LEVHA: 7 Kasım 1988… Nalân Said’e rahmetli ÜSTADIM’ın doktora muayene olunca, doktorun ona vücudundaki hücrelerin artık yenilenmediğini belirteceğini söylüyorum… Üstadım’ın yanında otururken, o, önündeki ilâç şişelerini göstererek doktorun artık hücrelerinin yenilenmediğini belirttiğini söylüyor… Ben, teselli vermek içinmiş gibi, bu durumu daha önce ablama söylediğimi belirtiyorum… Üstadım bu mevzuda hiç üzüntülü değil; tam tersi, kilo almış, dinç ve neşeli… Bana iltifat ve medihte bulunarak, “benim bütün korkum, ben öldükten sonra Salih’in reddedilmesi!” diyor… Nitekim öyle olmadı mı? Beni gömmek üzere bütün alçaklar piyasaya çıktı!..

*

TÜLÂTİLE-Çaresi olmayan bir hastalık. (Telatil-Zorluklar: 871: Hünkâr-Hükümdar. Padişah. Sultan… Dabenti-Güçlü, kuvvetli kimse: 871: Tatis-Lâtince, “İtibar”… Boşnak dilinde, Pupamtiti-Herşeyi aklında tutmak: 871: Tibeloyuto-Süryanice, “Ruhî. İrfan”… Levha: 17 Ocak 1984… Soba… Üstüne küçük çöp atıyorum… Sonra, Üstadım’ı görüyorum… Bana, “Unutulmaması gereken şey, güneşin doğuşu ve batışı arasında eskimeyen ve eksilmeyendir!” diyor… Ben de ona, “Büyük Doğu ve Tasavvuf Bahçeleri!” diye cevab veriyorum!.. Hurdebin-Un ufak olmuş. Kumî, “Kalk!” mânâsında emir: 871: Delikler. Menfezler. Nüfuz edecek yerler. “Hakikatler”… Üstadım’ın rüyâsı, Levha: 29 Ağustos 1975… Dik, dik, dik bir dağ zirvesinde… Belki binlerce, onbinlerce metre derinliklerde köyler ve ağaçlıklar, hurdebin camındaki noktacıklar gibi görünüyor. Bu ne yükseklik, anlatılır gibi değil… Yanıma, sol tarafıma doğru dönüyorum, orada tam zirve noktasında bir mezar… Toprağı elenmiş, taranmış, tertemiz. Beton bir çerçeve içindeki mezarın başında, dörtköşe, toprağa yatırılmış bir levha ve üzerinde İslâm harfleriyle iki kelime: Derviş Muhammed… Cam: 1044: Derviş Muhammed-442 mührü): 479: HİKEMİYAT-Hikmetler… Boşnak dilinde, UPASTİ-Batmak. (Hemze, Allah’ın “Mübdi’-Güzel Yaratan” ismi, İlk Kalem mertebesi, Kamer menzillerinden “Seretan-Yengeç, Nath-Tos vuran hayvan, başvuran”a işaret eder… Seratan-Yutmak. Yengeç. Kanser hastalığı. “Yengeç Burcu, unsuru Su, tabiatı Soğuk ve nemli, türü Önemli ve Hareketli, vücutta tesir yeri Göğüs ve Karın, cinsiyeti Dişi, simya’da “Deberan-Çözme, bozma, sistemin bozulması” safhası: 330: Sarm-Bir şeyi kökünden ayırmak, kökünden kesmek… İbda-Yaratma: 9: Veba-Tedavisi mümkün olmayan hastalık… Hasta, “Hasten-İstemek” kökünden bir kelime; ve insanın yaşlanması bizzat hastalık. Bu mânâda çocuk, doğduğu andan itibaren ölüme yürüyen; ve yaşaması, kendi canına kıyma süreci… Bismillah-Allah’ın ismiyle başlama, “Bismil: Nefsi boğazlama, kesme”: 614: Pestilens-Lâtince, “Veba”. Tedavisi mümkün olmayan hastalık, netice olan ölüm… Yevmiye: “Ölmek için doğuyoruz bir bakıma; doğrusu, olmak için!”… Üstadım’ın, “Tablo” isimli şiirinden: “Akıl daracık koğuk / Ölemez, çıldıramaz!”… Ölemez, çıldıramaz olan; ruhîleşmiş akıl, öte yakaya geçen, öte âleme intikal eden… Hollanda dilinde, Pest-Veba: 463: Pest-Belâ. Baş belâsı… Belâ: Afet. Sıkıntı. Tasa. Kayıp. Sadaka. “Var oluş bedeli, çilesi; zelillik ve uzak düşmüşlükten doğan”: 42: Belâ-Evet. İkrar etmek, kabullenmek. “Nefy’den sonra, isbat için de söylenir; Kalu Belâ’da Allah’ın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demesi üzerine, ruhlar, gayrın nefyi mânâsında “Evet; sen bizim Rabbimizsin!” diyerek onu isbat-isnad etmişlerdir!”… Süryanice, Baş’me D’moryo-Bismillah: 614: Büyük Doğu Takdimi-“Kaptan Kusto Müslüman / Dünya Çapında Bir Hâdise”… Sümer dilinde, Nam-us; “Veba”. Aklın nâmı. Ölmeden önce, ölmeye memur: 157: Namus-İffet, edeb, haya. İlâhî adaletin tecellisi. Melâike. Kuvvet. Şeriat. Nizâm. Emniyet. İstikamet. Bir kimsenin içyüzüne vakıf ve haberli kimseye de denir… Akad dilinde, Mütanum-Veba. “Vefa”: 543: Merec-el Bahreyn-Kavuşmak isteyen iki deniz… Süryanice, Qdim-Geçmiş. Mazi. “Ezel”: 59: Bano-Süryanice, “Hamam”; bu kelime, “Hamîm-Yakınlık” lâfzından gelir… Süryanice, Naveğ-Gemiyi batırmak. “Nefsi garkolmak”: 1058: Tarmaqto-Süryanice, “Ben”; mevzuunu bulamaz ki “ben” desin): 479: PARKİNSON-Daha çok ileri yaşlılık dönemlerinde görünen, beyindeki organik bir bozukluk sebebiyle zâfiyet, irâdî hareketlerde yavaşlama, ellerde devamlı titreme, hızlı ve küçük adımlarla yürüme ve donuk yüz ifâdesi belirtileriyle kendini gösteren, ilerleyici bir seyir takib eden hastalık. (Per-Kinn-Son: Son Perde Çift kanat… Benim için, “Gog’u tercüme eden adam” hakkında, Yevmiye: Bir Fikret Adil vardı, Parkinson olmuştu. “Bu hastalık öldürmez!” dedi, bir hafta sonra öldü… Fikret Adil: 804: Gerichtsmedizin-Almanca, “Adlî-Tıbb” demek)

*

MÜSTASİ-Şifası mümkün olmayan çaresiz hastalık: 670: MÜTEKAMMİS-Gömlek giyen. (Tecelbüb-i Kamis: Gömlek giymek: 678: Mürtehil-Göç etmek. Ölmek… Ardımız kabir, önümüz zifir… Tecelbüb-i Kamis-i Esved-Siyah gömlek giymek: 4751= 755: Derviş Muhammed-442 mührü. “En büyük ebcedle”… Esved-el Şiar-Siyah Gömlek: 673: Mehdî Derviş Muhammed)… Süryanice, KURHONO MHABLONO-Veba: 1523: ÇİSTAN-Bilmece. (Muamma: 151: Mehdi Muhammed)… HIRKA-İ TECRİD: 523: KELİME-İ TEVHİD-Nuru mavi; ve “Utarit-İkizler” yıldızı ile ilgili.

*

UDAL-Tedavisi mümkün olmayan yara, süregelen hastalık: 901: GİRİFTAR-Tutulmuş. Yakalanmış… ZER’-Yaratmak. Yere tohum saçmak. Bir Kamer menzilidir; Kaf harfi, Allah’ın “Muhit-Her şeyi kuşatan” ismi, Arş mertebesi ile ilgilidir: 1900: TAYOYO NOQLORO KUSTO-Süryanice, “Kaptan Kusto Müslüman”.
 

HATİB
(EYYÜH-EL İHVAN!)

 
YEVMİYE: “Oyuncak kabilinden boş amel”… Bu başlığın çerçevelediği hâli, ben, “Bilmece-Bulmaca” hazırlarken gördüm… Böyle geçti içimden… 1983 Ramazan ayı için Tercüman gazetesinde gûya yazı hazırlar ve bana hazırlatırken, orada çocuklar için de öğretici bilgiler verme gereğinden bahsediyor ve İmâm-ı Gazali’nin EYYÜH-EL VELED isimli bir kitabından faydalanılabileceği yanında, “Bilmece-Bulmaca” tertibettiğinden söz ediyor… Şu gazetelerdeki, yukarıdan aşağıya ve sağdan sola doğru, bir tablo içinde kelimelerin yerleştirilmesi hikâyesi… 6 kelimelik ve 9 kelimelik olabilirmiş, biz de birşeyler yapabilirmişiz… Hiç ilgimi çekmiyor ve hele bunları “Sonra Büyük Doğu’dan kitab olarak bastırabiliriz!” demesi garibime gidiyor… Onun kendi yazı ve şiirleri mevzuunda ne kadar eleyici ve seçmeci olduğunu, “Aynadaki Yalan” romanı ve 1940 yılında çıkan “Çerçeveler” isimli makaleler demeti kitabına, hele “Çerçeveler”e bakışını bilen ben, o muhteşem kütübhâne’de doğrusu bilmece kitabını içime sindiremiyorum… Benim için hatar mevzuu… O kemâl hâli ve bu çöpten çaba… “Belki gözlerinden dolayı çalışamadığı için oyalanıyor!” diye tevil ediyorum… O, her gidişimde bilmeceyle uğraşıyor görünüyor, bahis açıyor… Oscar Wilde gibi ünlülerin bilmece merakından… Küçük küçük şeyleri kurcalarken, bilmecenin tamamlanışından… Bir seferinde kâğıdı benden saklar gibi ters çevirip yüzüme bakması… Falan, filân… O arada gayriyyet ile, aslında doğru, gerçekte onu teselliye meyyal bir söz ediyorum: “Oyun içinde eğitim!”… Ondan sonra, “Salih güzel bir söz söyledi. Oyun içinde eğitim!” diye, bunu birkaç yerde tekrarlıyor… Üstadım’ın vefatından sonra, TAKDİM yazım mevzuunda onun ettiği “Oyun içinde eğitime tâbi tutulan” ben, en çok bu hâdiseyi hatırladıkça utanırım… Galiba mümtaz tarafım!..

*

Arabça, EYYÜHE’(L) VELED-Ey Çocuk. (Arabça, Eyyü-“Hangi, ne, ne vakit?” mânâsında sual için söylenir: 11: Hab’-Gizli, saklı. Gizlemek, setretmek, örtmek. “Bilmece, muamma”… Veled-Çocuk: 40: Delv-Kova… Kova Burcu, tarih 20 Ocak-18 Şubat, unsuru Hava, tabiatı Sıcak-Nemli, tür Sabit, yıldızı Allah’ın “Kayyum-Herşeyin kendisiyle kaim olduğu” ismi ve siyah renkle ilgili “Zühal-Haşereleri helâk eden”, vücutta tesir yeri Bacaklar-Ayak bilekleri, simya’da Çoğaltma safhası… Levha: 3 Mayıs 1985… Üstadım’ın yanında, rahmetli Muhib Işıklar… Üstadım’ın dizine dokunarak, “Nuru kalbinden kovayla çek!” diyor… Kova: 1112: Salih İzzet Erdiş… Mücemmil-Güzelleştiren: 113: Münzevi-Yalnız… Üstadım’ın bana ithaf ettiği Noktalamalar’dan: Bir cümbüştür kopsa da gece yakamozlarda / Münzevi balıklarız ayrı kavanozlarda… Necib’le Attığım İmza: 2011: Rişono Frişo Fulutiya-Süryanice, “Başyücelik Devleti”… Düvel-Devletler. “Başyücelik Devleti Eyaleti”: 40: Lazib-Sabit olan. Yapışan… Eyyü Veled: 51: Devam. “İstikbal”… Seyyid Abdülhakîm Arvasî + Necib Fazıl Kısakürek: 1983: İzzet Erdiş): 57: AYNO-Süryanice, “O ki”… FİKİR KAHRAMANI-Hitab eden. (Hatib: 612: Derviş Muhammed): 706: EYYÜH-EL İHVAN-“Ey kardeşler! Ey arkadaşlar!”… DERVİŞ MUHAMMED-Vahid-i Kıyas: 612: SEHEL YAŞAR-İbranice, “Müşterek akıl, kolektif şuur”… İHVE-Kardeş, arkadaş: 612: ÖTÜR-Karaçay Malkar dilinde, “Delmek, derinleşmek”. Her ilim bir marifettir, her marifet bir ilim!

*

YEVMİYE: 17 Ocak 1983… İSTİKBAL İSLÂMINDIR isimli eserimi okuyorum. Üstadım, gözleri yarı inik ve tebessümle dinliyor. “Güzel, güzel!” derken, birden sesi değişti: “Tamam, anlaşıldı; büsbütün mücerrede dalıyorsun, olmaz! Şekere bulayıp yutturacaksın. Bu saf fikir; sen bana yazıyorsun. Yeniden gözden geçir!”… Fikir maddesini üreten bir mihrak birliğinde, kumaşı ve kumaşım: “Benim kumaşım mücerret; ama bu adi insanlar, mücerret fikirden yüzüne sigara dumanı üflenmiş gibi tiksinirler! Önce, Kaptan Kusto’yu vereceksin!”… —“Onu sonra verdim Efendim!”… —Olmaz! Ortada bir hakikat var; önce gongu çalacaksın, herkes dönüp bakacak, sonra fikri vereceksin… Sen bana yazıyorsun… Yâni, önce “Vay anasına!” diye ilgilenecekler, gazetecilik yapacaksın… Adamlar bakacaklar, bir takım mücerret fikirler; kimse okumaz! Öbür adamlar zaten paradan başka bir şeyden anlamazlar… Ne dediğimi anlıyor musun? Sende benim bu zamana kadar yokluğundan en çok şikâyet ettiğim mücerret fikir istidadı çok fazla… İfrat hâlde tecrit var… Herşeyde kıvam; kıvamı bozmayacaksın… —“İfrat hâlde olduğunu biliyorum efendim!”…—“Tamam, çok güzel söylüyorsun; ifrat… Önce müşahhas bir realiteyi ortaya koyacaksın, sonra mücerret fikri massedip-yedirip yutturacaksın. Sana Akıncı Güç için de söyledim; alelâdeyi bırakıp çok mücerrede dalıyorsun, anlamazlar! Ben mücerredler adamıyım, benim kumaşım mücerred… Hayatımı yazarken de en dikkat edeceğin husus da bu; ben hep yedirdim, indim, hattâ fazlaca indim. Bu millet saf fikirden anlamaz! Ama fikre de kıymamak lâzım. Benim yazılarımı anlamadıklarını söylüyorlar; dönüp tekrar okuyorlar… Ben öyle anlaşılmaktansa, böyle anlaşılmamayı tercih ederim!”… Kafama kelimelerin yetişmediğini söyleyen o!

*

Süryanice, LEŞONO NUĞROYE-Yabancı Diller: 1670: PERTİNGO-Lâtince, “Yayılmak”… İbranice, RAHATS-Büyümek: 670: HAML-Büyük saçaklı halı… Süryanice, SBARTO-Müjde: 1669= 670: ARİĞ QAVMTO-Süryanice, “Boylu, boslu”… MEHDÎ DERVİŞ MUHAMMED: 1670: SİT-Arnavutça, “Elemek”. Tecrid. (Te harfi, Allah’ın Kaâbid-Kısıcı. Sıkıcı. Kısaltıcı” ismi, Esir mertebesi, Kamer menzillerinden Kalb’e işaret eder… İmân zevken idraktır; ve İslâm, kalbin yolu. İslâm’ın kabul edilmediği yerde, imânın hakikati yoktur… Hubî-Güzellik. “Ölçü: Allah güzeldir, güzeli sever!”. İnsan’da “bedî idrakı”: 618: Müstahsen-İslâm’ın güzel gördüğü şeylerin herbiri. “Duygu, düşünce ve iradî faaliyetlerde”… Tecrid-Soya soya derinleşme. Vehbî veya kazanılmış, aranarak bulunmuş ve bulunmuşun tahlili; tecride dairdir… Hayret-Hiçbir tarafa teveccüh edemeyip şaşa kalmak. “Hazret-i Ebubekir: İdrakın aczini idrak, bir ilimdir!”: 618: Hakikat-Allah’ın muradı. Bir şeyin aslı ve esası. Mahiyeti. Gerçek. Doğru. Künh. Sâbit ve vâki. Sadakat. Doğruluk… Ölçü: Kolaylaştırın, zorlaştırmayın… Üşümekten korunmak için, vücudun uzuvlarını budamak, kolaylaştırmak değildir; öyleyse hakikat, her işde ona mahsus murada erdiren esas, usul ve kuralları gerekli kılandır. Maddi ihtiyaçları gidermeye dair kolaylaştırıcı âletleri düşünün; her biri, kendinden olanı, kendinden olmayandan ayırıcı bir tecrid eseri olarak vücut bulmuşlardır… Bedi’ idrakı içinde anlaşılmalı: Ana-baba, çocuk sevgisi kadar tabiî bir hissin faaliyeti, “nezaket, en kolay yapılan şeydir!”. Kolaylık, ruha uygunluğunda, bir bedahet eseri oluşunda… Bütün bu mevzuları kurcalayan bir fikrî tecritte de, estetik zevki duymak lâzım; gerçek sakatlığın bundan mahrumluk olduğunu!)

 
GAVGA
(ŞATRANC-I UREFA’DAN)
 

Şatranc-ı Urefa’nın 7. Kabı, GAVGA-Döğüşme, kavga, vuruşma. Gürültü. Savaş, muharebe, harb. (Harb, insanın kaderinde, kendinden başlayarak varolan bir şey: Nefste ruh, beden çatışması, akıl ve ruh kutbu arasındaki çatışma, kalbte toplam Hakk-Bâtıl çatışması. Dışyüz tezahürleri, toplumdan devletlere genişliğinde ve bahaneler, elde olmayan sebebler dahil, sayısız. İnsan, kutublardan birinden birini gerçekleştirmek memuriyetiyle yaratıldı. Nihayet, dünya ile ölüm arasındaki insan-insanlar savaşı; herşeyin galibine tâbi olma ölçüsüyle, “deberan-sistem bozumu” ve yeni hayata geçiş; Cesedin kendi hakikatinde dirilişine doğru. Ölünce, bâkî kalan, ruhî-ruh ve Yâsin Sûresi’nde belirtildiği üzere De ki - Onları, ilk defa yaratan kimse, o diriltir; ve O, yaratma adına ne varsa bilir!): 2007: HOGOROYO NAQLORU KUSTO-Süryanice, “Kaptan Kusto Müslüman”… ŞAHASER-Üstün ve büyük eser. Eserin şâhı. “Doruk. Bit”: 2007: HAGEG-Süryanice, “Rüyâ görmek”. (Veli sözü: Ahiret sûretleri, rüyâ sûretleri “gibi”dir!)… Süryanice, ŞATO D’SAHRO-Kamer senesi. “Kamer menzilleri”: 1007: VARİS FİKRİ-Allah’tan insana gelen hisse –neyse– ve 99 güzel isminden biri “Varis” olan Allah’a dönüşte hesabı görülecek hâlimiz… Gürcü dilinde GUGA-Gözbebeği “İnsan’ın hakikati, Allah’ın yanında nazar eden gözbebeği gibidir; bu yüzden ona, İnsan ve Halife dendi. Her insan Halife değildir”: 2007: EDEB-Hazret-i Ali: “Din edeb demektir ve edeb hadlere riayet!”… EBEDD-İri cüsseli kimse: 7: EBED-Ebedîlik. Sonsuzluk. “İstikbâl”

*

GAVGA-Kavga: 2007= 9: İBDA’-Benzersiz yaratıcı. Benzersiz icâd edici. Benzersiz oluş (Hemze, Allah’ın “Mübdi’-Güzel Yaratan” ismi, İlk Kalem mertebesi, Kamer menzillerinden “Seretan-Yengeç, Nath-Tos vuran, başvuran”a işaret eder)… VEBA-Taun. Tedavisi olmayan hastalık: 9: ABEQ-Süryanice, “Çürütmek. Bozmak”. (Sad harfi, Allah’ın “Mümit-Ölümü Yaratan” ismi, Toprak mertebesi, Kamer menzillerinden “Belde-Büyük köy. Arz. Mekân”… Veba: Ve-Ba… Be harfi, Allah’ın “Lâtif” ismi, “Cinler-Gizliler, gizlilikler” mertebesi, Kamer menzillerinden “Mukaddem min-ed delâl”e işaret eder; öne alınmış delile, “Takdim”e… Allah’ın bir ismi de “Mukaddim-Takdim eden”… Vav harfi, “Refiu’d Derecati-Dereceleri Yükselten ismi, Yüksek dereceler mertebesi, Kamer menzillerinden Rişa’ya işaret eder; Balık karnı ve Kuyudan su çeken mânâsında… Bi’r-Kuyu. Berzah: 212: Birr-Tilki eniği. Gönül. Kalb. Takva. Hayır ve hasenat manzumesi… Bir-Sayı sıfatı. “Bir, Allah’ın mekridir, hud’asıdır; Şah-ı Nakşibend Hazretleri’nin buyurduğu üzere, Mutlak Tevhid mümkün değildir. Bu çerçevede kul, Bir’e âit mânâsında, Birî’dir, izafidir; onu Bâkî kılan, Allah’ın varlığı ve vaadidir”: 212: Bir-Yıldırım. Halı, döşek gibi eşyalar. “Topyekün varlık, Allah’ın Vücud’undan bir kıvılcım tânesinin devriyle vücud bulmuştur!”… İbranice, Pir-Kuyu. Maden ocağı, maden kuyusu: 212: Pir-Sümer dilinde, “Toplamak, yığmak, kısaltmak”. Allah’ın Kaabid ismi hatırda… Lâtince, Somnium-Rüyâ: 212: Rubac-Boşnak dilinde, “Mendil. Destar-çe”… Destar-çe-Mendil. “Üstadım’dan: Sonsuzluk elinde bir mavi tülbent / Ok çekti üstüme yukardan avcı”: 1673: Mehdî Derviş Muhammed… Abdülkadir Güleray-Dedem. Annemin babası. “Cedd, büyüklük, azîmlilik, kat’edip geçmek. Tali’li olmak. Kesmek”: 1674: Salih İzzet Erdiş)… İbranice, HAG-Bayram: 1009: BCİRO YALDO NOS-O TEHRO-Süryanice, “12 sığır yavrusundan biri, mucize beyanıdır”; rüyâ’da Said-i Nursî imzasıyla okuduğum yazı… Süryanice, MTAKASTO-Uzuvlaşma: 1008= 9: BUKNO MYAKRO MALYUTO-Süryanice, “Başyücelik Devleti”.


Baran Dergisi 509. Sayı