Nobel Ödüllü yazar Orhan Pamuk, Almanca’ya çevirilen “Cevdet Bey ve Oğulları” adlı romanının tanıtımı için, Almanya’nın Hamburg şehrinde düzenlenen okuma etkinliğinde “ilginç” açıklamalarda bulunmuş. Şöyle diyor:
- «Arab ülkelerindeki ayaklanmalardan dolayı çok mutluyum. Yalnızca Arab halkları bundan sonra daha iyi yaşayacağı, özgürleşeceği için değil, “İslâm kültürleri medeniyet ve demokrasi ile uyuşmaz, İslâm halkları itaatkârdır” gibi önyargıların kırılmasından dolayı da çok mutluyum. Sevindiğim diğer bir şey de Arab halklarının isyanlarına, tüm dünya halklarının da sanki kendileri isyan ediyormuşçasına katılması. Devletin, politikacıların, askerlerin hatta bütün dünyadaki insanları bu ayaklanmayı kendileri yapıyormuş gibi hissetmesi beni çok etkiledi ve mutlu etti.»
Büyük Türk düşünürü Pamuk şimdi böyle diyor; yarın o ayaklanmaların olduğu ülkeler bir bir İslâmî bir rejime geçiş yapmaya, halk güçleri iktidarı eline almaya başladığında da şöyle diyecektir muhtemelen:
“Oh my god!..”
Devam ediyor Pamuk:
- «Kültürel ve sosyal gelişme hızlı olduğu zaman kişiler de kendilerini sorgular. Benim de kendime şübhem vardı. Bu iki kuşkuyu karıştırdım kitabımda. Batıyı takdir etme, diğer bir taraftan da Batıya ironi ile yaklaşma tipik bir Türkiye ve Batılılaşma durumudur. Bu durum sadece Türkiye'de böyle değil. Yukarı sınıflarda önce askerler, sonra seçkinler ve ülkeyi yönetenler Batılılaşmanın zorunlu olduğunu görürler. Tıpkı Hacivat ve Karagöz oyununda olduğu gibi, Batıya özenenler ve onunla alay edenler her toplumda vardır.»
“Yukarı sınıflarda önce askerler, sonra seçkinler ve ülkeyi yönetenler Batılılaşmanın zorunlu olduğunu görürler.” diyor ve işi Hacıvat-Karagöz sevimliliğine bağlıyor. Yani, önce yüksek sınıflarda “Batıcılık zorunluluğu” benimsenir, gerek asker gerek yöneticiler tarafından halka dikte edilir demektir bu. Oysa az önce Arab halklarının “Batıcı” diktatörlere karşı ayaklanmasını alkışlıyordu. Ne oldu?
 
MİNAREDEN İSTANBUL’U SEYRETMEK
''Minareden İstanbul'' sergisi Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesinde açıldı. Sergide felsefe öğretmeni Hakan Kurt’un İstanbul’un minarelerinden çektiği 41 fotoğraf sergileniyor.
Fotoğrafa gönül veren Kurt, İstanbul'da 40 minareden yaklaşık 9 bin fotoğraf çekmiş ve sergide 41 tanesine yer vermiş. Sanatçı genellikle Suriçi camilerine ağırlık vermiş. Suriçinden başka yine eski yerleşim yerleri olan Haliç ve Boğaz kıyısındaki camilerden de fotoğraflar çekmiş.
Sergi 15 Nisan’a kadar Pazar hariç her gün 9 - 21 saatleri arasında gezilebilir.
 
SÖZ DİRENİŞÇİLERDE
Savaş Muhabiri Âdem Özköse dünyanın dört bir yanında hürriyet için mücadele eden direnişçilerle yaptığı görüşmeleri kitablaştırdı. “Söz Direnişçilerde” isimli kitab, Çakal Carlos’tan Molla Dadullah'a, Halid Meşal'den Semir Kuntar'a ve Leyla Halid'e kadar pek çok isimle yapılan röportajlardan oluşuyor.
Kitab, savaş alanlarında yaşananları birinci ağızlardan vermesi açısından son derece önemli, çünkü işgalcilerin direnişçileri karalamak için medyayı nasıl kullandıklarını da gözler önüne seriyor.
 Çakal Carlos’un, “Söz Çakal Carlos’ta” isimli Tahkim yayınlarından çıkan kitabıyla isim benzerliği de dikkatimizden kaçmadı…
 
“EVVEL ÂHİR İÇİNDE” RESİM SERGİSİ
Derinlikler Sanat Merkezi, 7 Nisan’da Işıl Gönen Eke’nin “Evvel Ahir İçinde” adlı sergisine ev sahibliği yapıyor. Sanatçının, iki sergi olarak düzenlediği "Evvel Âhir İçinde" serisi, şöyle takdim ediliyor:
- «İnsanın evvelinden âhirine olan yolculuğunun kilometre taşlarının hikmetlerinden haber veren İbn Arabi’nin değerli eseri "Fusûsu’l Hikem" deryasındaki seyrinin nakşıdır.
Ey Âdem!
Nâme-i ilâhînin nüshası sensin.
Cemal-i şâhinin âyinesi sensin.
Âlemde her ne varsa, senden hariç değildir.
Dilediğin her şeyi kendinde ara ki, hepsi sensin.»
İddialı takdimiyle dikkat çeken sergi, 30 Nisan’a kadar gezilebilir.