LEVHA: (…) Eylül 1997… Mustafa Aşık’ın annesi Nezahat Hanım. (Rüyâ onun)… Yanından geçerken, tebessüm ederek ona “114 şehîd” diyorum!

*

RUH’ÜL KIST-Adalet ruhu, adaletin ruhu. (Kıst-Adalet etmek. Hisse, pay. Nasib. Kısım. Mizan, ölçü, denge. Rızık. Kısım kısım verilen bir hediyenin, her defada verilen bir parçası. Tartı ve ölçüde doğruluk: 169: Abdülhamîd-Hamd eden kul, Hamîd Allah’ın kulu… Rahman Sûresi 19-20. âyetleri: 3166= 169: Kusto… Ruh: Can, nefes, canlılık. Öz, hülâsa. His. Kur’ân. İsâ Aleyhisselâm. Cebrail Aleyhisselâm. Korkmak… Ruh-Yüz, çehre. Efsanevî bir kuş: 800: Dad harfinin ebcedi… Dad harfi, Allah’ın Âlim ismi ve 2. Sema tabakasına işaret eder… Musalih-Sulh yapan, sükunet sağlayan: 169: Kanıt-Delil, bürhan… “Delail-i Hayrat” isimli “Salavat-ı şerifeleri” toplayan eserin sahibi, Peygamber torunu Hazret-i Hasan soyundan Şeyh Ebu Abdullah Hazretleri’nin bu eserinde yazılan çok sayıda şerhin en meşhuru, İzmitî Kara Davud diye anılan büyüğünki imiş… Ayşegül Ahfa Hanım’ın hediyesi Kara Davud Şerhî’nden Allah Sevgilisi’ne Ruh-ül Kıst denilmesindeki hikmet: Kıst, adalet mânâsındadır. Bütün âlemin nizâmı, aralarında olan cümle hâllerin adaleti, Resulullah Efendimiz’in vücudu iledir. Kendisine nazil olan Kur’ân-ı Azim ve İlâhî vahy, Rabbanî ilhâm ve Şer’i hükümleri icra ve infaz ettiği için, kendisine Ruh’ül Kıst denilmiştir!”… Adalet, mülkün temelidir; Kâinat çapında ülkeye, insanlık kadrosundan ferde kadar, mülk ve adalet en geniş mânâsıyla “ruhî muvazene” sırrı ve bu sırra riayette beden isteğidir. Temel, fikir ve aksiyon hâlinde hedef gaye… “Kültür Davamız”-İslâma muhatab anlayışın: 800: Mind Control-Zihin Kontrolu… Topyekün Kâinat, içyüz ve dış yüzüyle İnsanda toplu; sözkonusu ifâdeyi “üniversal-ortak” mânâda “Adlî Tıbb”la belirtebiliriz… Bugün “Cınaî-Cinayet, suç ilmi” kurumu olarak çalışan “Adlî Tıbb”a da “Cinaî Tıbb” ismi verilip, şube kılınarak… Topyekûn ilimleri kendine bağlayan ve muhakeme ile mahkemeyi de iç ederek kuşatan Adlî Tıbb tâbiri böyle!): 414: AB-ŞİNAS-“Gemi kılavuzu, gemi kaptanı”… ÜSTADIM’dan: “Kayalıklı boğazlarda yön arayan bir gemi / Usta kaptan kılavuza varılmadan geçilmez!”… Usta Kaptan kılavuz, Allah Sevgilisi’nin izinde olan O Nur’un varisleri ile “Ruh’ül Kıst”ı, “İslâm’da idare şekli yok, idare ruhu vardır!” ölçüsüyle devam ettirenlerdir… VARİS-Mirasçı: 707: HÂL-İ SİYAH-“Yüzdeki ben. Abdülhakîm Arvasî Hazretleri”… FİKİR KAHRAMANI-AKTÖR: 414: İTTİHAD-Birleşmek. (Esvedeyn: Akreb ve Karayılan… Davud-Kendisinde vücudî hikmet tecelli eden Peygamber: 16= 1015: BD-İBDA)… VÜCUD hikmeti, –Vahdet-i Vücud–, Seyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin ifâdesiyle, tasavvufun en çetin bahsi… Sahabîler’den sonra ümmetin en büyüğü ve Mektubat isimli eseri Allah ve Resûlü’nün kitablarından sonra en büyüğü olan İmâm-ı Rabbanî Hazretleri, VAHDET-İ VÜCUD’u sistem çapında çerçeveleyen Muhyiddin-î Arabî Hazretleri için, “Eğer o bu işi derli toplu ıstılahları ile ortaya koymamış olsa idi, biz bunları anlatamazdık; onun sayesinde hâllerimizi aktarabiliyoruz!” buyuruyor… Tasavvuf, “kaal-söz” işi değil, “hâl” işi; ve o hâl genel geçerli iken kaale ihtiyaç duyulmadı… Abdülhakîm Arvasî Hazretleri, Muhyiddin-i Arabî Hazretleri için, “Gelmiş geçmiş bütün fazılların üstünde!” buyuruyor… Allah Sevgilisi’nin bir ismi de FÂZIL: “Bütün insanlara in’am ve ihsan edici”… GAVS lâkablı Abdülkadîr Geylanî Hazretleri misâl, nice büyükler, nice büyüklükleriyle; ve tabiî ki bütün tarîk yollarının, kendilerine mahsus tarz ve hususiyetleri, nizamları var… Şâmil mânâda kuşatıcı sistem ortaya koymak en büyük olmak demek değilse de, tasavvufu topluca ve bütün yolların “merkezî sırrı” VAHDET-İ Vücud’u ortaya koyan, SİSTEM hakikatini de heykelleştirmiş olan, Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’dir… EBU Bekir Muhammed bin Ali-Muhyidin-i Arabî: 485: KAPTAN Kusto Müslüman. (KKM)… Tamı tamına, ilhâm ve rüyâ, HETF-Bir şeyi gizlice hatırlatmak. Seslenmek. Fısıldamak: 485: TEDAÎ-Birbirini bir iş için davet etmek… MEŞHUR: “Herşey O’dur!” buyuran Muhyiddin-i Arabî Hazretleri, “Herşey O değil O’ndandır!” sistemini seren “Vahdet-i Şuhud” yolunun büyüğü İmâm-ı Rabbanî Hazretleri - ki Muhyiddin-i Arabî Hazretlerinden de bu yolla istifade ediyoruz… AZÂZET-Kuvvet, azamet, büyüklük. Şiddet. Azlık, nadirlik.  Galib olmak. (Azz: Galib olmak. Çok yağmur yağmak: 77: Azze-Aziz ve şânı büyük olsun. Büyük ve aziz oldu… Azz-Şiddet ve kıtlık yılı. “Keduret, gam devri”… Azzet-Geyik buzağısı: 477: İzzet… Yevmiye: Üstadım, evde bana hangi ismimle seslendiklerini sordu, söyledim, “Azzet” dedi!): 485: KAPTAN MİRZABEYOĞLU… BFTC-Bolu F Tipi Cezaevi: 485: MÜTEKEBKİB-Kaftanına bürünmüş.

*

İZZET-Bir kimse zelil iken kavî ve kuvvetli olmak. Ziyâdelik ve üstünlük. Değer, kıymet. Kuvvet. Muhterem ve muteber olmak. Bulunmaz derecede az olan şey: 477: TEZZİ-“Tez-Zi”… Zİ, ZI, ZU: Sahib. Malik… ZI harfi, Allah’ın Aziz ismi, Madenler-Kan mertebesi ve Kamer menzillerinden Sa’du’z Zabih’e işaret eder; “Sa’d-Meşakkat, sadıklık” ve “Sa’d-Uğurlu, kutlu, sadık”, nefsini kurban eden, kurban kesen “bir şuur”… AZİZ-Çok izzetli. Sevgili.  Çok nurlu. Dost. Şerif. Nadir. Dini dünyaya âlet etmeyen. Sireti temiz. Ermiş. (Mağlub edilmesi mümkün olmayan ve daima galib anlamında Allah’ın 99 güzel isminden biri. Allah Sevgilisi’nin isimlerinden biri): 94: SADD-Men eylemek, caydırmak. Nefyetmek. Fikir, niyet, kasd. Yakınlık, civar. Konuşulan husus. (Sad: 100 sayısı… Aynı değerde Kef: Avuç. Ayağın altı, tabanı. Avuç dolusu… Uygur Lûgatı’ndan, Tapan: Taban. İsbit. Ökçe… Yine, Tapmak: Bulmak… Ve, Tapkur: Zihni çevik, hazır cevab… Ve, Tapa: Tekdir… Ve, Tap: Sağlık, sıhhat… Ve, Tap: Zaman… Ve, Tap:  Yük. Sırt)… EVLİYA ÇELEBİ-Takdim yazımda ismi geçen, Osmanlı devrinde yaşamış meşhur tetikçi seyyah: 94: FEVH-Yaradan kan fışkırması. “Yar, yarıktan maden fışkırması”. Bolluk, genişlik. Güzel kokunun yayılması. Kaynamak. (Fevh: Ağız büyüklüğü. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin “Kıyafetnâme”sinde, yiğit adam… Fevh: Kötü kokmak… Kıpçak Lûgatı’nda, Kan: Maden. Menba’, kaynak… Ve, Kan: Hükümdar, kağan… Uygur Lûgatı’nda, Kan: Maden ocağı… Ve, Kan: Kene. Yapışan, emen. Kasırga… Fransızca, Seng: Kan… Seng: Taş, hacer. Vezin. Tartı ve temkin. Siklet, ağırlık. Beraberlik… Kan: Kanmak, inanmak, doymak… Arabça, Kâne: Demircilik. Mecazen, kayn… Gayn harfi; Allah’ın Zâhir ismi ve Küllî cisim mertebesi… Hollanda Lûgatı’nda, Kan: Desti, güğüm, küb… Ve, Kan’sel-Kürsî, minber: 240: KKM-Takdim yazım… Kan’jer: İri yarı adam, çam yarması, dev… Üstadım’ın “Zındandan Mehmed’e Mektub” isimli şiirinden: Sen bir devsin, yükü ağırdır devin! / Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!)

*

İspanyolca, TEZ: Ten rengi. “Ten sureti, ten şekli. Vücud, beden”… Ve, TEN-Tener. Sahib olmak. Olmak. Tutmak. Isırmak, yakalamak. Almak: 451: SALİH Mirzabeyoğlu. (Tez Sahibi)… İngilizce, THESİS-Tez. İddia. Araştırma neticesi: 540: MA’LAT-Derin ve yüksek fikir… Almanca, TENDENZ-Tez. (Tendenz: Ten-Denz… Deniz: Bilgi… Ten-Deniz: Vücud bilgisi… Topyekûn varlık, insanda toplu; ve İmâm-ı Gazalî Hazretleri, “Tıbb ilmini bilinmeyen, tasavvufa giremez!” buyuruyor… Tıbb: 11: Onbir-On Pîr. “Mehdî’yi hamil tılaî on suvariyi hatırla!”… Ve “Adlî Tıbb” mevzuunu!): 513: MEHDÎ Salih Mirzabeyoğlu.

*

ŞEHİD-Mübalağa ile, şâhid. Din uğruna canını veren Müslüman. “Şâhide: Mezar taşı. Sin”. (Allah Sevgilisi’nin bir ismi olan Şehîd, Şahîd ismi ile bütün âlemlerce bilinen olmak mânâsına Meşhud ismi arasında, “tam mânâsı ile şehadet eden” demek!): 319: MAHRUSA-Büyük şehir. (Mahrus: Hırsla istenilmiş… Mahrus: Himaye edilen. Korunan. Gözetilen… Şehir: Meşhur. Şeref ve şân sahibi. Alemlere meşhur Allah Sevgilisi’nin bir ismi… Şehr: Süryanice “su” demek. Ay. Bir şeyi zâhir etmek, izhâr etmek. Teşhir etmek… Şehr: 506: Nakş-bend… Vakt: 506: Erdiş… Erdiş: Er-Sin)… ŞEHD-Bal. Asel. (Havv-Bal. Asel: 606: Kurkur-Büyük gemi… Havî: İçine alan. Kuşatan. Cem eden… Hava’: Hâli olmak, boş olmak. Düşmek. “Halletmek”… Hava: Feza, gök boşluğu. Atmosfer… Allah’ın yaratması ile ilgili ve yalnız O’na mahsus “İlk Kalem, Levh-i Mahfuz, Küllî Tabiat ve Heba” mertebelerinden sonra, Gayn harfi ile işaret edilen Küllî Cisim mertebesi… Şekil veren, ama kendisi o şekil olmayan Heba önünde, topyekün varlık Cisim hakikatinin topluluğunda silinir… Kahr: Zorlama. Cebir. Ezme. Mahvetme… Kahir: Üstün gelen, yenen. Mecbur eden… Kahhar: Galib-i mutlak, muktedir ve kadir olan Allah’ın 99 güzel isminden biri… Kahretmek, sadece menfî mânâda ve menfiye karşı bir ceza değil, “yapabilme” gücü ile ilgili ve varlığın hakikatinin Allah’ın kudreti önünde bir hâl tesbitidir… Hadîs: Allah’tan başka her şey bâtıldır!): 309: HAŞ-Kalb… SERLEVHA-Yazıda başlık. (KKM): 309: HURUFİYE-Harflerle ilgili, harfler ilmi. Meyve toplamak. Şahıs bildiren… 414 ŞEHÎD: 733: LEZC-Yapışmak. Yapıştırmak. Sıvanıp yapışmak… 414 Şehîd: 733= 1732:  ABDÜLHAKÎM Koltuğu.

*

ŞEHÎD: 318= 1317: KARA DAVUD… HADUŞ-Pire. Sinek. Zirve. Sıfır. (Rüyâda gelen mânâ: Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin benim için yazılmış sözü, “Bit ve pire hakkında ilk yazan odur!” diyor): 318: BAYKUR-Sığır… HARÎK-Yangın, ateş. (Harak-Ateş, nar: 308: Arvasî… Şehd-Bal. Asel: 308: Ezrak-Gök renkli, mâvi. Saf ve temiz su): 318: NİLU-BERG- Nilüfer, bir su çiçeği. Hediye…  ŞEHİD Necib Fazıl Kısakürek-(Yevmiye: “… Eflatun Sokrat’ı tarif ederken, arslan gibi başını çevirdi, der. Öyle bir aslan gibi çevirdi başını bana, sen şehîd olursun dedi. Bu lûtfu da bana ihsan etti!”… Kara Davud Hazretleri: Allah Resûlü’nün “Fazıl” ismi, bütün insanlara in’am ve ihsan edici olmasından dolayıdır… Necib: Allah Sevgilisi’nin bir atının ismidir… Üstadım’ın, Peygamber Ruhaniyeti’nin varisi olarak insanlığa in’am ve ihsanı, topyekûn toplum ve insan meselelerinin halli anlayışı ve yaşanmaya değer hayata dair sistemidir!): 1735= 736: MEHDÎ Salih İzzet Erdiş.

 
“AYE[T]-EL KÜRSΔ

 
LEVHA: 1 Şubat 1985… Faik Erdiş, yatakta elimi tutuyor… O ânda kalbim duruyor… ABDÜLHAKÎM Arvasî Hazretleri’ni düşünerek, hiç paniğe kapılmadan tevekküle kendimi salıyorum… Şiddetle cezb ve bir ânda kayboluyorum… Bir ânda, uyanıkmışım gibi gökteyim… Yol alırken, AY ve yıldızlar… Dikkat edince, Ay’ı Güneş’e benzetiyorum… Gecede yıldızlar ve Ay renginde GÜNEŞ… İçime MAVİ AY doğuyor… Aklıma bir gece odamda resim yaparken Mavi Güneş’in çok tesirli bir ilhâmla görünüşü geliyor ve içinde bulunduğum durumun onun gerçeklenmesi olduğunu düşünüp hayret ediyorum… Ve hatırıma Üstadım’ın “Her gece rüyâmı yazan sihirbaz / Tutuyor önümde bir mavi ışık!” mısraları geliyor… O ânda, gerisin geri yatak odasının PENCERE’sindeyim ve ÇATI’nın SAÇAK’ından göğü görürken yataktayım… Uzaktan kumandalı oyuncak gibi, karyolanın AYAK UCU’na savruluyorum… Zeyn-âb beni teskin etmek istiyor ama, ben cezbenin kesilmemesi için bir davranışta bulunmuyorum… Yere yuvarlanıyorum… Dört ayak giderken cezbe kesiliyor… İki kişi kollarımdan tutup sanki beni götürecek… Gitmemek için direniyorum… Önümde annem var… Götürülmem gerektiği üzerine bir şey söyleyerek, yürüyor!

*

MAÎ-AY-(Mâî: Su, su gibi akan. Mavi renk. Mavi suret… “Seretan-Yengeç” Burcu’nun unsuru Su, tabiatı Soğuk-Nemli, türü Hareketli, yıldızı Ay, vücutta tesir yeri Göğüs-Bel, karn, simya’da Çözme-Detay safhası): 62: MEHDÎ… MAÎ ŞEMS-Mavi Güneş: 452: ULUHİYYET-İlâhlık… İTTİKAL-Allah’a tevekkül etme, güvenme, dayanma: 452: ŞÜFEA’-Şefaatçiler… NETB-Büyük olmak,  gövdeli olmak: 452: MİTA’-Bir şeyin son bulduğu yerin sonu. Geniş yol. Yolların buluştuğu yer… BERTARUM-Kubbe üzerinde. Dam üzerinde: 452: İNKİŞÂF-Gizli sırların bilinmesi. Terakki etme, ilerleme. Açılma. Meydana çıkma. Yetişme… ANAT-Anlar, zamanlar: 452: ETAN-Bir kısmı havada ve bir kısmı suyun içinde kalan kaya, yosunlu taş. Koyu –berzah– kenarında su içmeye mahsus taş. Dişi eşek. (Eşek: Uzun zamanlar. Lisân… Seretan: Ser-Etan… Ser: Kafa, baş… Uygur Lûgatı’nda, Ser: 35 gramlık bir ağırlık birimi… İspanyol Lûgatı’nda, Gramo: Yeşillik, çimen.  “Rüyâ”… Yevmiye: “Cahid Sıtkı’nın 35 yaş diye şiiri var; Yolun yarısı eder!” diyor, beğenilen… Rüyâ’nın görüldüğü tarihte 35 yaşında idim!)… ÇATI-Kubbe eteği. Dam eteği: 451: LAHUTÎ-Uluhiyyet âlemine mensub. Sır âlemi. Gayb âlemine âit. Ruhanî âlemle alâkalı… EŞFA’-En çok şefaat eden. (Allah Sevgilisi): 451: ÜMMİYET… NAKKAŞ-Nakış yapan sanatkâr. Şekil ve suret çizen: 451: AHMER-İ AHTER-Kırmızı yıldız. Merih. “Mirruh”. (Burçlar Kuşağında, Koç Burcu’nda hareketli, Akreb Burcu’nda Sabit olarak görünür)… ŞERİF MUAMMER ERDİŞ-(Rumî. Şâmî): 451: SEYYİD MAHMUD HAYRANÎ… TEN-İspanyolca, tez: 451: SALİH Mirzabeyoğlu… MÜTECEDDİD-Yenilenen, yenilenmiş olan: 451: MÜDAVAT-İlâç bulma. Hastaya bakma… RAHMAN Sûresi, 19-20 âyetleri: 3165: SAÇAK.

*

ABDÜLHAKÎM KOLTUĞU-(Hakîm, “Herşeyi yerli yerince eden” Allah ve “Varlığın hakikati ile mutassıf” Allah Sevgilisi’nin ismi): 732= 1731: HALIK-Yoktan yaratan Allah. Yaratıcı. (Hemze –Elif yerine–, Allah’ın “Bedi’-Güzel yaratıcı ismine, İlk Kalem mertebesine ve Kamer menzillerinden Seretan’a işaret eder… Allah’ın bütün isimlerini kuşatan Rahman ismini ve kulun makbul ibadet ve dileklerini kendi nefsine vacib kılan Rahîm sıfatını biliyoruz; yerine getiren, yaratan… Hakîm: 78: İbda’-Süryanice “Bedi’ ” demek… Allah’ın Kahhar isminin, “şiddetli azab verici” mânâsı yanında, “Her varlığın vechine karşı helâk hâlinde bulunduğu” mânâsına dikkat; yaratıcılık yalnız O’na mahsus… Halika: Mahlukat… Halik: Tıraş edilmiş… Büride-i Ser: Kafası kesilmiş… Halik: Mahv olan. Fani. “Allah’ta fani olan”… Hallak: Kadir ve muktedir olan. Herşeyi halkeden… Ve, Hallak: İyi traş eden. Berber… Kamer menzillerinden Seretan hatırda: Ser-Atan… Hani halk arasında “sinirlenme”ye “kafası atan” deniyor ya; onun yanında hiddetin “anlayış” mânâsının, “Büride-i Ser”den çalışına dikkat. Kafası kesik; tam teslim. Bunun basiret ve seziş eseri, tehaddüs, fazla düşünmeye gerek kalmadan erilen düşünce… Büride-i Ser, örtülü veya açık, her insanda bulunan sır; insanın istidadına değil, hâl’ine şuuru vardır. İdrakin aczini idrak bahsi de bu “hâl” tâbiri içinde… Uygur Lûgatı’nda, Ser: Sermek. “Taha. Arzı düzgün döşemek”… Yine, Sere: Saçak. Çatı eteği. Sundurma. “Takdim ettirme. Hind’te, nefs muhasebesi”. Hangar… Hangar: Han-Gar… Hangar: Han mağara“sı”… Büride-i Ser: Aklın gönülleşmesi, kafanın kalbleşmesi… Sera-Köy, tarım yeri: 262: Sera-Uygur Lûgatı’nda, “Kükürt” demek… Kükürt, simya’da renklendirici güç ve renk de şekil, suret… Üstadım’ın Çile şiirinden: “Büyücü büyücü ne bana hıncın? / Bu kükürtlü duman nedir inimde? / Camdan keskin, kıldan ince kılıcın / Bir zehirli kıymık gibi beynimde!”… Allah’ın bütün isimleri’nin, Bedi’ ismi ile alâkası ve her isminde her isminin bulunması; buruya kadar üzerinde durduğumuz hususlar, ARŞ ve KÜRSÎ mertebelerinin, Allah ve Kul ilgisini de çerçeveliyor!)… HI-Da’va Cetveli’nde, Allah’ın Halık ismine işaret eder ve sayı değeri: 731: AYET-EL KÜRSÎ-Bakara Sûresi’nin 255. âyeti. (Kürsî: Taht. Kaide, mesned. Arş’ın altında, Levh-i Mahfuz’un bulunduğu düzlük. Koltuk’un “X” yıldızı… Arş: Allah’ın “Kün-Ol” emrinin tecelli ettiği yer… Levh-i mahfuz: Gelmiş ve gelecek bütün varlıkların olmuş ve olacakların kaderinin yazılı olduğu Levha. Kur’ân, Allah’ın kitabı… Topyekûn varlık Allah Sevgilisi’nin nefsindendir; demek ki Yaratan’ın tevzi edici adaletinin ruhu, kul cihetiyle O… Allah’ın yaratmasında rast gele İbda sözkonusu değil; burada hem Arş ile Kürsî’nin karışımı, hem de Allah’ın bir lütfu olarak O’nun kula teveccühle yaklaşması sırrı da belirtilmiş oluyor. Halık ismi, Kahr ismi ile belirtilen mânâ, O’nu Kul’dan mutlak ayırıcı olurken, “İnsanî hareketin Allah’ta gizli oluşu”ndan bir iz… Bu çerçevede Ayet-el Kürsî, Allah’ın kendi yönünden misilsiz ve rakipsizliğini bildirirken, Kürsî’yi hıfzına almakla Resûlü’nün “Ruhu’l Kıst” vasfının emsalsizliğini de işaretlemiş oluyor; O’na doğrudan sığınırken de, Allah Sevgilisi’nin ruhaniyeti ileyiz!)

*

AYET-EL KÜRSÎ Meâli: Allah’tan başka İlâh yoktur. O, daima hayat sahibi, mahlukatın hayatını davam ettirendir. O’nu ne bir gaflet ne de uyku tutar. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. İzni olmadan O’nun katında kim şefaat edebilir. O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. O’nun dilediğinin dışında İnsanlar İlâhî ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. O’nun KÜRSÎ’si gökleri ve yeri kuşatmıştır. Onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O yücedir, büyüktür.

*

KÜRSÎ, Heba’nın Arş’tan sonra kabul ettiği başka bir cisim; ve Mutlak hükümlerden sonra, onun Kürsî’de ikiye ayrılması ve kulun kesin uyması gerekenlerinden başka, irade hürriyetine bağlı yapıp etmelerinin, neticede “kim ne yaparsa yapar, yaptığı Allah’ın dediğidir sırrının toplandığı yerdir”; bu Hakk’ın Hak ile kaim olduğu ve Allah’ın rahmetinin baskınlığında tecelli eden bir “Kıst-Adalet” merkezidir.


Baran Dergisi 396. Sayı