LEVHA: 10 Nisan 1985... Lisedeki İngilizce hocası BEDİA Hanım... TARİH imtihanı yapılıyor... Karşımda, Fatih Sultan Mehmed İlkokulu’ndaki BAKİ isimli bir arkadaşım... Yanımda, Lise’den BEŞİR... Ben, Hoca soruları tahtaya yazarken, öbürlerinin yapamadığı işi yapıyorum ve defterden kopya çekiyorum!..

*

BEDİA-Nadide ve güzel, yeni icâd edilmiş şey. Beğenilen ve takdir edilen çok yeni şey: 91: İFADE-Anlatmak. Fayda vermek... KÂMİL:91: CEZZAF-Ağ ile balık tutan balıkçı. (Mahiyan: Aylar. Balıklar)... FUAD-Kalbte Allah’ın nazar yeri: 91: ASAL-Temel. Kök... RAMAZAN-([Hadîs]: Ramazan, bin aydan daha hayırlıdır!): 1091: BEK’-İstikbâl etmek. Bekleyip karşılamak... GİYAN-Ruh: 91: MÜKELLA-Sâhil. Sarmaşık. Nurbat... SEBEL-Buluttan çıkıp da henüz yere düşmemiş damla: 92= 1091: SAL-Sene, yıl... TAFA-İnce bulut. (TAHAF-Yüksek bulut: 95: KELİME... Aynı ebcedle, “dokuzuncu” demek olan “nühum” kelimesi.): 91: HEZÎ-Vakit. Saat. Zaman... CÜMCÜME-Kafatası. Ağaç çanak. Kab: 91: MALİK-Sahib. Malı elinde bulunduran. (Rüyâda gelen mânâ: Üstadım, sormam üzerine NECİB'teki Cim harfinin, Süryanice'de Mim olduğunu söylüyor... Da’va Cetveli'nde bu harf, Allah’ın EL-MALİK ismine işaret ediyor.)

*

ASR: Haberli olmak. Gözcülük etmek. (RAÎ-Güvercin kuşu. Gözcülük etmek. Vâli. Ruh.)... ASR: Bu kelimenin aynı kökten kelimelerle mânâlarını daha önce buluşturarak verdik... Arabça Lûgat’ında da, bunların topluca ASR kelimesinde bulunduğunu gördük: İsim olarak “zaman”, “gece ve gündüz”, “tan yerinin ağarmasından, güneş doğuncaya kadarki zaman”, öğle ile akşam veya akşam ile yatsı arası, özellikle ikindi vakti, AŞİRET, YAĞMUR anlamındadır. Mastar olarak da, “hapsetmek”, yasaklamak, mâni olmak, vergi vermek ve “sıkıp suyunu çıkarmak - özünü almak” mânâlarına gelir... BERZAH anlamı da, bu kelime kullanılmaksızın var... ASR SURESİ hakkında İmâm-ı Şâfî Hazretleri’nin sözü: “Başka birşey inmemiş olsa idi bile, Kur’ân’dan bu sûre insanlara yeterdi. Bu, Kur’ân’ın bütün bilgilerini öz olarak ihtiva ediyor!"... İmâm-ı Gazâlî Hazretleri: “Şeriat, zâhirî akıldır, Tasavvuf bâtınî şeriat”... Şeriat ve tasavvuf, şekil ve muhteva gibi birbirini gösterendir; kendini empoze eden bir yerde de, “şeriat ve tasavvuf” diye nitelendirilir. Yâni, aslı BİRLİK’tir; ağaç olmadan yemişinden bahsedilemez ve gaye yemişse ağaç onun için... “Bütün fıkıhçılar, İmâm-ı Azam’ın çocuklarıdır!” buyuran İmâm-ı Şâfî Hazretleri’nin mezhebi, takva üzerinde olmakla, FETVA üzere ağırlıkta olan HANEFÎ mezhebinden bu farkla ayrı olsa da, neticede birdir. Yapılması şart olandan fazlasını şer’i ölçülere uygun olarak yüklenmek demek olan TAKVA, Fıkhî mezheb umumiyetinden “vicdana” doğru bâtınîleştikçe, ölçü hep Şeriat, bâtınî ölçülendirmelere girer. “40 yıldır bir ân tevhidten uzak olmadım, öyle olmasam küfrüme hükmederdim!” buyuran VELİ, tam da kendisi için geçerli olanı beyân etmiştir. Fetva değil, takva’nın böylesi... FIKIH İmâmları, “bâtın hükmüyle zâhirde olan ve umuma hitâbeden bir hususiyette”, bâtın ehli yolları ise zâhir hükmüyle bâtında görünen... ŞAFİ’ Hazretleri’nin sözünde, İmâm-ı Azam Hazretleri’nin büyüklüğü mutlak, Fıkıh mevzuu dışında Şeriat’e nisbetle TASAVVUF’un onun yemişi hükmünde bir ÇOCUK olduğunu da idrak ediyoruz. Bu dünya da, mânâ âleminin çocuğudur. TEHİR Ü TAKDİM mevzuu da anlaşılıyor. BERZAH Âlemi, içinde bulunduğumuz Âlem için bir zorunluluk. Her insanda nasibince örtülü veya açıklaşan bu hakikat, insanın hakikate erdirici iç aksiyonuna nisbetle, aslı onda görünen bir keyfiyeti gösteriyor. Şeriat de, içinde bulunduğumuz bu âlemden başlayarak, topyekûn varlığı ihata eden ­­­–varlık ve oluş’un aslını barındıran– bir mahiyet belirtiyor. İmâm-ı Azâm’ın ASR Sûresi hakkındaki sözü, her şeyin hakikatinin BERZAH’ta olması sebebiyle, bu SURE’nin BERZAH’a âit bir hakikati bulunduğunu da... ASR Sûresi’nde “Asr”dan kasdın “bütün zaman” ve “Peygamber Asrı” olması, Allah’ın ASR üzerine yemin etmesinden sonra insanın “zararda” olduğunu belirtmesine de bir açıklık getiriyor; nitekim, bu zarardan Allah yolunda olanların kurtuldukları da... NEVAD: Zarar. Mahzen. Dil... Dil, kâinat nizâmıdır: Aslı İslâm olmak üzere Hak ve bâtıl’ın birbirinin zıddı olarak yaratıldığı bu âlem, bir müminin takva sahibi olması şartlarında yaratıldığına göre, insanın “zararı”nın dünyaya kapılma ve ruhunun elem ve sevincinin dünyalıklarla ölçülü kalmasıyla olduğunu da bilmiş oluyoruz... FECR Sûresi’nde Allah’ın “10 gün ve 10 gece”ye yemin etmesine benzer işaretler, kemmiyetlerin de kendilerine mahsus bir keyfiyeti olduğuna dairdir. Nesne üzerine iş ve hâdise tertibinden ibaret TAKVİM zamanı dışında, içyüz: “Kişi, üzerinde bulunduğu işin zamanı üzerindedir!”... ÜZERİNDE BULUNULAN İŞ?..

*

YAHUDİ âlimlerinden Ebu Yasir bin Ahtab, kardeşi Huveylid ve bir kısım bilginler, Allah Resûlü’ne giderek sorar:

— “Sana ELİF-LÂM-MİM diye başlayan bir ÂYET indi mi?”

— “Evet!”

— “Senin ümmetinin ömrü kısa!”

Bu harflerin EBCED karşılığı sayılarını söyleyerek:

— “Ey yahudiler! Ümmetinin ömrü 71 sene olan bir Peygamber’in ümmeti olur musunuz?”

Sonra Resûlullah Efendimiz’e dönerek:

— “Böyle başka âyetler de var mı?”

— “Elif, Lâm, Mim, Sad!”

— “Başka?”

— “Elif, Lâm, Ra...”

— “Başka?”

— “Elif, Lâm, Mim, Ra...”

— “Mümkündür bu rakamların toplamı sana verilmiş olsun... Bunların toplamı ise 743’dür!”

Sözkonusu EBCED-TARİH, eğer bir tashih hatası yoksa 1734’dür ki, 9 fark, bu işte “dır ve tır”lara düşülmemesi gereğini bize ihtardır. Bunun yanında 1743, RAHMAN Sûresi’nin 20. âyeti’nin noktalı harfler toplamına tevafuk ediyor ki, MÜBHEMLİK-SIRRÎLİK, bir BERZAH keyfiyetidir. Eğer 734 senesi baz alınırsa, HİCRET’in Allah Sevgilisi’nin Risaleti’nden 10 sene sonra 668 Jül Sezar takvim senesine denk gelmesi bakımından ümmetin 1402 (734+668) senesine kadar yaşayacağı belirtilmiş oluyor; bugüne nazaran aynı takvim 2026'yı gösterdiğine göre, 1624 sene evvel ki 1402 ile içinde bulunduğumuz Rumî ve Hicrî seneler için bu sayı (1402) arasındaki ayniyeti, içyüz ve dış yüz ifâdesi (Allah Sevgilisi’nin yaşadığı devir ve ona nisbetle bugün) bakımından diye düşünüyoruz... ASARE: Sayı. Hesab. Ebced... Jül Sezar 668’i (Hicret senesi), 743 (Ümmetin yaşayacağı süre) ile toplarsak, 1411 çıkar.

*

YAR-I GAR: Allah Sevgilisi’nin, HİCRET’te Hazret-i Ebubekirle sığındığı mağaranın ismi. “Dost ve yardımcı” ile birlikte. Bu Mağara’da Allah Sevgilisi’nin bâtını, en mahrem köşesiyle Hazret-i Ebubekir’e açılmıştır. Açık ve gizli zikir hâlinde, bütün tarikatler Hazret-i Ali’ye, en hususisi de Hazret-i Ebubekir’e çıkar ve hepsi Allah Sevgilisi’nde birleşir. (LEVHA: Kasım 1983... Üstadım’ı görüyorum... Bir şiir okuyor... Aklımda kalan: “Bu gençlik, nur gençlik!”... Ben de, onun fikrinden hemen fikir üretme mizacımla ona, “aslında herkes Allah’ın nuruyla görüyor!” diyorum... Ve Üstadım’ın bir şiiriyle kendi şiirim arasında bir benzerlik buluyorum... Onun şiirinden aklımda kalan: “Şeriat... Allah... Yar-ı Gar/Sessiz”... Noktalı yerler, unutulan kelimeler... Tam YAR-I GAR kelimesinde, kalbime EBUBEKİR diye bir isim doluyor!)... YAR-I GAR: 1411: AYÂT-Ayetler. Deliller. Menziller. Mekânlar... GAYBET-Bir şeyin diğer bir şey içinde gaib olması. Başka yerde bulunmak. Her yerde olabilir olmak: 1411: HÜCCET-Sened. Vesika. Delil. Şâhid... ATÎ-Gelecek zaman. Vaki olan. Sonra: 411: EBU EYYÜB EL-ENSARİ. (Türbesi İstanbul’da).

*

BİR not: Biz ebcedi bir kehanet değil bir keşif aracı olarak kullanır ve bunu rastgele bir ihtimâlleri arama eğlencesine döndürmediğimize göre, İŞ HATA’nın bile asıl gayeye hizmet doğru hikmetler çerçevesinde doğrucu bir faydaya âlet olduğu herhâlde açık. Mesele hata payını, “ihtimal hesabı” hakikati içinde, istisnayı da içine alabilici bir şekilde tutmakta. Mübhemlikte. Sayıların sadece sayı olarak tevafuklarında bile ne mânâlar göründüğüne bakmak, faydadan hâli (boş) iş yapmadığımızı herhâlde gösteriyor.

*

BÂKÎ’nin meşhur beyti: “Âvâzeyi bu âleme DAVUD gibi sal / Bâkî kalan bu kubbede HOŞ bir sada imiş!”... BAKÎ: Ebedî, daimi. Ölmez. Allah’ın 99 güzel isminden biri... DAVUD: 15: B.D.-İBDA... HOŞ-İyi, ne güzel!: 316: HUŞ-Akıl, fikir. Ruh. Can... HU-Ş: HU. (Zikirde Allah lâfzı yerine, ebcedi 16.) + ŞIN. (Çok nikâh. Mavi, ebcedi 300: Fikir.)

*

BEŞİR-Müjdeli haber veren. Müjdeli haber getiren. Güleryüzlü. Hub. Cemil. Allah Resûlü’nün bir vasfı: 512: İKTİMAM-Gizlenme. Saklanma... İNKİTAM-Gizli tutulma. Saklı tutulma: 512: MEHDÎ Salih Mirzabeyoğlu.

 

RUMÎ DOST

(ANADOLU’DA YAŞAYAN DOST)

 

MATLA’ BEYİT: “Dûstum âlem seninçün ger olur düşmen mana / Gam değil zirâ yetersin dûst ancak sen mana”... Dostum, âlem senin için eğer düşman olsa bana — Gam değil zirâ yetersin, dost ancak sen bana! —(FUZULÎ)

*

Birinci Beyit: 1720: MÜNHUL-Elek... ABDÜLHAKÎM Koltuğu: 722= 1721: TEŞBİT-Bir kimseyi işinden geciktirme. İşi tehir ettirme... İkinci Beyit: 2789= 1790: İMAM-I Rabbanî - Muhyiddin-i Arabî... İZZET Mirzabeyoğlu: 1789= 790: TERAKKUS-Raksetme. Devamlı aşağı inip yukarı çıkma... HİNDÎ Halife. (Hindu-Benek, ben: 65: Necib): 790: MÜNŞEAT. (Aynı ebcedle Teşeffi: Rahatlamak. Öc almak.)

*

İki Beyit’in toplamı: 4509: BİST-Ü YEK. Yirmibir. (Cedîd-Yeni: 21: Rahman Sûresi 20. ayet... Asr, zamanın bir cüz’üdür; yekpâre bir zamanın... Rüyâ’da gelen mânâ: “21 kere yaz, şehid mi ne olursun?”... 21 Asr: Yeni asır... Şehîd: Şâhid olan. Allah yolunda canını veren. Allah Resûlü’nün bir ismi. “O’ndan gizli yok” mânâsında Allah’ın 99 güzel isminden biri)... SÜNNET: 510: TESEMMÎ-Bir şahsa veya bir kabileye mensub olma. Bir isimle isimlenme... ŞAKİK-İkiye bölünmüş bir şeyin yarısı. Öz kardeş: 510: MEHDÎ Salih Mirzabeyoğlu... İSTİDANÂME-Bir hâlin devamını isteme. Bir şeyin devamını arzu etme: 511: TEFE’ÜL-Bazı tevafukları ve hâdiseleri uğurlu saymak... HERŞEBE-Yaşlı, kuru kadın. (Olgunlaşmış nefs. İslâm büyükleri): 512: İSTİKLÂ-Tehir etme. Mâni olma. Veresiye alma. (Mâni olma, engel olma;  iki şey arasında, ikisini de tanıyan BERZAH... İstikbâl’de olacak olanın kendinde bulunması, dünya hâdiselerinin BERZAH âlemine nisbetle sonradan olması yanında, bir vakte âit hususun ilerideki bir vakitte gerçekleşmesi, gerçekleşecek vaktin onda veresiye –borç– olarak bulunmasıdır. Bu gecikme, sanki bir sakarlık ve eksiklikten gecikme gibi değil, mahfuz bir hükmü[n] TEHİR-İ TAKDİM ve TEHİR-İ TAKVİM’idir.)... KARURE-Şişe. Gözün siyah kısmı. Gözbebeği. İdrak. Halife. İnsan: 512: ZUHURAT-Birden oluveren şeyler. Hesabta olmayan umulmadık hâdiseler. Kalbe gelen mânâlar... VESBE-Atlama, sıçrama. “Pire”: 513: ABİSTEN-Gizli. Gizleme. Gebe. Dişilik. (Üstadım’dan bir mısra: “Bir zerreciğim ki Arşa gebeyim!”... Yine: “Aynalar söyleyin bana ben kimim?”... Nefsin, zâhir ve bâtın âleminden kendi hâkikatinde hükümleşmek üzere alıcı olması.)

*

MİLÂDÎ 1790’dan itibaren kullanılmaya başlanan, Mart ayını senenin ilk ayı kabul eden ve güneşe göre hesablanan RUMÎ takvim. Bütçe hesablamalarında esas alınan ve (1) Martta başlayıp ertesi yılın Şubat ayının sonunda biten yıl... MİLÂDÎ (yâni Hazret-i İsâ’nın doğumu kabul edilen bir başlangıçla bizim de hâlen Resmî olarak kullandığımız Takvim) 1790 senesi karşısına 1205 Hicrî diye yazılmış. Hicrî senenin böyle olabilmesi için, MİLÂDÎ takvimin başlangıcı hariç, saat farkı dışında sene hesabı aynı, MİLÂDÎ takvim’in kendisinden alındığı Jül Sezar takvimi’nin başlangıç alınması gerekiyor. Jül Sezar’da başlayan tarih, MİLADİ’de, “M.Ö. 46” olmuş... Netice olarak 1790 tarihi Milâdî, HİCRET’in Jül Sezar takvimine göre hesabı, 1205 oluyor... Hicret 622, eğer Milâdî olarak başlangıç alınacaksa, 2012 gün farkından doğan hatasıyla, Hicrî 1390 oluyor... 2012, Jül Sezar takvimine göre 46 fazlayla, 2058’dir; Hicret, eğer meşhur 622 ile değil de bu takvimle hesabedilirse, 668’de olmuştur, bugün Hicrî 1390’dır... Takvimlerde RUMÎ’nin 1428’i ve HİCRÎ’nin 1433’ü göstermesi, hem RUMÎ, hem HİCRÎ tarihin başlangıcının Jül Sezar takvimine göre yapıldığını... Yani, HİCRET senesi, sayıda 622, ama Jül Sezar takvimine göre; dolayısıyla MİLÂDÎ 576... 2012–576: 1436... DİKKAT: Hicret 622 derken, bu Jül Sezar’a göre midir, yoksa MİLÂDÎ midir? Eğer Jül Sezar takvimine göre ise, Milâdî takvimi bulmak için 46 çıkar. Eğer Milâdî takvime göre ise, Jül Sezar takvimindeki karşılığı için 46 ekle... DİKKAT: 622 sayısının mübhemliği yanında, buna geriye veya ileriye doğru 46 eklenmesi, bize Allah Sevgilisi’nin ismini veriyor: 92... MİLÂDÎ 2012 ve Jül Sezar 2058, HİCRÎ-RUMÎ 1390 olarak bugün birleşiyor: HİCRET ölçü alınarak... Jül Sezar Takvimine göre 2058’den 622 çıkarsa: 1436... MİLÂDÎ 2012 ile 1980 arasındaki fark: 32... 1436’dan 32 çıkarılırsa: 1404... Senedeki gün farkları ile, 1980 önü ve arkasındaki 10 yılın gözönünde tutulması gerekir. Bu arada Üstadım’ın 1400’ü 1979-1980 yılları arasında kabulünün, ROMA Jül Sezar Takvimine göre Hicret’in 622 kabulü baz alınarak bulunduğu anlaşılıyor... RUMÎ Salih Mirzabeyoğlu: 1731= 732: ABDÜLHAKÎM Koltuğu... ABDÜLHAKÎM Koltuğu(nda) Abdülhakîm: 1918: ÇANAKKALE Harbi (ve bu senede Birinci Dünya Harbi’nin bitmesi)... ABDÜLHAKÎM Koltuğu(nda) Abdülhakîm: 1923: NAKŞÎ Necib Fazıl Kısakürek (ve Cumhuriyet’in ilânı)... ABDÜLHAKÎM Koltuğu(nda) Abdülhakîm: 1928: HARF İnkılâbı. (DEST-DEST: İki el.)... SEYYİD Abdülhakîm Arvasî - Necib Fazıl Kısakürek: 1983: İZZET Erdiş... (Rüyâda gelen mânâ: Babam, 1979’da çıkan ve Üstadım’ın “mücerret fikir istidadı tamam!” kıymet hükmünü verdiği “Bütün Fikrin Gerekliliği” isimli kitabım için, çıktığından beri onu elinden düşürmediğini söylüyor ve “oğlum, bilmez misin Baban ne RUMÎ’dir” diyor.)... MEVLÂNA Celâleddin-i Rumî. (Anadolu’da yaşadığı için RUMÎ diye anılan veli)... RUMÎ Necib Fazıl Kısakürek: 1673: TELEGRAM. (Aynı kelâm klişesi ile birbirinden farklı ve birbirine zıd mânâların bir arada bulunması, dünyayı bir klişe farzederseniz, HAK ve BATIL kutubların onu mânâlandırma zıdlığını da anlarsınız. Aslı İslâm olan dünya... TELEGRAM’ın aslı ve bir ucunun ne olduğunu gördünüz. HERCAÎ: Her yerde bulunur. Zamanüstünü yaşayan veli veya derbeder, serseri, aylak... TELEGR: Aylak, başıboş, belli bir yeri olmayan... TELEGRAM: Telegraf. Uzaktan görüntü ve haber vermek... RADİO: Radyo. Telsiz, telefon, telgraf alıcı ve vericisi... RADİO: Ön ek olarak, radyo veya radyum kuvvetiyle çalışan cihazları belirtir... RADİATE: Işın yaymak, bir merkezden dağılmak.)... RUMÎ Takvim - MEHDÎ: 869: MEKTUBAT. (Aynı ebcedle: Mutasarrıf - Mehdî.)

 

HİCRÎ 1400 GAMIZASI

MATLA’ Beyit: Muradın anlarız ol gamzenin iz’ânımız vardır / Beliğ söz bilmeyiz amma biraz irfanımız vardır. —(Nedim).

*

GAMIZA: Anlaşılması güç keyfiyet, incelik, kolay anlaşılmayan şey... GAMMAZ: Kaşla gözle işaret etmek, fitlemek. Lâf taşıyan... Sırrın, “sır” olarak ifşâından bahis, nasıl birbirine zıd mânâların açılımına müsait ise, Divan Edebiyatı’nın öncülerinden KADI Burhaneddin’in beytinde görüldüğü gibi zıdların birliğini gösterendir de: Dilberin işi itab-u naz olur / Çeşm-i cadû gamzesi gammâz olur. (Dilberin işi azarlama ve naz olur — Sihirli ve güzel gönül çelen gözü, gammaz olur!)... GAMZE-Göz kırpma, işmar, gözle işaret etme. Göz süzerek, göz ucu ile bakma, göz kuyruğunda gönül çeken hareket. Çene ve yanak çukuru: 1052: AHMED. (Nedim’in asıl ismi.)

*

İZ’AN-Anlayış, kavrayış, feraset: 822: ABDÜLHAKÎM Koltuğu... DUDHAR-Kelebek. Aşçı. Külhancı. (Ruh, besleyen, işi sıkı takib eden): 822: TEKRAR-Def’a, kerre, yeniden. (21. asrın 21 tane asır demek olması. 2. binin 21. asrın başlangıcı olmasına nazaran, kemmiyet ve keyfiyet olarak niçin 1999-2000 yılını meselelerin izâhında birim aldığımızı hatırlayınız!)... RASTEFÎN-Hakikî, gerçek. (Gerçeğin hakikati, ABDÜLHAKÎM Koltuğu’nda!): 822: İKTAT-Alçak sesle kulağa fısıldama. (Can kulağına!)... HODREY-Kendi rey ve fikriyle hareket eden: 822: DAHİYYE-Kurbanlık. (Bedene: Kurbanlık deve. Kurbanlık nefs.)

*

BELİĞ: Belâgatli, hatipçe, güzel söz... İRFAN: Kültür. İdrak. Feraset. Anlayış.

*

Birinci Beyit: 3003= 6: ŞAHASER... NİZAMİYE-Nizâm verilen yer: 6: PAD-Büyük, ulu. Hıfzeden. Bekleyen. Muhafaza eden... BED’-Evvel, başlangıç. Başlama, ilk. Hisse nasib. İslâm içinde kazılan kuyu. (AHDE Vefa derneği tarafından, kuraklıktan kavrulan SOMALİ’de ismime açılan su kuyusu ve çeşmesini anayım.): 6: EBED.

*

İkinci Beyit: 1322: GUSTO Müslüman... ÇARENÛS-Alınyazısı, kader: 322: KAŞ-Çok istek, arzu, hasret. (Mukadder oluş.)... MİRZABEYOĞLU: 322: KARİHA-Fikir kabiliyeti. Zihin kudreti. Düşünme istidadı. Fikirler. Her şeyin evveli. Kuyudan çıkarılan ilk su... KAİM-MAKAM: 322: TEZAKÜR-Birbirini zikretmek. (Üstadım’dan: Adımın o bahçeler, her gün anıldığı yer; — O bahçeler, yalanın bile yanıldığı yer!)... GEBEŞ-Koç. (Fürfür-Koç: 566: Seyyid Abdülhakîm Arvasî): 322: MÜRCİF-Yer sarsıntısı, zelzele. (1999’daki büyük depremi ve METRİS Cezaevi’ni hatırlayınız!)... KİBAŞ-Koçlar: 322: ŞÂH ZÂDE, şâh oğlu, veliahd.

*

İki Beyit’in Toplamı: 4325: MÜFRİT-İfrat eden. Mübalâğalı... ERBAUN-Kırk: 329: MÜFTİR-Oruç açan. (Savm: Oruç: 136: Yankı-Akis.)

*

Sube: At sürüsü. 20 ile 40 arasında olan keçi sürüsü. Kabın içinde kalan su... Bu kelime, “sad, ba ve he” harflerinden müteşekkildir; ve “he” harfi üstünde iki nokta ile... Salaet: Ezme işinde kullanılan yassı düz taş... Bu kelime de, “sad, lâmelif ve te” harflerinden müteşekkildir; ve “te”, “he” harfi üzerine iki nokta konulmuş şekilde... Birinci kelimede “he”nin, belirsiz bir sesle kullanılmış “te”ye çalışı, ikincide ise “he”nin belirli bir “te” sesiyle kullanılışı sözkonusu... Hemen aynı mânâya işaret eden SALAT (namaz, dua, istiğfar) ile SALÂH (Düzelme, iyilik, dine bağlılık) kelimelerinde, SALAT’ın sonundaki “te”, bahsettiğimiz “he” gibi, SALAH’ın sonunda “ha” harfinin bulunması; ve ezan okunurken SALAT’ı, SALÂH gibi işitmemiz - mânâ değişmiyor. Salâh, Salât’ta... Netice olarak: Ebced değeri 5 olan “he” ile, ebced değeri 400 olan “te” harflerine bahsettiğimiz şekilde bakıldığında, “5: 400” çıkıyor. He’nin yuvarlak şekli ile, 5 sayısının eski yazıda “0” şeklinde yazılması ise, “0: 400” mânâsını veriyor... AT: Feres’in Türkçesi, bildiğimiz hayvan ve bir sembol ve mecaz olarak kullanımlarını hatırlayınız. Arapça’da, “çoğul ve cem eden” mânâsında bir ek. “Nebat ve nebatat” gibi: 1401... (ABDÜLHAKÎM Koltuğu’nda mahfuz faslına ekleyiniz)... 1400: 14+5+5: TAHA HE+HE... TAHA. (Huruf-u mukattaadan. Bulut. Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin Şeyhi’nin Şeyhi.)... 14+5+5: 24= 1023. (Allah Resûlü’nün 23 sene süren Risaleti’ni hatırlayınız!)

*

AZADÎ-Hürriyet. Şükür. (Kef harfi, Allah’ın ŞEKÜR ismine işaret ediyor ve mertebesi KÜRSÎ): 23: VEHBÎ-Allah’ın doğrudan ihsanıyla ilgili... İHDA. (Müennes olarak) - Ehad. Bir: 23: AHYED-Allah Sevgilisi’nin Tevrat’taki ismi... HADÎ-Birinci: 23: DEVHA-Büyük ağaç... EHACİ-Bilmece. Bulmaca: 23: VAVÎ-Gönül, kalb, takva. “Takvim, iş”... MEHDÎ. (En küçük ebcedle): 23: RAHMAN Sure 20. âyet. (2021= 23)... DİDE-Göz. Gözbebeği. Gözucu. Gamze. Gamıza. İnce idrak: 23: SALİH Mirzabeyoğlu. (1023).     



Baran Dergisi 275. Sayı