MATLA’ BEYİT: Ey olup mi’râc burhân-ı ulüvv-i şan sana / Yîre inmiş gökten istikbâl için Kur’ân sana. (Fuzulî)... Ey şânının yüksekliğine mi’rac delil olan — Yere inmiş gökten istikbâl için (karşılamak için) Kur’ân sana.

*

Birinci mısranın ebcedi: 1166.

Rahman Sûresi 19-20 ayetler: (Meâli: “Allah, iki denizi birbirine salmış kavuşuyorlar – aralarında birleşmelerine engel bir BERZAH var”... RAHMAN Sûresi’ne, “Arusü’l Kur’ân” da denir: “Kur’ân’ın Tacı”... Allah Sevgilisi’nin isimlerinden biri de, “Sahibü’[t] Taç”, taçtan kasıd “sarık”... ABDÜLHAMÎD: 169: KUST): 3166.

*

İkinci mısraın ebcedi: 1177.

VASSAF: Vasıflarını sayarak metheden. Vasıflandıran. (MİHLAK: Ustura: 178... MU-SA: Ustura: 107: ZÜRUR-Güneş, ay ve yıldızın doğması... MAHİYAN-Aylar. Balıklar: 107: MİSHEB-Siyah at.): 177.

KAZA’: Bulut parçaları. (TAHA-Bulut: 15: B.D.-İBDA... MUHYİDDİN-İ ARABÎ: 445= 1444: BULUT.): 177.

*

BEYİT’in toplamı: 2343.

ASGARAN: Kalb ile dil: 1342= 343.

*

BEYT’in toplamı: 2343= 345.

MÜFEKKİRE: Düşünme gücü: 345.

İMAM-I RABBANÎ: (Hicret’in 971 yılında Hindistan’ın Serhend kasabasında dünyaya geldi... Müceddid-i Elf-i Sanî: İkinci bin yılın yenileyicisi: Milâdî 1593... İSTİKBÂL: 594= 1593: MEHDÎ Muhammed Salih Mirzabeyoğlu... MEKTUBAT: 869: NECİB Fazıl Kısakürek - SALİH Mirzabeyoğlu.): 345: MUKADDER-Kader. Kaza. Kıymeti biçilmiş. Tâyin edilmiş. Yazılı olan. Sözün gelişinden anlaşılan. Lâfzen zikredilmeyip mânen murad edildiği anlaşılan.

 

ZAMANÜSTÜ’YE NİSBETLE

(MİLADÎ-HİCRÎ-RUMÎ) 

 

ŞERİAT: (Şari’-Şeriati meydana koyan, teşri eden Allah. Allah Sevgilisi’nin bir ismi. Şüru’ eden, başlayan: 571= 1570: Şeria-Şeriat... Sondaki “t” harfine kalbolmuş HE harfi, sayılır sayılmaz “hemze” denilen sıyırtma bir işarete de kalbedilebilir olur... Bu husus nazara alındığında, ŞERİAT kelimesinin ŞERİA olarak hesabedilebileceği, kelimenin mânâsından da belli... 571 tarih olarak alındığında, MİLÂDÎ takvimle Allah Sevgilisi’nin doğum yılına da denk geliyor.): 980.

İSTİKBÂL İslâmındır: (Yevmiye: İstikbâl İslâmındır... Ne güzel bir mevzuun var!): 980.

MEHDÎ Salih Mirzabeyoğlu: (Milâdî takvimle, 1980’den Allah Sevgilisi’nin doğumu olan 571 senesi çıkarıldığında, aradan geçen müddet: 1409: Mu-sa Mirzabeyoğlu... Üstadım’la RAPOR isimli kitab dergide görünüşüm... 410= 980 hakkında bir Yevmiye: 10 sene önce gelsen, daha iyi olurdu!): 1980.

MÜTERA’RI’: 10 yaşını aşmış olan: 980.

MÜTEŞEMMİR: İşe hazırlanan. İşe hazırlanmış olan: 980.

*

1980’den, Allah Sevgilisi’nin MEKKE’den MEDİNE’ye Hicret’i olan 622 çıkarıldığında: 358: HAŞİM-Haşmetli, muhteşem. (Bilindiği üzere, Allah Sevgilisi HÂŞİM’İ kabilesindendir)... 40 yaşında Peygamber oluşu nazara alınırsa, Milâdî: 612: DERVİŞ Muhammed... MİLÂDÎ 2012’den, Allah Sevgilisi’nin doğum tarihi çıkarılınca: 1441: KISAKÜREK... MİLÂDÎ 2012’den Hicret senesi çıkarıldığında: 1390: MEHDÎ Mirzabeyoğlu... MİLÂDÎ 2012 senesinden, Allah Sevgilisi’nin Peygamberlik görevini aldığı sene çıkarılırsa: 1400: MUSARRA-İki mısraı da kafiyeli olan beyit. (Üstadım’ın bana ithaf ettiği NOKTALAMALAR hatırlanmalı... DİKKAT: “Akıncı Güç” dergisinin 1979’da çıkmaya başlamasını gözönünde tutarak, Üstadım’ın 1978 senesinde RUMÎ 1400 kasdına uygun, “1400” isimli NOKTALAMA’sı — 1400’e bir var, yaklaştı zamanımız; Bu asırda gelir mi dersin kahramanımız?)... ZAFER-(Ett: Galib olmak: 401= 1400: Taht. Abdülhakîm Koltuğu. “ARŞ’ın Allah’ın istivagâhı oluşu ve ZÂHİR isminin, İNSAN’ın BÂTIN’ı, yâni ZAMANÜSTÜ mânâsıyla BERZAH makamını gösterişi” hatırlanmalı... KEŞŞAF-Keşfeden: 401= 1400: MINKARÎ-Gaga biçiminde. “Üstadım’ın vefatından bir gün önce gördüğüm rüyâ: Kuş gagasının bir ÂN yoğunluğunda dudağa benzerliği, topluluktan işarettir!”... Topluluk: Cem... Hatm: Kuş gagası. Son. Nihayet.): 980: MEHDÎ Salih Mirzabeyoğlu... MİLÂDÎ, 2012= 14: SALİH Mirzabeyoğlu... VEHHAB-Çok fazla ihsan eden. “Allah’ın 99 güzel isminden biri”: 14: VACİD(E)-Vücuda getiren. Varlıklı. Fâtır. Mevcud olan. “Allah’ın 99 güzel isminden biri”… AHÂD-Birler. Birden dokuza kadar sayılar: 14: HACİB-Kaş... 1983-1984 senesi, RUMÎ takvimde 1400’e denk geliyor. (Üstadım’ın 1400 isimli şiirini yazdığı 1978’e nisbetle bu fark, eski yazıdaki 5 rakamının sıfır şeklinde olmasına nazaran uygundur!)... SEYYİD Abdülhakîm Arvasî - NECİB Fazıl Kısakürek: 1983: İZZET Erdiş.

*

Zamanı kayıtlayan, “geçmiş” ve “gelecek” zaman kayıtlarını koyan biziz; yâni bu nisbet ve izafetler DEHR isminin zımnına dahil değildir, bizim çektiğimiz kayıtlardır... MUTLAK VARLIK’a göre, zaman bir yokluk nisbetinden ibaret kalır ki, bu da DEHR isminin tecellisinden hasıl olmuştur... DEHR, ALLAH’ın ZÂTI’na delâlet eden bir İSİM ve ARŞ’la taayyün eden ZAMAN da onun suretidir. Bu izâhlar çerçevesinde ÂN, bölünme kabul etmeyen bir vakittir ki, GEÇMİŞ ve GELECEK, sadece farzediştir; işte bu ÂN deveran etmekle varlıklar zâhir olur ve DEHR’in hükümleri meydana gelir... İCMÂL mertebesinde ÂN, TAFSİL mertebesinde ZAMAN... Besbelli ki, hem ALLAH Sevgilisi’nin, hem de İslâm büyüklerinin sözlerinin ZAMANÜSTÜ mânâsı, kuru mantıkla anlaşılamaz... İradesi Allah’ın iradesi olmuş olan İNSANLAR, Allah’ın bildirmesiyle bilir; ama bu demek değildir ki, Allah bildirmelerini veya açık olarak bildirmelerini de istemiştir. Rumuz ve işaretlerle bildirmeler, ehlinin de aynı ölçülendirmelerle öğreneceği ve gerektiği kadarıyla bildiği veya bildirmeleriyle içiçe gider. Bu süreçte, MEHDÎ’nin “hidayete vesile olan” umumî mânâdaki belli bir şahsı işaret etmesi yanında, onun hususi mânâdaki MEHDÎ olduğu zannının Şer’i bir mahzuru yoktur. Bizim, ümmetin Allah Resûlü’nün kitablarından (hadîslerinden) sonra en büyük kitabı MEKTUBAT’ı yazan İMÂMI RABBANÎ Hazretleri’ni bu hususta MİHRAK Şahıs olarak işaretlememiz, onun Allah Sevgilisi’ne âit devrin şahısları Sahabîler’den sonra ümmetin en büyük ferdi ve “yazdıklarını Ahir zamanda gelecek olan MEHDÎ’nin doğrulayacak” olması, hem ondan sonra gelen bu yolun kolbaşları, hem RESUL olarak Allah Sevgilisi’nin Şeriatiyle hükmedecek İSÂ Aleyhisselâm’ın MEHDÎ kabulü bakımından doğrudur. ÜÇIŞIK: Bu soyadı, birkaç asırda bir gelen İRŞAD Kutbu’nundur. “Mektubat’ı doğrulayacak?”... Netice: MEHDÎ’nin hususi mânâda kimin hasrında olduğunu MEKTUBAT dairesi içinde bildirdikten başka, “şeyhlerin farklı olması müridlerin nazarındadır, hakikatte mürşid birdir!” sırrıyla, o birin temsilcisini de bildirmiş oluyorum. Allah Sevgilisi’nin Hadîslerinden, Hazret-i Ali’nin CELCELUTİYYE isimli her devrin kendine nisbetle keşif çıkardığı eserinden başlayarak bugüne gelen İslâm büyükleri’nin işaretlerinden bir yığılmayla, MEHDÎ’nin zuhurunun içinde yaşadığımız devir olduğu... Kuru iddia ile, bahis vesilesiyle İHYA işi arasındaki farkı “Büyük Doğu-İBDA” çerçevesinde anlayın. ZAMAN’ının ne olduğu, sadece kuru takvim olarak değil, başta işaretlediğimiz ZAMAN tefekküründen sonra: MEHDÎ’nin zuhurundan başka, zuhur öncesi nasib sahibi hakikatine de dikkat. Dolayısiyle, hem öyle, hem böyle, ikinci olmayan, benzeri de olmayanız... Doğum tarihim: 1950... Sırat-ı Mustakim: (Doğru yol): 950: DEVLET-İ Aliyye-i Ebed Müddet.

 

   DEVLET

(FİKİR VE KALIB)

 

MATLA’ BEYİT: Münâsibdir be-gâyet rûh-ı râha kalıb-ı minâ / Felâtun’a sezâdır câme-i Câmâsb-ı minâ. (Şeyh Galib)... Gayet münasibtir ruh şarabına şişe kalıbı / Eflatun’a yaraşır mina renkli Esrar-ı Acem sarığı.

*

Birinci mısraın ebcedi: 2432.

Salih Mirzabeyoğlu: (LÛGAT: 1430= 431: MÜTEŞAHHIS-Şahsını tanıyan... YEKTA-Tek, eşşiz: 431: NEŞŞAF-Emen. Bir şeyi kendine katan.): 1431= 432.

KASİDE-İ ERCUZE: Hazret-i Ali’nin istikbâlden haber veren meşhur kasidesi: 432.

BEDİHİYYAT: Delil ve isbatına lüzum olmayan sarih ve açık şeyler: 432.

ÂLÂT: Vasıtalar. Aletler: 432.

*

Birinci mısraın ebcedi: 2432= 434.

RÜZGÂR: Zaman, devir, hengâm, vakit. Dünya, âlem. Yel, ruh: 434.

İLM-İ HURUF: Harflerden mânâ çıkarma ve yorumlama ilmi. Kültür: 434.

BELÂGAT: Hitabettiği kimselere düzgün ve güzel söz söyleme sanatı, ilmi. Bu ilim, maani, beyan, bedi’ diye üç kısma ayrılır: 434.

*

İkinci mısraın ebcedi: 711.

KUVVE-İ TAHAYYÜL: Tahayyül kuvveti: 1711.

AHLAF: Halefler. Birinin yerine kaim-i makam olanlar. (HULEFA-İ Mehdiyyin, hatırlanmalı): 712= 1711.

CAZİBE: Çekme kuvveti. Letafet zamanı. Hüsn-i cemâl: 711.

AZİYY: Deniz dalgası: 711.

ESÎR: Bütün kâ[i]natı kaplayan HEBA’yı andırır lâtif madde: 711.

SÜREYYA: Ülker (Pervin) takım yıldızıdır ki, altı veya yedi yıldızdır. İkişer ikişer ve Ay’ın geçtiği yerlere yakın dururlar. Gerdanlığa benzemesinden dolayı IKD-I Süreyya tâbir edilir: 711.

*

BEYİT’in Toplamı: 3143.

ABBASÎ: Allah Sevgilisi’nin amcası Hazret-i Abbas’ın neslinden olanların, kurdukları devletin ismi. Bu Devlet’e mensub olanlar: 143.

*

BEYİT’in Toplamı: 3143= 1145.

RAHMAN Sûresi, 19 ayet: 1145.

SUADÎ: Topalak otu. Kust otu: 145.

SUUDE: Mübarek saymak. İyi addetmek: 145.

NESİKE: Hak yolunda kesilen kurban. “Bedene: Kurbanlık deve”: 145.

FEYNE: Saat. Zaman: 145.

HOLMS. (İngilizce): Nehir veya göl ortasındaki adacık. (Ada: Berzah): 145.

*

BEYİT’in Toplamı: 3143= 146.

SECENCEL: Ayna. (Neer: Şâir. Hiç: 252: Kumandan… Şiirin HİÇ’e yaklaştığı yer, onun sana verdiği doğrudan veya dolaylı imkân yanında, senin onda kendinde olanı tanıma imkânındır ki, bu onun İlâhî marifetî aksettiren keyfiyeti neyse o bir AYNA olması demektir. “Ben kulumu kendi marifetime ulaşması için yarattım!” buyuran Allah yolunun hakikî yolcuları VELİ tabiatında onun imkândan daha fazla birşey olan TASARRUF’u yanında, mümin veya kâfirin onda kendini görüşü kabilinden misâller, “İradesi Allah’ın iradesi olmuş insan” sıfatıyla Veli’nin bu keyfiyette AYNA oluşudur. Ayna, kendine bakanla bilinir olandır-görünür olandır. GÖRÜNTÜ lâfzı yerine kendi sıfat ve idrakını, Ayna makamına da sana sözkonusu imkânı veren sıfat ve idrakı koy: Ayna der demez akla bildik sırçalı cam gelmesin - yoksa saçmasapan akıl yürütmelere gidersin. Allah’ın vücud sıfatının “hiçliğin de olmadığı hiçlik”, öyleyse hem Ayna ve hem VÜCUD’unu gösteren bir Aynada akis, topyekûn varlığın bu Ayna’daki akisten yokluk Aynalarında tecelliler olduğunu… Neticede şiir, varlık aynasından tahassüsle kendi ölçülendirmeleri ile çıkmış bir eserdir; bir AYNA… Şeyh Galib’in MATLA’ beytinin ikinci mısraı: “Eflâtun’a yaraşır sırça renkli Esrar-ı Acem elbisesi!”… MİNA: Şişe, sır’dan. Altun, gümüş gibi madenlerden yapılmış eşya üzerine vurulan yeşil, lâcivert veya gök mavisi renginde şeffaf veya donuk cama benzeyen sır tabakası… ELBİSE: Mânâda sıfat… CAMÂSB: Farisî Keyanîler’den Keykuştasb’ın veziri, hikmet ve heyette yüksek ilmi vardı. Eski Farsça ile yazdığı “Ferheng-i Mülûk: Hükümdarlar Tuzağı” ve “Esrar-ı Acem” adıyla yazdığı kitab, bugün Camasbnâme adıyla anılır… ASB’ın, “sarık, sarmaşık, olgunluk, bağlılık, örtü” mânâlarının BERZAH’a bakışı, Cam’ın neye ayna olduğunu da belirtir… ZİYA Paşa’nın bir beyiti: “Geldi nice bin mülûk bu DEHRE / Hep uğradılar bu derd ü kahra”… ACEM: Çekirdek. Farisî… Farsça için, “veliler lisânı” dendiğini hatırlayınız… “ESRAR-I Acem elbisesi”nin EFLATUN’a, eskilerin Eflâtun-u İlâhî dedikleri filozofun şahsında mütefekkirlere lâyık olduğu belli… EFLATUN: 176= 1175: MEHDÎ Salih İzzet Erdiş.): 146.

YALUL: Beyaz bulut. Çift hörgüçlü deve. Su yüzünde peyda olan kabarcık. (Ab-süvar: Su üstünde yüzen. Sudaki kabarcık… Süvar: Suvarî, kaptan… Sü-vârî: ARŞ’ı kaplayan suya benzer bir tabaka… Süver: Sureler… Suver: Suretler. Boynuz… İki boynuz: Zâhir ve bâtın.): 146.

*

DEVLET-İ Aliyye-i Ebed Müddet: Ebed müddet devam edecek olan necib, âlî, büyük devlet… Siyasî ve hukukî teşkilâtlanma olan Devlet yanında, “saadet ve mutluluğa sebeb” anlamı da içinde bir terkib; bu terkibin, dünya ve ahiret hayatını kapsayan bir ifâde olduğu da açık… Aliyye’nin “aletle ilgili” demek oluşu da nazara alınırsa, “âlet” lâfzının nitelenişleri boyunca “devlet” ile kurulabilecek ilgi, terkibdeki kasdî mânâyı zenginleştirici olacaktır; dil ve İslâm misâlini verirsek, “Ebed müddet âleti devlet”, hem devletin neye âlet olmasını gösterir, hem de dünya saadeti dışında saadet şartlarının “ebed müddet”te geçerliliği bakımından “gerçek saadet”in ne olduğunu… Saadet için saadet, dünyada kalır; İslâm ile saadet, hem gaye hem vasıta olarak “ebedî müddet”… Hem KALIB (Şekil), hem de RUH (Fikrin) birbirine uygun olması gereğini ikaz… Kuru sıkı her Devlet’in, “Devletimiz sonsuza kadar yaşayacak!” tarzında bir gevelemesine benzemediği açık… PROFESÖR Mümtaz Tur[h]an’ın ifâdesindeki ufak çapağı izâh ettiğimiz şekilde düzelterek AYNEN katılıyoruz: “Ebediyete kadar devam edecek olan devlet” anlamında olup, OSMANLI Devleti için kullanılmıştır. Zirâ Üçüncü Selim, Osmanlı Devleti’nin İLÂHÎ teyid ve himâyeye mazhar bulunduğuna, bir MUCİZE de olsa İmparatorluğun “ebed müddet sıfatıyla” yaşayacağına dair millî bir an’aneye bağlı olduğuna inanıyordu… SON söz Şeyh Galib’in: “Gayet münasibtir ruh şarabına mina kalıbı!”… Olmalı!..

 

ABDÜLHAKÎM KOLTUĞU

(HİCRÎ 1400 SIRRI)

 

“Allah’tan başkası yokluktur”u yaşayan tarikat ehlinin zikri, “şehadet-i külli” denilen, Allah lâfzının son harfi olan “he” harfinin mânâsında “hu” çekmek. Bu harf, sıfır veya ortasındaki ayıran çizgiyle iki göz şeklindedir: “Âleme benzer yuvarlak; Mevlâ içindedir veya dışındadır demek caiz olmaz. Allah mahlûka giren herşeyi kuşatandır!”… HU-“O” mânâsına işaret zamiri. Hüve: 11: EHABB-En Sevgili… MÜTELESSİM-Yüzü peçeli: 1010= 11: İZEM-Büyüklük… EZECC-İnce kaşlı. “Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin ince ve uzun kaşları hatırlanmalı”: 11: MÜMTESİL-Aldığı emre uyan… HE’nin ebcedi: 5: İBSAS-Sırrı açıklama… SALİH Mirzabeyoğlu: 2003= 5: ÇAĞ-Zaman. Boy, kamed. Tarih.

*

LEVHA: 12 NİSAN 1988… Oturma yeri hasır olan, taştan bir koltuk… Oturma yerinde, oturak koyulabilecek bir delik var… Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin Koltuğu böyle imiş… Mermerlerine bakıyorum, “Eskişehir” ve “Bursa” yazıyor… Harun Yüksel ve birinin haber vermesiyle, tarikate girmemle ilgili olarak yaptırmışım!

*

HE harfinin en büyük ebcedi: 705: FİKİR Kahramanı… 1988+705: 1283: FARİG-Tasarrufu altında olan mülkünü kullanma ve tasarruf hakkını başkasına devreden… RÜBAÎ-Dörtlük olan. Dörtle ilgili. (Seyyid Taha, Seyyid Fehim, Abdülhakîm Arvasî ve Üstadım hatırlanmalı): 283: MERDÜM-İnsan… CERF-Ahzetmek, almak: 283: İFRAG-Bir hâlden başka bir hâle sokmak. Kalıba dökmek. Şekil vermek. Akıtmak. Geçerli kılmak… FEREC-Genişlik, ferahlık, fütuhat. Menfez, delik. “He harfi. Yuvarlak”: 283: CİFR-Harflere verilen sayı kıymeti ile, geleceğe veya geçen hâdiselere, ibarelerden TARİH veya İSME dair işaretler çıkarma ilmi… ÜSTADIM’ın 1979-1980 senesini, HİCRÎ 1400 kasdıyla işaretlemesine nazaran 1988 senesinin karşılığı: 418… NECİB Fazıl Kısakürek - Fikir Kahramanı: 1988 (1417)+705= 1283.

*

SIRRÎ Asır: 630: HALA’-Edebhâne. Şekil veren ve kendisi şekil olmayan, suretlerin kendisinden yaratıldığı, –suret kabul eden– varlık. “Yevmiye: Bomboş bir devirdeyiz!”… MÜSTESLİM-Teslim olan. Müslüman olan. (TAKDİM Yazım: Kaptan Kusto Müslüman - Dünya Çapında Bir Hadise.): 630: KEDURET-Keder, bulanıklık. (Yevmiye: Allah Resûlü’nün Veda Haccı’ndan sonra söylediği – “Dünya’nın neşesi gitti, kedureti kaldı!” sözünü öyle derinden duyuyorum ki! Dünya’nın neşesi, O geliyor diye, O geldi diye… Keduret, “keder”; ama o değil, “kederin hâlidir” keduret!)… TENSİF-İkiye bölme. (İki gözlü HE harfini hatırlayınız: Zikredilen ve zikreden… Muhyiddin-i Arabî Hazretleri: İNSAN, Allah katında nazar eden gözbebeği gibidir. Allah, kullarına onunla nazar eder. Bu yüzden ona İNSAN ve HALİFE dendi… İNS-ÂN!): 630: MÜTESALLİK-Sarmaşık.

*

YAVUZ Sultan Selim’in, HİLÂFETİ getirdiği tarih’ten (Osmanlı: 700: Tefekkür), HİLÂFET’in kaldırıldığı tarihe kadar geçen zaman: 408= 1407: DABBET-Yürüyen mahlûk. (Dabbet-ül Arz: Hadîs’te, “Ahir zaman alâmetlerinden olan” bir mahlûk. “Allah’ın, itaat etmeyenleri içlerinden kemireceği ve yiyeceği” şeklinde tefsir edilen bu MAHLUK, maddî bir varlık olarak değil de her mânânın kendine mahsus bir sureti bulunması yönünden anlaşılırsa, –meselâ fikrin bir suretinin olması–, o zaman maddî varlık ifâdesi bir sembol ve mecaz ifâde eder. HİLÂFET’in dışyüzde ARZ’dan çekilişinde de devam eden süreç, OSMANLI’nın küffar üstüne yürüyüşünden sonra, İslâm düşmanlarının “içini kemiren” mânâsındadır - HALİHAZIR’da.)… BERERE-Dindar ve temiz kimseler: 407: CÜDDET-Dağ arasında olan yol. Çizgi. Şekil, tarz, işaret… TABE-Tava. Kab: 407: REHBER-Yol gösteren, kılavuz… EL-KARİA: Kıyamet. (Her devirde KIYAMET alâmeti olarak gösterilen hususları, o devrin geçmesine bakıp da “yanlış” diye değerlendirme yerine, KIYAMET’in mutlak olacağı ve bunun bilinemez olan tarihine nisbetle “o sona işaret” eden yol levhaları olarak mütalâa etmelidir.): 407: BED’ET-Başlangıç. (Cumhuriyet’in kuruluşu: 1923: Nakşî Necib Fazıl Kısakürek)… CEDDET-Büyük vâlide. Yeni olmak. (Eskiden yeniye devam): 407: NASRULLAH-Allah’tan yardım gören. (Nasreddin Hoca’nın, –rüyâ’da gelen mânâ–, 1990’da tutuklanışımda el konulan TİLKİ Günlüğü müsveddesinin geri verilmesi için himmet edeceği.)… Hilâfet’in kaldırılışı: 1924: SALİH Mirzabeyoğlu Hükümdar’dır. (Rüyâ’da gelen mânâ: Üstadım’ın altında ismi olmak üzere yazılı ifâdesi.).

*

14 Asır: 14+360: 374: HİCA-Bilmece, bulmaca. Sır. (Bürd: Bilmece. Bürde: Hırka - Bu mevzuda yayınlanan Hırka-i Tecrid isimli ebced tevafuklarıyla ilgili eserimin basımı: 1998= 999: Metris Cezaevi’ne girdiğim sene.)… TAHA-Kur’ân’da “huruf-u mukattaa” denilen ve sevenle sevilen arasında şifre olan bazı Sûre başlarındaki harflerden. (Taha: Yaymak, düzgün sermek. Arz’ın, düzgün serilmesi… Taha: Bulut.): 14+360: VECH-Her şeyin karşısına gelen ve karşısında olan. Âlem, ruhun tahayyüz sahasıdır. Suret. Bir şeyin nefsi ve zâtı. Münasebet. Tarih)… HABBE-Tohum. Çekirdek: 14+360: B.D.-İBDA… PİÇ-Kıvrım, büklüm. Sahil. Fikir. Hayal. Bulut: 14+360: YED-El. İrade. (Yevmiye: Sinema rejisörlerine kadar bilinir - bir el iner böyle, sahibini görmesen de kim olduğunu bilirsin… HACİB-Perde. Kaş: 14+360: HUBAB-Su üstünde kabarcık. Ab-Süvar… ZECCAC-Camcı. Şişe, bardak vesaire gibi cam işleri yapan ve satan. Sırça işi yapan. (Şeyh Galib’in mısraını hatırla: Gayet münasibtir ruh yoluna mina kalıbı): 14+360= 14 Asır: MEHDÎ Mirzabeyoğlu.

*

GİZLİ ASIR: 67+360= 437: TEBELLÜH-Kaybedilmiş bir şeyi araştırma. (Cüst: Arama.)… DABBET-ÜL Arz: 1437: İBTİLAC-Zuhur etme… TELECCÜC-Geminin denizin derin yerine varması: 437: MUSA Mirzabeyoğlu. (Musa Mirzabeyoğlu: 418= 1417: Necib Fazıl Kısakürek… Musa Mirzabeyoğlu: 428: Salih Mirzabeyoğlu… Müşeffah: Allah Resûlü’nün Tevrat’taki ismi. (Tevr: Bardak. Göz): 428: Tevhid… Rehâkar-Kurtarıcı: 428: Tahtgâh-Taht yeri. Başşehir. (İstanbul).

*

DEVLET-İ Aliyye-i Ebed Müddet: 1950: KUREYŞÎ-TÜRK-KÜRT (Hepsinin ebcedi 620) + ORHAN Gazi’nin Osmanlı Devleti’ni kurması (1324)… EBU’L-FAZL: Altun. (Yevmiye: Üstadım, Babam’ın hatırını soruyor ve ardından neşeyle ekliyor — “Benim babama Deli Fazıl derlerdi, yâni taşkın olduğu için!”… Hiçbir eserinde ve konuşmasında yeri geldiğinde Babası’ndan “baba hakkı” varmış gibi bahsetmeyen ÜSTADIM’ın ondan “sevgi ve hürmet” kokan bir edayla bahsetmesi beni şaşırtmıştı): 950: MAKZÎ-Kaza olunmuş, ödenmiş olan… İSTİFTAH-Siftah etmek. Başlamak. Açmak: 950: DOĞUM tarihim.

*

TAKDİM-Ü TEHİR: Hicrî 1400 senesi, gerçekleşmesi bu tarihe ertelenen bir sırrı ihtiva eder: 872: HÜVİYET Salih Mirzabeyoğlu… Aynı ebcedle BÎD: Birden dokuza kadar olan sayılar… İMÂM-I Rabbanî, Mevlâna Halid, Seyyid Abdullah, Seyyid Taha, Seyyid Salih, Seyyid Fehim, ESSEYYİD ABDÜLHAKÎM Arvasî Üçışık, “Mektubat: 869: Necib Fazıl Kısakürek - Salih Mirzabeyoğlu”… Seyyid Abdülhakîm Arvasî Üçışık: 976: Necib Fazıl… GÖLGE Dergisi: 976: ZULAME-Mazlumun hakkı… AZİRE-Hayızlı kadın. Abdest, namaz ve oruçtan affedilmiş ve yalnızca orucunu kaza ile mükellef. “Özür sahibi nefs”. (Abdülhakîm Arvasî Hazretleri, Allah Resûlü’nü Altun bir TAHT üzerinde görür. Bu sırada arkasından bir zât gelerek, çok yavaş bir sesle, “hayız zamanında bir kadın camiye girmeye mezun değilken, iki kapılı camiin bir kapısından girip diğerinden çıkması Şer’an caiz midir?” diye sorar. Kendisinin Şeriat sahibi huzurunda cevab veremeyeceği kasdıyla, “Şeriat sahibi hazırdır!” der. Bunun üzerine Allah Resûlü, birkaç kere “Durmadan cevab ver!” buyurur. Rüyâsını Kadirî büyüklerinden olan Pederi’ne anlatıp sebebini sorunca, şu cevabı alır: “Seni müjdelerim! Âlem’in Fahri seni mezun ve din meselelerini tebliğe memur buyurdular. İnşallah âlim olursun! Bütün gücünle çalış!”… Niye hayz bahsi olduğu hususunda: “HAYZ, fıkıh meselelerinin en zoru olduğu için, böyle bir suâl, senin ileride din ilimleri bakımından çok yükseleceğine işarettir!”… Aradan 25 sene geçtikten sonra HİCRÎ 1315 tarihinde Hacca gittiğimde, Allah Resûlü’nün Mescid’inde bana yoldaşlık eden bir zât aynı rüyâdaki suâli sorunca, rüyâma giren zât’ın o olduğunu anladım. Rüyâm aynıyla tecelli etmişti): 976: MEHDÎ Salih İzzet Mirzabeyoğlu… HÜVİYET Seyyid Abdülhakîm Arvasî - Abdülhakîm Koltuğu rüyâsını gördüğüm sene: 987+1988= 2975= 1976: NECİB Fazıl… Sözkonusu rüyânın görüldüğü HİCRÎ tarih: 1290: KÜRSÎ… CEBEL-İ Nur. (Hıra mağarası: Allah Sevgilisi’ne ilk vahyin geldiği mağara. ALAK Sûresi’nin birinci âyeti: Yaratan Rabbi’nin ismiyle oku!): 291= 1290: İFRAT-Pek ileri gitmek. Takatinden fazla iş vermek… MERN-Kürek: 290: KİSRA-Hükümdar… HİCRİ 1390: MİLÂDİ 2010… 1980 Milâdî senesinin 358 Hicri’ye denk gelmesine nazaran, 1390’dan 358 çıkınca: 32: KÖPRÜ. (Rüyâ’da gelen mânâ: Üstadım, Boğaz Köprüsü üzerinde bize âit bir afişi koruyor)… SALİSE-Üçüncü: 32: KEBUD-Mavi… PİÇAPİÇ-Bulut: 32: EL… KUZ-Bardak. Kadeh. Çanak. Kab: 33= 1032: DÜ-DİDE: İki göz. Zâhir ve Bâtın idrakı… ÇİL-Kırk: 33= 1032: BÂL-Boybos, endam. Üst, yukarı… CELL-Yerden birşey toplamak. Gemi yelkeni. Kadr ve mertebesi yüksek olmak. Celil, büyük, ulu: 33= 1032: CELLE-“Celil oldu, celil olsun” mânâsında ve “Celle Celâluhu” diye Allah ismi işitildiği veya anıldığı ânda tâzim makamında söylenir.

*

YEVMİYE: “Sayıların da bir keyfiyeti vardır!”… Sayılar, Allah’ın varlıktaki sırlarından biridir. EBCED hesabı da, mânâların göründüğü harf ve kelâm aynasında, sayılar ile mânâ sırlarını kurcalama ve bulma işi. ABDÜLHAKÎM Koltuğu ile HİCRİ 1400 arasındaki alâkayı, “bildiğimiz zâhirî tecelli için vakti geciktirilmiş bir mânâ sırrı” olarak gösterdik; hem geciktirilmiş bir sır, hem geciktirilme sırrı ile bir arada… Milâdî yıl, Hicrî yıl, Rumî yıl sayılarına tevafuk eden kelâm ve mânâları, bu takvimler arasındaki gün farkından doğan birkaç senelik hatalara sebeb olsa da, pek bir kıymet ifâde etmez. Bütün yolların neyle alâkalı ve nereye çıktığını, bizim yolumuzun bütün kıvrımlarını içine alıcı bir şekilde gösterdik… Doğruyu Allah bilir; sebeb netice arasında en basit bir hakikati ifâdede bile, “dır ve tır”lardan kaçınmak, işin aslını Allah’tan bilme bakım[ın]dan - O’na yaklaştırmak bakımından bir edeb şartı… YAKLAŞTIRMAK: Allah ile İnsan arasında, Yaratıcı ve mahlûku olarak, “hiçbir münasebet, ilgi, birlik vesaire yoktur!” - İmâm-ı Rabbanî Hazretleri’nin bu ifâdesi yine O’nun değişiyle, “Allah, sonsuz kere ötenin ötesindedir; ne ki O sanırsın O’na perdedir!”… İNSAN’ın yolculuğunun sonsuz kere sonsuz ötelere doğru olduğu da anlaşılıyor; İNSANÎ hakikatin ona hep sır kalacak olan sırrı… Böylece, “piç, fikir, hayâl, insan, bulut” gibi mânâların, kavram seviyesinde “müphem” yanları ve “nesebi belirsiz” ifâdesine uygun gelişlerini de belirtmiş oluyorum: Bu izâh, TAKDİM-Ü TEHİR’e de misâl oldu… Ahirin evvel, evvelin ahir olması!  


Baran Dergisi 274. Sayı