ÇÖLE VE BÜTÜN ZAMAN VE MEKÂNA İNEN NUR’dan: Allah Resûlü’nün yakınlarını davete memur oldukları zaman, ettikleri bir dâvet şekli... Bir dâvet şekli ki, en büyük mucizenin en basit eda içinde saklanması gibi birşey // Bir incelik, tabiîlik, samimilik ve nihayet inandırıcılık ki, mucize çapının üstünde... Öyleyse en büyük mucize... Evet; tabiîliği ve madde yönünden hiç de harikulâde olmayan cereyaniyle bu hâdise, en basit tavrın içine namütenâhî derin bir mânâ sığdırarak öyle bir mucizeye varmaktadır ki, onun yanında bütün harikulâdelikler sönmekte // Mekke’de bir meydan yerinde, yahut şehir dışında GONG gibi bir âlet... Tabiî zamanlarda kimse bu âlete el süremez; yasak!.. Yanıbaşındaki tokmakla üzerine vurulduğu zaman Mekke’nin kaynayan havası madenî ürpermelerle dolar ve herkes işini gücünü bırakıp sesin geldiği tarafa koşar. Herkes buna mecbur... Zirâ bu âlet, ancak müthiş bir düşman hücumu, su baskını, yangın afeti, filan ve falan gibi hâllerde çalınabilir. Başka türlü ona dokunulamaz // İşte herhangi bir gün herkesin işiyle gücüyle uğraştığı herhangi bir saat... Görünürde fevkalâdelik adına hiçbir alâmet mevcut değil... Bir ân... Tehlike GONG’u çalmaya başlıyor. Dört bir koldan Mekke’nin kaynar havasını kamçılayan tunç ürpermeleri... İşini gücünü bırakan herkes meydan yerinde // Meydan yerinde gördükleri, vakar ve heybetin tâ kendisi, Allah’ın Resûlü’dür. Toplananlara bakıyorlar. Bütün nazarlar üzerlerinde kümelendikten sonra, mukaddes parmaklarını yakındaki bir dağın zirve noktasına çevirip soruyorlar: “Bakın Kureyşliler, bakın ve kulak kesilin! Ben size desem ki, işte bu dağın arkasında bir düşman toplandı, şehre hücum etmek üzere... Hücum edecek ve mülkünüzü yakıp yıkacak, çoluk çocuğunuzu kesip öldürecek!.. Bir ân sükût: “Böyle deseydim bana inanır mıydınız?”... Hep bir ağızdan cevab: “İnanırdık!.. Sen yalan söylemezsin! Lâkab’ın El-Emin... Bunun üzerine Allah’ın Resûlü, mukaddes başı vecd içinde yükselmiş, şu mucize üstü karşılığı veriyor: “Öyleyse bana da inanın; ben Allah’ın Resûlüyüm! Size Hak Dini tebliğe, sizi Kıyamet günüyle korkutmaya memurum! Buna da inanın öyleyse!” // Yalan ihtimâlini muhale götüren, ihlâs derecesini mutlak hâle getiren, onun içindir ki, yeri her harikanın üstünde olan bu ihlâs edası yalnız Kureyş nasibsizlerine tesir etmiyor. “Bizi bunun için mi çağırdın?” diyorlar ve biraz sonra “Deli!” diyecekleri Kurtarıcılar Kurtarıcısı’nın yanında, aralarında küfür delisi mahut Ebu Leheb, herbiri ayrı bir tefsirle başını sallaya sallaya ayrılıp gidiyorlar.
*
YEVMİYE-Üstadım dünyanın hâli faslında birkaç olumsuz cümle söylerken, ben tam beni ifâde eden bir söz söylüyorum: “Efendim, Büyük Doğu’dan başka çare yok!”... Birden dikiliyor ve sert bir ses tonuyla: “Başka çare yok diye birşey yok!”... Ardından, çatık kaşlı bir tebessümle: “Mamafih, söylediğinin bir hakikat tarafı var!”... Evet; Eyüb Aleyhisselâm’da “sabr”ın sonunda “perde” olması ve bu yüzden Allah’tan şifâ dilemesi gibi, herşey Allah’tan ve yerinde hakikate vücut verirken, kendi reyini Allah’ın reyine tercih gibi bir nefse itimad doğmamalı; Allah’la arada perde bu. Yoksa Eyüb Aleyhisselâm, sabrı tükendiği için Allah’tan şifâ istemedi; onu isterken de Allah’ın emrine uymuş oldu ve kulun kul olarak Allah’a ihtiyacını göstermiş oldu. “Eli işde ve gönlü Allah’ta olma” tâbiri de bu cümleden; iş yaparken ki eşyayla “rabıta-münasebet, ilgi” arasında, Allah’la olan rabıta’nın kaybolmaması şuuru... YEVMİYE: İstikbâl İslâmındır’ı okurken, “Kaptan Kusto Müslüman / Dünya Çapında Bir Hâdise” yazısını unutup unutmadığım kasdıyla, “niye koymadın?” diyor. Onu sonra verdiğimi söyleyince, atılgan, “Olmaz! Önce onu vereceksin! Gongu çalacaksın, herkes dönüp bakacak!”... Sonra, “Çöle İnen Nur”daki, Allah Sevgilisi’nin tebliğinde GONG sahnesini hatırlatıyor.
*
Malezya dilinde, GONG-Üzerine deri sarılı ve tokmakla vurulduğunda uğultulu ve boğuk bir ses çıkaran madenî bir çember âlet; yukarıdan iple asılıdır ve tepsi biçimindedir: 2056: MÜBDİ’-Gizli sırları açıklayan. Herşeyi hiçten halkeden. Başlayan. “Allah’ın 99 güzel isminden biridir”... GONG: 2056= 58: QAVMO-Süryanice, “İhtilâl”; olağandışılık... Süryanice, QAVMO-Beden. Boy bos. Kamed: 58: QAVMO-Durak. Konak... GONK: 1156: UKHUVAN-Farsça, “Papatya”. Çiçek; zahir. (Papatya: 217: Ruya-Yerden biten ot... Rüya-Uykuda görülen suretler. Berzah âlemi nev’inden: 217: Pereche-Romen dilinde, “Çift”; ruhî ve bedenî birleşme, gaib ve beden meyilleri hislerinin birleşmesi... Arabça, Babunc-Papatya: 64: Mehdiyye-Mehdi’ye âit ve müteallik. Hediye. Armağan... Papatya: 1417: Necib Fazıl Kısakürek... Tazi-Arablar. “Arab, Arabça’da tâbirci, iz süren”: 1418: Musa Mirzabeyoğlu. “Hâlid bin Velid’in soyundan; Mahzumoğulları’ndan”... Mahzumoğulları: 1976: Seyyid Abdülhakîm Arvasî Üçışık... Necib Fazıl: 1976: Ctodo D’afnito-Süryanice, “Mülkü İmar”... Süryanice, Magon Maşlmonuto-Bomboş Devir. “Fırsat Devri”: 1976: Malyo Fardoyso Stadyon-Süryanice, “Dolmabahçe Stadyumu”. Dolmabahçe alanı... Levha: Haziran 1983... Bütününe yakın bir kısmı dolu olan stadyum... Tribünlerin üzerinde siyah renkli bir örtü örtülmüş büyük ve yüksekçe bir KÜRSÜ... Kürsüde sakalsız hâliyle Üstadım... Aşağıda, grublar ve sıralar arasında dolanan, tertip komitesinden Ahmed Kabaklı... Elinde kâğıtlar var... Büyük Millet Meclisi temsilci grubları tamam mı?.. Beliren sayfada grub ve fertlere dair isimler... Orada bulunanlar gösteriliyor ve “Şunlar yok!” deniliyor... Bunun üzerine Üstadım, beni kastederek orada bir konuşma yapıyor: “Ressamımızın çizgileri henüz yeterli olmasa da, neleri nelere çevirdiğimizi...”... O bunları söylerken, pankart üzerinde buna dair bir yazı görüyorum... Arka taraflardaki pankartlarda da gelmeyenleri sembolize eden kurukafalar... Pankartların önünde, omurgaları tamamlanmış bir sandal... Tribünlerdeki kalabalığın arka saflarından gayet cılız sesler geliyor: “İnanmıyorum bana öğretilen tarihe!”... Genel bir ölülük... Topluluk keyfiyeti yerine, sanki tek tek cansız cesetler... Üstadım, kürsüden teşvik etmek için heyecanlı bir tavır ve gür bir ses tonuyla, “İnanmıyorum bana öğretilen tarihe!” diyor... O ânda birden heyecanla öne atılıyorum ve sağ yumruğum havada haykırıyorum: “İnanmıyorum bana öğretilen tarihe!”... Kalabalığı kışkırtıcı birkaç tekrar... Tesiri görülüyor... Kısım kısım, canlı ve gür ses veren grublar. “İnanmıyorum bana öğretilen tarihe!”... Bunlar ölü kitleden ayrılan grublar... Üstadım kürsüden hafif sarkarak yukarıdan bana bakıyor... Ben, yumruğum sıkılı bağırırken, heyecandan ağlamak üzereyim... Kendimi kaybetmiş bir hâlde öne atılıyorum; ve yumuşak bir yatağa yüzüstü düşüyorum... Sonra... Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin “Fütuhat-ı Mekkiyye” isimli eserini mütalâa ediyorum... İkbab-Yüzüstü düşme, kapanma. Bir şeyin üstüne fazla düşme. Olması için aşırı çaba harcama: 26: Beyyahe-Balık ağı. “Şebeke, hüviyet kağıdı”... Raise Sultan Barier-Raise Sultan çit, engel; rüyâda gelen mânâ: 1216: Avrupa... Hollanda Lûgatı’nda Kamille-Papatya. “Zâhir; maveraî nefy, nefyi hazır”: 276: Raise... Arabça yazılışıyla Raise: 671: Mehdî Derviş Muhammed... Münafiş-Sırdaş: 671: Taar-Arî olmak, temiz olmak. Döşeğinde dönüp ızdırab çeken... Yevmiye: “Kaldırımlar isimli şiirim; sanki kaldırım çocuğu gibi zannedilir. O yatağında kıvranan entellektüelin şiiridir!”... Tarsig-Vüs’at vermek, genişlik vermek: 1670= 671: Türra’-Kapıcı... Süryanice, Surto-Suret. “Şekil”. Ses: 1671: Que Entre-İspanyolca, “İçeri gelsin!” demek)   
 
DERVİŞ MUHAMMED
(HÂLİD MAHZUMOĞULLARI R.A.)
 
LEVHA: Ocak sonu 2017… 15 Temmuz 2016’daki gibi bir darbe girişimi saldırıları oluyor. Her yerde karışıklık var. Biz Ankara’lı gönüldaşlarımızla bir binanın içinde sıkışıp kalmışız. Meçhul durumdan dolayı üzerimizde karamsarlık hâli var. Kapı açılıyor, Kumandan 2 kişi ile birlikte içeri giriyor. Yanındaki kişiler ona korumalık yapıyor. Kumandan’ın bu karışıklık içinde Ankara’ya nasıl ve niye geldiğini düşünüp şaşırıyorum. Kumandan elini uzatıyor, öpüyorum. Tebessüm ederek, “Gazanız mübarek olsun!” diyor. Sonra meâlen, bu sefer kesin zafer oldu, rahatlayın artık, biz devrim…” minvalinde birşeyler söylüyor. Bunun üzerine ortamdaki karamsar hava dağılıyor, keyifleniyoruz. Sonra Kumandan sakallarını sıvazlayarak, sanki onun için açılmış başka bir kapıdan gayet rahat hâlde yürüyüp çıkıyor. (Sabahattin Arslan)
*
Süryanice, MHUT ŞULTONUTO-Hükümet darbesi: 1658: TÎRMEH-Kürtçe, “Temmuz”… Malezya dilinde, GONG. (Ruh ve beden zıtlığında, ikinciyi birinciye tâbi kılıcı ve aradaki mesafeyi kısaltma gayesi gibi, Nazariye ile ameliyeyi birleştirici gaye –fikir– olmadan girişilecek faaliyetler inkılâb mânâsında ihtilâl değil, Üstadım’ın ifadesiyle, üzerine filit sıkılacak sivrisineklerden fazla bir mânâya değer değildirler… Yoksa?): 2056= 58: EL MUHAVELETÜ’L İNKILÂB ASKERÎ-Arabça, “Başarısız askeri ihtilâl çabası”. 15 Temmuz hareketi, başarılı olsaydı bile! (Arabça, Muhâvelet’ül inkılâb el faşile-Başarısız ihtilâl çabası: 1540: Ma’lat-Derin ve yüksek fikir. Ululuk, şeref, itibar; derin ve yüksek fikirden yoksunluk?)… Arabça, EL-MUHÂVELETÜ’L İHTİLÂL-İ ASKERÎ-Askerî işgal çabası: 1907: BAHZ-Sıkıntılı olma. Can sıkma; bozmak için bozmak ve yıkmak için yıkmaktan ibaret kalırsa… Süryanice, ŞĞARTO-Merhamet. “İslâm’da kuru cihangirlik yoktur; kuru hâkimiyet davası da. İslâm’ın kılıcı da rahmettir!”: 907: QOMES ROMO FULUTİYA-Süryanice, “Başyücelik Devleti”… Arabça, EL-MUHÂVELETÜ’L İHTİLÂL-İ FAŞİLE-Başarısız işgal çabası. (Bütün şartlar yerli yerine getirilmiş olsa bile, neticede “muvaffakiyet” Allah’tandır; bu husus, “başarısızlığı” nefyeden bir ihlâs ölçüsüdür; mağlûbiyeti bile galibiyet olanların): 2389: FULUS ERVO-Lâtince, “Çiçeği topraktan köküyle çıkarmak”. (Ünbuş-Bitki kökü. Kökü topraktan takımıyla çıkarmak. “Bitki: Uyku. Berzah”: 359: Kıtmir-Ashab-ı Kehf’in köpeğinin adı. “Tarihçi. Tâbirci”… Levha: 27 Haziran 1992… Rahmetli Musa Bey… Elinde, saksıdan sökülmüş bir çiçek… Bir yazı sözkonusu ve bunun çiçeğin kökleriyle bir alâkası var… Lâtince, Stirps-Kök: 732: Abdülhakîm Koltuğu… Şira-ül Yemanî-“Kelbi ekber” denilen, güney yarımküresinde görünen Burc’un ve semanın en parlak yıldızı: 1732: İstir’a-Riayet isteme… Derviş Muhammed Semerkandi-442 mührü. “En büyük ebcedle”: 7726= 733: Mehdî Salih Mirzabeyoğlu… Kırgız dilinde, Deyildaş-Kaftan. “Önemli, hareketli”: 359: Nhoş-Süryanice, “Önceden bilmek”… Kaftan: 4631: Derviş Muhammed-332 mührü. “En büyük ebcedle”… İbranice, Şaloş-Üç: 637: BD Kaftanı. “Rüyâ’da gelen mânâ; Münşeat isimli eserim hakkımda, ona Bolu Dağı Kaftanı giydirildi, denmesi”… Büyük Doğu Kaftanı: 1691: Salih-Karayılan… Arabça, Elhuş-Marul. “Sebeb”. Yevmiye: Marul’un göbek yapraklarından olmak isterdim: 691: Süryanice, Leşono Suryoyo-Süryani dili… Süryanice, Stqiro-Âyet: 691: Sakaleyn-İns ve cin… Süryanice, Asya Zcurta-Küçük Asya. Anadolu: 691: Ofadno Malyo Ganto-Süryanice, “Dolmabahçe Sarayı”; iyi ve kötü, rahmet ve meşakkat yeri. Derviş Muhammed-442 mührünün, Malik hikmetine işaret edişi meydanda… Ahfa-Çok gizli: 691: İlhan-Hükümdar; Üstadım)
*
KAT’İ ZAFER-Kesin zafer: 1370: KAT’İ VESİKA. (Vesika-Topluluk: 181: KUSTO-Müslüman Kaptan… Avhak-Hak av. Kara karga; ulu ses, ölüm haberi. Kara deve; ulu nefs, istikbâl, kayyum. “Keraker: 441: Kısakürek”: 1180= 181: Mehdî Salih İzzet Erdiş… Faal-Kerem. Balta sapı: 181: Selasil-Silsileler)
*
BAB-Kapı. Kısım. Mevzu. Kitab. Hususi madde. Sığınacak yer. İş. Şekil. Tövbe. (Ebu Süleyman-Süleyman bin Hâlid. “Cedd. Ata. Baba. Bab”: 200: Re harfi’nin ebcedi; bu harf, Allah’ın “Musavvir-Şekil ve suret veren” ismi, 5 semâ mertebesi, Kamer menzillerinden Gafr-Silme. Örtme” ile ilgilidir… Arnavutça, Gaffure: Yengeç): 5: BÂB-Lâyık, uygun, münasib. Hayır. Uğur. “Yevmiye mevzuu”. (Hamse-Beş: 705: Kutre-Avcılar kümesi, topluluğu… Suhme-Karalık. Siyahlık: 705: Cebz-Çekmek. Cezb… Habnâme-Rüyâ Kitabı: 705: Disar-Üste giyilen Kaftan)… Süryanice, BULO-Kapı: 1044: DERVİŞ MUHAMMED-442 mührü. “En büyük ebcedle”.
*
HALİD MAHZUMOĞULLARI-Halid bin Velid: 634 + 1976= 2610= 612: DERVİŞ MUHAMMED… SEYYİD Abdülhakîm Arvasî Üçışık: 976: NECİB Fazıl… Arabça, EL-BAB EL-MÜNFETİH-Açılmış kapı: 4641= 645: DERVİŞ MUHAMMED-332 mührü. “En büyük ebcedle”… HAMİD-Kulların Allah’ı hamdi, medhi, senaları: 645: HÂDİM-Hizmetkâr… HADDAM-Muvaffakiyetli kişi. Hizmetkâr: 645: Tbeloro-Süryanice, “Haberci”… İspanyolca, TARJETA DE IDENTIDAD-Hüviyet Cüzdanı. “Kaptan Kusto Müslüman / Dünya Çapında Bir Hâdise”: 1644= 645: TARTACESRO BCİRO YALDO NOS-O DMİRO TAŞRURO-Süryanice, “Oniki sığır yavrusundan biri mucize beyanıdır”… Süryanice, ŞFİCUTO D’MKAYMUTO ŞUHODO-İfrat hâlde tecrid: 1644= 645: D’LO BUSORO SUKOLO ANANQİ-Mutlak Fikir Gerekli… Arabça, MÜTTEKE’U ABD-EL HAKÎM-Abdülhakîm Koltuğu: 645: QARQAFTO MRAYMO UHDONO-Süryanice, “Başyücelik Devleti” / Yeni Dünya Düzeni.
 
MÜRÜVVET
(ŞATRANC-I UREFA’DAN)
 
Şatranc-ı Urefa’nın 94 Kabı, MÜRÜVVET-İnsaniyet. İnsanlığa uygun olan şeyi yapmak. Güzel ve iyi şeyleri alıp, kötü şeyleri ve hâlleri bırakmak. Mertlik, yiğitlik. Bir işin ehli. Ev bark sahibi olan evladiyle, saadet duyan ana-babanın hâli: 646: DAHÎM-Nasib. Rızk. “Maddî ve mânevî”… Süryanice, ŞİŞLO-Silsile. (Hatm-ı Hacegan-Hacegân kuş gagası. Hacegân mührü: 7726: Derviş Muhammed Semerkandi-442 mührü): 1645: DERVİŞ MUHAMMED-332 mührü. “En büyük ebcedle”. (Kaptan Kust: 1332: Şagil-İşgal eden, tutan. Meşgul eden. Meşgul olmayı gerektiren. Bir mülke oturan. “Aynı Moğol istilası; Üstadım’ın Kafa Kâğıdı isimli eserinin son cümlesi”… Üstadım’ın “Kafa Kağıdı”na dikkat edilmesi ikazıyla: … Hasr-ı Fikir-Bir şeye bütün fikrini vermek. Bir çember içine almak. Askerle etrafını kuşatmak. Bütün fikri çalışmaları bir şey üzerinde toplamak: 598: Müstasvib-Doğru sayan, makbul gören… Hasr-ı İştigal-Bütün çalışmaları bir şeye hasretme: 2090: Mâlik… Muhammed-Allah Sevgilisi: 2090: Abdülhakîm Koltuğu + Derviş Muhammed; en büyük ebcedle… Hasr-ı Nazar-Sadece bir şeye bakıp nazar etmek: 1448: Hatm-Mühür… Tılaî On İranî-Mehdi’yi hamil 10 süvari: 1332: Sinergiz-Sözlerin soy ağacı… Fransızca, Mineral, Maden Filizi: 1332: Mirzabeyoğlu)
*
Süryanice, TARCİTO-Mürüvvet: 1016: PACET-Boşnak dilinde, “Mühür”… Fransızca, PUCE-Pire. “En yüksek zıplayan”: 16: PUCE-Kızıl Kahverengi… İngilizce, SYSTEMATICAL-Sistemleştirme: 1016: YARUQO MDİNO SORUTO-Süryanice, “Yeşil Medeniyet Yazarı. (Rüya’da gelen mânâ; Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin bir yazısında beni kastederek, “Bit ve pire hakkında en çok yazan odur!” deniyor… Bir’is-Sütlü deve: 1332: Mirzabeyoğlu)
 
 

Baran Dergisi 528. Sayı