdır.

*

UNSURLAR’ın kendisinden yapıldığı ESİR tabakası: Hareketliden sabite, hafiften ağıra doğru - “Ateş, hava, su, toprak”… SU’nun bildiğimiz SU unsuru olarak görünmesi gibi, ESİR’in “ateş” olarak görünmesi… ATEŞ ile SU unsurları arasında, HAVA ile TOPRAK unsurları… Ateş ve su zıtlıkları, hava ve toprakta “sıcak ve soğuk”… nitelikleri ile… Sıcak hava-soğuk hava, Sıcak toprak-soğuk toprak, Sıcak su-Soğuk su, Sıcak ateş-soğuk âteş… Unsurlar, Yıldızların dairevî hareketlerinden meydana gelen Sema tabakalarının birbirlerine nisbetinden doğan BURÇLAR âleminde “önemli, sabit, birleşik” nitelikleriyle yıldız ve semalara ve tabiî ki Burçlara âit hüviyetle görünürken, cismin birliğine âit safhada –Simya safhasında– SABİTLEME, “Cevza-İkizler” Burcunda; unsuru HAVA, yıldızı Utarid, bedende akciğerler ve kuşatan kollar, Simya faaliyetinde SABİTLEME… Bu husus, “ahlat-ı erbaa” denilen insan vücudundaki karışık mahiyetli dört unsura da uygun: “Dem-hava”, balgam, safra, sevda’… DEM’in “kan” ve “ân” mânâları yanında, SEVDA’nın “muhabbet, gam ve sıkıntı, yükselmek, suud, mübarek sayılan yıldızlar” ve onunla birebir KUST otu ile alâkası, hayat anlamındaki SU’nun insanda nefsin hakikatine ve cismanî heyet itibariyle ESİRin HAYAT hakikatine âit oluşuna uygun düşüyor… KAN insan vücudundaki sıvıların ve faaliyetlerinin sabiti… Beden uzuvlarının ve faaliyetlerinin sabiti KALB… Kan: Maden… Madenlerin sabitlerinden sabitleyici, bağrında Simya ideali Altun olmak üzere GÜMÜŞ; aynı zamanda AY’ın kendisine sembol olduğu… Allah Sevgilisi’nin isimlerinden biri EL-Kamer; DAL harfi, Allah’ın “El-Mübin” ismine ve 7. Sema tabakası mertebesine işaret ediyor, Ay menzillerinden de “İklil-Müzeyyen Taç” anlamına. İklil, kendisinde “Vücudî Hikmet” tecelli eden DAVUD Aleyhisselâm’ın ZEBUR’unda Allah Sevgilisi’nin ismi olarak geçiyor… AY, Adem Aleyhisselâm’ın Gaybı… Allah Sevgilisi’nin isimlerinden biri de, EN-Necm; yıldızdan nebata, vakitten cisme, Kur’ân’dan nefs ve ruha kadar geniş bir mânâ… YE harfi, Allah’ın ER-Rabb ismine ve mertebelerden 7. Sema’ya işaret; Ay menzillerinden “Kîvan-Kevn”e yâni “Varlık, Mevcudiyet, Kâinat, Alemler”e… İBRAHİM Aleyhisselâm’ın lâkabı “Allah’ın dostu”; VARLIK Ağacı “Sidret’ül Münteha”nın görünür KUL Cebhesi… Asir: Dost… Öte, “Zâtî yakınlığı” mazhar Allah Sevgilisi’nin ki, Allah’ın kulunun gözüyle kendisini görmesinin MUTLAK hakikati O’nda!

*

TE harfi, Allah’ın KÂBİD ismine ve ESÎR mertebesine işaret eder; AY menzillerinden KALBE… Bunlar, BERZAH Âlemi’ne âit hakikatlerdir… ASR Sûresi; İmam-ı Şâfii Hazretleri’nin, “Başka bir şey inmemiş olsa idi, bu Sûre insanlara yeterdi!” buyurduğu… ASR: Suyunu çıkarmak için bir şeyi sıkmak. Bir devrelik zaman. İkindi zamanı. Konuşan kimselerin başkaları ile beraber geçen müddet. Yüz yıl. Altmış yıl. Gece gündüzün her biri. Birinin kavmi. Menetmek… Adl-Allah’ın “bizzat adalet” mânâsında ismi: 103: BE-KEF-“Avuçta olan, avuca dair. Alınyazısı”… Cisim: 103: ASR Sûresi’nin Kur’ân’daki sayı yeri… ASR kelimesinin, Arabça “Asere-Ya’siru” fiilinin kökünden geldiği; bu cihetle “sıkma” mânâsıyla ele alınabileceği… Hadîs: “Belâ önce Nebilere, sonra velilere, sonra onları izleyenlere havale edilmiştir!”… Cehd, riyazet, belâ; hep “sıkmaya” dair ve tekâmül hissesi adamına göre… ADALET, “ruhî muvaze”nin her durumda temini cehdiyle kulun ve onun cehdinin Allah’ın Fiilleri’nin gölgesi olmak bakımından O’nun yardımıyla mümkün; Gölge nasıl olursa olsun asla bağlılık ifâde etmesi yönünden, asıl için toplandığı ânda bir değişiklik ifâde etmez. Allah, kulun hâli neyse, hep ona adil, hakkını veren ADİL’dir… “Geçti gazabımı rahmetim” sırrı, kuşatıcı olarak hep bâki… Varlıkta yaratılış olarak herşey “kendi olarak birşey”dir; onun meydana çıkması için, Allah’ın “Kün-Ol” emri bâki; emir Allah’tan, oluş kendinden… Bu çerçevede, yokluktan varlığa çıkışta onun birşey yapılması sözkonusu değildir ve yapılmasında birşey tesir etmiş değildir; bir şeye mahiyeti verilmez hakikatinin kasdı budur… HALK Âlemi diye, Berzah âlemine girmeyen işler kasdı… GÖLGE asılla varolandır; Halk Âlemi’ne giren işler ve fiiller, bu âlemin aslıdırlar ve Allah’ın fiillerinin gölgesi… YARATMAYA dair işlerde, kulun dahli yok; yalnız Allah’a mahsusdur… İCAD neviinden işler de, ister müessirin eseri, ister eserin esere müessirliği şeklinde olsun, hem Allah’ın hem Kul’un faaliyetine girer; neticede, kulun fiilinin GÖLGE niteliği bakımından herşey Allah’tan… Bir şeyin yokluktan varlığa çıkışında, “işittiği-hissettiği”ne itaat, bu yönden ondan bir şeyler aldığına delâlet eder; hani, “bu tabiatına uygun” veya “tabiatına uygun değil” deriz… İşitilenleri-hissedilebilenleri alabilme istidadı, asılda bu istikametten bir ünsiyetle doğmuştur; KÜLLÎ Cisim, Tabiatla, şekil veren ama kendi şekil olmayan HEBA’dan doğmuştur… ESİR maddesi, bütün varlığı dolduran olmakla, tesir ve nakil vasıtasıdır da… Bir cismin, cisim olarak tesiri, ya tabiatı iktizasıdır, yahud dışardan bir tesirledir… Maddî dünyada, her cismin kendine mahsus bir elektriği vardır; elektrik “yüklü” bir cisim, çevresinde bulunan elektrik yüklü cisimler üzerine ve bu yüklerin cinslerine göre itme veya çekme şeklinde bir tesir-kuvvet uygular. Bu kuvvet tesirinin bulunduğu mekân bölgesine “elektrik alan” denir. Mıknatısvarî çekim ve itme alanı ise, “manyetik alan” diye nitelenen… Elektrik akımının geçtiği yerde, ona mahsus bir “manyetik alan” da oluşur ki, “elektromanyetik alan” tâbir edilir… Elektromanyetik dalgaların yayılma hızı, maddenin 300 bin kilometre hızda ışık enerjisine dönüşümü hızındandır; ışık enerjisiyle aynı… Işık, insan gözünün algılayabildiği “elektromanyetik dalga” niteliğindedir: “Radyoaktif çekirdeklerin yaydığı öldürücü gama ışınları, röntgen tüpleriyle üretilen X ışınları, ultroviyole ışınları, cisimlerden yayılan kızılötesi ısı ışınları, mikro dalgalar, radar dalgaları, televizyon dalgaları, radyo dalgaları da elektromanyetik dalgalardır!”

*

SIKILMADAN okuyunuz: 7 Sema tabakası. Her sema tabakasının Feleğini belirleyen 7 yıldız: Merih, Zühre, İkizler, Ay, Güneş, Müşteri, Zuhal. 12 Burç: Koç, Boğa, İkizler, Yengeç, Aslan, Başak, Terazi, Akreb, Yay, Oğlak, Kova, Balık. Dört temel unsur: Ateş, Toprak, Hava, Su. Bu dört temel unsur aynı sırayla, Burçlar sıralamasında, yâni 3 defa görünüyor. SİMYA safhasında Burç sırasıyla takib edilebilir: Kül etme, Katılaştırma, Sabitleme, Çözme, Sindirme, Damıtma, Safha atlatma, Ayırma, Yaratma, Mayalandırma, Çoğaltma, Yansıtma. Merih “Koç ve Akreb” burcunda, Zühre “Boğa ve Terazi” burcunda, Utarid “İkizler ve Başak” burcunda, Ay “Yengeç” burcunda, Güneş “Aslan” burcunda, Müşteri “Yay ve Balık” burcunda, Zuhal “Kova ve Oğlak” burcunda bulunabiliyor. İki Burçta bir yıldızın görünebilmesine nisbetle sıra, Sema tabakalarının 3,5,6,7,4,2,1 diye sıralanışı… Karmakarışık zannedilen bu misâli, harfler bahsine temas için verdim. En kestirme ifâdeyle, mânâlar ses suretlerinde görünürken, harflerin dizilişi kelimelere dönüyor. Kelime tertibinde de, cümle hâlinde tecelli eden mânâ… Cümlenin kelime, kelimenin harflerde muarife olması, harfte toplu mânâyı gösterir… Allah’ın nefesi diye bir nitelikte, 28 ay menzilinde ifâde edilen 28 harf, her harfte bulunan VAHÎD –Allah Sevgilisi–nin şahsında hem cisim hem surete âit mânâların toplamı hâlinde, “bilinen ve bulunanın aranması” sırrını ifâde eder. Amelî bir ifâdeyle, onlar “tümdengelim” ve “tümevarım” metoduna mevzu mânâlardır. Konuşma olduğuna göre, harfler yazılı veya değil, Adem Aleyhisselâm’dan beri mevcuttur. Harflerin şekli ayrı dava, mânâ ayrı dava, onların bir âlem düzeni olarak Peygamber varisleri elinde tertibi –cetveli– ayrı dava; tabiî ki alfabe sırası tertibi de… Bir misâl: PEYGAMBER… Bu kelimedeki harfler, alfabe düzenine göre tam bir düzensizlik içinde görünüyor: Mânâsı olmasaydı… Bunun gibi, “harfler ilmi” mevzuu içinde “Allah’ın ismi, mertebeleri, insan kalbindeki menzilleri” itibariyle özleştirilmiş harflerden istihrac edilen mânâlar, insanda “bilinenin aranması” sırrına değiyorsa, örtüşüyorsa tamamdır. Her mevzuun kendine nisbetle doğrulayabileceği hakikatler olarak… HARF-İ Raz’ının terennümünü mutribden dinleyen NEDİM gibi!

*

TI harfi: 9: İBDA’-İzhar etmek. Benzersiz bir şey yapmak. Allah’a mahsus “yaratma” işi. Bir yerden bir yere çıkmak. Nakl olunmak… HEBA: 9: CEVV-Yer ile gök arası. Gök boşluğu. Feza. Ev veya oda içi, hâne. (Cevza: İkizler Burcu… Lâtince adı, Gemini… Unsuru: Hava… Cev-z: 7 Gök… Simya’da “Sabitleme” safhası)… KABİD-Tı harfiyle işaretlenen Allah’ın 99 güzel isminden biri ve mertebesi ESİR: 903: SABİT-Yerinde durup hareket etmeyen. Doğruluğu tesbit edilmiş olan… KUZAZAT-Altun parçaları. (Maden. Cevher. Armağan): 903: İZRA’-Altun arama. Çok fazla medhetmek. Korkutmak… AHŞEB-Sert taşlı büyük dağ. Haşin ve yoğun olan: 903: CAZZ-İri gövdeli adam… İHŞA’-Tevazu ile ZORLAMA: 903: ÜSTADIM’ın bana ithaf ettiği NOKTALAMALAR’dan “Hâtıra” isimlisinin ebcedi. (Renk renk hâtıralarım, oda oda silindi; — Anne kokan bir Türkçem vardı, o da silindi!)… RİŞDET-Doğruluk. Temizlik. Silme: 903: CÜRAZ-Demir. Polat. (Noktalı Tı, Allah’ın AZİZ ismine ve madenler mertebesine işaret eder!)… HÂTIRA isimli şiirin ebcedi: 3493: İ’TİMAN-Emin bulunma… MEHDÎ Salih Mirzabeyoğlu: 1493: İFRAT Hâlde Tecrid. “Noktalı harfler”. (Cevher: Noktalı harf. Bir şeyin özü, aslı. Kıymetli taş. Çelik üzerindeki nakış. Yalnız noktalı harflerin ebcedisi hesab edilerek yazılan manzum tarih, çehre. Varlığı kendinden olan)… FETVA: 496: MELEKUT-Her şeyin kendi mertebesinde, o mertebeye münasib ruhu, canı, hakikati. Bir şeyin içyüzü, iç ciheti. Hükümdarlık. Saltanat. Ruhlar âlemi. “Fetvanın hakikati, aslı, kökü, ruhu”.

*

BİRKAÇ not… TAV’İ-Kendinden: 95: ALTUN… EF’AL-Fiiller, işler: 182: KAFA “Kâğıdı”… HAR-Her. Hepsi. “Karaçay-Malkar Türkçesi”: 209: HAR-Ateş. Işık. Diken. Batan. Tesir. Ateşi alevlendiren… HAR-Dantel. Oya. “Örgü”: 209: MUKSİT-Adaletle iş gören. (Allah’ın 99 güzel isminden biri)… HAV: Karaçay-Malkar Türkçesi’nde “Evet” demek, hava da “hava”… HAY-“Karaçay-Malkar” Türkçesi’nde “sürek avı”: 18: HAYY-Diri, canlı, sağ. Bir şeyi cem ve ihraz etmek… Lâtince, Mic-Mico-Micüre-Micuî: Titremek, titreşmek, çırpınmak, titrek yanmak. Mecazen “alevlenmek, şimşek gibi parlamak, parıldamak, saçmak, nesre”… NESR: N-Esr… Nun: Nur. Varlık. Balık. Cesed. Akl… Uygurca ESR: Bağlanmış… NESRE, bir ay menzilidir; Kaf harfi, Allah’ın EL-Muhit ismine ve ARŞ mertebesine işaret eder. (Hatırlayınız: ARŞ, bütün cisimleri içine alır ve en büyük cisimdir, cisimler âleminin sonudur!)


Baran Dergisi 323. Sayı