LEVHA: 7 Eylül 2014… Aralarında küçük dereler akan bahçeliklerin içindeki ahşab evler arasında dolaştıktan sonra, bizim evimizdi sanıyorum, ahşab bir evin HAYAT denilen bahçesine geliyoruz. 2. kata çıkan duvara bitişik MERDİVEN’in altında, bir PİKNİK MASASI var. Nezihe Hâlis, duvara bitişik tarafa geçmeye çalışıyor. Ben öne oturuyorum, solumda Neslihan, onun yanında Nalân abla, benim sağımda galiba Elif var… Ben oturunca, karşımda rahmetli Kayınpederim’in de oturmuş olduğunu görüyorum ve donmuş bir hâlde ona bakıyorum. Nezihe o ânda, “Hacı Ağabey’in sesini duyuyorum, bu ses nerden geliyor?” diye telâşla sağa sola bakınıyor. Hepimiz onun ölü olduğunu biliyoruz. Ben Nezihe’ye, “işte burada yahu, senin yanında oturuyor!” diyorum. Şaşkınlıkla “hani nerede?” diyor… “İşte burada, görmüyor musun?”… Korkuyla, “hayır görmüyorum!” diyor… “Tamam, ben görüyorum, sakin ve sessiz ol, dinleyelim!”… Kayınpederim, yüzünde çok güzel bir gülümseme ile, sabit bir şekilde gözlerimin içine bakıyor. Yuvarlak yüzlü, beyaz sakallı, üzerinde griye kaçan mavi yakasız bir gömlek, daha koyu bir cübbe, başında da siyaha yakın koyu gri bir takkeye benzer şapka, iki bacağının arasındaki bastonu sağ eliyle tutmuş, sol elini sola salmış… Bize söylediklerini dinliyorum… Amene’r-Rasûlü’den bir bölümü okuyordu! (Meâli: Ey Rabbimiz, unutursak veya hata edersek, bizi hesaba çekme; ey Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize de ağır yükler yükleme; ey Rabbimiz, bize takatımızın yetmediği külfetler yükleme.) —(Hayran Erdiş)

*

DUVAR: 217: RABITA-Rabteden, bağlayan, bitiştiren. Münasebet, alâka, ilgi, yakınlık. İki şeyi birbirine bağlayan tertib. Gönlünü Allah’a bağlamak. Tertib, sıra, düzen, usûl. (Şeyhine rabıta eden müridin bir hadde ısrarla şeyhine bağlı kalması karşısında, şeyhi’nin “bizi bırak [da] kendini o hâle sal!” demesi, gayenin Allah olduğunu gösterir!)… ŞİT Aleyhisselâm’da tecelli eden NEFS hikmeti ilgisinde: “Adem Aleyhisselâm’ın duasına ihsan olarak doğan Şit Aleyhisselâm, İlâhî nefsin üflenmesi eseri doğduğundan, Nefs, yâni “üfleme” hikmeti O’na nisbet edildi!”… Nefs, ruh keyfiyetinden bir şube hâlinde bedene tevdi edilendir; Kâinat da “üfleme” eseri. (Aynı bahis İçinde: “Allah Sevgilisi’ne bir zaman Peygamberlik, tuğla şeklinde temsil olundu; duvarda bir tuğla eksikti, O da son Peygamber olarak, o eksik tuğla oldu. Topyekûn Kainat, bütün varlıklarıyla O’nun yüzü suyu hürmetine yaratıldı; O, Adem Aleyhisselâm henüz su ile toprak arasında iken, O peygamberdi… Bütün Peygamberlerin ilmi O’nun nurundan alınma… Velâyetleri de!)… Hatem-i Velâyet de, bu nisbet içinde yine O’nun ümmetinden, O’na bağlı: Tuğla’nın Şeriat olarak Altun, Velâyet’in O’na bağlı olarak gümüş olması… Bir Peygamber’in Peygamberliği’nin Velâyeti’nden üstün olması ölçüsü, nefs olmasa onda tecelli edenin görünmeyeceği kıyasınca… Süryanî Lûgatı’nda, DİYAR-Duvar: 221: MÜSLÜMAN.

*

Süryanî Lûgatı’ndan, GLOLO-Dere: 92: SABB-Aşık, tutkun. Akıtmak, dökülmek. (Fikir ifrazı kelimelerle, fikrin hası da aşkla!)… BEK’-Karşılamak, istikbâl etmek. Birbiri ardınca şiddetle vurmak, söylemek: 92: İKMÂL-Tamamlamak. Mükemmelleştirmek… HEZİ-Vakit, saat. Büyük kitab: 92: RAMAZAN-Kendisine açlığın beslendiği Allah’ın ayı… Süryanî Lûgatı’ndan RUSİNO-Dere: 332: GUFRAN-Allah’ın günahları örtmesi, rahmeti. (Arnavutça, Gaffore: Yengeç… Seretan-Yengeç-Nath… Nath: Tos vurma, baş vurma, başvurma. “Koç, Boğa, Cedî”… Süryanice, Kay-Acaba: 111: Elf-Birçok şeyle ünsiyet eden… Kay: Yağmur çisintisi… Kay’: Kedi, sinnevr. Hüreyre… Kay’: İstifra. İfraz etmek… Süryanice, Ara-Acaba: 202: Birr-Tilki yavrusu. Gönül. Takva. Temizlik)… Seretan ile Nath’ı birleştiren, Süryanî Lûgatı’ndan, ERBİTO-Karides, yengeç. Teke, cedi, oğlak: 619: BÜZÜRGMENİŞ-Yüksek fikirli… Süryanice, OGOŞO-Tos vurma: 1312: MİRZABEYOĞLU.
 

*

Süryanî Lûgatı’nda, kelimelerin yazılışı şöyle, okunuşu böyle; Lâtince yazılışlarda bizim faydalandığımız Lûgat, okunuşu dilinde… HEGNO-Okuma: 1062: MEHDÎ-Hidayete vesile olan… Süryanice, REĞŞO-Duygu, his. Duyu: 1506: NAKŞBEND… Süryanice, FARDAYSO-Bahçe: 362: MYOŞO-Süryanice, “his” demek. “Basiret, kelb, sezgi”. (Süryanice, Geşto-His: 1706: Fikir Kahramanı)… Süryanice, URİTO-Bahçe: 622: TEBERRÜK-Uğurlu ve bereketli saymak… Süryanice, BOGO-Bahçe. (Aksiyon: 707: Sevr-Boğa): 1014= 15: İBDA… Süryanice, GİTO-Hayat: 1416= 417: NECİB Fazıl Kısakürek.

*

MERDİVEN-Sabit veya hareketli, yukarı çıkmaya veya inmeye yarayan basamak dizilerinden bir yapı veya nesne: 300: FİKR… NERBDAN-Merdiven: 308: ARVASİ… Süryani Lûgatı’ndan SİMTO-Define. Kenz: 516: RİŞO-Süryani Lûgatı’nda, “Kafa” demek… Süryani Lûgatı’ndan, GABEN-Özleşmek: 1054: AHMED-Necib Fazıl… Süryani Lûgatı’ndan, QTAR-Özleşmek: 606: TEGAVVÜR-Derine dalma. Bir şeyin esasını arama… SALİH İzzet: 606: İCRAAT-Yapılan işler. Tatbikat. Ameli-yat… KURKUR-Büyük gemi: 606: ŞÜKÛR-Hacet, ihtiyaç. Mühim işler. (Te harfi, Allah’ın “Kaabid-Sıkıcı” ismi, Esir mertebesi ve Kamer menzillerinden Kalb ile ilgili… Te harfinin ebcedi: 400: Taht. Kürsi… Süryani Lûgatı’ndan, Arbacmo-Dörtyüz: 253: Darzumo-Gaga. Önde, ileride. Zirve… Tatar Lûgatı’ndan, Kürsetme-Direktif verme, talimat verme: 732: Abdülhakîm Koltuğu)

*

PİKNİK MASASI: 284: CEFFAR-Cifir yapan kimse. Süryanice, Raqmo-Sayı: 252: Kumandan)… Merdüm-İnsan. Adam: 284: MÜMERRED-Duvarları yalçın kaya gibi olan düz bina… HAYAT-Üstü kapalı, bir veya iki veya üç tarafı açık sora. Avlu. Hayr: 420: HUREYRE-Kedi yavrusu.

*

LO METHAZYONU-Süryanice, “görülmeyen” demek. (Şerif-Şerefli. Cennet gençlerinin başı. Şehîd Hazret-i Hüseyin’in soyundan gelen seyyid. “Abdülhakîm Arvasî Üçışık”: 591: Mef’at-Yılanı yer. “Hayat. Terzi. Hak ile batılı birbirinden ayıran. Davet”… Müfe’at-Yılan suretinde alâmet. “Eczahâne”: 591: İktitaf-Sözün özünü çıkarma, alma. Ağaçtan meyve toplama. Harf): 575: AŞERE-On. On sayısı. (Kıpçak Lûgatı’ndan, On-Sağ taraf. Mustakim, doğru. İyi, selâmet. Sararıp solmak. Gözetmek, murakabe etmek: 56: Mübdi’-Güzel yaratıcı. Gizli sırları açıklayan. Herşeyi hiçten halk eden. Başlayan. “İlk kalem mertebesi ve Kamer menzillerinden Seretan, Yengeç”… Aşr-On. On adetten birini almak. On etmek: 570: Sistem. Şeriat)… HUREYRE-Kedi yavrusu: 420: QCOTO-Süryanice, “Sesleniş” demek… Süryanice, QROYTO-Sesleniş: 617: TECRİD-Derinleşme… VAFO-Dil, lisan, “gönül”: 92: MUHAMMED-Allah Sevgilisi’nin “tekrar tekrar övülmüş anlamında” ismi… ATLAS DLEŞONA-Dil Atlası: 392: İNTİZAM-Tertib, düzen. Nizâm üzere olmak… İNFİSAR-İnkişaf etme, açılma: 392: İRKAS-Raksettirme, oynatma… AKREBEK-Akreb taşkını. (Şerif-“Görülmez seslenici”: 591: Qufte-Marul. “Mehded. Hindiba otu”… Hindiba: Hindî-Ba… Hindî “İmâm-ı Rabbanî Hazretleri”… Ba: Bir harf. Allah’ın Lâtif ismine, Cinler-Gizlilikler, gizler” mertebesine ve Kamer menzillerinden Mukaddem min-ed Delâl’e işaret eder; Takdim’e. “KKM hatırda”… Ve Süryanice, Maqbo-Delik. “Yarma. Kesme. Derinleşme”: 54: Dünya Çapında Bir Hadise… Yevmiye: “Marulun göbek yapraklarından olmak isterim!”… Şiir: 571: Sistem): 392: MEHDÎ Mirzabeyoğlu.

*

HATİF-Sesi işitilen ve kendisi görülmeyen seslenici. Gaibten haber veren cinnî: 486: ATİYE-Azgın, taşkın. Büküp büküp atan… MEMŞUK-Yazılmış olan, meşkolunmuş. Uzun boylu zayıf at: 486: KAPTAN GUSTO MÜSLÜMAN... TEKVİN-Var etmek, meydana getirmek. İbda: 486: TUF-Yankı. Akseden ses. (Yevmiye: Yankı kelimesini severim!)… MÜTETAVİL-El uzatan: 486: İFTİCA’-Birdenbire, ansızın olma.

*

BLAQ-Süryanî Lûgatı’nda, “görünmek” demek. (Allah Sevgilisi, görünür, bilinmez; “bildikçe bilinecek olan” sırrın sahibi): 37: EZEL-Evveli olmayan kadim zaman… Süryanî Lûgatı’ndan, DNAH-Görünmek: 63: BANİ-Kurucu. Yapan. Yapıcı. Yaptırıcı. Bina eden… AMİJE-Şâir. Karışmış, karışık: 63: NABİ-Haber veren, haberci.

*

Rüyada Amen-er Resûlü’den Şerif Muammer Erdiş’in okuduğu bölümün ebcedi: 7413: TEYBE-Allah’tan af dilemek… TAGAYYÜB-Gözden kaybolma, görünmeme: 1412= 413: BEYAT-Geceleyin çalışma, görünmeme… ARZİYYAT-Arz ilmi. “KKM”: 1412= 413: TAZE-Yeni kesilmiş, bayatlamamış, buruşmamış. Yeni duyulan, henüz ortaya çıkan. Yeşil ot. Genç, körpe. “Köprü”… TEZECCÜC-Kaş ince olmak. (Esseyyid Abdülhakîm Arvasî): 413: TİC-Taçlar… KABATAŞ-İri taş. (İri: 221: Müslüman… Taşş: Yağmur çisintisi. Rahmet): 413: KAB-ATAŞ-(Ene-Arnavutça, “kab” demek: 56: On-“Mehdiyi Hamil 10 Süvari” hatırda… Ataş: Ateş)… ATAŞ-Susama. Hararet. “Elf taşı”. (Gayn, susama, bir harf; Allah’ın Zahir ismi, Küllî Cisim mertebesi. Re’su’l Cevza menzili): 379: HUŞBONO-Süryanice, Rakam.
 

KABATAŞ

 
LEVHA: (…) Ağustos 2006… Dedemle (Muammer Şerif) deniz kenarında yemyeşil düzlük bir yere gezmeye geliyoruz. Orada, üzerinde KABATAŞ yazan bir levha var. Uzun boylu, simsiyah saçlı, beyaz ihram giymiş olan bir zâtı görüyoruz. Ben kendisine nereden geldiğini sorunca, “Lübnan’dan; İngilizce, Fransızca, Almanca, Arabça bilirim!” diyor. Annem (Nalân Said) “Salih Mirzabeyoğlu’nu tanır mısın?” deyince, “Evet tanırım!” cevabını veriyor. Bunun üzerine Dedem, serzenişle “sen kimsin?” diye sorunca, “Allah Resûlü” olduğunu söylüyor. ­­— (Murad Said)

*

KABATAŞ-Dolmabahçe Sarayı’nın yanı: 412: YAR-I GAR-Hicret esnasında Allah Sevgilisi’nin Hazret-i Ebubekir ile gizlendikleri ve ona “sessiz zikri” öğrettiği mağara… BEDAHET-Her şeyin evveli, öncesi. Belli, açık, aşikâr. Atın yürümesi. Birdenbire hazırlıksız söz söyleme: 412: İCAZET-İzin. Müsaade. Diploma. Reva görmek… LÜBNAN-(Aslında İdris olan İlyas Aleyhisselâm’a, “dilek” mânâsına gelen “Lebanet” kökünden “Lübnan” adı verilen dağın yarılıp açılmasıyla ateşten bir AT temsil olundu.): 133: EBU-N NECM-Tilki. “Kalb. Gönül. Dil… KALB: 132: İSLÂM-(Âyet meâli: İslâm kalbin yoludur)… BİSMİL-Boğazlanmış, kesilmiş. Elife kalbolmuş başlangıç, bedahet: 132: NASLIHAN KERİMEM-(Naslı Han: Kur’ân hükmü. Peygamber… Rüyâ’da gelen mânâ: “Neslihân, her yerde demektir!”… Besmele’nin her sûre başında bulunması, her sûrenin ona göre tafsili gibidir!)… HAFTAN-Kaftan. “Gizli ân. Gizli nefes”: 132: EFLÂK-Felekler, gökler. Dünyalar, âlemler. Asumanlar.

*

ŞERİF MUAMMER ERDİŞ: 1451: SALİH Mirzabeyoğlu… MÜRTEZA-Beğenilmiş, seçilmiş, ihtiyar olunmuş: 1450: MÜTECEDDİD-Yenilenen, yenilenmiş olan… ŞİNAS-Tanıyan, bilen, anlayan: 411: EBU EYYUB-İL ENSARİ… MÜŞAHEDAT-Gözle görülen şeyler. Görüşler. Keşifle seyredilenler. Mücerret bir his ve katiyetle hüküm ve tasdik olunan şeyler: 751: HINAK-İdama giderken boyna geçirilen ip. “Telegram”. (… ama yine de, İdame: Devam ettirmek. Dâim ve bâki kılmak davayı!)

*

SERZENİŞ-Sitem. Taleb: 627: İHAKE-Tesir etme. Kesme. Derinleşme… KEREVİT-Yengeç. Seretan. Nath. Tos vuran. Başvuran: 627: MÜTEVAFFIK-Muvaffak olan, başaran… İSTİKVAS-Kavislenme, yay gibi eğilme. İki ucun yaklaşması. Doğru gidişten eğilme, olgunlaşma, kemer, icâd: 628: MÜSTAHSİL-Üretici. Yetiştiren… BESMELE: 137: DİVANLI-Lübnan’lı. “Allah’ı her türlü noksan sıfatlardan ari bilmek. Her türlü hayvanî temayüllerden arınarak, ruhanî varlığı cismaniyetine galebe eden.”

*

VAFO-Dil: 92: MUHAMMED-Resûller Serdarı. (Hadîs: Sizden biriniz hoşuna giden rüyâ görürse, bilsin ki o Allahü Teâlâ tarafındandır. Bu rüyâsı üzerine O’na hamdetsin ve rüyâsını da başkasına anlatsın!)… HADİS-İ ŞERİF: 1112: SALİH İzzet Erdiş.

 
FERASET
(ABDÜLHAKÎM KOLTUĞU)

 
LEVHA: 28 Ağustos 2014… Sinema veya tiyatro gibi bir yer… Sahnede birileri var. Seyirci bölümündeki eşyalarımı büyükçe bir çantaya koymaya niyetleniyorum, aceleden öylece dolduracağım. O ânda Hayran abla ile Kumandanımız yanımda belirip eşyalarımı katlayarak bana veriyorlar, ben de ÇANTA’ya dolduruyorum. Aklıma, öyle sıkıştırmasaydım ÇANTA’ya sığmayacağı geliyor. Bir yandan da katlanıp bana verilenleri çantanın yanlarına doğru sıkıştırmaya çalışıyorum. Sevinçliyim. —(Sadeddin Ustaosmanoğlu)

*

SAHNE-Manzara. Bakılan yer. Tiyatro oynanan yer. (Rüyâ’da gelen mânâ; Üstadım benim için, “en büyük aktör sensin, bu bir gerçek!” diyor): 153: NAKKAB-Delici, delik açıcı… MÜZEVVAK-Nakış yapan, nakkaş. Nakşbend: 153: MUSA-BİH-Vasiyet olunan şey. (Musa: Bıçak. Kılıç. Ustura. Kesen. Derinleştiren. Derin. “Müz, mânâlar sûreti”… Bih: Menba, kaynak. Temel, asıl, kök… Bih: Yeğ, iyi. Ayva. Abî, suda meydana gelen, suda yaşayan… Varis-Vasiyet olunan kimse: 707: Fikir Kahramanı)… HANİFE-Gururlu. İmâm-ı Azam’ın ismi: 153: İ’FA-Çoğaltmak. Terk etmek. (Yolda giderken görülen bir karınca yuvasının derinliğini ve kollarını araştırmada, iz sürmede, diyelim ki yolun dışına taşıldı; işte bu derinleşme, bir keşiftir. İcâd keyfiyeti de, bu mânâda yola devamda bir durak, hikmet ve hakikatlerde bir yoğunlaşma, muhasebedir… Terk, terk, terk, terkin de terki; tam bir itminan içinde, kalb, kafa ve kemer bölgesi, –ruhî, aklî ve insiyakinin, “his” birliği–, tevhid üzere olmaktır. Teşbih için tenzih ile, tenzih ile teşbih bir arada!)… KADEMÎ-Ayak, ayakla ilgili. (İlerlemek ile durmada, yansıtma!): 153: HAKÎLE-Uzun buğday. Bağırsak içinde olan su. (Başak Burcu, –Sünbüle Burcu–, unsuru Toprak, tabiatı Kuru ve Soğuk, türü Birleşik, yıldızı “Utarid-İkiz”, vücutta tesir yeri Bağırsaklar, simya’da Damıtma safhası… Bağırsaklar, “faydalıyı tutup, zararlıyı atan”… Arnavutça, Zorre-Bağırsak: 1417: Necib Fazıl Kısakürek… Arnavutça, Zorre Holle-İnce bağırsak: 451: Salih Mirzabeyoğlu)… BÜTÜN FİKRİN GEREKLİLİĞİ: 2154: MEHDÎ MUHAMMED.

*

HAYRAN-Çok takdir etmiş, çok beğenmiş. Takdirkârlığından dolayı şaşa kalmış: 269: MAHMUD Ustaosmanoğlu-İsmailağa Cemaati’nin Nakşî Şeyhi… HARİS-Himaye eden. Muhafaza eden, gözcü, bekleyen: 269: CESUR-Cesaretli… ŞERİF Muammer Mirzabeyoğlu. (Levha: 29 Nisan 1989… Şerif Muammer, Üstadım Necib Fazıl Kısakürek imiş!): 451: SEYYİD Mahmud Hayranî-Türbesi Akşehir’de olan bir veli… RUZANE-Gündelik. Yevmiye: 269: YESR-Sol. Gençlik. Öldürme. Derinleştirme… NUREDDİN Mahzumoğulları-“Şehîd” namlı, Süleyman bin Velid Hazretlerinin torunu: 269: AB-SÜVAR-Muhabbet. Su üstündeki kabarcık. “Kaptan”.

*

Süryanice, CUTOFO-Elbise: 501: SAHABET-Sahib olma, sahib çıkma. Sohbetinde bulunmuş olma. Yardım etmek, korumak, sahib çıkmak… TAGLİS-Bir işi üzerine alma. Sabah karanlığında sefer etme: 1500= 501: FATİK-Çeri ve öncü kimse… ERİŞ-Bilek. Arşın, endaze. (Yevmiye: Babamın adını soruyor… “Şerif Muammer Erdiş!”… Umumî olarak kullanılan ismi?.. “Muammer!”… Üstadım, İş Bankası’nda müfettiş olduğu sıralarda, Genel Müdür “Muammer Eriş” isimli bir zâtmış, ondan bahsediyor: Bana bir hayli maddi yardımı oldu. Birgün odasında oturuyordum, zile basıp hademeyi çağırdı, “sen burayı temizledin mi?” dedi… Her taraf pırıl pırıl… Yerinden kalktı, duvarda bir nokta gösterdi, “burayı silmemişsin!” dedi. İşte ben buna aşıkım, nizam zevkine!): 501: KARAR-Değişmez hâle gelmek. Sabit ve sâkin olmak. Ölçülülük. Mahkemenin neticesi. Dolanmak… KIYAFET-Bir kimsenin giydiklerinin bütünü. Hey’et, şekil, suret. Bir şeyin dış görünüşü, zâhir. Bir kimsenin ardınca olmak. Feraset: 591: NAKLİYAT-Nakil işleri. Anlatılanlardan öğrenilenler… KİSVE-Elbise. Kılık. Hususî kıyafet: 91: PALAVAN-Süzgeç.

*

Arnavut Lûgatı’ndan, PALOS-Katlamak: 99: ASVEB-En doğru ve en iyisi. Çok isabetli… MİNHAC-Büyük ve işlek cadde. Açık ve belli cadde. Açık ve belli yol. Meslek: 99: SUDDAD-“Sam-ı ebras” denilen kertenkele. Suya varacak yol. Şeriat… ÜSLÛB-Tarz, yol. Biçim, ifâde tarzı: 99: CÜLUS-Pâdişah’ın tahta oturması… İDİYYE-Bayramlık: 99: NÜCUM-Görünmek. Zuhur etmek. Tulu’ etmek, doğmak… NÜCUM-Yıldızlar: 99: TAYF-Hayâl. Gül. Gökkuşağı.

*

ÇANTA: 455: TENE-Gövde, beden, vücud, cüsse. Örümcek ağı… FIRKA-İ NACİYE-Doğru yol, kurtuluş yolu: 455: MARİRE-Azimet… İngilizce, BUDGE[T]-Çanta. “Bütçe”: 37: EZEL-Evveli olmayan kadim zaman… Süryani Lûgatı’ndan, CAYBO-Çanta: 22: DÜCYE-Bal arısının kovanı… Süryani Lûgatı’ndan, SEMDO-Çanta: 111: ELF-Çok şeyle ünsiyet eden… Süryani Lûgatı’ndan, QTİRQO-Çanta: 626: GUŞİŞ-Çalışma, çabalama. “Emek”.

*

TARCİTO-Süryani Lûgatı’nda, “feraset” demek: 1020: KEF harfinin ebcedi - Bu harf, Allah’ın Şekür ismi, KÜRSÎ mertebesi ve Kamer menzillerinden “Nesre” ile ilgilidir… NESR-Arş’ı taşıyan meleklerden biri. Akbaba, kartal. Nuh kavminin putlarından biri; teşbihte tenzihi bilmemekten doğdu. Yarayı deşmek. Kuşun –canın– eti didiklemesi. Birinin aleyhinde konuşmak, Hakkın bâtılı nefyi: 310: AMER-Bekâ. Çok zaman yaşayıp kalmak. Muammer olmak. Muammer eylemek… SENER-Kedi. Ulu kişi. Boğaz kemiği. Kun, kuyruk sokumu, ek, özel görev: 310: ŞAHİD-Şâhidlik yapan. Bilen, tanıyan. Sened yerine geçecek kadar muteber sayılan. Melâike-i Kiram. Hazır… DÛŞ-Omuz. Plato. Fikirlerin suretleri âlemi. Rüyâ âlemi: 310: MERSA-Liman. Gemilerin demir atıp barındıkları yer… ŞEY’-Nesne. İstemek, dilemek: 310: HAŞA’-Nefes tutukluğu, nefesin tutulması. Kalb. Nahiye. (Nahye; bir Kamer menzili - Allah’ın HAKÎM ismi ve “Şekil-Suret” mertebesi ile ilgilidir!)… NESRE-Manzum olmayan söz ve yazı. Çoğaltmak, saçmak, yaymak: 750: TERKİM-Rakam koymak. İşaretlemek. Yazma. Yarma. Derinleştirme… TEŞEKKÜL-Şekil alma. Şekillenme. Meydana gelme: 750: TEFSİR-Tâbir. Yorum. Gizli bir şeyi âşikâre etmek. Mânâyı izhâr etmek. Anladığını anlatmak… MİZVED-Dil, lisân: 750: MÜSİR-Koparan, tırmalayan, kaldıran… NESRE-Büyük geniş gömlek. Şiar. Ölüm. Hayvanın tiksirip burnundan sümük çıkarması, ifraz. Kamer menzilinden iki yıldız: 755: MÜSİRE-Çift öküzü. (Sevr-Boğa, öküz. Boğa Burcu: 706: Fikir Kahramanı)… ABDÜLHAKÎM KOLTUĞU’ndan bedahetle başlayan ve saçılmış sırlarından kümeler toplamıyla oraya dönen sistem süreci; feraset.


Baran Dergisi 412. Sayı