NOKTALAMA… Bana ithaf ettiği 36 parça… Onlarda toplu, her dem taze açılışların ipuçları:
— “İkimizi anlatıyor şiirlerim, bayılacaksın… “ÖLMEDEN ÖNCE NEFSİNİ HESABA ÇEK!”… Nefs muhasebesi! Ben yaşadığımı, fikrimi, şiirimde de yazarım… Yaşamak lâzım! Şerlok Holmes’i yazan… Kimdi o? Büyük resim koleksiyonu vardı…”
— “Hatırlayamadım…”
— “Neyse… Polisiye roman… Ama onda basit hâdise anlatma değil… Küçük şeylerin arkasını kurcalıyor. Gerisi hep onun kopyası…”

*

“HADÎS”: Şu hadîste toplanmış tüm hikmet ve tüm gerçek: — “Hesaba çekilmeden kendini hesaba çek!”

*

Hadîs: Allah Resûlü’nün sözleri: 522.
Ta’cim: Noktalama, noktalatma: 523= 1522.

*

“Hesaba çekilmeden kendini hesaba çek!”: 1918.
Salih İzzet Mirzabeyoğlu: 1918.
Hırpadak: Tıpatıp. Birdenbire. Uygun bir şekilde: 918.
Sübutî: Müsbet, isbatlı olan. Varlığı katiyyen isbat edilene âit: 918.
Dedektif: Hafiye: 919= 1918.
Haziyy: Mertebeli, değerli kişi: 918.
Buzağı. (zı ile): Sığır yavrusu: 1918.
Teşrih: İnceden inceye araştırmak: 918.
Terşih: Süzme. Sızdırma. Besleyip eğitme, terbiye etme. Sözü özlü söyleme: 918.
 

YEVMİYE: MAVİYE

 
BABIALİ isimli eserinde anlatılan, NOKTA NOKTA Hanım’ın Üstadım’ın hayatının dönüm noktasındaki vesile rolü neyse, fikir değil de fikir üstü seziş hâlinde 18-21 yaş arasında en şiddetli mevsimini yaşadığım kadın davasının metafizik buudta TOPYEKÛN KÂİNATI VE HAYATI sorgulayıcı şiddette buhranım da o… Üstadım’ın bana bahşettiği rahatlık içinde, benzerliklerimizden bahseden ona, MAVİYE’den bahsetme ihtiyacını duyuyorum:
— “Efendim, ben 18 yaşındayken bir kıza tutulmuştum ve öyle bir noktaya geldim ki, İslâmcı geçinen kesimin yazıları yavanlık ve basitlikten sanki bana imânımı kaybettirecekti; elimde BÜYÜK DOĞU’dan başka hiçbir şey kalmadı ve ruhumu sadece VELİLER ORDUSU’NDAN 333 isimli eserinizle teskin edebiliyordum!”
— “Neredeydin o zaman?”
— “Eskişehir’de idim efendim…”
Konuşmanın olduğu 23 Nisan 1983’e nisbetle, 12-13 sene evvel… Üstadım, mütebessim bir çehreyle tek cümle sarfetti:
— “Eee!.. Bu işler öyle oluyor!”

*

Meşuk: Aşık, tutkun: 446.
Mehat: Maviye. Billur taşı. Güzellik. Güneş. Dağ sınırı. Menzil, konak: 446.
Telâiye: İstikamet: 446.
Tevella: Birisini dost edinme. Bir işi üzerine alma. Ehl-i Beyt’e tam sevgi. Akrabalık. Yakınlık besleme: 446.
Mekşuf: Keşfolunmuş. Açık, belli: 446.

*

Zürkat: Mavi. Nilî: 707.
Hâl-i Siyah: Hindu, ben. NOKTA: 707.
Fikir Kahramanı. (1 ekle): 707.
Aktör: 707.
Mütemerkiz: Merkezleşmiş: 707.

*

NİLÎ: (Ezrak - Mâvi, gök renkli. Saf ve temiz su: 308: ARVASİ): 100.
Mimî: 100.
Leys: Adem. Yokluk: 100.
İhlâs: Müflis olmak. (Kötülüklerin kaynağı nefsîlikten sıyrılma): 100.
Kelîm: Kendisine hitab olunan. Allah’la konuşmasından dolayı, Hazret-i Musa’ya verilen unvan.): 100.
Gusto: (AHENK HELEZONU: 175: Mıklad-HAZİNE. ANAHTAR: KUSTO: Mukle-GÖZ. GÖZBEBEĞİ. GÖZÜN KARASI. SU TAKSİMİNDE KULLANILAN TAŞ: Mehdî Salih İzzet Erdiş.): 101= 1100.
 

MEKTUB

 
Levha: 14 Ekim 1987… Nilgün’den mektub geliyor… Evlendiği adamla niçin evlendiğine dair birşeyler yazmış… Onun KIZIL saçlılığına dair… MEKTUB’ta cümlelerin hep NOKTA NOKTA bitişi dikkatimi çekiyor… Bu arada Peygamber Efendimiz’le ilgili bir cümle ve PEYGAMBER kelimesi dikkatimi çekiyor!..

*

Mektub: 468.
Hikmet: Sır: 468.
Veysel Karanî: (Allah Sevgilisi’ni görmeden O’na bağlanan ve Allah Sevgilisi’nin “Ben Rahman’ın kokusunu Yemen tarafından duyuyorum!” diye kendisini methettiği rehbersiz yetişmiş büyük veli; sonradan, kendisi gibi yetişenlere “üveysi mizaçlı” denmiştir.): 468.

*

Mektub: 468= 1467.
Mehdî Muhammed Mirzabeyoğlu: 1466= 467.
Ab-dest: 467.
Teseccüd: Secde etmek. (Hadîs: “Namaz müminin miracıdır!”… NEBAT’ta nefs yok; bunun için secde, onun sıfatında… Rûya: Yerden biten ot: 217: Rüya… Namazda secde, Allah’a en yakın hâl.): 467.

*

İzdivaç: Evlenmek. Çift olmak. Birleşmek: 22.
Büyud: Yok olma, hiç olma, fâni olma. (Sıfır. Nokta.): 22.
İta: Kafiyenin bir mânâda olarak aynen tekrarı: 22.

*

Asfer: Kızıl. Sarı. Bomboş şey. (Sıfır.): 371.
Şamil: Çevreleyen, içine alan, ihtiva eden, kaplayan. Çok şeye birden örtü ve zarf olan: 371.

*

Kızıl Saç: 201.
Enfüsî: İndî, zâtî, kendine mahsus görüş ve düşünüş. Nefsine âit. Psikolojik, mücerret, derinliğine. Sübjektif: 201.

*

Mu’cem: Noktalanmış, noktalı: 153.
Medma’: Göz. Ayn. Gözyaşı. (Üstadım’dan bir mısra: Gözyaşı olmasaydı ne olurdu hâlimiz!): 154= 1153.
Nakkab: Delici, delen. (Farz: Delik açmak.): 153.
Müvezzak: Nakkaş: 153.
Nakkad: Bir şeyin iyisini kötüsünü ayıran: 154= 1153.
Mehdî Muhammed: 154= 1153.

*

Peygamber: 1254.
Ramuz: Deniz: 254.
Mihver: Merkez: 254.
İmruz: Bugün: 254.
Mürid: İrade eden, isteyen. (Müridd: Suyu çok olan deniz): 254.
Beran. (Kürtçe): KOÇ. (Fürfur: Koç: 566: Seyyid Abdülhakîm Arvasî: Maunet-Allah’ın salih kullarına imdadı.): 254.

*

Mim: Bir harf. Bir kitab veya yazının sonuna “bitti” mânâsında konulan harf. Ebced değeri: 40.
Ezkiye? (Kürtçe): BEN KİMİM?: 40.
Habel: MUSALLAT FİKİR: 40.
Dahil: HAYRET’te kalan kimse: 40.
Vehel: VEHİM: 41= 1040.
Tahayyül: Hayâle getirmek: 1040.
Cezl: Sağlam. Metin. Güzel ve muhkem fikir. Doğru ve düzgün ifâde. Kâmil adam: 40.

*

Risale: Mektub. Dergi. Bir ilme dair yazılmış küçük kitab. Bir kimsenin sözünü veya emrini başka birisine tebliğ etme. Haber gönderme: 296.
Resûl: Peygamber: 296.
Münevvir: Nur veren, aydınlatan: 296.
Rahnüma: Kılavuz, yol gösteren: 296.
Hürman: Akıl. (Ruh): 296.

*

Resail: Risale. Mektub. DERGİ: 292.
Basar: Allah’ın “görme” sıfatı... Görme duygusu. Kalble hissetme. Kalb gözü. Gözün görmesi. İdrak. Fikir: 292.
Menzir: Nur yerleri: 292.
 

NOKTA DERGİSİ

 
Levha: 6 Haziran 1990… Hayran Hanım’ın akrabalarından Nimet Hanım, babası Hasan Bey’lere misafir geliyor; ve annesi Müyesser Hanım da yanlarındayken, “NOKTA Dergisi’ni gördünüz mü?” diye benden bahis açıyor… Bu sırada da, erkeğe dönüşüyor… Hayran Hanım, “şimdi sırası mı Nokta’dan bahsetmenin?” diye heyecan içinde… Hasan Bey, şaşkın ve biraz kızgın, “benim bundan haberim yok!” diyor.

*

Nimet: İyilik, lütûf, ihsan. Saadet. Hidayet. Giyecek şeyler. Rızk, yiyecek: 560.
İstisvab: Doğru bulma, beğenme: 560.
Mehdî Salih İzzet Mirzabeyoğlu: 1559= 560.
Müteammî: Kör olan, âmâ olan. (Kûr: Kör, âmâ. Mânevî körlük. Mecazı, bilgisizlik… “Bildiğim birşey varsa, hiçbir şey bilmediğimdir!”… Velinin Allah’ta fâni olması hâli… Kura’: İbadet eden.): 560.
Teyakkun: İyiden iyiye araştırıp şübhesiz tam bilmek. Tam yakınlık hâsıl etmek: 560.
Teyeffu’: Yüce olmak: 560.
Men’at: Ölüm haberi: 561= 1560.

*

Hasen: Güzel. Hüsünlü. Güzellik: 118.
Çocuk: (Faal kuvvetleri kendinde toplayan; çocuk hikmeti.): 118.
Mesih: Bir şey üzerinde el yürütmek, bir şeyden ondaki eseri gidermek demektir. İsâ Aleyhisselâm’ın bir ismidir. Meshettiği hastaların iyileşmesinden kinâye olarak İSÂ MESİH denmiştir: 118.
Hadeka: Her görüp beğendiğini aldırmak için kocasına teklif eden kadın. GÖZBEBEĞİ: 118.
Cum’a: Perşembeden sonra gelen gün. Toplanma. (Arub: Erkeğini seven kadın… Arube: Cuma günü… Meşhude: Görünen. Şehadet edilen. Şahid olunan. Allah Sevgilisi’nin dünyaya gelişinden önce meleklerce ve diğer Peygamberler’in dilinde nübüvvet ve risaletlerine verilen bir isim. Cuma günü. Kıyamet günü.): 118.

*

Müyesser: Kolay gelen, âsân olan nasib: 310.
Nesr: Arşı taşıyan meleklerden biri. Akbaba. Kartal: 310.
Sener: Ulu kişi. Kedi: 310.
Şahid: Şahidlik yapan. Bilen, tanıyan. (Şehid: Allah yolunda canını fedâ eden Müslüman. Şahid’in mübalağalısı… YEVMİYE: Bir gün Efendi Hazretleri’nin yanında, bir uzvun kesilmesi yahud hayatın tahdidi şekliyle “kelime-i küfür”den bahsediliyordu… Bunu söylemeye mecbur olursa adam, ne olur? ... “Eğer böyle bir ciddi tehlike varsa, kelime-i küfrü lisânen söyleyip kalben mümin kalmaya ruhsat-ı şeriyye vardır… Ruhsat, yâni izin vardır… Amma, söylemeyen şehid olur” deyince… Bendeki şeye bakın ki, edepsizlik derecesine varıyor şımarıklığım, dönüp “Efendim böyle bir hâlde ben ne olurum?” dedim… Eflâtun, Sokrat’ı tarif ederken “arslan gibi başını çevirdi!” der… Öyle bir arslan gibi başını çevirdi bana, SEN ŞEHİD OLURSUN dedi… Bu lütfu da bana ihsan etti!): 310.
Muhteri’: Misli görülmedik bir şey icâd eden. Mübdi’. (İBDA): 1310.

*

NOKTA: 166.
Rahman Sûresi 19-20. âyetler: 3166.

*

NOKTA Dergi(si): (1 Nisan 1990’da benim resmimi kapak yaptı.): 1380.
Kayseri: Büyük şeyh: 380.

*

NOKTA Dergisi: 1450.
Ahmed-i Farukî: (İmâm-ı Rabbanî Hazreti): 450.
Abdülhakîm. (Büyük ebced): 450.
Kaid-ül Ceyş: Kumandan. Serasker: 450.
Şef’: Çift. Kurban Bayramı. Namazların her iki rekâtı: 450.

*

NOKTA Dergisi: 1450= 451.
Seyyid Mahmud Hayranî: (Mevlâna Celâleddin-i Rumî Hazretlerinin çağdaşı, Akşehir’de medfun NAKŞÎ olduğu söylenen veli. Mevlâna Hazretleri’nin, onu gördükten sonra bir sözü: “Saçı sakalına karışmış, TİLKİ gibi bir zât idi”… Takdir ettiği.): 451.
Salih Mirzabeyoğlu: 451.
Mita’: Yolların birleştiği yer: 452= 1451.
 

DEVAM EDEN NOKTA

 
Levha: 8 Eylül 1987… Biri bana 1919 yılının İngilizce söylenişini soruyor… Söylemeye çalışıyorum; sonra da, Hoca olduğunu, Faik Erdiş’e sorarsa onun daha iyi bilebileceğini söylüyorum!

*

Mehdî Necib Fazıl Kısakürek - Salih Mirzabeyoğlu: 1476+1451= 2917= 919.
Necib Fazıl Kısakürek - Salih Mirzabeyoğlu: 2917= 919.
Mükerrer Point. (İngilizce): Tekrarlanan nokta, devam eden nokta. (Fransızca bir kelime, PONT: Köprü… BERZAH’ı hatırlayınız.): 919.
Mükerrer Temhid. (Mehd’den): Döşeme, yayma, serd etme, izâh etme, arz etme. MUKADDEME YAPMA. TAKDİM ETME. (Mükerrer: 459: Mühtedî-Hidayete ermiş olan: Nevabit-Nebatlar, bitkiler. İmar ve ihdas. Kendinden geçme, aşk ve vecd: Kihalet-Göz doktorluğu. İdrak ettirme kasdıyla, “idrakin aczini idrak bir ilimdir”i talim ettiren, varlığın hakikatini muttasıf HAKÎM” diye kullanılabilir.): 919.

*

1919. (Rakamların toplamı): 20.
Rahman Sûresi, 20 âyet: 2020.

*

Ahâd: Birler. 1’den 9’a kadar olan sayılar: 14.
VEHHAB: Çok fazla ihsan eden. (Karşılıksız ihsan eden mânâsına, Allah’ın güzel isimlerinden): 14.

*

1919: (1-9 ve 1-9 tekrarından başka) tekrar eden sayı: 19.
Vahid: Bir, tek, biricik. Ferid: 19.
Dibbic: Bir, ehad: 19.
Hüda: Doğru yolu göstermek. Kur’ân: 19.
Havceb: Kırmızı gül. (Gül-ü Muhammedî isimli kırmızı bir gül çeşidi mevcut.): 19.
Hedî: Mürşid. Boyun: 19.
Eyyüb: 19.
Dehy: Kişinin fikir ve ferasetinin isabetli ve doğru olması: 19.
 

NOKTA-İ VAHDET
VAHDET-İ ŞÜHUD

 
Bü’bü: Gözbebeği. Her nesnenin aslı. İzzet, kerem. Zeyrek akıllı, zarif kimse. Hâkim, seyyid. (İNSAN, Allah katında bakan gözbebeği gibidir. Bu yüzden ona İNSAN ve Allah’ın HALİFESİ dendi.): 16= 1015.
Davud. (Aleyhisselâm): Allah’ın VAHHAB ismi sırrından, Kâmil Hilafet hikmeti kendisinde tecelli etmiş Peygamber: 15.
Yakaza: Uyanıklık. Dikkatti olma. Zuhurat: 16= 1015.
Zevc: İki şeyden meydana gelen: 16= 1015.
B.D-İBDA: 15.
VAHDET: Birlik. Yalnızlık. Teklik. Allah’a yakınlık. Gönlünü tamamen Allah ile meşgul eden hâl: 418.
HAYAT: Diri, canlı. (Allah’ın bir sıfatı): 418.
Edebiyat: İlm-edeb denen, bütün sözlü ilim ve sanatların mecmuu, çoğul ifâdesi: 418.
Ciddiyat: Hakiki sözler: 418.
Necib Fazıl Kısakürek: 1417= 418.
Musa Mirzabeyoğlu: (Mübdi’: Numunesiz, yeni bir şeyi keşfeden. Benzeri görülmemiş bir iş ve eser ortaya koyan. Allah’ın, “vasıtasız icâd edici” mânâsına bir ismi: 116: Musa… Musa: Vasiyet olunan mal: 146= 1145: Rahman Sûresi’nin 19. âyeti): 1418.

*

ŞÜHUD: Görme, şâhid olma. Müşâhede etme. Görünecek hâlde şekillenme: 315= 1314.
Şadî: İlimden ve edebiyattan hissesi olan. Ahenkle şiir okuyan: 315= 1314.
Kadîr: Mukaddir. Muktedir. (Nihayetsiz kudret sahibi Allah.): 314.
Mİ’RAÇ: Yükselecek yer. En yüksek makam. (Allah Sevgilisi, Mİ’RAÇ mucizesiyle Allah’ın Zât’î yakınlığına ermiştir. Cismen ve ruhen yükselişiyle): 314.
Turka: Bir kere: 314.
Hârika: 314.
Esbran: Süvari: 314.
Şehav: Feth, açmak: 314.
Şîd: Nur, ziyâdelik. Güneş. (Küllî ruh: Ruh-u Muhammedî: Şems-i Bâtın): 314.
Kaptan Gusto Müslüman. (Noktasız harfler. 1 ekleyerek): 314.

*

Vahdet-i Şühud: BİR’e, BİRLİK’e şâhidlik. (Her sahabî BATIN’dan hissedardır; ve her sahabînin sahabiliği, velâyetinden üstündür. Sahabîlerden sonra ümmetin en yüksek ferdi, Nakşibendi tarikatinin kahramanı İmam-ı Rabbanî Hazretleridir: “Şeriat zâhiri akıldır, tarikat ise bâtınî şeriat” hakikatini, VAHDET-İ ŞÜHUD görüşü ile mufassalan anlatan… Velâyette en üstün mertebeyi temsil ederken, tasavvufun Şeriat’e nisbetini, “bir Peygamber’in Peygamberliği, velâyetinden üstündür!” diye belirtmiş, bâtın yolu kahramanlarının marifetini, Padişah’ın kudretini temsil eden iz sürücünün, onun tasarrufunda iş görücülüğüne benzetmiştir. Bu ölçülendirme ile, en büyük o.): 733= 1732.
Ayet-el Kürsî: Arada Cebrail Aleyhisselâm bulunmaksızın Nazil olmuştur. Bakara Sûresi içindedir. (Meâli: Allah… Kendisinden başka hiçbir İlâh yoktur. Zâtî, –ezelî ve ebedî hayat ile– diridir. Zâtiyle ve kemâliyle kâimdir. O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku! Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi O’nundur. O’nun izni olmadıkça, O’nun huzurunda kim şefaat edebilir? O, –yarattıklarının– önlerindekini ve arkalarındakini bilir; yaptıklarını ve yapacaklarını, geçmiş ve geleceklerini… Hiç kimse O’nun ilminden, O’nun dilediğinden başkasını kavrayamaz. O’nun KÜRSÎ’si, gökleri ve yeri kaplamıştır. Bütün bunların idare ve muhafazası, O’na ağır gelmez. O, çok yüce ve çok büyüktür.): 732.
Ahlâk: (Hadîs: Ben ahlâkî yücelikleri tamamlamak için yaratıldım.): 732.
Cezel: Şâd olmak. (Cezl: Güzel ve sağlam fikir. Kâmil, akıllı, olgun adam.): 733= 1732.

*

GUSTO - Vahdet-i Şühud: 101+1732= 1833= 2832.
ABDÜLHAKÎM KOLTUĞU: 832.

*

Vahdet-i Şühud: 733= 1732.
Ahlâk: (İnsan, Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanması için yaratıldı… Hadîs: Ben, ahlâkî yücelikleri tamamlamak için gönderildim.): 732.
Musaberet: Karşılıklı sabır. Üstadım’ın şiirinden: Sen de kim oluyorsun, — Asıl sabreden Allah!): 733= 1732.
Mütebassır: Basiretli: 732.
Mabsarat: Bedihî ve zâhir olan hususlar: 732.
Cezel: Şâd olmak. (Cezl: Doğru ve sağlam fikir. Kâmil, dirayetli, akıllı ve olgun adam): 733= 1732.
Mehdî Salih İzzet Erdiş: 1733= 2732.

*

Allah, âlemi yaratmayı dilediğinde önce Zâtı’nda VÜCUD sıfatını, ondan sonra da bu sıfatın suretleri olan diğer sıfatlarını… Sonra bu SIRF VÜCUD’tan o vücudun karşılığı olan yokluk içerisine bir gölge düşürmüş ve orada mümkün ve geçici olan varlık vücud bulmuştur. Yine aynı şekilde, HAYAT sıfatından, bu hayatın karşılığı olan yokluk içerisine bir gölge düşürmüş ve orada geçici hayat meydana gelmiştir. Diğerlerini de aynı şekilde meydana getirmiş ve bu suretle geçici varlık ve onun “hayat, ilim, kudret ve diğer sıfatları”, VÜCUD ve YOKLUK neticesi olmuştur. Varlık ve yokluktan ibaret olan MÜMKÜN’ün mahiyeti ise, tabiatıyla yokluktur. Çünkü GÖLGE, ŞEY’in aynı değildir, onun ancak benzeri ve misâlidir… Birisi diğerine atfedilemez. GÖLGE, yâni mümkünün hakikati, isim ve sıfatların yokluğa düşen akislerinden bir akis ve “yokluklardan bir yokluk”tur. Böyle olunca “mümkün varlık”, “vacib-zorunlu varlık”ın aynı olamaz. Binaenaleyh, “her şey O’dur!” dememeli, “herşey O’ndandır!” demelidir… Herşey, Allah değil, Allah’tan!

*

NOKTA-İ VÂHİD: (Bir, tek, eşi ve benzeri, cüz’ü olmayan Allah: VÂHİD: 19…): 186.
Rahman Sûresi 19. - Furkan Sûresi 53. (Noktalı.): (Rahman: İki denizi salmış, birbirine kavuşuyorlar. Furkan: Allah, iki denizi salıverdi. Şu tatlı, susuzluğu giderir, bu tuzlu ve acıdır. Aralarında birbirlerine karışmayı engelleyen bir perde koymuştur.): 1144+4043= 6186.
Malûm: Bilinen: 186.
İskendan: Kilit. (Şifre): 186.
Vefk: Uygun gelme. Uyma. Muvafık olma. Tesirli dua: 186.
Sufî: Tasavvuf ehli: 186.

*

NOKTA-İ VAHÎD: (Bir, yalnız, varlıkta eşi benzeri ve müsavisi olmayan mânâsına, Allah Sevgilisi’nin bir ismi: VAHÎD: 28…): 195.
Fakih: Fıkhı bilen, Allah’tan korkan, anlayışlı. İstikamet sahibi: 195.
Sadık(a): Doğru, hakikatli, sadakatli, dürüst. İyiyi kötüden ayıran, münekkid: 195.


Baran Dergisi 224. Sayı